5 Mart 2026
Kamer Sûresi 28-49 (529. Sayfa)

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ  ...

Kamer Sûresi 28. Ayet

وَنَبِّئْهُمْ اَنَّ الْمَٓاءَ قِسْمَةٌ بَيْنَهُمْۚ كُلُّ شِرْبٍ مُحْتَضَرٌ  ...


“Onlara, suyun (deve ile) kendileri arasında (nöbetleşe) paylaştırıldığını, bildir. Her su nöbetinde sahibi hazır bulunsun.”

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَنَبِّئْهُمْ onlara haber ver ن ب ا
2 أَنَّ muhakkak
3 الْمَاءَ suyun م و ه
4 قِسْمَةٌ paylaştırılacağını ق س م
5 بَيْنَهُمْ aralarında ب ي ن
6 كُلُّ her ك ل ل
7 شِرْبٍ içme (sırası gelen) ش ر ب
8 مُحْتَضَرٌ hazır bulunsun (suyunu alsın) ح ض ر

وَنَبِّئْهُمْ اَنَّ الْمَٓاءَ قِسْمَةٌ بَيْنَهُمْۚ 

 

Fiil cümlesidir. وَ  atıf harfidir. نَبِّئْهُمْ  sükun üzere mebni emir fiildir.  Faili müstetir olup takdiri  أنت ‘dir. Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

اَنَّ ve masdar-ı müevvel  نَبِّئْ  fiilinin ikinci ve üçüncü mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.  

الْمَٓاءَ  kelimesi  اِنَّ ‘nin  ismi olup fetha ile mansubdur.  قِسْمَةٌ  kelimesi  اِنَّ ‘nin haberi olup lafzen merfûdur.  بَيْنَهُمْ  mekân zarfı , قِسْمَةٌ ‘un mahzuf sıfatına mütealliktir. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

نَبِّئْهُمْ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  نبأ ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef'ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

   

كُلُّ شِرْبٍ مُحْتَضَرٌ

 

İsim cümlesidir.  كُلُّ  mübteda olup lafzen merfûdur. شِرْبٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. مُحْتَضَرٌ  mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur. 

مُحْتَضَرٌ  kelimesi; sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan ifti’al babının ism-i mef’ûlüdür.

وَنَبِّئْهُمْ اَنَّ الْمَٓاءَ قِسْمَةٌ بَيْنَهُمْۚ 


Ayet atıf harfi و  ile önceki ayetteki  فَارْتَقِبْهُمْ  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.

Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Tekid ve masdar harfi  اَنَّ ’nin dahil olduğu isim cümlesi  اَنَّ الْمَٓاءَ قِسْمَةٌ بَيْنَهُمْۚ , masdar tevilinde,  نَبِّئْهُمْ  fiilinin iki mef’ûlü yerindedir.

Masdar-ı müevvel, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

اَنَّ’ nin ismi  الْمَٓاءَ , haberi  قِسْمَةٌ ‘dur.  بَيْنَهُمْ  mekân zarfı  قِسْمَةٌ ‘un mahzuf sıfatına mütealliktir. Sıfatın hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.

Buradaki  قِسْمَةٌ kelimesi, ism-i mef'ûl yani "maksûm" (taksim edilmiş) manasına olup, bu ifade ile, müştakkun minh olan masdarın, sıfat olarak kullanıldığını görmekteyiz. Bu tür ifadelerde, bir çeşit mübalağa (tekid) manası vardır. Nitekim kerîm (cömert) birisine, sanki o keremin (cömertliğin) kendisiymiş gibi olduğuna işaret için, "Kerem adam" denilmektedir. (Fahreddin er-Râzî)


 كُلُّ شِرْبٍ مُحْتَضَرٌ


Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldır.

Mübteda ve haberden müteşekkil, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

كُلُّ شِرْبٍ  mübteda, مُحْتَضَرٌ  haberdir.

Cümlede müsnedün ileyh olan   كُلُّ شِرْبٍ ,  izafetle marife olmuştur. Bu izafet faydayı çoğaltmak ve az sözle çok anlam ifade etmek amacına matuftur.

شِرْبٍ  ‘deki nekrelik muayyen olmayan cins, tazim ve kesret ifade eder.

Müsned olan   مُحْتَضَرٌ ‘in ism-i mef’ûl vezninde  gelmesi bu fiilin başkası tarafından onun üzerinde gerçekleştirilmiş olduğuna işaret eder.

Her içim, huzur iledir. Fıkıhta  شِرْبٍ (sulama hakkı),  kendisinin ve hayvanının içme hakkından daha umumidir. Yani hem içmek hem de kullanmak ve sulamak gibi hususları içine almaktadır. Her  شِرْبٍ , gerek devenin ve gerek halkın içimi yahut gerek su ve gerek süt içimi demektir. Deniliyor ki, halk kendi nöbetlerinde su alıyorlar, devenin nöbetinde ise onun sütünü sağıp içiyorlardı. Demek ki bu devenin bir taraftan külfet bir taraftan nimet olan enteresan özellikleri vardı. Bir kere su nöbeti bütün halkın su nöbetine eşit bir günü işgal ediyor, böylece onları tazyik eden bir deneme oluyordu. Buna mukabil onlara çok süt veriyor ve bu yönüyle de hallerine genişlik veren bir nimet oluyordu. Bu iki halin ikisinde de bir değil, bir çok devenin yerini tutan büyük bir yaratık oluyordu. Söz konusu deveye  ناَقَة اللًه  denilmesine, Allah'ın arzına bırakılıp yayılmasına bakarak, Allah'ın mülkü hükmüne tabi olan vakıf veya beytü'l-mal (maliye hazinesi) malları gibi idare edilmiş bir cins sağmal mala benziyordu. (Elmalılı Hamdi Yazır)

 
Kamer Sûresi 29. Ayet

فَنَادَوْا صَاحِبَهُمْ فَتَعَاطٰى فَعَقَرَ  ...


Derken, (kavmin en azgını olan) arkadaşlarını çağırdılar. O da işe koyuldu ve deveyi kesti.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَنَادَوْا çağırdılar ن د و
2 صَاحِبَهُمْ bir arkadaşlarını ص ح ب
3 فَتَعَاطَىٰ o da bıçağı çekti ع ط و
4 فَعَقَرَ (deveyi) kesti ع ق ر

   Sahabe صحب :

  صاحِبٌ ister insan veya hayvan, ister yer veya zaman olsun bir şeyden ayrılmayandır. Bu birliktelik ister bedenle olsun -ki bu asıl ve en çok olanıdır- ister de yardım ve destekle olsun fark etmez. Yaygın kullanımda ise birine/bir şeye çok eşlik edip ondan ayrılmayan kişilerle ilgili kullanılır.

  مُصاحَبَةٌ ve إصْطِحابٌ kelimeleri toplanma/bir araya gelme anlamındaki kelimesinden daha beliğdirler. Çünkü musâhabe bu toplanış ve birlikteliğin uzun süreli olmasını gerektirir.

  İf'al babı kullanımı olan أصْحَبَ-إصْحابٌ şekli ise bir şeye bağlanmaktır. Bunun aslı da söz konusu şeyin sahibi olmaktır.  (Müfredat) 

  Kuran’ı Kerim’de çeşitli formlarda 97 defa geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)

  Türkçede kullanılan şekilleri sahip, ashab, sahabe, sohbet, musâhib ve musâhabedir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

فَنَادَوْا صَاحِبَهُمْ فَتَعَاطٰى فَعَقَرَ

 

 

Fiil cümlesidir. Ayet  atıf harfi  فَ  ile mukadder istînâfa matuftur. Takdiri فتمادوا في ذلك ... فنادوا  (Bunda ısrar ettiler ve nida ettiler) şeklindedir.  

نَادَوْا  mahzuf elif üzere mukadder damme ile mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.  صَاحِبَهُمْ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

فَ  atıf harfidir. تَعَاطٰى  fiili  ى üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ‘dir. 

فَ  atıf harfidir. عَقَرَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. 

نَادَوْا  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. babındadır. Sülâsîsi  ندى ’dir.   

Mufâale babı fiile müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar.

فَنَادَوْا صَاحِبَهُمْ فَتَعَاطٰى فَعَقَرَ


Ayet, takdiri  فتمادوا في ذلك ... (Bunda ısrar ettiler) olan mukadder istînâfa  فَ  ile atfedilmiştir. Ayetler arasında meskutun anh mevcuttur.

Cümle, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)

صَاحِبَهُمْ kelimesi  نَادَوْا  fiilinin mef’ûludur.

Aynı üslupta gelen  فَتَعَاطٰى  ve فَعَقَرَ  cümleleri, atıf harfi  فَ  ile  فَنَادَوْا صَاحِبَهُمْ  cümlesine atfedilmiştir. Cümlelerin atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.

عَقْرُ , bir hayvanı ayağından biçerek devirip yıkmaktır. Bu suretle عَقَرَ ‘deveyi vurdu, öldürdü’ manasını ifade eder. (Elmalılı Hamdi Yazır)

 
Kamer Sûresi 30. Ayet

فَـكَيْفَ كَانَ عَذَاب۪ي وَنُذُرِ  ...


Fakat azabım ve uyarılarım nasılmış!

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَكَيْفَ ama nasıl? ك ي ف
2 كَانَ oldu ك و ن
3 عَذَابِي azabım ع ذ ب
4 وَنُذُرِ ve uyarılarım ن ذ ر

فَـكَيْفَ كَانَ عَذَاب۪ي وَنُذُرِ

 

فَ  istînâfiyyedir.  كَيْفَ  istifham ismi  كَانَ ‘nin mukaddem haberi olarak mahallen mansubdur. 

كَانَ  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.  عَذَاب۪ي  kelimesi  كَانَ ‘nin muahhar ismi olup mukadder damme ile merfûdur. Mütekellim zamiri  ي muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. نُذُرِ  atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur. نُذُرِ ‘nin sonundaki  ي  ise fasıladan dolayı mahzuftur.

فَـكَيْفَ كَانَ عَذَاب۪ي وَنُذُرِ


فَ , istînâfiyyedir.  

Ayet istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.  كَيْفَ  istifham ismi,  كَانَ ’nin mukaddem haberidir. Takdim, istifham isminin sadaret hakkı nedeniyledir.

عَذَاب۪ي , nakıs fiil  كَانَ ’nin muahhar ismidir.

Sübut ifade eden bu isim cümlesi, istifham üslubunda geldiği halde soru kastı taşımayıp tevbih ve tehdit manasına geldiği için mecaz-ı mürsel mürekkebtir. Ayrıca cümlede tecâhül-i ârif sanatı vardır.

Cümlede müsnedün ileyh olan  عَذَاب۪ي  izafetle marife olmuştur. Bu izafet faydayı çoğaltmak ve az sözle çok anlam ifade etmek ve müsnedün ileyhi tazim teşrif amacına matuftur.

Veciz ifade kastına matuf  عَذَاب۪ي وَنُذُرِ  izafetlerinde, Allah Teâlâ’ya  ait zamire muzâf olan نُذُرِ  ve  عَذَاب۪, tazim ve şeref kazanmıştır. 

Makabline matuftur. نُذُرِ  izafetinde muzâfun ileyh, fasılaya riayet için hazf edilmiştir.

Yani; benim azabım ve uyarılarım, anlatılamayacak kadar korkunç bir şekilde gerçekleşmiştir demektir. (Ebüssuûd)  

Bu soru Yüce Allah'ın azabının ve uyanlarının büyük olduğunu anlatmak ve hayret uyandırmak içindir.

عَذَاب۪ي - نُذُرِ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Bu cümle, 16, 18 ve 21. ayette olmak üzere surede üç kez daha tekrarlanmıştır. Tekrarlanan cümleler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü'l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.

Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekit edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, Ahkaf/28, C. 7, S. 314

نُذُرِ , inzâr (uyarma ve korkutma) anlamındaki نذير ‘in çoğuludur. (Keşşâf)

نُذُرِ (uyarılarım) yani henüz gelmeden önce onları azapla uyarmam. Veya onları cezalandırmamızda, onlardan sonra gelenler için bir uyarı vardır. (Keşşâf)

Kamer Sûresi 31. Ayet

اِنَّٓا اَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ صَيْحَةً وَاحِدَةً فَـكَانُوا كَـهَش۪يمِ الْمُحْتَظِرِ  ...


Şüphesiz biz, onların üzerine tek bir korkunç ses gönderdik de, onlar, ağıldaki hayvanların çiğneyip ufaladıkları kuru çöpler gibi oldular.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِنَّا elbette biz
2 أَرْسَلْنَا gönderdik ر س ل
3 عَلَيْهِمْ onların üzerine
4 صَيْحَةً sayha (korkunç bir ses) ص ي ح
5 وَاحِدَةً tek و ح د
6 فَكَانُوا oldular ك و ن
7 كَهَشِيمِ kuru ot gibi ه ش م
8 الْمُحْتَظِرِ ağıldaki ح ظ ر

اِنَّٓا اَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ صَيْحَةً وَاحِدَةً 

 

 İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  نَا  mütekellim zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. اَرْسَلْنَا  fiili اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. 

اَرْسَلْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. عَلَيْهِمْ  car mecruru  اَرْسَلْنَا  fiiline mütealliktir.  صَيْحَةً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  وَاحِدَةً  kelimesi  صَيْحَةً ‘in sıfatı olup fetha ile mansubdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat.

Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata “hakiki sıfat”, dolaylı olarak niteleyen sıfata da “sebebi sıfat” denir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

اَرْسَلْنَا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  رسل ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.  

 فَـكَانُوا كَـهَش۪يمِ الْمُحْتَظِرِ

 

İsim cümlesidir.  كَانَ  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.  كَانُوا ’nun ismi, cemi müzekker olan  و  muttasıl zamiridir, mahallen merfûdur.  كَـهَش۪يمِ car mecruru  كَانُوا ’nun mahzuf haberine mütealliktir. الْمُحْتَظِرِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

الْمُحْتَظِرِ  sülâsi mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan iftiâl babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اِنَّٓا اَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ صَيْحَةً وَاحِدَةً فَـكَانُوا كَـهَش۪يمِ الْمُحْتَظِرِ


Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.

اِنَّ  ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır.  اَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ ر۪يحاً صَرْصَراً ف۪ي يَوْمِ نَحْسٍ مُسْتَمِرٍّۙ  cümlesi  اِنَّٓ ‘nin haberidir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Müsnedin mazi fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye hudus, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. 

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler,  اِنَّ, isim cümlesi ve isnadın tekrarı sebebiyle üç katlı bir tekid ve yerine göre de tahsis ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir. (Elmalılı, Kadr/1)

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. اَرْسَلْنَا  fiiine müteallik car mecrur  عَلَيْهِمْ , durumun onlara has olduğunu vurgulamak için mef’ûle takdim edilmiştir.

اَرْسَلْنَا  fiili, azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.

Önceki ayetteki müfret mütekellim zamirden bu ayette azamet zamirine iltifat vardır.

Allah Teâlâ, Kur'an'da ne zaman kendisinden azamet zamiriyle bahsetse hemen öncesinde veya sonrasında vahdaniyetinin bilinmesi için kendisine ait tekil bir zamir gelir. (Fâdıl Sâlih Samerrâî, Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 467)

وَاحِدَةً  kelimesi  صَيْحَةً  için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.

صَيْحَةً (tek bir çığlık) den maksat, Cebrail’in haykırışıdır. (Keşşâf)

صَيْحَةً ‘deki tek manasındaki nekrelik, tazim ifade eder.

فَـكَانُوا كَـهَش۪يمِ الْمُحْتَظِرِ  cümlesi, makabline  فَ  ile atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.

Nakıs fiil  كان ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Cümlede, îcâz-ı hazif sanatı vardır.  كَـهَش۪يمِ  car mecruru,  كَانَ ‘ nin mahzuf haberine mütealliktir. الْمُحْتَظِرِ  muzâfun ileyhtir. 

كَـهَش۪يمِ ‘in muzafun ileyhi olan  الْمُحْتَظِرِ , humasi mezid  افتعال  babının ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

هَش۪يمِ ; kurumuş, kırılmış parçalanmış, yerle bir olmuş çalı-çırpı, الْمُحْتَظِرِ ; çalıyla ağıl yapan kişi demektir. Bu kişinin yaptığı ağıl zamanla kurur, hayvanlar çiğner, kırılıp parçalanır. (Keşşâf)

فَـكَانُوا كَـهَش۪يمِ الْمُحْتَظِرِ (Ağılcı çırpısının kı­rıntıları haline geldiler.) cümlesinde mürsel mücmel teşbih vardır. (Safvetü’t Tefâsir)

Kamer Sûresi 32. Ayet

وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْاٰنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ  ...


Andolsun biz, Kur’an’ı düşünüp öğüt almak için kolaylaştırdık. Var mı düşünüp öğüt alan?

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلَقَدْ ave ndolsun
2 يَسَّرْنَا biz kolaylaştırdık ي س ر
3 الْقُرْانَ Kur’an’ı ق ر ا
4 لِلذِّكْرِ öğüt almak için ذ ك ر
5 فَهَلْ yok mudur?
6 مِنْ hiç
7 مُدَّكِرٍ öğüt alan ذ ك ر

وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْاٰنَ لِلذِّكْرِ

 

وَ  istînâfiyyedir. لَ  harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder. 

يَسَّرْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. الْقُرْاٰنَ   mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. لِلذِّكْرِ  car mecruru  يَسَّرْنَا  fiiline mütealliktir. يَسَّرْنَا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi يسر ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.


 فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ

 

فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir.Takdiri, إذا كان القرآن ميسّرا فهل من مدّكر  (Kur’an kolay olduğunda ondan öğüt alan var mıdır?)şeklindedir.

هَلْ  istifham ismidir. Muzari fiile dâhil olursa mânâyı istikbâle çevirir. Ancak muzari fiil istikbâl ifâde ediyorsa bu fiile dâhil olmaz. 

مِنْ  harf-i ceri zaiddir. مُدَّكِرٍ  lafzen mecrur, mübteda olarak mahallen merfûdur. Haber mahzuftur. Takdiri, موجود (Vardır) olur. 

مُدَّكِرٍ  sülâsi mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan iftiâl babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْاٰنَ لِلذِّكْرِ 


وَ , istînâfiyyedir. 

İstînâfiye  وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine irab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâğatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)

لَ , mahzuf kasemin cevabının başına gelen harftir. Kasem fiilinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzufla birlikte cümle kasem üslubunda gayr-ı talebî inşâî isnaddır. 

قَدْ  ve  لَ  tekid edilmiş cevap cümlesi  يَسَّرْنَا الْقُرْاٰنَ لِلذِّكْرِ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır.

Fiilin azamet zamirine isnadı tazim ifade eder.

Bu cümle, yemin ifade eden bir cümledir. Bu surede geçen her dört kıssanın sonunda tekrar edilmektedir. Bununla her bir kıssanın kendisiyle öğüt alınması gerektiği hususunda bağımsız ve günahlardan vazgeçme noktasında yeterli olduğunu vurgulamak içindir. Bununla birlikte bu kıssalardan hiç birinden ibret alınmamıştır.  (Rûhu-l Beyân)

Biz Kur’an’ı ders ve öğüt almak için hazırladık. Bu ifade “Devesini sefere hazırladı.” anlamındaki يسَّر ناقته للسفرِ  ve “Savaş için atının eğerini vurdu ve gemini taktı.” anlamındaki  فراسهُ للغزو  sözünden alınmıştır. (Keşşâf)


 فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ


Rabıta harfi  فَ  , mahzuf şartın cevabının başına gelmiştir. Bu cevap cümlesi istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. Takdiri,  إذا كان القرآن ميسّرا (Kur’ân’ı kolaylaştırdığımız halde…) olan şart cümlesinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

Sübut ifade eden bu isim cümlesinde takdim-tehir ve îcaz-ı hazif sanatları vardır.  Lafzen mecrur mahallen merfû olan  مِنْ مُدَّكِرٍ  , muahhar mübtedadır. Zaid harf-i cer  مِنْ  cümleyi tekid etmiştir. Haberi mahzuftur. Takdiri, موجود (vardır) şeklindedir.

İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen taaccüb ve tahkir amacı taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. İstifhamda tecahül-i arif sanatı vardır.

Bilinen nefy üslubu yerine istifhamın tercih edilmesinin sebebi; istifhamda muhatabın aklını uyarmak, harekete geçirmek ve düşünmeye teşvik manası olmasıdır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Mahzuf şart ve mezkûr cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

مُدَّكِرٍ - ذِّكْرِ  kelimeleri arasında cinas-ı nakıs ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. 

Ders ve öğüt alınsın diye, içine şifa verici öğütler doldurmak ve orada vaat ve tehditleri (vaat ve vaîd) tekrar tekrar zikretmek suretiyle  Kur’an’ı kolaylaştırdık. Ama düşünüp ders alan var mı?” Ayetin manasının şöyle olduğu da söylenmiştir: Biz Kur’an’ı ezberlemeyi kolaylaştırdık ve onu ezberlemek isteyene yardım ettik. Onu ezberlemek isteyen bir talebe yok mu ki kendisine yardım edilsin? Mananın şöyle olması da caizdir: 

Ayet, surede 4., ayetin ikinci cümlesi ise 5. tekrardır. Tekrarlanan cümleler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü'l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.

Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekit edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, Ahkaf/28, C. 7, S. 314)
Kamer Sûresi 33. Ayet

كَذَّبَتْ قَوْمُ لُوطٍ بِالنُّذُرِ  ...


Lût kavmi de uyarıcıları yalanladı.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 كَذَّبَتْ yalanladı ك ذ ب
2 قَوْمُ kavmi ق و م
3 لُوطٍ Lut’un
4 بِالنُّذُرِ uyarıları ن ذ ر

Kur’an, Lût kavmini ahlâksızlığa boğulmuş, özellikle cinsel sapıklıklarıyla tanınmış ve bu yüzden ağır bir cezaya çarptırılmış toplum örneği olarak muhtelif vesilelerle zikreder (bilgi için bk. A‘râf 7/80-84; Hûd 11/77-83; Hicr 15/57-77).

 

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 191

كَذَّبَتْ قَوْمُ لُوطٍ بِالنُّذُرِ

 

Fiil cümlesidir.  كَذَّبَتْ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  تْ  te’nis alametidir.  قَوْمُ  fail olup lafzen merfûdur.  لُوطٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. بِالنُّذُرِ  car mecruru  كَذَّبَتْ fiiline mütealliktir. 

كَذَّبَتْ  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  كذب ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

كَذَّبَتْ قَوْمُ لُوطٍ بِالنُّذُرِ


Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)

 كَذَّبَتْ  fiilinin faili  قَوْمُ لُوطٍ , veciz ifade kastına matuf olarak izafetle marife olmuştur.  بِالنُّذُرِ  car mecruru  كَذَّبَتْ  fiiline mütealliktir.

كَذَّبَتْ  fiilinin,  تفعيل  babında gelmesi anlama, failin ve ve fiilin çokluğu manası katmıştır.

Kamer Sûresi 34. Ayet

اِنَّٓا اَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ حَاصِباً اِلَّٓا اٰلَ لُوطٍۜ نَجَّيْنَاهُمْ بِسَحَرٍۙ  ...


34-35. Ayetler Meal  :   
Şüphesiz biz de üzerlerine taşlar savuran bir rüzgâr gönderdik. Yalnız Lût’un ailesi başka. Katımızdan bir nimet olarak bir seher vakti onları kurtardık. Şükredenleri işte böyle mükâfatlandırırız.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِنَّا elbette biz
2 أَرْسَلْنَا gönderdik ر س ل
3 عَلَيْهِمْ üstlerine
4 حَاصِبًا bir fırtına ح ص ب
5 إِلَّا dışında
6 الَ ailesi ا و ل
7 لُوطٍ Lut
8 نَجَّيْنَاهُمْ onları kurtardık ن ج و
9 بِسَحَرٍ seher vakti س ح ر

اِنَّٓا اَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ حَاصِباً اِلَّٓا اٰلَ لُوطٍۜ 

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  نَا  mütekellim zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. اَرْسَلْنَا  fiili اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. 

اَرْسَلْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. عَلَيْهِمْ  car mecruru  اَرْسَلْنَا  fiiline mütealliktir.  حَاصِباً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.   اِلَّٓا  istisna harfidir.  اٰلَ  müstesna olup fetha ile mansubdur.  لُوطٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

اَرْسَلْنَا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  رسل ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.  

حَاصِباً  kelimesi sülâsî mücerred olan  حصب  fiilinin ism-i failidir. 

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata), hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


نَجَّيْنَاهُمْ بِسَحَرٍۙ

 

Fiil cümlesidir.  نَجَّيْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  بِسَحَرٍ  car mecruru  نَجَّيْنَا  fiiline mütealliktir. 

نَجَّيْنَا  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi  نجى ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

اِنَّٓا اَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ حَاصِباً اِلَّٓا اٰلَ لُوطٍۜ

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen ayetin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.

اِنَّ  ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır.  اَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ حَاصِباً اِلَّٓا اٰلَ لُوطٍۜ  cümlesi  اِنَّٓ ‘nin haberidir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Müsnedin mazi fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye hudus, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. 

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, اِنَّ , isim cümlesi ve isnadın tekrarı sebebiyle üç katlı bir tekid ve yerine göre de tahsis ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir. (Elmalılı, Kadr/1)

اَرْسَلْنَا  fiili, azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.

حَاصِباً  kelimesi  اَرْسَلْنَا  fiilinin mef’ûlüdür. Kelimedeki nekrelik, tarifi mümkün olmayan nev, kesret ve tazim ifade eder.

اِلَّٓا  istisna harfi,  اٰلَ لُوطٍۜ , müstesna, helak olanlardan istisna edilenlerdir. 

