وَالنَّجْمِ اِذَا هَوٰىۙ
Sûreye, Kur’an’ın önemli hususlara dikkat çekerken kullandığı bir üslûp olan kasem (yemin) ifadesiyle başlanmakta, Hz. Peygamber ve Kur’an hakkındaki asılsız isnatlar kesin bir dille reddedilmekte, onun yolunu şaşırmış bir insan olmadığı gibi kişisel ihtiraslarıyla da hareket etmediği, vahyin ve aklın icaplarından sapmadığı belirtilmektedir. Bu özlü anlatımla, onun içten veya dıştan gelebilecek olumsuz etkilere karşı ilâhî koruma altında bulunduğu gerçeği pekiştirilmektedir. Âyette “bu arkadaşınız” anlamındaki sâhibüküm tamlamasının kullanılmış olması, muhatapların Hz. Peygamber’i yakından tanıdıklarını (Şevkânî, V, 122), yıllar yılı onun ne kadar erdemli, mâkul düşünen ve ölçülü hareket eden bir insan olduğunu gözleriyle gördüklerini hatırlatması açısından oldukça mânidardır. Zira sâhib kelimesi daha çok, uzun süre birlikte olmuş kişiler hakkında kullanılır; dilimizdeki “sohbet” kelimesi de aynı kökten türetilmiştir (Allah’ın yemin etmesi ve Kur’an’da yer alan kasemler konusunda genel bilgi ve değerlendirme için bk. Zâriyât 51/1-6).
İlk âyette yüce Allah necm üzerine yemin etmiştir. Meâlde “yıldız” şeklinde çevrilen necm kelimesinin sözlük anlamları, Kur’an’daki kullanımları ve bağlamı dikkate alınarak bu kelime için değişik yorumlar yapılmıştır. Bunları şöyle özetlemek mümkündür: a) Belirli bir yıldızla sınırlı olmaksızın, yıldız olarak nitelenebilecek gök cisimleri. b) Süreyya (Ülker) yıldızı: Araplar necm kelimesini daha çok bu anlamda kullanırlardı. c) Zühre yıldızı: Bazı Arap kabileleri bu yıldıza taparlardı. d) 49. âyette geçen Şi‘râ yıldızı. e) Hz. Muhammed: Kelime burada mecaz anlamında kullanılmıştır. f) Kur’an-ı Kerîm veya o ana kadar inmiş olan kısmı: Ara ara, parça parça verilen şeyin her defasında verilen miktarına necm denir; dolayısıyla burada Kur’an’ın tedrîcî olarak, parça parça indirilme özelliğine işaret edilmiş veya Kur’an’ın o ana kadar gelen kısmı kastedilmiş olabilir. g) Gövdesi olmayan bitkiler: Rahmân sûresinin 6. âyetinde kelime bu mânada kullanılmıştır. Âyette geçen hevâ fiili “inme, meyletme, düşme, yukarıya yükselme” mânalarına gelir; belirtilen yorumlarda, daha çok “inme” anlamı esas alınmıştır. Meselâ “necm” yıldız olarak kabul edilince âyette, belirtilen yıldızın veya genel olarak yıldızların ufuktan inişinin, düşüşünün kastedildiği yorumu yapılmıştır, ki böylece gök cisimlerinin sukut (kütle çekimi, gravitation) kanununa tâbi olduklarına dikkat çekilmiş olmalıdır; ancak yıldız için bu fiilin hem doğmayı hem batmayı ifade etmesi mümkündür. Öte yandan, bu ifadeyle yıldızların kıyamet gününde sönüşüne veya dağılışına işaret edildiği kanaatini taşıyan müfessirler de vardır. Burada Kur’an’ın veya o ana kadar gelmiş kısmının kastedildiği düşünüldüğünde de, vahyin inmesi esnasında tecelli eden ilâhî irade ve olağan üstülükler üzerine yemin edildiği söylenebilir. Yine, Hz. Muhammed’in kastedilmiş olabileceği yorumunda, onun mi‘racdan inmesi veya mekânın üstüne (fizik ötesi âleme) yükselmesi açıklamaları yapılmıştır. Necm kelimesinin “gövdesiz bitki” mânası esas alındığında ise bu fiille birlikte kullanılması, otların yükselip yere yatmasına yani baharın iyice belirgin hale geldiği döneme işaret şeklinde açıklanmıştır (Taberî, XXVII, 40-41; Beyzâvî, VI, 98-99; Şevkânî, V, 122; Elmalılı; VII, 4569-4570).
وَالنَّجْمِ اِذَا هَوٰىۙ
وَ harf-i cer olup, kasem harfidir. وَالنَّجْمِ car mecruru mahzuf fiile mütealliktir. Takdiri, أقسم (Yemin ederim) şeklindedir.
اِذَا şart manası taşıyan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.
إِذَا : Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir.
