فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
İki deniz” ve “aralarındaki engel”den maksadın ne olduğu hakkında değişik yorumlar yapılmıştır. Bazı müfessirler bunu Furkan sûresinde belirtildiği üzere tatlı ve tuzlu suların birbirine kavuşması ama karışmamasıyla açıklamışlardır (bilgi için bk. Furkan 25/53; Fâtır 35/12). Elmalılı farklı yorumları aktardıktan sonra “her iki türüyle deniz” denirse bunun acı-tatlı, iç-dış, semavî-arzî, hatta hakikat ve mecaz her iki neviyi kapsayacağını, böylece işârî bir mâna olarak cismanî âlem ve ruhanî âlem ayırımının da bu kapsamda düşünülebileceğini belirtir (VII, 4671-4673). Burada günümüz deniz araştırmalarının ortaya koyduğu bilimsel bir gerçeğe işaret bulunduğu söylenebilir. Şöyle ki, tesbitlere göre büyük denizlerin birleşim noktalarında oluşan doğal bir engel bunların terkibî özelliklerinin karışıp bozulmasını önlemekte, bu da kendilerine özgü bitki örtülerinin ve hayvan türlerinin korunmasını sağlamaktadır (Ateş, IX, 189-190). Tefsirlerde 22. âyetteki “inci ve mercan çıkar” ifadesinin realiteyle çelişmeyecek biçimde anlaşılması için özellikle dilbilim kurallarından yararlanılarak geniş açıklamalar yapılır (meselâ bk. Taberî, XXVII, 130-133; Zemahşerî, IV, 51; İbn Âşûr, XXVII, 249-250). 24. âyette geçen münşeât –diğer okunuşuyla “münşiât”–kelimesi için, “inşa edilmiş veya inşâ eden” anlamına göre başka yorumlar da yapılmış olmakla beraber, meâlde birçok müfessirin benimsediği, “yelkenleri kalkmış veya kaldırılmış” mânası esas alınmıştır. Bununla bağlantılı olarak, alem kelimesinin çoğulu olan a‘lâm için burada “bayraklar” mânası tercih edilmiştir. Başka tefsirlerde ise, bu kelime burada ve özellikle Şûrâ sûresinin 32. âyetinde daha çok “dağlar” anlamıyla açıklanmıştır (Zemahşerî, IV, 51; İbn Atıyye, V, 228-229; Râzî, XXIX, 102-103). Elmalılı müteakip âyetler dikkate alınarak 24. âyetten, “sema deryasında yüzüp duran bütün gök cisimlerinin Allah Teâlâ’nın kudret işaretlerinden olarak denizlerde akan gemiler gibi akıp gitmekte bulundukları” mânasının da çıkarılabileceğini ifade eder (VII, 4673).
فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إذا كان الأمر كما فصّل فبأي آلاء ( Durum açıklandığı gibi olduğunda Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlarsınız?) şeklindedir.
اَيِّ istifham harfi بِ harf-i ceriyle تُكَذِّبَانِ fiiline mütealliktir. اٰلَٓاءِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. رَبِّكُمَا muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir كُمَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
تُكَذِّبَانِ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan tesniye elifi fail olarak mahallen merfûdur.Tesniye kelimeler harfle îrablanırlar.
تُكَذِّبَانِ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi كذب ’dir.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
فَ rabıta harfi, mahzuf şartın cevabının başına gelmiştir. Cevap cümlesi olan فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ , istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.
İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen takrir, tevbih ve tariz amacı taşıdığı için, mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca istifhamda, tecahül-i ârif sanatı vardır.
اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا için muzâf konumundaki istifham harfi اَيِّ , mecrur mahalde تُكَذِّبَانِ fiiline mütealliktir.
Takdiri إذا كان الأمر كما فصّل (Durum açıklandığı gibi olduğunda) olan şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.
Mahzuf şart ve mezkûr cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
رَبِّكُمَا izafetinde, كُمَا zamirinin Rabb ismine izafe edilmesi ile zamirin ait olduğu insan ve cin, şan ve şeref kazanmıştır.