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. اَرْسَلْنَا  fiiine müteallik car mecrur  عَلَيْهِمْ , durumun onlara has olduğunu vurgulamak için mef’ûle takdim edilmiştir.

 

 نَجَّيْنَاهُمْ بِسَحَرٍۙ

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)

Fiil azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.

اَنْجَيَ  fiili  اِفعال  babından olup zorluktan ve sıkıntıdan kurtarma konusunda hızlı olunması gereken durumlarda kullanılır. Aynı kökten türeyen  نَجَّي  fiili ise  تفعيل  babındandır ve çoğunlukla kurtarma fiilinde bir müddet bekleme ve ona zaman tanımanın söz konusu olduğu yerlerde kullanılır. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Kur’an Kelimelerinin Sırlı Dünyası, s. 113)

سَحَرٍ  kelimesi munsarif kabul edilmiştir çünkü nekredir. Ancak biriyle o günün seherinde karşılaştığında gayri munsarif olarak  لقيته سحر  dersin. (Keşşâf)
Kamer Sûresi 35. Ayet

نِعْمَةً مِنْ عِنْدِنَاۜ كَذٰلِكَ نَجْز۪ي مَنْ شَكَرَ  ...


 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 نِعْمَةً bir ni’met olarak ن ع م
2 مِنْ -dan
3 عِنْدِنَا katımız- ع ن د
4 كَذَٰلِكَ böyle
5 نَجْزِي biz mükafatlandırırız ج ز ي
6 مَنْ kimseyi
7 شَكَرَ şükreden ش ك ر

نِعْمَةً مِنْ عِنْدِنَاۜ 

 

Fiil cümlesidir. نِعْمَةً  mahzuf fiilin mef’ûlun mutlakıdır. Takdiri, أنعمنا على لوط ومن معه نعمة şeklindedir

Mef’ûlu mutlak: Fiil ile aynı kökten gelen masdardır. Mef’ûlu mutlak harf-i cer almaz. Harf-i cer alırsa hal olur. Mef’ûlu mutlak cümle olmaz. Mef’ûlu mutlak üçe ayrılır:

1. Tekid (Kuvvetlendirmek) İçin: Fiilin manasını kuvvetlendirir. Masdar olur. Daima müfreddir. Fiilinden sonra gelir. Türkçeye “muhakkak, şüphesiz, gerçekten, çok, iyice, öyle ki” diye tercüme edilir.

2. Nev’ini (Çeşidini) Belirtmek İçin: Fiilin nasıl meydana geldiğini ve nev’ini bildirir. Nev’ini bildiren mef’ûlu mutlak umumiyetle sıfat veya izafet terkibi halinde gelir. Tesniye ve cemi de olabilir. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “gibi, şeklinde, aynen, tıpkı, tam” diye tercüme edilir.

3. Adedini (Sayısını) Belirtmek İçin: Failin yaptığı işin sayısını belirtir. Adedini belirten mef’ûlu mutlak  فَعْلَةً  vezninden gelen bina-ı (masdar-ı) merreden yapılır.

مَرَّةً  kelimesi de mef’ûlu mutlak olur. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “kere, defa” diye tercüme edilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

مِنْ عِنْدِنَا  car mecruru  نِعْمَةً ‘in mahzuf sıfatına mütealliktir. Mütekellim zamiri  نَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 


كَذٰلِكَ نَجْز۪ي مَنْ شَكَرَ

 

كَ  harf-i cerdir,  مثل (gibi) demektir. Bu ibare, amili  نَجْزِي  olan mahzuf mef’ûlu mutlaka mütealliktir. 

ذا  işaret ismi, sükun üzere mebni mahallen mecrur, ism-i mecrurdur.  ل  harfi buud yani uzaklık belirten harf,  ك  ise muhatap zamiridir.

نَجْزِي  fiili  ی  üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ’dur.

Müşterek ism-i mevsûl  مَنْ , mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası شَكَرَ ’dir. Îrabdan mahalli yoktur.

شَكَرَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’dir.

نِعْمَةً مِنْ عِنْدِنَاۜ 


نِعْمَةً , takdiri,  أنعمنا  (Nimetlendirdik) olan mahzuf fiil için mef'ûlü mutlak olarak mansubdur. Bu takdire göre cümle müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber talebî kelamdır. 

مِنْ عِنْدِنَا  car mecruru  نِعْمَةً  kelimesinin mahzuf sıfatına mütealliktir. Sıfatın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. عِنْدَنَا  izafeti muzâf için tazim ifade eder. 

Aslında  عِنْد۪  yakın mekan için kullanılan bir zarftır. Bir şeyin, bir şeydeki istikrarını ve onun üzerindeki otoritesini ifade için mecaz olarak kullanılır. Bir şeyi kontrol altında tutmak manasında da mecazî olarak kullanılır. (Âşûr, Enam/57) 

نِعْمَةً  kelimesi mef‘ûlun leh olup “nimet olsun diye” anlamındadır. Allah’ın nimetine, iman ve taatle şükredenleri böyle mükâfatlandırırız Biz, demektir. (Keşşâf)

 

 كَذٰلِكَ نَجْز۪ي مَنْ شَكَرَ


Cümle istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Cümlede îcâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır. Car mecrur  كَذٰلِكَ , amili  نَجْزِي  olan mahzuf mef’ûlu mutlaka mütealliktir. Bu takdire göre cümle müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. 

Muzari fiil teceddüt ve istimrar ifade etmiştir. Ayrıca muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

نَجْز۪ي  fiili, azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.

Mef’ûl konumundaki müşterek ism-i mevsul  مَنْ ’nın sılası olan  شَكَرَ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

كَذٰلِكَ  (İşte böyle), aslında uzaktaki bir nesneye işaret için kullanılır. Buradaki isti’mali, işaret edilen nimetin derecesinin, faziletteki mertebesinin yüksekliğini bildirmek içindir. (Ebüssuûd)

Ayetin başındaki  كذلك  sözü son derece kısa ve müstakil bir cümledir. Manası başka bir manaya sürükler. Ancak öncesinde bunu açıkça ifade edecek müstakil bir lafız yoktur. Öyle ki bu bir şeye benzetmek istenirse bundan daha kâmil olan bir başka şekil bulunamaz. Bu cümle Kur’ânı Kerîm'de gerçekten çok geçer, en güzel geldiği yer de burada görüldüğü gibi farklı konuların arasında ve kelamın mafsalında tek bir hakikat için gelmesidir. (Muhammed Ebu Mûsâ, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri 5, Duhan Suresi 28, s. 101) 

Bu ifadedeki  ك  harfi ‘misil’ manasındadır ancak neyin misli olduğu açık değildir. İşaret ismi ise bir merci gerektirir. İşaret ismi  ك  ile birleşmiştir ve bunlarda bir kapalılık söz konusudur. Çünkü muşârun ileyh bilinmedikçe bir şey ifade etmeyen, işaret ismi ile  ك ‘ten oluşmuştur. Bu bina önemli mafsallarda gelen kapalı bir terkiptir. Bize ‘’arkadan gelecek olan şeyler şu anda bulunduğunuzdan daha yüce bir makamdır’’ der. (Muhammed Ebu Mûsâ, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri 5, s. 177, 205)

 
Kamer Sûresi 36. Ayet

وَلَقَدْ اَنْذَرَهُمْ بَطْشَتَنَا فَتَمَارَوْا بِالنُّذُرِ  ...


Andolsun, Lût onları bizim şiddetli azabımızla uyardı. Fakat onlar bu uyarıları kuşkuyla karşıladılar.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلَقَدْ ve andolsun
2 أَنْذَرَهُمْ onları uyarmıştı ن ذ ر
3 بَطْشَتَنَا bizim yakalamamıza karşı ب ط ش
4 فَتَمَارَوْا fakat kuşku duydular م ر ي
5 بِالنُّذُرِ uyarılara karşı ن ذ ر

وَلَقَدْ اَنْذَرَهُمْ بَطْشَتَنَا

 

 

وَ  istînâfiyyedir.  لَ  harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattie harfidir.

قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder.  اَنْذَرَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Muttasıl zamir  هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

بَطْشَتَنَا  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Mütekellim zamiri  نَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

اَنْذَرَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi نذر ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.


 فَتَمَارَوْا بِالنُّذُرِ

 

Fiil cümlesidir.  فَ  atıf harfidir.  تَمَارَوْا  mahzuf elif üzere mukadder damme ile mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. بِالنُّذُرِ  car mecruru  تَمَارَوْا  fiiline mütealliktir. 

تَمَارَوْا  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. تَفاعَلَ  babındadır. Sülâsîsi  مرى ‘dir.

Bu bab fiile müşareket (ortaklık/işteşlik), tekellüf ve tezâhur( görünmek ve zorlanmak), tedric (bir işin aşamalı olarak ,aralıklarla ve yavaş yavaş meydana gelmesi), mutavaat fâale (mufaale babına ait bir fıilin dönüşlülüğü için kullanılması) ve mücerred mana (türemiş olduğu mücerret fiille aynı anlamda kullanılması) anlamları katar.

وَلَقَدْ اَنْذَرَهُمْ بَطْشَتَنَا

 

وَ  istînâfiyyedir.  لَ  harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattie harfidir.

قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder.  اَنْذَرَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Muttasıl zamir  هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

بَطْشَتَنَا  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Mütekellim zamiri  نَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

اَنْذَرَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi نذر ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.


 فَتَمَارَوْا بِالنُّذُرِ


Fiil cümlesidir.  فَ  atıf harfidir.  تَمَارَوْا  mahzuf elif üzere mukadder damme ile mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. بِالنُّذُرِ  car mecruru  تَمَارَوْا  fiiline mütealliktir. 

تَمَارَوْا  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. تَفاعَلَ  babındadır. Sülâsîsi  مرى ‘dir.

Bu bab fiile müşareket (ortaklık/işteşlik), tekellüf ve tezâhur( görünmek ve zorlanmak), tedric (bir işin aşamalı olarak ,aralıklarla ve yavaş yavaş meydana gelmesi), mutavaat fâale (mufaale babına ait bir fıilin dönüşlülüğü için kullanılması) ve mücerred mana (türemiş olduğu mücerret fiille aynı anlamda kullanılması) anlamları katar. 

 
Kamer Sûresi 37. Ayet

وَلَقَدْ رَاوَدُوهُ عَنْ ضَيْفِه۪ فَطَمَسْنَٓا اَعْيُنَهُمْ فَذُوقُوا عَذَاب۪ي وَنُذُرِ  ...


Andolsun, onlar onun (meleklerden olan) misafirlerinden nefislerindeki kötü arzuları tatmin etmek istediler. Biz de onların gözlerini silme kör ettik. “Haydi azabımı ve uyarılarımı tadın!” dedik.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلَقَدْ ve andolsun
2 رَاوَدُوهُ murad almağa kalkıştılar ر و د
3 عَنْ -ndan
4 ضَيْفِهِ onun konukları- ض ي ف
5 فَطَمَسْنَا biz de siliverdik ط م س
6 أَعْيُنَهُمْ gözlerini ع ي ن
7 فَذُوقُوا haydi tadın ذ و ق
8 عَذَابِي azabımı ع ذ ب
9 وَنُذُرِ ve uyarılarımı ن ذ ر

وَلَقَدْ رَاوَدُوهُ عَنْ ضَيْفِه۪ فَطَمَسْنَٓا اَعْيُنَهُمْ فَذُوقُوا عَذَاب۪ي وَنُذُرِ

 

وَ  istînâfiyyedir.  لَ  harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattie harfidir. قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder. 

رَاوَدُوهُ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlün bih olarak mahallen mansubdur.

عَنْ ضَيْفِه۪  car mecruru  رَاوَدُوهُ  fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir  ه۪  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

فَ  atıf harfidir.  طَمَسْنَٓا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَٓا  fail olarak mahallen merfûdur.  اَعْيُنَهُمْ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir   هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إن أصررتم على الكفر والعناد فذوقوا (Küfür ve inatta ısrar ederseniz tadın) şeklindedir.

Mukadder şart cümlesi mahzuf fiilin mekulü’l-kavl cümlesi olup mahallen mansubdur. 

ذُوقُوا  fiili,  نَ ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

عَذَاب۪ي  mef’ûlün bih olup mukadder fetha ile mansubdur. Mütekellim zamiri  ي  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

نُذُرِ  atıf harfi و ‘la makabline matuftur. Hazf edilen  ي  ise muzâfun ileyhtir.

Burada bir  ي  harfinin mahzuf olduğuna işaret etmek için kelimenin sonunda bulunan harfin harekesi esre gelmiştir.

رَاوَدُو  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. babındadır. Sülâsîsi  رود ’dir.   

Mufâale babı fiile müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar.

وَلَقَدْ رَاوَدُوهُ عَنْ ضَيْفِه۪ فَطَمَسْنَٓا اَعْيُنَهُمْ


وَ , istînâfiyyedir. 

İstînâfiyye  وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine îrab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiyye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)

لَ , mahzuf kasemin cevabının başına gelen harftir. Kasem fiilinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzufla birlikte cümle kasem üslubunda gayr-ı talebî inşâî isnaddır. 

