Necm Sûresi 3. Ayet

وَمَا يَنْطِقُ عَنِ الْهَوٰىۜ  ...

O, nefis arzusu ile konuşmaz.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَمَا ve
2 يَنْطِقُ O konuşmaz ن ط ق
3 عَنِ -dan
4 الْهَوَىٰ heva- ه و ي
 

Kur’an’da değişik vesilelerle ifade edildiği üzere Hz. Peygamber bir beşerdir, ama Allah’tan vahiy almaktadır. Birinci özelliği onun şahsıyla ilgili bir hususu yani asla tanrılaştırılmaması gerektiğini, ikinci özelliği de Allah adına bildirdiklerinin sıradan bir insanın sözleri olarak düşünülmeyip lâyık olduğu yerde tutulmasının ne kadar önemli olduğunu belirtmektedir. Bu âyetlerde de onun peygamber olarak tebliğ ettiklerinin kişisel arzularına göre söylenmiş sözler olamayacağına bir vurgu yapıldığı görülmektedir. 3. âyette “konuşma, söyleme” anlamında bir fiil kullanılmış olmasından hareketle Resûlullah’ın bütün söylediklerinin vahiy olduğu, dolayısıyla herhangi bir konuda ictihad ettiğinin söylenemeyeceği yorumu da yapılmış olmakla beraber, başka deliller bu yorumu çürütmektedir. Ayrıca, beşer olarak yani günlük hayatın akışı içinde kişisel düşüncelerini belirtmek üzere veya (yargıç, devlet başkanı, komutan vb.) değişik sıfatlarla söylediği ve o bağlamda değerlendirilmesi gereken sözlerinin bulunduğu da bilinmektedir. Bu âyetlerin asıl konusu Hz. Muhammed’in vahiy almasını yani peygamberlik sıfatını inkâr edenlere; onu şair, kâhin vb. sıfatlarla niteleyip Kur’an’ı kendisinin uydurduğunu söyleyenlere bir reddiyede bulunmaktır (Taberî, XXVII, 42; Râzî, XXVIII, 281-284). Bununla birlikte, bu âyetlerin başka delillerle birlikte değerlendirilmesi sonucunda, Resûlullah’ın tebliğ mahiyetinde olmayan söz ve davranışlarının da vahyin kontrolü altında bulunduğu ve bir konuda ictihad ettiğinde yanlış sonuca ulaşırsa ona bunun doğrusunun mutlaka bildirildiği anlaşılmaktadır (bu konularda bilgi için bk. Nisâ 4/59, 105; Mâide 5/67; vahyin mahiyeti, çeşitleri ve yolları hakkında bk. “Tefsire Giriş” bölümü, “I. Kur’an-ı Kerîm A) Tanımı ve özellikleri, 2. Vahiy” başlığı).

 


Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 158-159
 

وَمَا يَنْطِقُ عَنِ الْهَوٰىۜ

 

Ayet, atıf harfi وَ ‘la kasemin cevabına matuftur. Fiil cümlesidir.  

مَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يَنْطِقُ  damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.  عَنِ الْهَوٰى  car mecruru  يَنْطِقُ  fiiline mütealliktir.

 

وَمَا يَنْطِقُ عَنِ الْهَوٰىۜ

 

Ayet, atıf harfi  وَ ‘la kasemin cevabına atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur. Menfî muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Müsnedin muzari fiil sıygasında gelmesi hükmü takviye, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. 

Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar. Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

عَنِ الْهَوٰى  car mecruru  يَنْطِقُ  fiiline mütealliktir. عَنِ  harfinin  بِ  harfi manasında olduğu ve mahzuf hale müteallik olduğu da söylenmiştir.

Birinci ayetteki  هَوٰى  ile bu ayetteki  الْهَوٰى  kelimeleri arasında mustevfâ cinas sanatı vardır. Zira kelimelerden ilki fiil, diğeri ise isim olarak gelmiştir. Aynı zamanda harfleri aynı olduğu gibi; harflerin sıraları, sayıları ve heyetleri de aynıdır. Ancak iki kelimenin anlamı farklıdır. Birinci kelime ‘batmak, çökmek, inmek, devrilmek’ gibi anlamlara gelirken, ikinci kelime ise ‘nefsin isteği, arzusu, talebi’ gibi anlamlara gelmektedir. (Ferit Dinçer, Necm Sûresi ve İhtiva Ettiği Belâgî Sanatlar, S.508-509)

الْهَوٰى , nefsin kınanılan özel bir eğilimidir. Bu yüzden Allah Teâlâ peygamberlerini bundan nehyetmiştir. (Rûhu’l Beyân)

ان  nefy (olumsuz) manadaki  ما 'nın yerine kullanılır.  إن  edatı da, şart manasına olarak  ما  yerine kullanılır. Nitekim Cenab-ı Hak, ما ننسخ من ءاية أو ننسها نأت بخير منها [Eğer bir ayeti neshedersek veya unutturursak, ondan daha hayırlısını getiririz] (Bakara/106) buyurmuştur. O halde bu iki edat arasında, hem lafız hem mana bakımından bir benzerlik var: Lafız bakımından benzerlik şöyledir: hemze ve nûndan, ise, mîm ve elif'den müteşekkildir. Elif hemze, nûn da mîm gibidir. (Fahreddin er-Râzî)