Kamer Sûresi 22. Ayet

وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْاٰنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ۟  ...

Andolsun biz, Kur’an’ı düşünüp öğüt almak için kolaylaştırdık. Var mı düşünüp öğüt alan?
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلَقَدْ ve andolsun
2 يَسَّرْنَا biz kolaylaştırdık ي س ر
3 الْقُرْانَ Kur’an’ı ق ر ا
4 لِلذِّكْرِ öğüt almak için ذ ك ر
5 فَهَلْ yok mudur?
6 مِنْ hiç
7 مُدَّكِرٍ öğüt alan ذ ك ر
 

Âd, Hûd peygamberin gönderildiği kavmin adıdır; çok tanrıcı inanca taassupla bağlanma ve tevhid inancına yapılan çağrıya karşı zorba bir tavır sergileme konusunda Kur’an’ın değişik yerlerinde kötü bir örnek olarak anılır (bilgi için bk. A‘râf 7/65-72; Hûd 11/50-60). 20. âyette şiddetli rüzgârın sürüklediği insanlardan söz edilirken onların, “sökülmüş hurma kütükleri”ne benzetilmesi Âd kavmi mensuplarının iri yapılı ve uzun kimseler olması ve kafalarının kopup gövdelerinin kütük gibi yuvarlanıp gitmesiyle açıklanmıştır (Taberî, XXVII, 99; Zemahşerî, IV, 46). 

  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 190
 

وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْاٰنَ لِلذِّكْرِ

 

وَ  istînâfiyyedir. لَ  harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder. 

يَسَّرْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. الْقُرْاٰنَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. لِلذِّكْرِ  car mecruru  يَسَّرْنَا  fiiline mütealliktir.


 فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ۟

 

فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir.Takdiri, إذا كان القرآن ميسّرا فهل من مدّكر  (Kur’an kolay olduğunda ondan öğüt alan var mıdır?) şeklindedir.

هَلْ  istifham harfidir. Muzari fiile dahil olursa manayı istikbale çevirir. Ancak muzari fiil istikbal ifade ediyorsa bu fiile dahil olmaz. 

مِنْ  harf-i ceri zaiddir. مُدَّكِرٍ  lafzen mecrur, mübteda olarak mahallen merfûdur. Haber mahzuftur. Takdiri, موجود (vardır) şeklindedir. 

مُدَّكِرٍ  sülâsi mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan iftiâl babının ism-i failidir. 

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْاٰنَ لِلذِّكْرِ


وَ , istînâfiyyedir. 

İstînâfiyye  وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine îrab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiyye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâğatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)

لَ , mahzuf kasemin cevabının başına gelen harftir. Kasem fiilinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzufla birlikte cümle kasem üslubunda gayr-ı talebî inşâî isnaddır. 

قَدْ  ve  لَ  tekid edilmiş cevap cümlesi   يَسَّرْنَا الْقُرْاٰنَ لِلذِّكْرِ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır.

Fiilin azamet zamirine isnadı tazim ifade eder.

Önceki ayetteki müfret mütekellim zamirden bu ayette azamet zamirine iltifat sanatı vardır.

Allah Teâlâ, Kur'an'da ne zaman kendisinden azamet zamiriyle bahsetse hemen öncesinde veya sonrasında vahdaniyetinin bilinmesi için kendisine ait tekil bir zamir gelir. (Fâdıl Sâlih Samerrâî, Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 467)


 فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ۟


Rabıta harfi  فَ , mahzuf şartın cevabının başına gelmiştir. Bu cevap cümlesi istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. Takdiri, إذا كان القرآن ميسّرا (Kur’an kolaylaştığında) şeklindedir.

Sübut ifade eden bu isim cümlesinde takdim-tehir ve îcaz-ı hazif sanatları vardır.  Lafzen mecrur mahallen merfû olan  مِنْ مُدَّكِرٍ , muahhar mübtedadır. Zaid harf-i cer  مِنْ  cümleyi tekid etmiştir. Haberi mahzuftur. Takdiri, موجود (vardır) şeklindedir.

İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen taaccüp ve tahkir amacı taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Istifhamda, tecahül-i arif sanatı vardır.

Mahzuf şart ve mezkûr cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebi inşâî isnaddır. 

مُدَّكِرٍ - ذِّكْرِ  kelimeleri arasında cinas-ı nakıs ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. 

Bu ayet, 17. ayetin tekrarıdır. Tekrarlanan cümleler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü'l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.

Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekit edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, Ahkaf/28, C. 7, S. 314

Ders ve öğüt alınsın diye, içine şifa verici öğütler doldurmak ve orada vaat ve tehditleri (vaat ve vaîd) tekrar tekrar zikretmek suretiyle kolaylaştırdık Kur’an’ı. Ama düşünüp ders alan var mı?” Ayetin manasının şöyle olduğu da söylenmiştir: Biz Kur’an’ı ezberlemeyi kolaylaştırdık ve onu ezberlemek isteyene yardım ettik. Onu ezberlemek isteyen bir talebe yok mu ki kendisine yardım edilsin? Mananın şöyle olması da caizdir: Biz Kur’an’ı ders ve öğüt almak için hazırladık. Bu ifade ‘Devesini sefere hazırladı’ anlamındaki يسَّر ناقته للسفرِ  ve ‘Savaş için atının eğerini vurdu ve gemini taktı’ anlamındaki  فراسهُ للغزو  sözünden alınmıştır. (Keşşâf)

Bu cümle, yemin ifade eden bir cümledir. Bu surede geçen her dört kıssanın sonunda tekrar edilmektedir. Bununla her bir kıssanın kendisiyle öğüt alınması gerektiği hususunda bağımsız ve günahlardan vazgeçme noktasında yeterli olduğunu vurgulamak içindir. Bununla birlikte bu kıssalardan hiç birinden ibret alınmamıştır.  (Rûhu’l Beyân)