قَدْ  ve  لَ  tekid edilmiş cevap cümlesi  رَاوَدُوهُ عَنْ ضَيْفِه۪ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır.

فَطَمَسْنَٓا اَعْيُنَهُمْ  cümlesi atıf harfi  فَ  ile  رَاوَدُوهُ عَنْ ضَيْفِه۪  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)


فَذُوقُوا عَذَاب۪ي وَنُذُرِ


Rabıta harfi  فَ , mahzuf şartın cevabının başına gelmiştir. Cevap cümlesi olan  ذُوقُوا عَذَاب۪ي وَنُذُرِ , emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Takdiri  إن أصررتم على الكفر والعناد (Küfür ve inatta ısrar ederseniz …) olan şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.

Mahzuf şart ve mezkûr cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.

نُذُرِ  makabline matuftur. نُذُرِ  ifadesinde muzâfun ileyh fasılaya riayet için hazf edilmiştir.

Cümlede müsnedün ileyh olan  عَذَاب۪ي izafetle marife olmuştur. Bu izafet faydayı çoğaltmak ve az sözle çok anlam ifade etmek ve müsnedün ileyhi tazim teşrif amacına matuftur.

Veciz ifade kastına matuf  عَذَاب۪ي وَنُذُرِ  izafetlerinde, Allah Teâlâ’ya  ait zamire muzâf olan نُذُرِ  ve  عَذَاب۪, tazim ve şeref kazanmıştır. 

عَذَاب۪ي - نُذُرِ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

فَذُوقُوا عَذَاب۪ي  ifadesi istiaredir. Burada kişilerin yaptıklarının sonucuna uğramaları, güzel bir yiyeceği tatmalarına benzetilmiş, bu yiyecek hazf edilmiş, levazımı olan tatmak fiili zikredilmiştir. Azabın korkunçluğunu mübalağa içindir. Aralarındaki zıddiyet, tehekküm ve alay maksadıyla tenasübe benzetilmiştir. Azabın keder ve sıkıntısını yaşamak, sanki tatma duyusuyla hissedilir gibidir. Câmi’ hissetmektir.
Kamer Sûresi 38. Ayet

وَلَقَدْ صَبَّحَهُمْ بُكْرَةً عَذَابٌ مُسْتَقِرٌّۚ  ...


Andolsun, onlara sabahleyin erkenden kalıcı bir azap geldi.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلَقَدْ ve andolsun
2 صَبَّحَهُمْ sabah onları yakaladı ص ب ح
3 بُكْرَةً erken ب ك ر
4 عَذَابٌ bir azab ع ذ ب
5 مُسْتَقِرٌّ kararlı ق ر ر

وَلَقَدْ صَبَّحَهُمْ بُكْرَةً عَذَابٌ مُسْتَقِرٌّۚ

 

 

وَ  istînâfiyyedir.  لَ  harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattie harfidir.  قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder.  صَبَّحَهُمْ cümlesi kasemin cevabıdır.  

صَبَّحَهُمْ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  بُكْرَةً  zaman zarfı صَبَّحَهُمْ fiiline mütealliktir.  عَذَابٌ fail olup lafzen merfûdur.  مُسْتَقِرٌّۚ sıfat olup lafzen merfûdur. 

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat

Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar  2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

صَبَّحَ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi  صبح ‘dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

مُسْتَقِرٌّۚ  kelimesi; sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan istif’al babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وَلَقَدْ صَبَّحَهُمْ بُكْرَةً عَذَابٌ مُسْتَقِرٌّۚ


وَ , istînâfiyyedir. 

İstînâfiyye  وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine îrab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiyye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)

لَ , mahzuf kasemin cevabının başına gelen harftir. Kasem fiilinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzufla birlikte cümle kasem üslubunda gayr-ı talebî inşâî isnaddır. 

قَدْ  ve  لَ  tekid edilmiş cevap cümlesi  صَبَّحَهُمْ بُكْرَةً عَذَابٌ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır.

بُكْرَةً  zaman zarfı  صَبَّحَهُمْ  fiiline mütealliktir. 

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır.  صَبَّحَهُمْ  fiiline müteallik olan zaman zarfı  بُكْرَةً , ihtimam için, fail olan  عَذَابٌ ‘a takdim edilmiştir

مُسْتَقِرٌّ  kelimesi  عَذَابٌ  için sıfattır. استفعال  babının ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.

Cümlede müsnedün ileyh olan  عَذَابٌ kelimesinin nekre gelmesi tarifi mümkün olmayan nev ve tazim ifade etmiştir. 

بُكْرَةً  ve  صَبَّحَهُمْ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Bu azabın sonu gelmez olması, onları cehenneme teslim edinceye değin kendilerinden ayrılmaması demektir. Bu da işaret ediyor ki, onların bundan önceki gözlerinin silme kör edilmesi azabı, bu azap gelince sona erer. (Ebüssuûd)

 
Kamer Sûresi 39. Ayet

فَذُوقُوا عَذَاب۪ي وَنُذُرِ  ...


“Haydi azabımı ve uyarılarımı tadın!” dedik.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَذُوقُوا haydi tadın ذ و ق
2 عَذَابِي azabımı ع ذ ب
3 وَنُذُرِ ve uyarılarımı ن ذ ر

فَذُوقُوا عَذَاب۪ي وَنُذُرِ

 

فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri,  إن أصررتم على الكفر والعناد فذوقوا ...(Küfür ve inatta ısrar ederseniz tadın)  şeklindedir.

Mukadder şart cümlesi mahzuf fiilin mekulü’l kavl cümlesi olup mahallen mansubdur. 

ذُوقُوا  fiili  نَ ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

عَذَاب۪ي  mef’ûlun bih olup mukadder fetha ile mansubdur. Mütekellim zamiri  ي  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

نُذُرِ  atıf harfi و ‘la makabline matuftur. Hazf edilen  ي  ise muzâfun ileyhtir. Burada bir  ي  harfinin mahzuf olduğuna işaret etmek için kelimenin sonunda bulunan harfin harekesi esre gelmiştir.

فَذُوقُوا عَذَاب۪ي وَنُذُرِ


Rabıta harfi  فَ , mahzuf şartın cevabının başına gelmiştir. Cevap cümlesi olan  ذُوقُوا عَذَاب۪ي وَنُذُرِ , emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Takdiri  إن أصررتم على الكفر والعناد (Küfür ve inatta ısrar ederseniz ..) olan şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.

Mahzuf şart ve mezkûr cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.

نُذُرِ  makabline matuftur. نُذُرِ  ifadesinde muzâfun ileyh fasılaya riayet için hazf edilmiştir.

Cümlede müsnedün ileyh olan  عَذَاب۪ي  izafetle marife olmuştur. Bu izafet faydayı çoğaltmak, az sözle çok anlam ifade etmek ve müsnedün ileyhi tazim amacına matuftur.

Veciz ifade kastına matuf  عَذَاب۪ي وَنُذُرِ  izafetlerinde, Allah Teâlâ’ya  ait zamire muzâf olan نُذُرِ  ve  عَذَاب۪, tazim ve şeref kazanmıştır. 

عَذَاب۪ي - نُذُرِ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

فَذُوقُوا عَذَاب۪ي  ifadesi istiaredir. Burada kişilerin yaptıklarının sonucuna uğramaları, güzel bir yiyeceği tatmalarına benzetilmiş, bu yiyecek hazf edilmiş, levazımı olan tatmak fiili zikredilmiştir. Azabın korkunçluğunu mübalağa içindir. Aralarındaki zıddiyet, tehekküm ve alay maksadıyla tenasübe benzetilmiştir. Azabın keder ve sıkıntısını yaşamak, sanki tatma duyusuyla hissedilir gibidir. Câmi’ hissetmektir. 

37. ayetteki cümlenin tekrarıdır. Tekrarlanan cümleler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü'l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.

Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekit edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, Ahkaf/28, C. 7, S. 314)

Şayet “Haydi, tadın benim azabımı ve uyarılarımı!’ ‘Evet; Biz, ders alınsın diye Kur’an’ı kolaylaştırdık. Ama düşünüp ders alan var mı?’ ifadelerinin tekrar edilmesinin faydası nedir?” dersen şöyle derim: Bunun faydası, geçmişlerin bu gibi önemli haberleri her duyduklarında öğüt ve ibret almalarının tazelenmesidir. Buna yönelik teşviki ve sevk edilişi her duyduklarında yeniden uyanıp kendilerine gelmeleridir. Ta ki böylece defalarca şiddetle ikaz edilsinler ve gaflet uykusundan uyansınlar. Yanılgıları ancak bu şekilde kalıcı olmaz ve gaflet sarmalında kalmazlar. İşte Kur’an-ı Kerim’deki tekrarların hikmetleri bunlardır. Tıpkı Rahman Suresinde her bir ilâhi edim sayılırken [‘’O halde, Rabbinizin hangi nimetini yalanlıyorsunuz siz?’’], Mürselat Suresinde de yer verilen her delilden sonra [‘’Yalanlayanların hâli haraptır o gün!’’] denildiği gibi. Bizzat peygamberler ve kıssalarının tekrar edilmesi de sürekli gönüllerde hazır bulunacak bir ibret, zihinler önünde canlı duracak birer tablo ve bir an olsun unutulmayacak birer ikaz olmaları içindir. (Keşşâf)

مُسْتَقِرٌّۚ , yani üzerlerinde karar kılmış, bertaraf edilmez, yahut onları karargâhları (kalınacak yer) olan cehenneme götürene kadar devam eden bir azap demektir. Bu ifade onların hak ettikleri şeyi beyan için temsili bir hitaptır. Bunlar zevklerine düşkün oldukları için cezalarında da  ذُوقُوا  denilerek kendileriyle alay edilmiştir. (Elmalılı)

Cenab-ı Hak bu ifadeye yeniden yer vermiştir, çünkü ilgili azaptan iki kez bahsedilmiştir ki, bunlardan birisi, Lût (as)’ın misafirlerine (meleklere) kötülük yapmak isteyenlere tahsis edilen, diğeri ise Lût (as)’ın bütün kavmini kapsayan azaptır. (Fahreddin er-Râzî)

 
Kamer Sûresi 40. Ayet

وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْاٰنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ۟  ...


Andolsun, biz Kur’an’ı düşünüp öğüt almak için kolaylaştırdık. Var mı düşünüp öğüt alan?

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلَقَدْ ve andolsun
2 يَسَّرْنَا biz kolaylaştırdık ي س ر
3 الْقُرْانَ Kur’an’ı ق ر ا
4 لِلذِّكْرِ öğüt almak için ذ ك ر
5 فَهَلْ yok mudur?
6 مِنْ hiç
7 مُدَّكِرٍ öğüt alan ذ ك ر

وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْاٰنَ لِلذِّكْرِ

 

وَ  istînâfiyyedir. لَ  harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder. 

يَسَّرْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. الْقُرْاٰنَ   mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. لِلذِّكْرِ  car mecruru  يَسَّرْنَا  fiiline mütealliktir. يَسَّرْنَا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi يسر ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.


 فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ۟

 

فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إذا كان القرآن ميسّرا فهل من مدّكر  (Kur’an kolay olduğunda ondan öğüt alan var mıdır?)şeklindedir.

هَلْ  istifham ismidir. Muzari fiile dahil olursa manayı istikbale çevirir. Ancak muzari fiil istikbal ifade ediyorsa bu fiile dahil olmaz. 

مِنْ  harf-i ceri zaiddir. مُدَّكِرٍ  lafzen mecrur, mübteda olarak mahallen merfûdur. Haber mahzuftur. Takdiri, موجود (vardır) şeklindedir. 

مُدَّكِرٍ  sülâsi mücerrde iki harf ilave edilerek mezid yapılan iftiâl babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْاٰنَ لِلذِّكْرِ


وَ , istînâfiyyedir. 

İstînâfiyye  وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine îrab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiyye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)

لَ ,  , mahzuf kasemin cevabının başına gelen harftir. Kasem fiilinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzufla birlikte cümle kasem üslubunda gayr-ı talebî inşâî isnaddır. 

قَدْ  ve  لَ  tekid edilmiş cevap cümlesi  يَسَّرْنَا الْقُرْاٰنَ لِلذِّكْرِ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır.

Fiilin azamet zamirine isnadı tazim ifade eder.