Ayet surede 31 kez tekrarlanarak Rabbin nimetlerine dikkat çekilmiştir. Zahiren birbirinin aynı olan bu ayetler, hemen öncesinde zikredilen nimetlerin farklılığıyla, tekrar olmayan bir vurguya sahip olurlar.
Tekrarlanan cümleler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü'l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.
Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Ahkaf/28, C. 7, S. 314)
Bu tekrarların; manayı muhatabın nefsinde pekiştirmek, bir şeyin azametini muhataba hissettirmek, fasılanın uzaması sebebiyle hatırlatma gibi faydası vardır. Ayrıca nefsi rahatlatmak amacıyla sevinç, pişmanlık, hüzün vs. ifade eden ibareler de tekrarlanır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)
Rabbinizin… yalanlıyorsunuz ifadesinde hitap ثَّقلين -yani ins ve cinne-dir; (8. ayette) لْاَنَامِ ’ın (mahlukatın) zikredilmesi ve [Ey insanlar ve cinler! Yakında sadece sizinle ilgileneceğiz!] ayeti de buna delalet etmektedir. (Keşşâf)
Bu surede Allah Teâlâ pek çok nimetini zikretmiştir. Zikredilen her nimetten sonra da bu istifhâm tekrar edilmiştir. Bu tekrarda, nimetlerin ne kadar çok olduğuna ve üzerinde düşünmek gerektiğine tenbih vardır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
Allah, bu surede, nimetlerini inkâr edenleri azarlamak için “Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?” ayetini tekrar etmiştir.
Rahmân Suresi’nin bu ayetinde ve diğer ayetlerinde فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ ifadesinin tekrar edilmesi en güzel tarîz örneklerindendir. (Dr. Mustafa Aydın, Arap Dili Belâgatında Bedî’ İlmi ve Sanatları)
[O halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?] ayetinde hitap الثَّقَلَانِۚ 'e (insanlarla cinlere) dir. Bu da لِلْاَنَامِ ve الثَّقَلَانِۚ kavillerinden anlaşılmaktadır. (Beyzâvî)
Herhangi bir muhatap geçmediği halde ayetteki böylesi hitabın hikmeti, iltifat sanatı türünden olmasıdır.
Önceki surede, fiiller bizzat Allah'ın zatına isnat edilince, bu surede, rahmetinden bahsedilirken, korku ve dehşeti bertaraf edecek bir lafız kullanılmıştır ki, bu da "Rabb" lafzıdır. Buna göre Cenab-ı Hak sanki, "O sizin Rabbiniz olduğu halde, siz onun hangi nimetlerini yalan sayabilirsiniz?.." buyurmuştur.
Bu ayetin tekrarlanmasının ve bu tekrarın 31 kere olmasının hikmeti nedir? Tekrarın faydası, iyice anlatmak, zihinlere yerleştirmektir. Ama, bu hususi sayının 31 şeklinde oluşuna gelince, biz deriz ki: Bu manadaki sayılar tevkifidir. Bunların niçin bu şekilde takdir edildiğine, insanın aklı ermez, buna muttali olamaz. (Fahreddin er-Râzî)
Ayetteki soru takrir, yani bu nimetleri kabule ve onlara şükrün gerekli olduğunu itirafa zorlamak içindir. (Rûhu’l Beyân)
Keşfu'l-Esrar adlı eserde şöyle dendi: ”Bil ki, bu sûrenin bir kısmında zorluklar, azap ve ateşten bahsedildi. Burada iki türlü nimet vardır. Birisi bu azapların müminlerden kâfirlere çevrilmesidir ki, bu, şükrü gerektirecek büyük bir nimettir. İkincisi ise, cehennemden korkutup sakındırmaktır ki, bu da büyük bir nimettir. Zira kişinin kendisini üzecek şeyden sakınma gayreti, ferahlatacak şeye ulaşma gayretinden fazladır." (Rûhu’l Beyân)
Bu iki denizin faydaları ve bunlardan alınacak ders konusunda yalanlamayı kabul edecek en ufak bir şey yoktur. (Rûhu’l Beyân)