كُلُّ مَنْ عَلَيْهَا فَانٍۚ
Birçok dünya nimetine değinildikten sonra bütün bunların geçici ve üzerinde yaşayanların sonlu olduğu, mutlak anlamda kalıcılığın ise Allah Teâlâ’ya mahsus bulunduğu hatırlatılarak ölümle sona ermeyecek bir mutluluk isteyenlerin Allah’ın hoşnut olacağı bir hayat sürmeleri gereğine işaret edilmektedir.
Feneye فني :
فَنِيَ (fiil olarak) son bulmak, sona ermek, yok olmak, sönmek, bitmek, tükenmek, fenâ bulmak.
فانٍ Geçici, fâni, biten, tükenmiş. (Dağarcık)
Kuran’ı Kerim’de isim formunda sadece bu ayette 1 kez geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)
Türkçede kullanılan şekilleri fâni, fenâ ve ifnâdır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
كُلُّ مَنْ عَلَيْهَا فَانٍۚ
İsim cümlesidir. كُلُّ mübteda olup lafzen merfûdur. Müşterek ism-i mevsûl مَنْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. عَلَيْهَا car mecruru mahzuf sılaya mütealliktir. فَانٍ kelimesi mübtedanın haberi olup mahzuf ي üzere mukadder damme ile merfûdur. Mankus isimdir.
Mankus isimler: Sondan bir önceki harfi kesralı olup son harfi de “ya (ي)” olan isimlere “mankus isimler” denir. Mankus isimlerin îrab durumu şöyledir:
a. Merfû halinde takdiri damme ile (رَاعٍ – اَلرَّاعِي gibi),
b. Mansub halinde lafzi olarak yani fetha ile (رَاعِيًا – اَلرَّاعِيَ gibi),
c. Mecrur halinde takdiri kesra ile (رَاعٍ – اَلرَّاعِي gibi) îrab edilir.
Yani mankus isimler ref ve cer durumlarında maksur isimler gibi takdirî îrab edilir. Bu durumda damme ve kesra harekeleri son harflerinin üzerinde açıkça görülmez, fakat var olduğu kabul edilir. Nasb hallerinde ise lafzî olarak îrab edilir, son harfin üzerinde fetha harekesi açık bir şekilde görünür.
Mankus isimler nekre halinde yani başlarında elif lam olmaksızın kullanıldığında ref ve cer durumlarında sonlarındaki “ya” harfi düşürülür. Ancak meydana gelen bu değişikliğe işaret olmak üzere kelimenin sonundaki kesra harekesi tenvinli kesra olur. Îrabı ise yine takdiren olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَانٍ kelimesi; sülâsî mücerred olan فني fiilin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)كُلُّ مَنْ عَلَيْهَا فَانٍۚ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Mübteda ve haberden oluşmuş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
كُلُّ mübteda ve muzâftır. Muzâfun ileyh konumunda olan müşterek ism-i mevsûl مَنْ ‘in sılası mahzuftur. عَلَيْهَا , bu mahzuf sılaya mütealliktir. Sılanın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
Müsned olan فَانٍ , ism-i fail vezninde gelerek bu özelliğin istimrar ve istikrarına işaret etmiştir.
İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Ayet-i kerîme’de akıllılar tağlib edilerek مَنْ ile tabir edilmiştir. (Celâleyn)
Bazen konu o kadar açıktır ki müsnedün ileyh açıkça zikredilmeyebilir.
Müsnedün ileyhin izafetle gelmesi veciz yolla çok anlam ifade etmek içindir.
عَلَيْهَا (Onun üzerindeki) lafzında geçen zamir yere aittir. Yerden de surenin baş tarafında [Yere gelince, onu da oranın yaratıkları için alçalttı] (10. ayet) diye söz edilmişti. (Kurtubî)
Cenab-ı Hakk'ın, bu kimselerin fanî oluşunu beyân etmesinin hikmeti ve şu tür faydaları vardır:
1) Kişileri ibadete teşvik etmek ve en küçük zaman dilimini bile, Allah'a taat uğruna sarfetmeye yöneltmektir.
2) İnsan için söz konusu olan şeylere, insanın bel bağlamasından men etmektir. Böylece, kendisini bir nimetin içinde bulan bu kimse, "Bu, artık, kesinlikle son bulmaz.." deyip de, malına ve mülküne güvenerek Allah'a yönelmeyi terk edemez.
3) Eğer bir zarara uğramışsa, kişiye, sabretmesini emretmek.. Dolayısıyla bu kimse, başına gelen bu işin, geçip gideceğine zararı zail olacağına güvenerek, Allah'a küfretmez.
4) Başkalarını mabûd edinmemek ve hükümdarlara yakın olmakla aldanmaktan; Allah'a yaklaşmayı bırakmaktan men etmek, caydırmak.
5) Bu ifadede, tevhidin en güzel şekli bulunmakta olup, açık ve gizli bütün şirklerin terk edilmesi söz konusu edilmiştir. Çünkü, fani olan, hiçbir zaman, ibadet edilmeye layık olmaz. (Fahreddin er-Râzî)