Bu cümle, yemin ifade eden bir cümledir. Bu surede geçen her dört kıssanın sonunda tekrar edilmektedir. Bununla her bir kıssanın kendisiyle öğüt alınması gerektiği hususunda bağımsız ve günahlardan vazgeçme noktasında yeterli olduğunu vurgulamak içindir. Bununla birlikte bu kıssalardan hiç birinden ibret alınmamıştır.  (Rûhu-l Beyân)

Biz Kur’an’ı ders ve öğüt almak için hazırladık. Bu ifade “Devesini sefere hazırladı.” anlamındaki يسَّر ناقته للسفرِ  ve “Savaş için atının eğerini vurdu ve gemini taktı.” anlamındaki  فراسهُ للغزو  sözünden alınmıştır. (Keşşâf)


 فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ۟


Rabıta harfi  فَ  , mahzuf şartın cevabının başına gelmiştir. Bu cevap cümlesi istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.  Takdiri, إذا كان القرآن ميسّرا (Kur’ânı kolaylaştırdığımız halde…) olan şart cümlesinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

Sübut ifade eden bu isim cümlesinde takdim-tehir ve îcaz-ı hazif sanatları vardır.  Lafzen mecrur mahallen merfû olan  مِنْ مُدَّكِرٍ  , muahhar mübtedadır. Zaid harf-i cer  مِنْ  cümleyi tekid etmiştir. Haberi mahzuftur. Takdiri, موجود (vardır) şeklindedir.

İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen taaccüb ve tahkir amacı taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Istifhamda tecahül-i arif sanatı vardır.

Bilinen nefy üslubu yerine istifhamın tercih edilmesinin sebebi; istifhamda muhatabın aklını uyarmak, harekete geçirmek ve düşünmeye teşvik manası olmasıdır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Mahzuf şart ve mezkûr cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

مُدَّكِرٍ - ذِّكْرِ  kelimeleri arasında cinas-ı nakıs ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. 

Ayet, surede 4. , ayetin ikinci cümlesi ise 5. tekrardır. Tekrarlanan cümleler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü'l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.

Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekit edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, Ahkaf/28, C. 7, S. 314)

Ders ve öğüt alınsın diye, içine şifa verici öğütler doldurmak ve orada vaat ve tehditleri (vaat ve vaîd) tekrar tekrar zikretmek suretiyle kolaylaştırdık Kur’an’ı. Ama düşünüp ders alan var mı?” Ayetin manasının şöyle olduğu da söylenmiştir: Biz Kur’an’ı ezberlemeyi kolaylaştırdık ve onu ezberlemek isteyene yardım ettik. Onu ezberlemek isteyen bir talebe yok mu ki kendisine yardım edilsin? Mananın şöyle olması da caizdir: Biz Kur’an’ı ders ve öğüt almak için hazırladık. Bu ifade ‘Devesini sefere hazırladı’ anlamındaki يسَّر ناقته للسفرِ  ve ‘Savaş için atının eğerini vurdu ve gemini taktı’ anlamındaki  فراسهُ للغزو  sözünden alınmıştır. (Keşşâf)

 
Kamer Sûresi 41. Ayet

وَلَقَدْ جَٓاءَ اٰلَ فِرْعَوْنَ النُّذُرُۚ  ...


Andolsun, Firavun’un ailesine de uyarıcılar gelmişti.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلَقَدْ ve andolsun
2 جَاءَ gelmiştir ج ي ا
3 الَ kavmine ا و ل
4 فِرْعَوْنَ Fir’avn’ın
5 النُّذُرُ uyarılar ن ذ ر

Firavun’a bazı deliller, mûcizeler gösterilerek yapılan inanç çağrısı ve bunun etrafında gelişen olaylar, tarih boyunca süregelen tevhid mücadelesinin en belirgin ve ibret verici örneklerinden olup Kur’an’da buna sık sık değinilir. 

 Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 191

وَلَقَدْ جَٓاءَ اٰلَ فِرْعَوْنَ النُّذُرُۚ

 

 

وَ  istînâfiyyedir.  لَ  mahzuf kasemin cevabına gelen muvattie harfidir.  قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder.  جَٓاءَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. اٰلَ  mef’ûlun bih olup  fetha ile mansubdur.  فِرْعَوْنَ  muzâfun ileyh olup gayri munsarif olduğu için fetha ile mecrurdur. 

النُّذُرُ  fail olup lafzen merfûdur.

Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.

Gayri munsarif “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir. Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

وَلَقَدْ جَٓاءَ اٰلَ فِرْعَوْنَ النُّذُرُۚ


وَ , istînâfiyyedir. 

İstînâfiyye  وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine îrab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiyye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)

لَ , mahzuf kasemin cevabının başına gelen harftir. Kasem fiilinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzufla birlikte cümle kasem üslubunda gayr-ı talebî inşâî isnaddır. 

قَدْ  ve  لَ  tekid edilmiş cevap cümlesi  جَٓاءَ اٰلَ فِرْعَوْنَ النُّذُرُ  , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır.

اٰلَ فِرْعَوْنَ  izafeti  جَٓاءَ  fiilinin mef’ûlüdür. Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Mef’ûl olan  اٰلَ فِرْعَوْنَ , durumun onunla ilgili olduğunu vurgulamak için fail  النُّذُرُۚ ‘ya takdim edilmiştir.

Firavun’un kavmi yerine, Firavun hanedanı manasında  اٰلَ  denilmesinin yararı nedir? Biz deriz ki: Kavm kelimesi, اٰلَ (hanedan) ifadesinden daha genel bir ifadedir. O halde “قَوْمً”, başkasının, idarelerini üstlendiği yahut da başkanın emrini yerine getiren herkes; اٰلَ (hanedan) ise, hayırlarının olsun, şerlerinin olsun varıp kendisini bulduğu reis yahut hayrın da şerrin de kendisine raci olduğu kimse demektir. (Fahreddin er-Râzî)

 
Kamer Sûresi 42. Ayet

كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا كُلِّهَا فَاَخَذْنَاهُمْ اَخْذَ عَز۪يزٍ مُقْتَدِرٍ  ...


Bütün âyetlerimizi yalanladılar. Biz de onları mutlak güç ve iktidar sahibinin yakalaması gibi yakaladık.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 كَذَّبُوا yalanladılar ك ذ ب
2 بِايَاتِنَا ayetlerimizi ا ي ي
3 كُلِّهَا bütün ك ل ل
4 فَأَخَذْنَاهُمْ biz de onları yakaladık ا خ ذ
5 أَخْذَ yakalaması gibi ا خ ذ
6 عَزِيزٍ aziz olanın ع ز ز
7 مُقْتَدِرٍ ve güçlü olanın ق د ر

كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا كُلِّهَا

 

 

Fiil cümlesidir. كَذَّبُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.  بِاٰيَاتِ  car mecruru  كَذَّبُوا  fiiline mütealliktir. Mütekellim zamiri  نَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

كُلِّهَا  tekid ifade eder. Muttasıl zamir  هَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

كَذَّبُوا  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  كذب ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

 

 فَاَخَذْنَاهُمْ اَخْذَ عَز۪يزٍ مُقْتَدِرٍ

 

Fiil cümlesidir.  فَ  atıf harfidir.  اَخَذْنَاهُمْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.

Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.  اَخْذَ  mef’ûlu mutlak olup fetha ile mansubtur.

Mef’ûlu mutlak: Fiil ile aynı kökten gelen masdardır. Mef’ûlu mutlak harf-i cer almaz. Harf-i cer alırsa hal olur. Mef’ûlu mutlak cümle olmaz. Mef’ûlu mutlak üçe ayrılır:

1. Tekid (Kuvvetlendirmek) İçin: Fiilin manasını kuvvetlendirir. Masdar olur. Daima müfreddir. Fiilinden sonra gelir. Türkçeye “muhakkak, şüphesiz, gerçekten, çok, iyice, öyle ki” diye tercüme edilir.

2. Nev’ini (Çeşidini) Belirtmek İçin: Fiilin nasıl meydana geldiğini ve nev’ini bildirir. Nev’ini bildiren mef’ûlu mutlak umumiyetle sıfat veya izafet terkibi halinde gelir. Tesniye ve cemi de olabilir. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “gibi, şeklinde, aynen, tıpkı, tam” diye tercüme edilir.

3. Adedini (Sayısını) Belirtmek İçin: Failin yaptığı işin sayısını belirtir. Adedini belirten mef’ûlu mutlak  فَعْلَةً  vezninden gelen bina-ı (masdar-ı) merreden yapılır.

مَرَّةً  kelimesi de mef’ûlu mutlak olur. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “kere, defa” diye tercüme edilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

عَز۪يزٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  مُقْتَدِرٍ  kelimesi  عَز۪يزٍ ‘in sıfatı olup kesra ile mecrurdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat

Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar  2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مُقْتَدِرٍ  kelimesi; sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan ifti’al babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا كُلِّهَا 

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)

Veciz anlatım kastıyla gelen  اٰيَاتِنَا  izafetinde  اٰيَاتِ ‘nin, azamet zamirine izafesi şeref ve itibarının yüksekliğini gösterir.

Manevî tekit olan  كُلَّهَا ‘daki zamir ayetlere aiddir.


فَاَخَذْنَاهُمْ اَخْذَ عَز۪يزٍ مُقْتَدِرٍ


Cümle atıf harfi  فَ  ile makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. Fiil azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.

عَز۪يزٍ kelimesine muzâf olan  اَخْذَ , mef’ûlü mutlak olarak cümleyi tekit etmiştir. 

عَز۪يزٍ  ve  افتعال  babındaki  مُقْتَدِرٍ  , sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

عَز۪يزٍ ‘in sıfatı مُقْتَدِرٍ  dolayısıyla cümlede ıtnâb vardır. Sıfat mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.

اَخْذَ  masdarı, lafız ve anlam yönüyle çok etkili bir konumdadır. Bu masdar, cümleye lafız yönüyle heybet ve ihtişam katmış hem de anlamı zihinde şüphe bırakmayacak şekilde eksiksiz ve tam olarak ifade etmiştir. (Arap Dili ve Grameri Araştırmaları /Mehmet Akif Özdoğan)

Bu kıssanın başında tekidli yeminin zikredilmesi, bu kıssaya son derece önem verildiğini göstermek içindir. Çünkü Firavun kıssasında çok sayıda büyük ayet vardır, onların karşılaştıkları azap pek korkunçtur ve öğüt ve ibret almayı kuvvetli olarak gerektirmektedir. (Ebüssuûd)

 
Kamer Sûresi 43. Ayet

اَكُفَّارُكُمْ خَيْرٌ مِنْ اُو۬لٰٓئِكُمْ اَمْ لَـكُمْ بَرَٓاءَةٌ فِي الزُّبُرِۚ  ...


(Ey Mekkeliler!) Sizin kâfirleriniz onlardan daha mı hayırlı? Yoksa sizin için kitaplarda bir berat mı var?

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 أَكُفَّارُكُمْ sizin kafirleriniz mi? ك ف ر
2 خَيْرٌ hayırlı خ ي ر
3 مِنْ -den
4 أُولَٰئِكُمْ ötekileriniz-
5 أَمْ yoksa
6 لَكُمْ sizin için (var mı?)
7 بَرَاءَةٌ bir beraet ب ر ا
8 فِي
9 الزُّبُرِ Kitaplarda ز ب ر

Vahiy ile bildirilenleri inkâr etme tavrını inatla sürdüren toplumlardan örnekler verildikten sonra bu âyetlerde, inkârcılıkta öncekilere benzeyen Kur’an’ın muhataplarına çarpıcı sorular yöneltilmektedir: Siz onlardan daha mı iyisiniz? Sizin sorumluluktan istisna edildiğinize dair ilâhî kitaplarda özel bir hüküm veya elinizde bir belge mi var? Ya da çok güçlü ve dayanışma içinde olduğunuzu, dolayısıyla asla yenilmeyeceğinizi mi sanıyorsunuz? Ardından verilen ilâhî cevap da şunu ortaya koymaktadır: İman esasına değil dünyevî çıkar anlayışına dayalı olan bu birlik ve güç çok sürmeyecektir; onların asıl cezaları âhirette karşılarına çıkacaktır ve oradaki ceza buradakine göre çok daha şiddetlidir. 45. âyet daha çok müslümanların Bedir Savaşı’nda kazandıkları zaferle izah edilmiş olmakla beraber (Taberî, XXVII, 108-109), 43-44. âyetlerdeki hitap Hz. Muhammed’in peygamberliğini izleyen bütün dönemlerde yaşayanlara yani Kur’an’ın her devirdeki muhataplarına yöneliktir. Dolayısıyla aynı sonuç, yani inkârcılık temeline dayalı güçlerin, birliklerin bozulmaya mahkûm olduğu ve ayrıca bu tür dayanışma grubu mensuplarını âhirette daha ağır bir cezanın beklediği gerçeği bütün dönemler için geçerlidir. Elmalılı’nın belirttiği gibi, 44. âyetteki ifadede, zaman ilerledikçe toplumsal örgütlenme imkânlarının ve medeniyet vasıtalarının artacağına, dolayısıyla bu tür şımarık kesimlerin bu imkânlara daha fazla güvenip böbürleneceklerine işaret bulunduğu söylenebilirse de (VII, 4653), bu durum, doğru inanç ve erdemli yaşayışın, bütün bâtıl inançları, ahlâk bozukluklarını, haksız ve zalim uygulamaları mutlaka yeneceği gerçeğini değiştirmez; sûrenin ana tezi de budur.

