Rahmân Sûresi 22. Ayet

يَخْرُجُ مِنْهُمَا اللُّؤْلُؤُ۬ وَالْمَرْجَانُۚ  ...

O denizlerin her ikisinden de inci ve mercan çıkar.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 يَخْرُجُ çıkar خ ر ج
2 مِنْهُمَا ikisinden de
3 اللُّؤْلُؤُ inci ل ا ل ا
4 وَالْمَرْجَانُ ve mercan م ر ج
 

İki deniz” ve “aralarındaki engel”den maksadın ne olduğu hakkında değişik yorumlar yapılmıştır. Bazı müfessirler bunu Furkan sûresinde belirtildiği üzere tatlı ve tuzlu suların birbirine kavuşması ama karışmamasıyla açıklamışlardır (bilgi için bk. Furkan 25/53; Fâtır 35/12). Elmalılı farklı yorumları aktardıktan sonra “her iki türüyle deniz” denirse bunun acı-tatlı, iç-dış, semavî-arzî, hatta hakikat ve mecaz her iki neviyi kapsayacağını, böylece işârî bir mâna olarak cismanî âlem ve ruhanî âlem ayırımının da bu kapsamda düşünülebileceğini belirtir (VII, 4671-4673). Burada günümüz deniz araştırmalarının ortaya koyduğu bilimsel bir gerçeğe işaret bulunduğu söylenebilir. Şöyle ki, tesbitlere göre büyük denizlerin birleşim noktalarında oluşan doğal bir engel bunların terkibî özelliklerinin karışıp bozulmasını önlemekte, bu da kendilerine özgü bitki örtülerinin ve hayvan türlerinin korunmasını sağlamaktadır (Ateş, IX, 189-190). Tefsirlerde 22. âyetteki “inci ve mercan çıkar” ifadesinin realiteyle çelişmeyecek biçimde anlaşılması için özellikle dilbilim kurallarından yararlanılarak geniş açıklamalar yapılır (meselâ bk. Taberî, XXVII, 130-133; Zemahşerî, IV, 51; İbn Âşûr, XXVII, 249-250). 24. âyette geçen münşeât –diğer okunuşuyla “münşiât”–kelimesi için, “inşa edilmiş veya inşâ eden” anlamına göre başka yorumlar da yapılmış olmakla beraber, meâlde birçok müfessirin benimsediği, “yelkenleri kalkmış veya kaldırılmış” mânası esas alınmıştır. Bununla bağlantılı olarak, alem kelimesinin çoğulu olan a‘lâm için burada “bayraklar” mânası tercih edilmiştir. Başka tefsirlerde ise, bu kelime burada ve özellikle Şûrâ sûresinin 32. âyetinde daha çok “dağlar” anlamıyla açıklanmıştır (Zemahşerî, IV, 51; İbn Atıyye, V, 228-229; Râzî, XXIX, 102-103). Elmalılı müteakip âyetler dikkate alınarak 24. âyetten, “sema deryasında yüzüp duran bütün gök cisimlerinin Allah Teâlâ’nın kudret işaretlerinden olarak denizlerde akan gemiler gibi akıp gitmekte bulundukları” mânasının da çıkarılabileceğini ifade eder (VII, 4673). 


Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 204
 

يَخْرُجُ مِنْهُمَا اللُّؤْلُؤُ۬ وَالْمَرْجَانُۚ

 

Fiil cümlesidir.  يَخْرُجُ  damme ile merfû muzari fiildir.  مِنْهُمَا  car mecruru  يَخْرُجُ  fiiline mütealliktir. اللُّؤْلُؤُ۬  fail olup lafzen merfûdur.  وَالْمَرْجَانُ  atıf harfi  وَ ‘la  اللُّؤْلُؤُ۬ ‘ye matuf olup lafzen merfûdur.

 

يَخْرُجُ مِنْهُمَا اللُّؤْلُؤُ۬ وَالْمَرْجَانُۚ

 

Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.  

Hudûs, istimrar ve teceddüt ifade eden muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar. 

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  مِنْهُمَا , ihtimam için fail olan  اللُّؤْلُؤُ۬ وَالْمَرْجَانُۚ ‘e takdim edilmiştir.

اللُّؤْلُؤُ۬  - الْمَرْجَانُ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

 مَرَج  ile  الْمَرْجَانُ  kelimeleri arasında müzeyyel cinas vardır. (Âşûr) 

Harf sayısında farklılık olursa nâkıs olup, sonda tek harf zaid olduğunda mutarraf, birden fazla olduğunda müzeyyel cinâs denir. (Muhittin Eliaçik , Bazı Belâgat Kitaplarında Tecnîs Hakkında Bir Araştırma) 

Harîdetü'l-Acâib adlı eserde şöyle denilmektedir: ”İnci Hind ve İran denizinde bulunur. Mercan ise, ağaç gibi denizde biter. Mercan taşında civa damarları bulunur. Beyaz, kırmızı ve siyah çeşitleri vardır. Sürme gibi kullanıldığında göze kuvvet verir ve gözdeki nemi alır." İbn Abbas ve azadlısı İkrime'den bildirildiğine göre inci ve mercan, denizde yağmurun yağmasıyla oluşur. Sedefler ağızlarını yağmurlara açarlar. Sperm için rahimler ne ise inciler için de sedefler odur. Yani sedefler incilere bir bakıma rahim teşkil ederler. Deniz suyu da sedef için beslenen bir vücut gibidir. İncinin yağmurdan meydana geldiğine delil şudur ki; sene yağmursuz, kurak geçerse balıklar zayıflar, sedef ve mücevherler azalır. (Rûhu’l Beyân, Âşûr)

Nimetler türlü türlüdür:

a) Mekânımız olan yeryüzü gibi, yaratılması zarurî olan nimetler. Çünkü yer olmasaydı, yerleşme - bir mekân tutma olmazdı. İnsanın hayatiyetini sağlayan rızıklar da böyledir...

b) Çeşitli tahıllar ve güneş ile ayın yürütülmesi gibi, zarurî olmasa bile, yine de kendilerine ihtiyaç duyulan nimetler...

c) Sırf, lezzet ve tat almak için yenilen-içilen şeyler gibi, kendilerine ihtiyaç duyulmasa bile, faydalı olan şeyler... Denizlerin yaratılması, bu türdendir. Nitekim Cenab-ı Hak, [insanlara fayda sağlamak üzere, denizde hareket eden gemiler…] (Bakara, 164) buyurmuştur.

d) Faydalı olmasa da, inci ve mercan gibi, süslerin yaratılması... Nitekim Cenab-ı Hak, [Takınacağınız süsler çıkarırsınız... ](Fatır, 12) buyurmuştur. Bu demektir ki, Allah Teâlâ, bedenî gücü alakadar eden, bu dört nimeti zikretmiş, bunlardan önce de, ruh yani ilim demek olan o büyük kuvveti, [Kur'an'ı O Rahman öğretti] (Rahman,1-2) ifadesiyle zikretmiştir.

Bu, nimetlerin beyanı (anlatım) sadedinde değil, Hak Teâlâ’nın harikulade şeyleri yaratışını ve kudretini anlatma sadedinde zikredilmiştir. Çünkü bundan önce nimetlerden bahsedilmişti. Bu böyledir. Çünkü insanın salsaldan (testi gibi balçıktan); cinnin de ateşten yaratılmasının anlatılışı da, nimetler babından değil, Allah'ın yarattığı enteresan şeyler babındandır. (Fahreddin er-Râzî)