إِذَا ‘dan sonraki şart cümlesinin fiili, mazi veya muzari manalı olur. Cevabı ise umumiyetle muzari olur, mazi de olsa muzari manası verilir:
a) إِذَا fiil cümlesinden önce gelirse, zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.
b) إِذَا ‘nın cevap cümlesi, iki muzari fiili cezm edenlerin cevap cümleleri gibi mazi, muzari, emir, istikbal, isim cümlesi... şeklinde gelir. Cevabın başına ف ‘nın gelip gelmeme durumu, iki muzari fiili cezm edenlerle aynıdır.
c) Sükun üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
هَوٰى ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. هَوٰى elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.
وَالنَّجْمِ اِذَا هَوٰىۙ
Surenin ilk ayeti ibtidaiyye olarak fasılla gelmiştir. وَ , kasem harfidir. Ayette îcâz-ı hazif sanatı vardır. Car mecrur وَالنَّجْمِ , takdiri اقسم (Yemin ederim) olan mahzuf fiile mütealliktir.
Mahzufla birlikte cümle, kasem üslubunda gayrı talebî inşâî isnaddır.
Şarttan mücerret olan اِذَا zaman zarfı, mukadder kasem fiiline mütealliktir. اِذَا ‘nın muzâfun ileyhi olan هَوٰى , cümlesi, mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafât, s. 107)
النَّجْمِ ‘deki marifelik cins için de ahd için olabilir. (Âşûr)
Kasemin mahiyeti ve amacı delaletlerdir, yani belirli manaları göstermektir. Kur’an’da kasemin asıl amacı tazim (yüceltme) değildir; ancak bazı kasemlerden bu mana anlaşılır. Yeminde, muksem bih’in (üzerine yemin edilenin) bulunması bile şart değildir, dolayısıyla muksem bih zikredilmeyince bir şeyler takdir etmek gerekmez ve yemini, mutlaka üzerine yemin edilen bir şeyin tazimi gözetiliyormuş gibi yorumlamak doğru olmaz. Yeminde asıl amaç, yemin edenin sözü pekiştirmesi, bir şeyi yapıp yapmamayı kendisine gerekli kılıcı bir azim ve kararlılık izhar etmesidir. (Meryem Okudan, Beyânu’l-Hak Ve Kur’an Yolu Tefsirlerinin Ulûmu’l-Kur’ân Açisindan Değerlendirilmesi)
Ayetin başındaki وَ , yıldıza veya yıldızın Rabbine kasem içindir. Bu hususta değişik tefsirler vardır. Fakat zahir olan, bunun yıldıza yapılmış bir yemin olmasıdır.
Çünkü aslında kasem için bir harfin bulunmadığı, fakat ب ile وَ harf-i cerlerini, ârizî (geçici) bir sebepten ötürü kasem için kullanmakta olduğumuz söylenmiştir. Çünkü kasem için kullanılan ب , ilsâk (bitiştirme) ve istiane (yardım isteme) manasında olan bir edattır. Nitekim bir kimse, mesela, استعنت باللّه (Allah'tan yardım istedim) diyebildiği gibi, أقسمت باللّه (Allah'a yemin ettim) de diyebilir. Yine bir kimse, أقوم بعون اللّه على العدو (Allah'ın yardımı ile düşmana galip geleceğim.) diyebileceği gibi, أقسم بحق اللّه (Allah'ın hakkına yemin ederim ki…) de diyebilir. O halde, bu kullanışların hepsinde, ب , tıpkı كتب بالقلم (Kalem ile yazıldı) demendeki kullanılan ب gibidir. O halde, ب , gerçekte kasem için değildir. Fakat Arapça'da, kasem (yemin) çokça kullanıldığı için, kasem lafzının zikredilmesine ihtiyaç duyulmamıştır. Ama başka durumlar çok görülmediğinden, onlar zikredilmiştir. (Fahreddin er-Râzî)
النَّجْمِ ‘deki elif-lâmdan cins kasdedilirse, yemin sabah vaktine yapılmış olur. Şayet çemen manası verilirse, bu durumda da هَوٰىۙ , otların yükselip yere yattığı, baharın son vakti demektir. Eğer النَّجْمِ ile Kur'an'dan inen miktar kasdedilirse هَوٰىۙ de onun inişi manasındadır. (Elmalılı)
Burada النَّجْمِ ‘den (yıldızdan) murad Süreyya (Ülker) yıldızıdır. Zira genellikle النَّجْمِ bu manada kullanılmaktadır. Yahut ondan murad, bütün yıldızlardır. Yahut Kur’an’ın her bir bölümüdür.
Necm, Kur’an’ın bölümleri anlamında olduğu takdirde de, bu yemin Kur’an’ın yüce şanına işarettir. Nitekim Yâsîn ve Zuhruf Surelerinin başında da buna işaret edilmiştir. Ve bu manaya göre, anılan yemin, Peygamberimizin, hidayet ve rüşdünün yegane sebebinin Kur’an olduğuna dikkat çekmektedir. Yani din ve hak yolunun yegâne rehberi olan Kur’an'a yemin olsun ki, Muhammed (sav) haktan sapmamıştır. (Ebüssuûd)