 

 Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 192-193

اَكُفَّارُكُمْ خَيْرٌ مِنْ اُو۬لٰٓئِكُمْ 

 

İsim cümlesidir. Hemze istifham harfidir.  كُفَّارُكُمْ  mübteda olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. خَيْرٌ  mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur. 

مِنْ اُو۬لٰٓئِكُمْ  car mecruru mübtedanın haberine mütealliktir. Muttasıl zamir  كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

خَيْرٌ  ism-i tafdil kalıbındandır. Çok kullanıldığı için başındaki hemze hafifletilmiştir. (Âşûr) 


 اَمْ لَـكُمْ بَرَٓاءَةٌ فِي الزُّبُرِۚ

 

اَمْ  munkatıadır.  بل  ve hemze manasındadır. Çoğunlukla soru edatlarıyla birlikte kullanılır ve muhataptan bu edatın öncesi ile sonrasındaki unsurlardan birini tayin ve tercih etmesini zorunlu kılar. Genellikle soru edatı olan hemze ile (اَ) birlikte kullanılır. İkiye ayrılır: Muttasıl  اَمْ . Munkatı’  اَمْ  (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

لَـكُمْ  car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir.  بَرَٓاءَةٌ  muahhar mübteda olup lafzen merfûdur.  فِي الزُّبُرِ  car mecruru  بَرَٓاءَةٌ ‘un mahzuf sıfatına mütealliktir.

اَكُفَّارُكُمْ خَيْرٌ مِنْ اُو۬لٰٓئِكُمْ 


Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Hemze inkârî istifham harfidir. İstifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

İnkâr, (reddetme, yadsıma)  manasına delalet etmek üzere en çok kullanılan istifham harfi hemzedir. Hemzeyi her zaman sorulan şey takip eder. İnkâr manasında olan istifham iki kısımdır: Azarlama ve yalanlama. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri, Meânî İlmi)

Cümle, istifham üslubunda olmasına rağmen vaz edildiği soru anlamından çıkarak  istihza ve kınama anlamı kazandığı için mecâz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca mütekellim Allah Teâlâ olması sebebiyle terkipte tecâhül-i ârif sanatı vardır.

Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi formunda gelmiştir.  كُفَّارُكُمْ  mübteda, خَيْرٌ haberdir.  مِنْ اُو۬لٰٓئِكُمْ  car mecruru خَيْرٌ ‘a mütealliktir.

خَيْرٌ , ism-i tafdil,  كُفَّارُ  mübalağalı ism-i fail vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. 

 

 اَمْ لَـكُمْ بَرَٓاءَةٌ فِي الزُّبُرِۚ


İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. İstifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.  اَمْ  munkatıadır, yani  بل  ve hemze manasındadır. Hemze inkarî manadadır. 

Bilinen nefy üslubu yerine istifhamın tercih edilmesinin sebebi; istifhamda muhatabın aklını uyarmak, harekete geçirmek ve düşünmeye teşvik manası olmasıdır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Cümle, istifham üslubunda olmasına rağmen, vaz edildiği soru anlamından çıkarak tahkir ve istihza anlamı kazandığı için mecâz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca mütekellim Allah Teâlâ olması sebebiyle, terkipte tecâhül-i ârif sanatı vardır. 

Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi formunda gelmiştir. Cümlede îcâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır. Car mecrur  لَـكُمْ , mahzuf mukaddem habere mütealliktir. بَرَٓاءَةٌ , muahhar mübtedadır. لَـكُمْ ‘deki  ـكُمْ  zamiri, Mekke müşriklerine aittir.

فِي الزُّبُرِ  car mecruru  بَرَٓاءَةٌ ‘un mahzuf sıfatına mütealliktir. Sıfatın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

Müsnedün ileyh olan  بَرَٓاءَةٌ ‘un nekre gelişi nev ifade eder.  

البَراءَةُ ; zarar veya külfetli olan bir şeyden kurtuluş demektir. Burada azar ve cezadan kurtulmak anlamındadır.

فِي الزُّبُرِۚ  ibaresindeki  ف۪ي  harfinde istiare-i tebeiyye vardır.  ف۪ي  harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla  الزُّبُرِۚ , içine girilebilen bir şeye benzetilmiştir. Burada  ف۪ي  harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü  sayfalar , hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Mübalağa için bu üslup kullanılmıştır.

بَرَٓاءَةٌ  ve  خَيْرٌ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır. 

الزُّبُرِۚ  kelimesi زَبُورٍ  kelimesinin çoğuludur. مَزْبُورٍ  manasındadır. Yani ‘kurtuluş Allah Teâlâ’nın eski kitaplarında yazılmıştır’ demektir. Mana da ‘Sizin kâfirlerinize önceki milletlerdeki benzerleri gibi bir ceza verilmeyeceği ve kurtulacağı önceki kitaplarda yazılı mıdır?’ şeklindedir. (Âşûr)

 
Kamer Sûresi 44. Ayet

اَمْ يَقُولُونَ نَحْنُ جَم۪يعٌ مُنْتَصِرٌ  ...


Yoksa onlar, “Biz yardımlaşan (güçlü) bir topluluğuz” mu diyorlar?

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 أَمْ yoksa
2 يَقُولُونَ diyorlar (mı?) ق و ل
3 نَحْنُ biz
4 جَمِيعٌ bir topluluğuz ج م ع
5 مُنْتَصِرٌ muzaffer (yenilmez) ن ص ر

اَمْ يَقُولُونَ نَحْنُ جَم۪يعٌ مُنْتَصِرٌ

 

اَمْ  munkatıadır. Yani  بَلْ  ve hemze manasındadır. 

يَقُولُونَ  fiili,  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

Mekulü’l-kavli  نَحْنُ جَم۪يعٌ مُنْتَصِرٌ ’dur.  يَقُولُونَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

Munfasıl zamir  نَحْنُ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  جَم۪يعٌ  haber olup lafzen merfûdur. مُنْتَصِرٌ  kelimesi  جَم۪يعٌ ‘un sıfatı olup lafzen merfûdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat

Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar  2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مُنْتَصِرٌ  sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan iftial babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَمْ يَقُولُونَ نَحْنُ جَم۪يعٌ مُنْتَصِرٌ


İstînâfiyye olarak fasılla gelen cümle istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.  اَمْ ; munkatı’ istifham harfidir. Burada hemze ve  بَلْ  manasındadır.

İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen tevbih ve takrir amacı taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır.

Müspet muzari fiil sıygasındaki  يَقُولُونَ  fiilinin mekulü’l-kavli olan نَحْنُ جَم۪يعٌ مُنْتَصِرٌ  cümlesi, mübteda ve haberden müteşekkil, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

نَحْنُ  mübteda,  جَم۪يعٌ  haberdir. مُنْتَصِرٌ  kelimesi  جَم۪يعٌ  için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.

مُنْتَصِرٌ , mezit  افتعال  babının ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

İsim cümleleri mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Bu, son asrın insanlarında cemiyet ve medeniyet vasıtalarının çoğalacağına ve onunla iftihar edileceğine delalet eder. (Elmalılı Hamdi Yazır)

 
Kamer Sûresi 45. Ayet

سَيُهْزَمُ الْجَمْعُ وَيُوَلُّونَ الدُّبُرَ  ...


O topluluk yakında (Bedir’de) bozguna uğrayacak ve arkalarını dönüp kaçacaklardır.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 سَيُهْزَمُ bozulacak ه ز م
2 الْجَمْعُ o topluluk ج م ع
3 وَيُوَلُّونَ ve dönüp kaçacaklardır و ل ي
4 الدُّبُرَ geriye د ب ر

سَيُهْزَمُ الْجَمْعُ وَيُوَلُّونَ الدُّبُرَ

 

Fiil cümlesidir. Fiilinin başındaki  سَ  harfi tekid ifade eden istikbal harfidir.  يُهْزَمُ  damme ile merfû, meçhul muzari fiildir.  الْجَمْعُ  naib-i fail olup lafzen merfûdur. 

وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

يُوَلُّونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. الدُّبُرَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

يُوَلُّونَ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi ولى ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

سَيُهْزَمُ الْجَمْعُ وَيُوَلُّونَ الدُّبُرَ


Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Cümleye dahil olan istikbal harfi  سَ  tekid ifade eder. Cümle, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.

سَيُهْزَمُ  fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.

Kuran-ı Kerim’de tehdit, uyarı ve korkutma manası olan fiiller genellikle meçhul sıyga ile gelir. 

Meçhul bina, naib-i failin  bu fiilde bir dahli olmadığına işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)

يُوَلُّونَ  cümlesi atıf harfi وَ ‘la makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.

Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Hudûs, istimrar ve teceddüt ifade eden muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

الدُّبُرَ  ve  يُوَلُّونَ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır. 

الدُّبُرَ  kelimesi tekil gelmiştir ama çoğul mana kastedilmiştir. Çünkü cins manasındadır. Cins de çoğul için kullanılır. Bu; fasılaya da uygundur. Ordunun yenilgisi her bir askerin yenilgisi gibidir. (Âşûr)

Kamer Sûresi 46. Ayet

بَلِ السَّاعَةُ مَوْعِدُهُمْ وَالسَّاعَةُ اَدْهٰى وَاَمَرُّ  ...


Hayır, kıyamet, onların (görecekleri asıl azabın) vaktidir. Kıyamet (azabı) ise daha müthiş ve daha acıdır.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 بَلِ hayır
2 السَّاعَةُ o sa’attir س و ع
3 مَوْعِدُهُمْ buluşma zamanları و ع د
4 وَالسَّاعَةُ ve o sa’at س و ع
5 أَدْهَىٰ cidden çok fecidir د ه ي
6 وَأَمَرُّ ve acıdır م ر ر
Hz. Âişe, bu âyet nâzil olduğunda Mekke’de henüz oyun çağında bir çocuk olduğunu söylemiştir. (Buhari, Fezâilü’l-Kur’ân 6). Peygamber Efendimiz Bedir Gazvesi başlamadan önce çadırında “ Allah’ım! Peygamberlerini başarıya ulaştıracağına dair ahdini, bana da zafer nasip edeceğine dair vaadini yerine getirmenin zamanı gelmiştir “ diye başlayan uzun duasını bitirdikten sonra zırhını giydi ve “ Yakında o topluluk da hezimete uğrayacak ve arkalarını dönüp kaçacaklar. Onlara vadolunan asıl ceza Kıyamet günüdür. Kıyamet günü ise daha büyük bir belâdır ve daha da acıdır”( Kamer 54/45-46) âyetlerini okuyarak çadırından çıktı. 
(Buhari, Cihad 89, Megazi 4, Tefsir 54/6,7).

  Deheye دهي :

  دَهِيَ Zeki, kurnaz, becerikli ve akıllı olmak. دَهَى Bela/musibet gelip çatmak, başına gelmek. أدْهَى Daha korkunç, en korkunç, vahim ve ıstırap verici. (Dağarcık)

    Kuran’ı Kerim’de isim olarak sadece bu ayette geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)

  Türkçede kullanılan şekilleri dâhi ve dehâdır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

بَلِ السَّاعَةُ مَوْعِدُهُمْ وَالسَّاعَةُ اَدْهٰى وَاَمَرُّ

 

İsim cümlesidir. بَلْ  idrâb ve atıf harfidir.Önce söylenen bir şeyden vazgeçmeyi belirtir. Buna idrâb denir.  "Öyle değil, böyle, fakat, bilakis, belki" anlamlarını ifade eder. 

Kendisinden sonra gelen cümle ile iki anlam ifade eder:

1. Kendisinden önceki cümlenin ifade ettiği anlamın doğru olmadığını, doğrusunun sonraki olduğunu ifade etmeye yarar. Bu durumda edata karşılık olarak “oysa, oysaki, halbuki, bilakis, aksine” manaları verilir. 

2. Bir maksattan başka bir maksada veya bir konudan diğer bir konuya geçiş için kullanılır. Burada yukarıda olduğu gibi, bir iddiayı çürütmek ve doğrusunu belirtmek için değil de bir konudan başka bir konuya geçiş içindir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

السَّاعَةُ  mübteda olup lafzen merfûdur.  مَوْعِدُهُمْ  mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

السَّاعَةُ اَدْهٰى  cümlesi hal olarak mahallen mansubdur. 

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim).

Burada hal isim cümlesi olarak gelmiştir. Hal müspet (olumlu) isim cümlesi olarak geldiğinde umumiyetle başına “و  ve zamir” veya yalnız “و ” gelir. Bazen “و ” gelmediği de olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وَ  haliyyedir.  السَّاعَةُ  mübteda olup lafzen merfûdur. اَدْهٰى  mübtedanın haberi olup mukadder damme ile merfûdur. اَمَرُّ  atıf harfi و ‘la makabline matuftur.

اَدْهٰى  -  اَمَرُّ  kelimeleri ism-i tafdil kalıbındandır. İsm-i tafdil; bir vasfın, bir hususun bir varlıkta diğer bir varlıktan daha fazla olduğunu ifade eder. İsm-i tafdil  اَفْضَلُ  veznindendir. İsm-i tafdilin sıfat-ı müşebbeheden farkı; renk, şekil, uzuv noksanlığı ifade etmemesidir. Müennesi  فُعْلَى  veznindedir. 

