Necm Sûresi 2. Ayet

مَا ضَلَّ صَاحِبُكُمْ وَمَا غَوٰىۚ  ...

Battığı zaman yıldıza andolsun ki, arkadaşınız (Muhammed haktan) sapmadı ve azmadı.  (1 - 2. Ayetler Meali)
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 مَا
2 ضَلَّ sapmadı ض ل ل
3 صَاحِبُكُمْ arkadaşınız ص ح ب
4 وَمَا ve
5 غَوَىٰ azmadı غ و ي
 

Sûreye, Kur’an’ın önemli hususlara dikkat çekerken kullandığı bir üslûp olan kasem (yemin) ifadesiyle başlanmakta, Hz. Peygamber ve Kur’an hakkındaki asılsız isnatlar kesin bir dille reddedilmekte, onun yolunu şaşırmış bir insan olmadığı gibi kişisel ihtiraslarıyla da hareket etmediği, vahyin ve aklın icaplarından sapmadığı belirtilmektedir. Bu özlü anlatımla, onun içten veya dıştan gelebilecek olumsuz etkilere karşı ilâhî koruma altında bulunduğu gerçeği pekiştirilmektedir. Âyette “bu arkadaşınız” anlamındaki sâhibüküm tamlamasının kullanılmış olması, muhatapların Hz. Peygamber’i yakından tanıdıklarını (Şevkânî, V, 122), yıllar yılı onun ne kadar erdemli, mâkul düşünen ve ölçülü hareket eden bir insan olduğunu gözleriyle gördüklerini hatırlatması açısından oldukça mânidardır. Zira sâhib kelimesi daha çok, uzun süre birlikte olmuş kişiler hakkında kullanılır; dilimizdeki “sohbet” kelimesi de aynı kökten türetilmiştir (Allah’ın yemin etmesi ve Kur’an’da yer alan kasemler konusunda genel bilgi ve değerlendirme için bk. Zâriyât 51/1-6).

İlk âyette yüce Allah necm üzerine yemin etmiştir. Meâlde “yıldız” şeklinde çevrilen necm kelimesinin sözlük anlamları, Kur’an’daki kullanımları ve bağlamı dikkate alınarak bu kelime için değişik yorumlar yapılmıştır. Bunları şöyle özetlemek mümkündür: a) Belirli bir yıldızla sınırlı olmaksızın, yıldız olarak nitelenebilecek gök cisimleri. b) Süreyya (Ülker) yıldızı: Araplar necm kelimesini daha çok bu anlamda kullanırlardı. c) Zühre yıldızı: Bazı Arap kabileleri bu yıldıza taparlardı. d) 49. âyette geçen Şi‘râ yıldızı. e) Hz. Muhammed: Kelime burada mecaz anlamında kullanılmıştır. f) Kur’an-ı Kerîm veya o ana kadar inmiş olan kısmı: Ara ara, parça parça verilen şeyin her defasında verilen miktarına necm denir; dolayısıyla burada Kur’an’ın tedrîcî olarak, parça parça indirilme özelliğine işaret edilmiş veya Kur’an’ın o ana kadar gelen kısmı kastedilmiş olabilir. g) Gövdesi olmayan bitkiler: Rahmân sûresinin 6. âyetinde kelime bu mânada kullanılmıştır. Âyette geçen hevâ fiili “inme, meyletme, düşme, yukarıya yükselme” mânalarına gelir; belirtilen yorumlarda, daha çok “inme” anlamı esas alınmıştır. Meselâ “necm” yıldız olarak kabul edilince âyette, belirtilen yıldızın veya genel olarak yıldızların ufuktan inişinin, düşüşünün kastedildiği yorumu yapılmıştır, ki böylece gök cisimlerinin sukut (kütle çekimi, gravitation) kanununa tâbi olduklarına dikkat çekilmiş olmalıdır; ancak yıldız için bu fiilin hem doğmayı hem batmayı ifade etmesi mümkündür. Öte yandan, bu ifadeyle yıldızların kıyamet gününde sönüşüne veya dağılışına işaret edildiği kanaatini taşıyan müfessirler de vardır. Burada Kur’an’ın veya o ana kadar gelmiş kısmının kastedildiği düşünüldüğünde de, vahyin inmesi esnasında tecelli eden ilâhî irade ve olağan üstülükler üzerine yemin edildiği söylenebilir. Yine, Hz. Muhammed’in kastedilmiş olabileceği yorumunda, onun mi‘racdan inmesi veya mekânın üstüne (fizik ötesi âleme) yükselmesi açıklamaları yapılmıştır. Necm kelimesinin “gövdesiz bitki” mânası esas alındığında ise bu fiille birlikte kullanılması, otların yükselip yere yatmasına yani baharın iyice belirgin hale geldiği döneme işaret şeklinde açıklanmıştır (Taberî, XXVII, 40-41; Beyzâvî, VI, 98-99; Şevkânî, V, 122; Elmalılı; VII, 4569-4570).

