وَنَبِّئْهُمْ اَنَّ الْمَٓاءَ قِسْمَةٌ بَيْنَهُمْۚ كُلُّ شِرْبٍ مُحْتَضَرٌ
وَنَبِّئْهُمْ اَنَّ الْمَٓاءَ قِسْمَةٌ بَيْنَهُمْۚ
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. نَبِّئْهُمْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ‘dir. Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
اَنَّ ve masdar-ı müevvel نَبِّئْ fiilinin ikinci ve üçüncü mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.
الْمَٓاءَ kelimesi اِنَّ ‘nin ismi olup fetha ile mansubdur. قِسْمَةٌ kelimesi اِنَّ ‘nin haberi olup lafzen merfûdur. بَيْنَهُمْ mekân zarfı , قِسْمَةٌ ‘un mahzuf sıfatına mütealliktir. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
نَبِّئْهُمْ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi نبأ ’dir.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef'ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
كُلُّ شِرْبٍ مُحْتَضَرٌ
İsim cümlesidir. كُلُّ mübteda olup lafzen merfûdur. شِرْبٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. مُحْتَضَرٌ mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur.
مُحْتَضَرٌ kelimesi; sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan ifti’al babının ism-i mef’ûlüdür.وَنَبِّئْهُمْ اَنَّ الْمَٓاءَ قِسْمَةٌ بَيْنَهُمْۚ
Ayet atıf harfi و ile önceki ayetteki فَارْتَقِبْهُمْ cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.
Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Tekid ve masdar harfi اَنَّ ’nin dahil olduğu isim cümlesi اَنَّ الْمَٓاءَ قِسْمَةٌ بَيْنَهُمْۚ , masdar tevilinde, نَبِّئْهُمْ fiilinin iki mef’ûlü yerindedir.
Masdar-ı müevvel, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
اَنَّ’ nin ismi الْمَٓاءَ , haberi قِسْمَةٌ ‘dur. بَيْنَهُمْ mekân zarfı قِسْمَةٌ ‘un mahzuf sıfatına mütealliktir. Sıfatın hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.
Buradaki قِسْمَةٌ kelimesi, ism-i mef'ûl yani "maksûm" (taksim edilmiş) manasına olup, bu ifade ile, müştakkun minh olan masdarın, sıfat olarak kullanıldığını görmekteyiz. Bu tür ifadelerde, bir çeşit mübalağa (tekid) manası vardır. Nitekim kerîm (cömert) birisine, sanki o keremin (cömertliğin) kendisiymiş gibi olduğuna işaret için, "Kerem adam" denilmektedir. (Fahreddin er-Râzî)
كُلُّ شِرْبٍ مُحْتَضَرٌ
Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldır.
Mübteda ve haberden müteşekkil, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
كُلُّ شِرْبٍ mübteda, مُحْتَضَرٌ haberdir.
Cümlede müsnedün ileyh olan كُلُّ شِرْبٍ , izafetle marife olmuştur. Bu izafet faydayı çoğaltmak ve az sözle çok anlam ifade etmek amacına matuftur.
شِرْبٍ ‘deki nekrelik muayyen olmayan cins, tazim ve kesret ifade eder.
Müsned olan مُحْتَضَرٌ ‘in ism-i mef’ûl vezninde gelmesi bu fiilin başkası tarafından onun üzerinde gerçekleştirilmiş olduğuna işaret eder.
Her içim, huzur iledir. Fıkıhta شِرْبٍ (sulama hakkı), kendisinin ve hayvanının içme hakkından daha umumidir. Yani hem içmek hem de kullanmak ve sulamak gibi hususları içine almaktadır. Her شِرْبٍ , gerek devenin ve gerek halkın içimi yahut gerek su ve gerek süt içimi demektir. Deniliyor ki, halk kendi nöbetlerinde su alıyorlar, devenin nöbetinde ise onun sütünü sağıp içiyorlardı. Demek ki bu devenin bir taraftan külfet bir taraftan nimet olan enteresan özellikleri vardı. Bir kere su nöbeti bütün halkın su nöbetine eşit bir günü işgal ediyor, böylece onları tazyik eden bir deneme oluyordu. Buna mukabil onlara çok süt veriyor ve bu yönüyle de hallerine genişlik veren bir nimet oluyordu. Bu iki halin ikisinde de bir değil, bir çok devenin yerini tutan büyük bir yaratık oluyordu. Söz konusu deveye ناَقَة اللًه denilmesine, Allah'ın arzına bırakılıp yayılmasına bakarak, Allah'ın mülkü hükmüne tabi olan vakıf veya beytü'l-mal (maliye hazinesi) malları gibi idare edilmiş bir cins sağmal mala benziyordu. (Elmalılı Hamdi Yazır)