İsm-i tafdilden önce gelen isme “mufaddal”, sonra gelen isme “mufaddalun aleyh’’ denir. Mufaddal ve mufaddalun aleyhi bazen açıkça cümlede göremeyebiliriz. Bu durumda mufaddal ve mufaddalun aleyh cümlenin gelişinden anlaşılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

بَلِ السَّاعَةُ مَوْعِدُهُمْ وَالسَّاعَةُ اَدْهٰى وَاَمَرُّ

 

Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. بَلْ  idrâb harfidir. İntikal için gelmiştir.

Mübteda ve haberden müteşekkil, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

بَلْ  idrâb harfidir. Atıf edatlarındandır. Ancak diğer atıf edatları gibi hüküm bakımından atıf görevi görmez. Bu edat, sadece matufu îrab yani hareke bakımından matufun aleyhe atfeder. Anlamsal açıdan ise tersinelik ilişkisi kurar. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler, Doktora Tezi)

السَّاعَةُ  mübteda,  مَوْعِدُهُمْ  haberdir. Haberin izafet formunda gelmesi veciz ifade kastına matuftur.

Hal olan  وَالسَّاعَةُ اَدْهٰى وَاَمَرُّ  cümlesi, وَ ‘la gelmiştir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Hal, cümlede failin, mefulün veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlarla yapılan ıtnâb sanatıdır. 

اَمَرُّ , haber olan  اَدْهٰى ‘ya matuftur. Cihet-i camiâ, tezayüftür.

السَّاعَةُ , kıyamet gününden kinayedir.

Önemine binaen ve korkuyu artırmak için, zamir makamında zahir isim olarak zikredilen  السَّاعَةُ  kelimesinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

اَدْهٰى  ve  اَمَرُّ , ism-i tafdil vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Aralarında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

İsim cümleleri mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

بَلِ السَّاعَةُ مَوْعِدُهُمْ وَالسَّاعَةُ اَدْهٰى (Bilakis onların zamanı kıyamettir. Kıyamet daha korkunçtur…) ayetinde, lafız tekrarlanarak ıtnâb yapılmıştır. Bu, daha çok korkutmak için yapılmıştır. (Safvetü’t Tefâsir)

Kamer Sûresi 47. Ayet

اِنَّ الْمُجْرِم۪ينَ ف۪ي ضَلَالٍ وَسُعُرٍۢ  ...


Şüphesiz suçlular (müşrikler) sapıklık ve ateşler içindedirler.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِنَّ şüphesiz
2 الْمُجْرِمِينَ suçlular ج ر م
3 فِي içindedir
4 ضَلَالٍ bir sapıklık ض ل ل
5 وَسُعُرٍ ve çılgınlık س ع ر

اِنَّ الْمُجْرِم۪ينَ ف۪ي ضَلَالٍ وَسُعُرٍۢ

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. الْمُجْرِم۪ينَ  kelimesi  اِنّ ‘nin ismi olup nasb alameti  ى ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanırlar. 

ف۪ي ضَلَالٍ  car mecruru  اِنّ ‘nin mahzuf haberine mütealliktir. سُعُرٍ  atıf harfi و ‘la makabline matuftur. 

الْمُجْرِم۪ينَ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اِنَّ الْمُجْرِم۪ينَ ف۪ي ضَلَالٍ وَسُعُرٍۢ


Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. اِنَّ  ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden,  اِنَّ  ve isim cümlesi ile tekid edilen bu ve benzeri cümleler muhkem/sağlam cümlelerdir.

İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. ف۪ي ضَلَالٍ  car mecruru, اِنَّ ‘nin mahzuf haberine mütealliktir.

اِنَّ ’nin ismi olan  الْمُجْرِم۪ينَ  mezit  افعال  babının ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder. 

ف۪ي ضَلَالٍ  ibaresindeki  ف۪ي  harfinde tebe-i istiare vardır. Bilindiği gibi  فِی  harfi zarfiye manası içerir. Ayette sapkınlık, içi olan bir şeye benzetilerek istiare yapılmıştır. Câmi’, her ikisindeki mutlak irtibattır. Bu istiareyle durumun şiddeti, dalaletin kapalı bir mekân gibi tamamen kuşattığı ifade edilerek vurgulanmıştır.

سُعُرٍۢ  kelimesi atıf harfi  وَ ‘la  ضَلَالٍ ‘e matuftur. Cihet-i camiâ, tezayüftür. Aralarında mürâât-ı nazîr sanatı vardır. 

ضَلَالٍ -  سُعُرٍۢ  kelimelerindeki nekrelik, tahkir ve kesret ifade eder.

Kelamın  إنَّ  harfiyle gemeisinin iki faydası vardır: Bunlardan biri haberin açıklığının önemini ifade etmek, ikincisi ifade ettiği müşriklere tariz manasını tekid etmektir. Çünkü kelam Hz. Muhammed’e yöneliktir ve onun bu konuda şüphesi yoktur. Ancak bu haber müşriklere ulaşmış ve yayılmıştı ama onlar ahiret azabına inanmamışlardı. Bunun içinkelamın tekid edilmesi gerekmiştir. Yani  إنَّ  konunun önemi ve vurgu olmak üzere iki amacı için kullanılır. (Âşûr)

İzmar makamında onlardan  المُجْرِمِينَ  şeklinde bahsedilmesi; bu şekildeki vasıflarını göstermek içindir. (Âşûr)

 
Kamer Sûresi 48. Ayet

يَوْمَ يُسْحَبُونَ فِي النَّارِ عَلٰى وُجُوهِهِمْۜ ذُوقُوا مَسَّ سَقَرَ  ...


Yüzüstü ateşe sürüklendikleri gün kendilerine, “Cehennemin dokunuşunu tadın!” denecek.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 يَوْمَ o gün ي و م
2 يُسْحَبُونَ sürüklenecekler س ح ب
3 فِي içine
4 النَّارِ ateş ن و ر
5 عَلَىٰ üzerine
6 وُجُوهِهِمْ yüzleri و ج ه
7 ذُوقُوا tadın ذ و ق
8 مَسَّ dokunuşunu م س س
9 سَقَرَ cehennemin

  Seqara سقر :

  Bu kelime  سقرَتْهُ الشَّمْسُ  güneş onu yaktı sözünden gelmektedir, yani güneş onu yaktı ve eritti.

  سَقَر Cehenneme özel isim yapılmıştır ve cehennem ateşinin bildiğimiz dünyevi ateşten farklı özelliklere sahip olduğuna dikkat çekmektedir.

  سَقَر cehennem gibi onu kuşatıp  ateşin mahalli olması için değil bizzat ateş için alem/özel isimdir. Bu kelimedeki asıl mana renk ve vasıfta değişime yol açan şiddetli sıcaktır. Yani ona girenin hal, keyfiyet ve özelliklerini bırakmaz. Bilakis onları değiştirip mahveder, sonrasında da onu rahat ve boş bırakmayıp azabına devam eder.

  Kurtubi’ye göre ise Saqar سَقَر, kemiği değil de eti yakıp tahrip eder. (Müfredat-Tahqiq) 

  Kuran’ı Kerim’de isim formunda 4 defa geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)

  Türkçede kullanılan bir şekli olmamakla birlikte sakar sözcüğü işâri olarak bu kavramı hatırlatabilir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

يَوْمَ يُسْحَبُونَ فِي النَّارِ عَلٰى وُجُوهِهِمْۜ

 

Fiil cümlesidir. يَوْمَ  zaman zarfı mahzuf fiile mütealliktir. Takdiri, تقول لهم خزنة جهنّم (Cehennem bekçileri onlara… der) şeklindedir.

يَوْمَ , hem cümleye hem de tek kelimeye (müfrede) muzâf olan zarflardandır. Cümleye muzâf olduğunda, muzâfun ileyh cümlesinin başında  اَنْ  bulunmaz. Bu duruma pratikte çok rastlanılmaktadır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

يُسْحَبُونَ  fiil ile başlayan cümle muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

يُسْحَبُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû, meçhul muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı naib-i fail olarak mahallen merfûdur. 

فِي النَّارِ  car mecruru  يُسْحَبُونَ  fiiline mütealliktir.  عَلٰى وُجُوهِ  car mecruru naib-i failin mahzuf haline mütealliktir. Takdiri, منكبّين على وجوههم şeklindedir. Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

 

ذُوقُوا مَسَّ سَقَرَ

 

ذُوقُوا  fiili  نَ ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

مَسَّ  mef’ûlün bih olup fetha ile mansubdur. سَقَرَ  muzâfun ileyh olup gayri munsarif olduğu için kesra yerine fetha ile mecrurdur.

Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.

Gayri munsarif “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir. Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

يَوْمَ يُسْحَبُونَ فِي النَّارِ عَلٰى وُجُوهِهِمْۜ ذُوقُوا مَسَّ سَقَرَ


يَوْمَ  zaman zarfı, takdiri  تقول لهم خزنة جهنّم (Cehennem bekçileri onlara der…) olan mahzuf fiile mütealliktir. Bu takdire göre cümle müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Muzâfun ileyh olarak mahallen mecrur olan  يُسْحَبُونَ فِي النَّارِ عَلٰى وُجُوهِهِمْ  cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil hudûs ve teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.

فِي النَّارِ  car mecruru  يُسْحَبُونَ  fiiline mütealliktir.  عَلٰى وُجُوهِهِمْ  mahzuf hale mütealliktir. Halin hazfi, îcâzı hazif sanatıdır.

فِي النَّارِ  ibaresindeki  ف۪ي  harfinde istiare vardır. Bilindiği gibi  فِی  harfi zarfiye manası içerir. İçi olan bir şeye benzetilen النَّارِ , mazruf mesabesindedir. Bu harf, mübalağa için kullanılmıştır. İnsanın ateşe maruz kalması, adeta bir şeyin, bir kabın içinde kapatılmasına benzetilmiştir.  Çünkü ateş, hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Camî, her iki durumdaki mutlak irtibattır.

 Mahzuf fiilin mekulü’l-kavl cümlesi  ذُوقُوا مَسَّ سَقَرَ , emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Veciz ifade kastına matuf  مَسَّ سَقَرَ  izafetinde  مَسَّ , mef’ûlun bih v muzâf, سَقَرَ  muzâfun ileyhtir.

ذُوقُوا مَسَّ سَقَرَ  ifadesi tehekkümî istiaredir. Azap acı bir yiyeceğe benzetilip bu yiyecek hazf edilmiş, levazımı olan tatmak fiili zikredilmiştir. Azabın korkunçluğunu mübalağa içindir. Aralarındaki zıddiyet, tehekküm ve alay maksadıyla tenasübe benzetilmiştir. Câmi’ acıyı hissetmektir. 

مسّ  masdarı  سَقَرَ ‘ ya muzaf olmuştur. Bu nispette, istiare sanatı vardır. Canlılara mahsus olan dokunma fiili  سَقَرَ ‘ya nispet edilmiş, böylece cansız olan bir şey canlı yerinde kullanılmıştır. Mübalağa için gelen bu üslupta tecessüm sanatı da vardır.

سَقَرَ , cehennemin isimlerindendir.

مَسَّ ,  bütün cinslere şamil masdar vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Masdarlar bir fiilin ihtiva ettiği bütün manaları içerirler. Yani; ism-i fail ve ism-i mefûlü de ifade eder. Masdarlar bir fiilin ihtiva ettiği bütün manaları içerirler. Yani; ismi fail (etkin sıfat) ve ismi mefûlü (edilgen sıfat) de ifade eder.

‘Kavurucunun dokunuşunu…’ anlamındaki مَسَّ سَقَرَ  ifadesi; وجد مس الحمى  (Ateşli hastalığın dokunuşunu hissetti.), وذاق طعم الضرب  (Darbenin acısını tattı.) ifadeleri gibidir; çünkü cehennem ateşi, hararetiyle onlara dokununca ve acısıyla yalazlayınca sanki onlara dokunuşlar gerçekleştirmektedir. Tıpkı zehirli bir hayvanın acı ve elem verecek şekilde ısırması gibi. سَقَرَ , cehennemin bir özel ismidir. Ateş birini yakıp vücudunu karartınca سقرته النار وصقرته  denir. (Keşşâf) 

سَقَرَ , güneş çalması denilen bir nevi yakmadır ki, rengi değiştiriverir. سَقَرَ , bu manadan alınarak cehenneme isim yapılmıştır ki, alemiyet ve müenneslikten dolayı gayr-i munsariftir. Kelimenin yabancı olduğunu söyleyenler de vardır. (Elmalılı Hamdi Yazır)

المَسُّ  kelimesi mecaz-ı mürsel yoluyla ‘isabet’ manasında kullanılmıştır. (Âşûr)

 
Kamer Sûresi 49. Ayet

اِنَّا كُلَّ شَيْءٍ خَلَقْنَاهُ بِقَدَرٍ  ...