 

مَا ضَلَّ صَاحِبُكُمْ وَمَا غَوٰىۚ

 

Kasemin cevabıdır. Fiil cümlesidir.  مَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. 

ضَلَّ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  صَاحِبُكُمْ  fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

مَا غَوٰى  atıf harfi وَ ‘la kasemin cevabına matuftur. مَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. غَوٰى  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.

 

مَا ضَلَّ صَاحِبُكُمْ وَمَا غَوٰىۚ

 

Fasılla gelmiş ayet, kasemin cevabıdır. Kasemle tekid edilmiş menfî mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107) 

Müsnedün ileyh olan  صَاحِبُكُمْ , az sözle çok anlam ifade etmek amacıyla izafet terkibinde gelmiştir. 

Ayette “bu arkadaşınız” anlamındaki  صَاحِبُكُمْ  tamlamasının kullanılmış olması, muhatapların Hz. Peygamber’i yakından tanıdıklarını (Şevkânî, V, 122), yıllar yılı onun ne kadar erdemli, makul düşünen ve ölçülü hareket eden bir insan olduğunu gözleriyle gördüklerini hatırlatması açısından oldukça mânidardır. Zira  صَاحِبُ  kelimesi daha çok, uzun süre birlikte olmuş kişiler hakkında kullanılır; dilimizdeki “sohbet” kelimesi de aynı kökten türetilmiştir. (Diyanet Tefsiri) 

Bu lafız Kur’an’ı Kerim’de Resulullah’ın (sav) dalalette veya mecnun olduğunun olumsuzlandığı birçok yerde zikredilmiştir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’ân’ın Beyânî Sırları, s. 297)

Aynı üsluptaki  وَمَا غَوٰى  cümlesi وَ  harfiyle makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Menfî mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.

Nefy harfi tekrar edilerek olumsuzluk tekid edilmiştir.

مَا ضَلَّ ‘ye  مَا غَوٰىۚ ‘nın atfı, umumdan sonra hususun zikri babında ıtnâb sanatıdır.

ضَلَّ  - غَوٰىۚ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı,  مَا ’nın tekrarında ise ıtnâb ve  reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Ayetteki  غَوٰى  fiili, has bir kelimedir. Zira sadece inançta hata yapanlar için kullanılmıştır. ضَلَّ  fiili ise âm bir kelimedir. Çünkü bu fiil; inanç, söz, fiil ve ahlaktaki hata için kullanılmıştır. Dolayısıyla böyle bir atıfta, has olan bir kelime, âm olan kelimeden sonra zikredilmiştir. Böylece inançtaki hatanın çok kötü ve çirkin bir davranış olduğuna dikkat çekilmiştir. (Ferit Dinçer, Necm Sûresi ve İhtiva Ettiği Belâgî Sanatlar. S.502)

Bu hitap, Kureyş kâfirleri içindir. Peygamberimizin, onların arkadaşı sıfatıyla zikredilmesi, onların, Peygamberimizin şerefli hallerinin tafsilatına vakıf olduklarını, onun hakkında reddedilen hususlardan son derece berî olduğundan tamamen haberdar olduklarını ve onun, hidayet ve rüşd sıfatlarına hakkıyla sahip olduğunu bildirmek içindir. Zîrâ Kureyş'in, uzun zaman Peygamberimizle arkadaşlık etmeleri ve onun yüce şânlarının güzelliklerini müşahede etmeleri, bu sonucu kesinlikle gerektirmektedir. (Ebüssuûd) 

ضَلَّ ; Hidayetin zıddıdır. Yani yolu kaybetmek veya hiç yol bulamayıp şaşkın dolaşmak demektir.

غَوٰىۚ : Bu da rüşdün zıddıdır ki, aklın istikametini veya yolun doğrusunu yitirmek manasını ifade etmektedir.

صَاحِبُ ‘den maksat da, Hazret-i Peygamber'dir. Zaten hitab da ona ve "Kur'an'ı kendi uydurdu." diyen Kureyş ve benzerlerinedir. Bunlara karşı صَاحِبُكُمْ [sahibiniz]  tabirinin kullanılmasında özel bir anlam vardır. Zira sahip, daima sohbette bulunan veya arkadaşlık edip koruyan, yani hâmi manalarına gelmektedir. Bu yüzden ayetin meali şöyle olmalıdır: "Şimdiye kadar sohbetinde bulunarak çok iyi tanıdığınız, aklına ve doğruluğuna güvendiğiniz, sizinle sohbet edip hak yolunu göstermek isteyen arkadaşınız, ne yolunu şaşırdı ne de aklını; ne aldanır ne de aldatılır. O, ne sihirbaz, ne kâhin, ne de mecnûndur". (Elmalılı)