فَوَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَۙ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | فَوَيْلٌ | vay haline |
|
2 | يَوْمَئِذٍ | o gün |
|
3 | لِلْمُكَذِّبِينَ | yalanlayanların |
|
İlk iki âyette kıyamet sahneleriyle ilgili kısa ve sarsıcı bir tasviri takiben 12. âyette inkârcıların o günü hiç akıllarına getirmeden sürdürdükleri dünya hayatının, kalıcı değeri olmayan, boş ve anlamsız bir uğraş ve oyalanmadan ibaret olduğu belirtilmekte; 13-16. âyetlerde de karşılaşacakları ağır cezanın soyut bir tasavvur olarak kalmaması için, karşılaşacakları muamele hakkında canlı bir anlatım üslûbu kullanılmakta ve bunun üzerinde dikkatle düşünülmesi istenmektedir.
15. âyette, peygamberlerin bildirdiği gerçekler üzerinde düşünmek ve kabul etmek yerine bunları birer yalan, gösterdikleri mûcizeleri de sihir olarak niteleme yolunu seçenler acı hakikatle yüzyüze geldiklerinde kendilerine “Bu da mı sihir? Dünyada hakikatlere karşı kör davrandığınız gibi burada da gözünüz görmüyor mu yoksa?” şeklinde aşağılayıcı bir hitapta bulunulacağı haber verilmektedir (Zemahşerî, IV, 34). Râzî buna yakın bir yoruma yer vermekle beraber şu hususu da ekler: Kişi bir şeyi gerçeği hilâfına görüyorsa ya görülende yahut görende bir kusur söz konusudur; inançsızlarca inkâr edilenlerin şaşmaz bir gerçek olduğu o gün ortaya çıkacağına göre bu kusurun görenlerde bulunduğu anlaşılmış olacaktır; âyet bu durumu teyit amacı taşır (XXVIII, 247).
16. âyetle ilgili başka izahlar da yapılmış olmakla beraber meâl Zemahşerî’nin şu yorumu esas alınarak verilmiştir: İnkârcılara sabredip etmemelerinin kendileri açısından bir farkının olmayacağı bildirildikten sonra, “Çünkü sadece yaptıklarınızın karşılığını görmektesiniz” şeklinde bir gerekçe gösterilmiştir; bu gerekçenin amacı ise, artık yargılamanın sona erdiğini ve dünyada yapılanların karşılığını görmekte olduklarını, dolayısıyla orada cezayı hafifletici bir çaba içinde olmalarının yarar sağlamayacağını, sabır erdeminin ancak imtihan ortamı olan dünya hayatında değer taşıdığını hatırlatmaktır (IV, 34).
فَوَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَۙ
فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri,إذا كان أمر العذاب كذلك فويل للمكذّبي (Azap böyle olunca vay onlara) şeklindedir.
İsim cümlesidir. وَيْلٌ mübteda olup lafzen merfûdur. Zaman zarfı يَوْمَئِذٍ , başka bir zarfa muzâf olup وَيْلٌ ‘e mütealliktir. Tenvin mahzuf cümleden ıvazdır. لِلْمُكَذِّب۪ينَ car mecruru mübtedanın mahzuf haberine mütealliktir.
مُكَذِّب۪ينَ kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan tef’il babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَوَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَۙ
فَ , mahzuf şartın cevabına dahil olmuş rabıta harfidir. Takdiri, إذا كان أمر العذاب كذلك (Azap böyle olunca) olan şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Cevap cümlesi olan فَوَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ , sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. وَيْلٌ mübtedadır, لِلْمُكَذِّب۪ينَ car mecruru mahzuf habere mütealliktir. Müsnedün ileyh olan وَيْلٌ kelimesinin nekre gelmesi tahkir ifade etmiştir.
يَوْمَئِذٍ zaman zarfı, وَيْلٌ ’e mütealliktir. يَوْمَ ’nin muzaf olduğu ئِذٍ ’deki tenvin, mahzuf muzâfun ileyhten ivazdır.
Cevap cümlesi haber formunda gelmiş olmasına rağmen beddua manasındadır. Muktezâ-i zâhirin hilafına terkip olarak mecaz-ı mürsel mürekkebdir.
Mahzuf şart ve mezkûr cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.
وَيْلٌ , cehennemde bir vadi olarak bilinen yerdir. Azap manasında beddua olarak kullanılır. Beddua manasında olduğunda mübtedanın nekre gelmesi caizdir. وَيْلٌ , kâfirlere aittir. Çünkü şiddet ifade eden bir kelimedir. Zira و - يْ - لٌ harflerinin meydana getirdiği terkip, hemen hemen daima şiddet manasını ifade eder. (Fahreddin er-Râzî, Bakara/79)
وَيْلٌ , helak olan kimseye söylenen bir sözdür. Başına فَ gelmesinin sebebi, ifadede bir çeşit ceza anlamı bulunduğundan ötürüdür. (Kurtubî)