Gerçekten biz, her şeyi bir ölçü ve dengede yarattık.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِنَّا elbette biz
2 كُلَّ her ك ل ل
3 شَيْءٍ şeyi ش ي ا
4 خَلَقْنَاهُ yarattık خ ل ق
5 بِقَدَرٍ bir kadere göre ق د ر
Her şeyin Allah Teâlâ tarafından bir ölçüye veya takdire göre yaratılmış olması, “her şeyin hikmetin gereklerine uygun biçimde, sağlam, belli bir düzen ve denge içinde” yahut “Allah’ın ezelî ilminde mâlûm ve kayıtlı olan şekle göre” mânalarıyla açıklanmıştır (Zemahşerî, IV, 48-49). Bu ifade, devamında yer alan “buyruğunun tek ve göz açıp kapayıncaya kadar olup bitmesi” ifadesiyle birlikte değerlendirilerek burada Cenâb-ı Allah’ın iradesini belirleyecek veya etkileyecek hiçbir güç bulunmadığı gibi, O’nun için zaman, mekân vb. faktörlerin söz konusu olmadığına ve kudretine sınır düşünülemeyeceğine vurgu yapıldığı söylenebilir.
Ebû Hüreyre (ra) haber verdiğine göre Kureyşli müşrikler Resûlullah (sav) ile kader hakkında tartışmaya geldiklerinde “ Yüz üstü ateşe sürüklenecekleri gün onlara :” Tadın bakalım şimdi, Sekar’ın dokunuşunu!” denilecek. Biz her şeyi bir kaderle yarattık”( Kamer 54/48-49) âyetleri nâzil olmuştur. 
(Müslim, Kader 19; Ahmed b Hanbel, Müsned ,II,444).

Riyazus Salihin, 61 Nolu Hadis
Ömer İbnü’l-Hattâb radıyallahu anh şöyle dedi:
Bir gün Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in huzurunda bulunduğumuz sırada, elbisesi beyaz mı beyaz, saçları siyah mı siyah, yoldan gelmiş bir hali olmayan ve içimizden kimsenin tanımadığı bir adam çıkageldi. Peygamber’in yanına sokuldu, önüne oturdu, dizlerini Peygamber’in dizlerine dayadı, ellerini (kendi) dizlerinin üstüne koydu ve:
- Ey Muhammed, bana İslâm’ı anlat! dedi.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
- “İslâm, Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın resûlü olduğuna şehâdet  etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı (tastamam) vermen, ramazan orucunu (eksiksiz) tutman, yoluna güç yetirebilirsen Kâbe’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdu. Adam:
- Doğru söyledin dedi. Onun hem sorup hem de tasdik etmesi tuhafımıza gitti. Adam:
- Şimdi de imanı anlat bana, dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
- “Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine iman etmendir” buyurdu.
Adam tekrar:
- Doğru söyledin, diye tasdik etti ve:
- Peki ihsan nedir, onu da anlat, dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
- “İhsan, Allah’a onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdu.
Adam yine:
- Doğru söyledin dedi, sonra da:
- Kıyâmet ne zaman kopacak? diye sordu.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem:
- “Kendisine soru yöneltilen, bu konuda sorandan daha bilgili değildir” cevabını verdi.
Adam:
- O halde alâmetlerini  söyle, dedi.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
- “Annelerin, kendilerine câriye muamelesi yapacak çocuklar doğurması, yalın ayak, başı kabak, çıplak koyun çobanlarının, yüksek ve mükemmel binalarda birbirleriyle yarışmalarıdır ” buyurdu.
Adam, (sessizce) çekip gitti. Ben bir süre öylece kalakaldım. Daha sonra Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem:
- “Ey Ömer, soru soran kişi kimdi, biliyor musun?” buyurdu. Ben:
- Allah ve Resûlü bilir, dedim.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
- “O Cebrâil’di, size dininizi öğretmeye geldi” buyurdu.
(Müslim, Îmân 1, 5. Ayrıca bk. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16; Nesâi, Mevâkît 6; İbni Mâce, Mukaddime, 9)

اِنَّا كُلَّ شَيْءٍ خَلَقْنَاهُ بِقَدَرٍ

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  نَا  mütekellim zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur. 

كُلَّ  mahzuf fiilin mef’ûlun bihi olup fetha ile mansubdur. شَيْءٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.   

خَلَقْنَاهُ  fiili  اِنَّ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur.  خَلَقْنَاهُ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نا  fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. بِقَدَرٍ  car mecruru mahzuf hale mütealliktir.

اِنَّا كُلَّ شَيْءٍ خَلَقْنَاهُ بِقَدَرٍ


Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir.  اِنَّ  ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Veciz ifade kastına matuf  كُلَّ شَيْءٍ  izafeti, iştigal üzere, takdiri  خَلَقْنَا  olan mahzuf fiilin mef’ûlüdür. 

Mef’ûlün fiilden önce gelip, fiilin sonunda bu mef’ûle aid bir zamir bulunması iştigaldir. (Meral Çörtü, Arapça Dilbilgisi Nahiv)

خَلَقْنَاهُ بِقَدَرٍ  cümlesi , اِنَّ ‘nin haberidir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede müsnedin mazi fiil sıygasında cümle olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. Fiil azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.

Mazi fiil sebat, temekkün ve istikrar ifade eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)

بِقَدَرٍ  car mecruru,  كُلَّ شَيْءٍ ‘den mahzuf hale mütealliktir. Halin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

شَيْءٍ ‘deki nekrelik, kesret ve nev ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi) 

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, اِنَّ , isim cümlesi ve isnadın tekrarı sebebiyle üç katlı bir tekid ve yerine göre de tahsis ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir. (Elmalılı Kadr/1.)  

Ayet-i kerîme’de geçen  كُلَّ شَيْءٍ ‘in mukadder bir fiil ile mansubdur ki, onu da  خَلَقْنَا  fiili açıklamaktadır. Ayrıca بِقَدَرٍ  car mecruru  كُلَّ ‘den haldir. Her şeyi takdir edilmiş olarak yarattık demektir. Ayet-i kerîme’de geçen  كُلَّ , bir kıraatta mübteda olarak ref ile okunmuştur. Haberi ise  خَلَقْنَاهُ ’dur. (Celâleyn Tefsiri)

كُلَّ شَيْءٍ (her şey) ifadesi, kendisini takip eden  خَلَقْنَاهُ (yaratmışızdır) fiilinin açıkladığı gizli bir fiille mansūbdur. Merfû olarak كُلّ شَيْءٍ  şeklinde de okunmuştur. قَدَر   ve  قَدر kelimeleri ölçüp biçme anlamındadır. Âyette her iki şekilde de okunmuştur; yani her şeyi ilâhi hikmetin gerektirdiği biçimde ölçülü, muhkem ve düzenli olarak yarattık. Yahut Levh-i Mahfûz’da takdir edildiği ve yazıldığı biçimde yarattık. Her şey meydana gelmeden önce tarafımızca malum olup onun nasıl ve ne zaman olacağını bilmekteyiz. (Keşşâf)

الخَلْقُ  kelimesi aslında arzu edilen bir şekilde bir zat yaratmaktır. Zatları yaratmak konusunda hakiki manada kullanılır. Diğerlerinden farklılık ve belirginlik konusunda zatlara benzediği için mecazen manalar için de kullanılır. (Âşûr)

 
Günün Mesajı
45. ayet indiği zaman Müslümanlar sayıca çok azdı ve güçleri de yoktu. Bazıları, maruz kaldıkları işkenceler sebebiyle Habeşistan'a göç etmek gorunda kalmıştı. Ama müşrikler, aradan 10 yıl geçmeden Bedir Savaşı'nda bozguna uğradılar. Önde gelenlerinden 70 tanesi öldürüldü ve diğerleri, pek çok da esir bırakarak kaçtılar.
Sayfadan Gönüle Düşenler

 

İnsan inatçıdır. Uyarılara kulak asmak istemediği zamanlar çoktur. ‘Kendim deneyerek ya da yaşayarak öğrenmek istiyorum.’ der. Dikkat sıcaktır denir, parmağının ucuyla dokunur. Hastalık sebebidir denir, kötü alışkanlıklarına devam eder. Allah yoluna dön çağrısı yapılır, aynı yaşam tarzıyla oyalanır.

Halbuki insan oldukça acizdir. Yolun kenarında duran taş, kendisine atıldığında hissettiği acıya; limonatasını serinleten buz, gökyüzünden dolu şeklinde yağdığında verdiği hasara; yüzerek tadını çıkardığı deniz, fırtınada kızıştığında düştüğü çaresizliğe; hastalığa ve ölüme ve daha nicesine engel olamaz. 

Belki son anda engel olacağına ya da kontrolü tekrar ele alacağına inanır. Başkalarının uyarıları dikkate almamasına şaşırırken ve hatta kimisini ayıplarken, kendisinin haklı nedenleri vardır. Sanki doğru yer ve zamanda, kendisine gelen ilham ile duracak ve harekete geçecektir. Belki de bu yanılgı, insanın kendisini çok iyi tanıdığını sanmasından doğmaktadır. 

Halbuki insan, nefsinin tuttuğu aynaya bakarak, hayata ve ölüme meydan okumanın verdiği heyecanla daha cesur hissederken, acizliğini daha da derinleştirmektedir. Zira; her kulak asmadığı uyarı, kendisini hızla şiddetli bir sona sürüklemektedir. Helak edilen kavimlerin hepsi uyarıldı. Allah’ın azabı bir anda geldi. Geçmişte ölenler, ölümü bilerek yaşadı. Eceli ise bir anda çıkıp geldi. 

Ey Allahım! Bizi, acizliğini kabul eden ve Senin kudretine sığınan kullarından eyle. Kendisini, nefsin aynasına bakarak değerlendirenlerden değil; kalbin aynasına bakarak haline ve hayatına çekidüzen verenlerden eyle. Kalbin aynasını da zikrinle, kelamınla ve salih amellerle temiz tutanlardan eyle. Bizi, dünyada ve ahirette, azabından ve gazabından muhafaza buyur. İki cihanda da, rahmetine ve merhametine nail olan kullarından eyle. 

Amin.

***

Lafta herkesin bir ‘kırmızı çizgisi’ vardır. Ancak aslında küfrün karanlığında kalanların ve Allah’ın emirlerinden çıkanların yoktur. Daha dün sınır olarak bilinen çizgilerin bugün silindiği ve ahlaksızlık ya da adaletsizlik alanlarının genişlediği görülür. Buradaki çizgi nerede diye sorulduğu zaman da aslında o kırmızılığın ne kadar yanlış olduğu ve o sınırdan dolayı kimlerin ne sıkıntılar çektiği anlatılır. 

Allah katında çizilen sınırlar ve verilen haklar savunulduğunda çoğu insan kabuğuna çekilir. Lakin onların silinmesi yönünde çaba gösterildiğinde, en çok batıl yolunun yolcularının sesi duyulur. Sanki kendisini hümanist, feminist ya da hayvan sever diye özellikle adlandıraların kafa yapısı da böyle işlemektedir. Çoğunun kırmızı çizgileri kendilerini tanımlamayı seçtikleri kelimelerin manalarıyla bile çelişmektedir. 

Destek için güya başörtülerini çıkararak kameralara oynayanların sesleri başörtü yasaklarında çıkmamıştır. Ukrayna-Rusya savaşı için yine kameralara oynayanların sesleri canlı yayın soykırım için yükselmemiştir. Canı istediğinde ya da keyfine uyduğunda hak savunan kişilere ancak kameralara oynuyor denir. Bugün sesini çıkarmayan; ne feminist, ne hümanist, ne de hayvan severdir. Sadece samimiyetsizdir.

Bir müslümanın ‘kırmızı çizgileri’ bellidir: Allah’ın emirleridir. Aklına estiğinde silip yeni bir çizgi çekme gafletinde değildir. Bir müslümanın duruşu nettir. Eğer bulunulan herhangi bir ortamda sınırların yeri devamlı olarak değişiyorsa, bu kişiye oradan uzaklaşması için gelen bir uyarıdır. Belli ki sanki kafası karışık ama aslında böyle yaparak menfaat sağlayan kişilerin müdahalesi altındadır. Uzaklaşmadığı zaman ya onlara benzer, ya da aklını teslim eder.

Ey Allahım! Bizi şeksiz ve şüphesiz bir samimiyet ile Sana teslim olup Senin emirlerine itaat edenlerden ve helak edilen kavimlerden ibret alanlardan eyle. Bizi kalbi uyanık ve gözü açık kullarından eyle. Yanlış insanlarla yürümekten, yanlış ortamlarda takılmaktan ve yanlış işlerle çürümekten muhafaza buyur. Nefsimize kolay geldiği için belli iyilikleri ve hatta belli emirlerini seçip yapma gafletinden muhafaza buyur. Kendimiz için değil, Senin için yaşadığımızı hatırlayanlardan ve mutmain bir kalp ile Senin için yaşayanlardan eyle. İki cihanda da rahmetin ve huzurun ile kuşat bizi. Kardeşlerimiz ile beraber sevindir bizi.

Amin.

Zeynep Poyraz: @zeynokoloji