Tûr Sûresi 16. Ayet

اِصْلَوْهَا فَاصْبِرُٓوا اَوْ لَا تَصْبِرُواۚ سَوَٓاءٌ عَلَيْكُمْۜ اِنَّمَا تُجْزَوْنَ مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ  ...

“Girin oraya. İster dayanın, ister dayanmayın, sizin için birdir. Size ancak yapmakta olduğunuzun karşılığı veriliyor.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 اصْلَوْهَا girin ona ص ل ي
2 فَاصْبِرُوا ve sabredin ص ب ر
3 أَوْ veyahut
4 لَا
5 تَصْبِرُوا sabretmeyin ص ب ر
6 سَوَاءٌ birdir س و ي
7 عَلَيْكُمْ sizin için
8 إِنَّمَا ancak
9 تُجْزَوْنَ cezalandırılacaksınız ج ز ي
10 مَا göre
11 كُنْتُمْ olduklarınıza ك و ن
12 تَعْمَلُونَ yapıyor(lar) ع م ل
 

İlk iki âyette kıyamet sahneleriyle ilgili kısa ve sarsıcı bir tasviri takiben 12. âyette inkârcıların o günü hiç akıllarına getirmeden sürdürdükleri dünya hayatının, kalıcı değeri olmayan, boş ve anlamsız bir uğraş ve oyalanmadan ibaret olduğu belirtilmekte; 13-16. âyetlerde de karşılaşacakları ağır cezanın soyut bir tasavvur olarak kalmaması için, karşılaşacakları muamele hakkında canlı bir anlatım üslûbu kullanılmakta ve bunun üzerinde dikkatle düşünülmesi istenmektedir.

15. âyette, peygamberlerin bildirdiği gerçekler üzerinde düşünmek ve kabul etmek yerine bunları birer yalan, gösterdikleri mûcizeleri de sihir olarak niteleme yolunu seçenler acı hakikatle yüzyüze geldiklerinde kendilerine “Bu da mı sihir? Dünyada hakikatlere karşı kör davrandığınız gibi burada da gözünüz görmüyor mu yoksa?” şeklinde aşağılayıcı bir hitapta bulunulacağı haber verilmektedir (Zemahşerî, IV, 34). Râzî buna yakın bir yoruma yer vermekle beraber şu hususu da ekler: Kişi bir şeyi gerçeği hilâfına görüyorsa ya görülende yahut görende bir kusur söz konusudur; inançsızlarca inkâr edilenlerin şaşmaz bir gerçek olduğu o gün ortaya çıkacağına göre bu kusurun görenlerde bulunduğu anlaşılmış olacaktır; âyet bu durumu teyit amacı taşır (XXVIII, 247). 

16. âyetle ilgili başka izahlar da yapılmış olmakla beraber meâl Zemahşerî’nin şu yorumu esas alınarak verilmiştir: İnkârcılara sabredip etmemelerinin kendileri açısından bir farkının olmayacağı bildirildikten sonra, “Çünkü sadece yaptıklarınızın karşılığını görmektesiniz” şeklinde bir gerekçe gösterilmiştir; bu gerekçenin amacı ise, artık yargılamanın sona erdiğini ve dünyada yapılanların karşılığını görmekte olduklarını, dolayısıyla orada cezayı hafifletici bir çaba içinde olmalarının yarar sağlamayacağını, sabır erdeminin ancak imtihan ortamı olan dünya hayatında değer taşıdığını hatırlatmaktır (IV, 34).

 

اِصْلَوْهَا فَاصْبِرُٓوا اَوْ لَا تَصْبِرُواۚ 

 

Fiil cümlesidir. اِصْلَوْهَا  fiili  نَ ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

اصْبِرُٓوا   atıf harfi ile  فَ  ile makabline matuftur. اصْبِرُٓوا  fiili  نَ ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. 

اَوْ  atıf harfi tahyir/tercih ifade eder. Türkçedeki karşılığı “veya, yahut, yoksa” olan bu edat, iki unsur arasında (matuf-matufun aleyh) tahyir yani tercih (iki şeyden birini seçme) söz konusu olması durumlarında kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لَا  nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır.  تَصْبِرُوا  fiili  نَ ‘un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.


 سَوَٓاءٌ عَلَيْكُمْۜ 

 

İsim cümlesidir.  سَوَٓاءٌ  mahzuf mübtedanın haberidir. Takdiri, صبركم (Sabrınız) şeklindedir. عَلَيْكُمْ  car mecruru  سَوَٓاءٌ ‘e mütealliktir.


اِنَّمَا تُجْزَوْنَ مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ

 

  

اِنَّـمَٓا , kâffe ve mekfûfedir. Kâffe; men eden, alıkoyan anlamında olup buradaki ma-i kâffeden kasıt ise  اِنَّ  harfinden sonra gelen ve onun amel etmesine mani olan  مَا  demektir.

اِنَّـمَٓا , kâffe (durduran, engelleyen anlamında ism-i faildir) ve mekfûfedir. Usul ve beyan alimlerinin Cumhuruna göre kâffe olan  مَٓا  harfi,  اِنَّ  ile birlikte nafiye olur ve bu da hasr için kullanılma sebebidir. Çünkü  اِنَّ  ispat,  مَٓا  nefy içindir. Bu ikisinin tek bir şey için kullanılması caiz değildir, çünkü aralarında tenakuz vardır. https://www.arapcadilbilgisi.com/

Cumhura göre  إنما  hasr ifade eder ve maksûrun aleyh cümlenin sonunda bulunur. https://islamansiklopedisi.org  

Fiil cümlesidir.  تُجْزَوْنَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla mahzuf elif üzere merfû meçhul muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı naib-i fail olarak mahallen merfûdur.  

