فَـكَيْفَ كَانَ عَذَاب۪ي وَنُذُرِ
Âd, Hûd peygamberin gönderildiği kavmin adıdır; çok tanrıcı inanca taassupla bağlanma ve tevhid inancına yapılan çağrıya karşı zorba bir tavır sergileme konusunda Kur’an’ın değişik yerlerinde kötü bir örnek olarak anılır (bilgi için bk. A‘râf 7/65-72; Hûd 11/50-60). 20. âyette şiddetli rüzgârın sürüklediği insanlardan söz edilirken onların, “sökülmüş hurma kütükleri”ne benzetilmesi Âd kavmi mensuplarının iri yapılı ve uzun kimseler olması ve kafalarının kopup gövdelerinin kütük gibi yuvarlanıp gitmesiyle açıklanmıştır (Taberî, XXVII, 99; Zemahşerî, IV, 46).
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 190فَـكَيْفَ كَانَ عَذَاب۪ي وَنُذُرِ
فَ istînâfiyyedir. كَيْفَ istifham ismi, كَانَ ‘nin mukaddem haberi olarak mahallen mansubdur.
كَانَ nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. عَذَاب۪ي kelimesi كَانَ ‘nin muahhar ismi olup mukadder damme ile merfûdur. Mütekellim zamiri ي muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. نُذُرِ atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur. نُذُرِ ‘nin sonundaki ي ise fasıladan dolayı mahzuftur.فَـكَيْفَ كَانَ عَذَاب۪ي وَنُذُرِ
فَ , istînâfiyyedir.
Ayet istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. كَيْفَ istifham ismi, كَانَ ’nin mukaddem haberidir. Takdim, istifham isminin sadaret hakkı nedeniyledir.
عَذَاب۪ي , nakıs fiil كَانَ ’nin muahhar ismidir.
Sübut ifade eden bu isim cümlesi, istifham üslubunda geldiği halde soru kastı taşımayıp tevbih ve tehdit manasına geldiği için mecaz-ı mürsel mürekkebtir. Ayrıca cümlede tecâhül-i ârif sanatı vardır.
Cümlede müsnedün ileyh olan عَذَاب۪ي izafetle marife olmuştur. Bu izafet faydayı çoğaltmak ve az sözle çok anlam ifade etmek ve müsnedün ileyhi tazim teşrif amacına matuftur.
Veciz ifade kastına matuf عَذَاب۪ي وَنُذُرِ izafetlerinde, Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olan نُذُرِ ve عَذَاب۪, tazim ve şeref kazanmıştır.
Makabline matuftur. نُذُرِ izafetinde muzâfun ileyh, fasılaya riayet için hazf edilmiştir.
Yani; benim azabım ve uyarılarım, anlatılamayacak kadar korkunç bir şekilde gerçekleşmiştir demektir. (Ebüssuûd)
Bu soru Yüce Allah'ın azabının ve uyanlarının büyük olduğunu anlatmak ve hayret uyandırmak içindir.
عَذَاب۪ي - نُذُرِ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Bu cümle, 16. ayetin tekrarıdır. Tekrarlanan cümleler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü'l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.
Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekit edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, Ahkaf/28, C. 7, S. 314)
نُذُرِ , inzâr (uyarma ve korkutma) anlamındaki نذير ‘in çoğuludur. (Keşşâf)
نُذُرِ (uyarılarım) yani henüz gelmeden önce onları azapla uyarmam. Veya onları cezalandırmamızda, onlardan sonra gelenler için bir uyarı vardır. (Keşşâf)
Bu cümle, Nuh kavminin kıssasını takip eden ve önceki cümlenin benzerinin bir tekrarıdır. Çünkü korkutma ve tehdidin makamı o ikisinin faydasına olan şeylerin tekrarını gerektirir. Buradaki كَيْفَ onların azap durumlarına işaret eden bir sorudur.
Ve soru şaşkınlık için kullanılmıştır. (Âşûr)