مَا  müşterek ism-i mevsûl muzâfın hazfi ile mef’ûlün bih olarak mahallen mansubdur. Takdiri, جزاء ما كنتم (Yaptıklarınıza karşılık) şeklindedir. İsm-i mevsûlun sılası  كَانَ ‘nin dahil olduğu isim cümlesidir. 

كَانَ  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.  تُمْ  muttasıl zamiri  كان ’nin ismi olarak mahallen merfûdur.  تَعْمَلُونَ  fiili  كان ’nin haberi olarak mahallen mansubdur.

تَعْمَلُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.

 

اِصْلَوْهَا فَاصْبِرُٓوا اَوْ لَا تَصْبِرُواۚ 

 

Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Mekulü’l-kavle dahildir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Aynı üsluptaki  فَاصْبِرُٓوا  cümlesi atıf harfi  فَ  ile makabline hükümde ortaklık nedeniyle  atfedilmiştir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

لَا تَصْبِرُوا  cümlesi muhayyerlik bildiren atıf harfi  اَوْ  ile makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi tezattır. Nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır.

فَاصْبِرُٓوا - لَا تَصْبِرُواۚ  kelimeleri arasında iştikak cinası, tıbâk-ı selb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

اِصْلَوْهَا فَاصْبِرُٓوا اَوْ لَا تَصْبِرُواۚ [Girin oraya. İster sabredin, ister sabretme­yin.] ayetinde kınama ve horlama vardır. Aynı zamanda  اصْبِرُٓوا  ile  لَا تَصْبِرُواۚ  arasında tıbâk-ı selb vardır. Ki bu, güzelleştirici edebî sanatlardandır. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefâsir)


 سَوَٓاءٌ عَلَيْكُمْۜ

 

İtiraziyye olarak fasılla gelmiştir. İtiraz cümleleri ıtnâb babındandır.

Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.  سَوَٓاءٌ  mahzuf mübtedanın haberidir. Takdiri, صبركم  (sabrınız) şeklindedir.  عَلَيْكُمْۜ  car mecruru, müsnede mütealliktir.  

İtiraz cümleleri, parantez arası cümleler (cümle-i mu‘teriza) vasıtasıyla yapılan ıtnâbdır. Bir cümlenin öğeleri arasına veya anlamca ilgili iki cümle arasına anlamı pekiştirmek, güzelleştirmek veya tenzih, tazim, tenbih, dua gibi amaçlarla bir kelime, cümle yahut cümleler getirilerek ıtnâb sağlanır. Bu cümleler, genellikle öndeki kelime veya cümleyle bağlantılı olarak sırası ve yeri gelmişken hemen kaydedilmesi gerekli açıklayıcı notlar şeklinde gelir. (TDV İslam ansiklopedisi)

سَوَٓاءٌ عَلَيْكُمْۜ  cümlesi  فَاصْبِرُٓوا اَوْ لَا تَصْبِرُواۚ  cümlesini tekid eder. Bundan dolayı önceki cümleye atfedilmemiştir. (Âşûr)


اِنَّمَا تُجْزَوْنَ مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ

 

Ta’liliyye olarak gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâli ittisâldir. Ta’lil cümleleri anlamı zenginleştirmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

Cümle kasr edatı  اِنَّمَا  ile tekid edilmiş fiil cümlesidir. Müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber inkârî kelamdır. Kasr, fiille mef’ûlu arasında, kasr-ı sıfat ale’l-mevsûftur. Yani, fail tarafından gerçekleştirilen fiil, zikredilen mef'ûle tahsis edilmiştir. Ya da faille mef’ûl arasında kasr-ı mevsûf ale’s-sıfattır. Yani, bu durumda fail, mef'ûl üzerinde gerçekleşen fiile tahsis edilmiştir.

اِنَّمَا  ile yapılan kasrlarda muhatap konunun cahili değildir ve doğruluğuna itiraz etmiyordur, ya da bu konuma konulmuştur. Muhatabın inkâr ettiği durumlarda, inkâr etmiyormuş menzilesine konarak  اِنَّمَا  ile kasr yapılır. Böylece tariz yoluyla başka bir maksat için gelmiş olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

تُجْزَوْنَ  fiili meçhul bina edilerek mef’ûle dikkat çekilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.

Kuran-ı Kerim’de  tehdit, uyarı ve korkutma manası olan fiiller genellikle meçhul sıyga ile gelir. 

Meçhul bina, naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)

Mef’ûl konumundaki müşterek ism-i mevsûl  مَا ‘nın sılası olan  كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ  cümlesi, nakıs fiil  كان ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesidir.  كان ’nin haberi olan تَعْمَلُونَ ‘nin muzari fiil cümlesi olarak gelmesiyle hüküm takviye edilmiştir.

Ayetteki fiiller muzari sıygada gelerek hudûs, teceddüt ve istimrar ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

كان ’nin haberinin muzari fiille gelmesi, geçmişte belirli bir süre devam edip biten eylemler ve geçmişte mûtat olarak yapılan, âdet haline gelmiş davranışlar olmak üzere iki manaya delalet eder. (Vecih Uzunoğlu, Arap Dilinde  كَانَ ’nin Fiili ve Kur'an’da Kullanımı, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi, Sayı 41)

كَان ’nin haberinin muzari fiil olarak gelmesi, durumun yenilenerek tekrar ettiğine işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s.103)