عَلَّمَهُ الْبَيَانَ
İnsanı da yaratanın Allah olduğu belirtilip ona verilen özelliklerin en önemlisinin, duygu ve düşüncelerini açıklayabilme, konuşma ve anlatma yetisi olduğuna işaret edilmektedir. Anlamak, anlatabilmenin ön şartı olduğuna göre burada altı çizilen nimetin idrak ve ifade yetisi olduğu söylenebilir. Böylece bu âyetlerde insanı insan yapan akıl nimeti ve muhâkeme gücünün pratiğe yansıyan yüzü ön plana çıkarılmaktadır. İnsanın, her şeyden önce Allah’a olan kulluğunu idrak ve ifade etmesi, başka insanlarla ilişkilerinde hak ve vecîbelerini kavrayıp bunların gereğini yerine getirmesi, kısaca akıl nimetinin semere verebilmesi hep anlama ve anlatma yetisine bağlıdır; dolayısıyla kültür ve medeniyetleri oluşturan temel faktör de budur. Gülme, ağlama, sevgi veya nefretle bakma, anlamlı söz söyleme, düşündüklerini eyleme dönüştürme, bir sanat eserine şekil verme ... hep anlama ve anlatma faaliyetinin sonuçlarıdır ve birer anlatım biçimidir. Güzel, düzgün ve etkili söz söylemeyi, bir anlamı belli yöntem ve kurallara göre değişik yollarla ifade etmeyi, anlatım fenomenini kendisine konu edinen belâgat, hitabet, beyân, narratoloji gibi teorik incelemeler; en güçlü örneklerine görsel sanatlarda rastlanmakla beraber esasen herhangi bir alanda anlatım imkânlarını zorlayan sanat akımı ekspresyonizm (dışavurumculuk) ve bu konudaki fikrî çekişmeler, hep insanın bu yetisinin önemini somut biçimde ortaya koyan ürünler ve göstergelerdir.
عَلَّمَهُ الْبَيَانَ
اَلرَّحْمٰنُ ‘ nun üçüncü haberi olarak mahallen merfûdur.
Fiil cümlesidir. عَلَّمَهُ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. الْبَيَانَ ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
عَلَّمَهُ الْبَيَانَ
Fasılla gelen ayetin fasıl sebebi kemâl-i ittisâldir.
Surenin ilk cümlesine ait olan اَلرَّحْمٰنُ ‘nın üçüncü haberidir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebat, temekkün ve istikrar ifade eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)
Dört ayetten meydana gelen cümlede müsned olan haber cümlelerinin mazi fiil olarak gelmeleri hükmü takviye, hudûs temekkün ve istikrar ifade etmiştir. Müsnedün ileyh, iki kez zikredilmiş gibi vurgulanmıştır.
عَلَّمَ fiilinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
İnsanı yarattı, ona konuşmayı öğretti dedi. Bunda şuna îma etmektedir ki, insanın ve onu diğer hayvanlardan ayıran konuşmanın yaratılması - ki, o içindekini ifade edip anladığını başkasına anlatmaktır - vahyi almak, hakkı tanımak ve şeriatı öğrenmek içindir. اَلرَّحْمٰنُ mübtedasının haberi olan üç cümlenin ( عَلَّمَهُ , خَلَقَ ,عَلَّمَ ) atıfsız verilmesi, bunların ayrı ayrı olmalarındandır. (Beyzâvî)
Buradaki beyandan murad, Kur'an'dır. بَيَانَ , içinde bulunan şeylerin kastedildiği bir masdar olur. Çünkü Kur'an manasında beyan lafzının, Kur'an hakkında kullanılması, Kur'an'da pek çok geçer. Nitekim Hak Teâlâ, ["İşte bu, insanlar için bir beyandır"] (Al-i İmran/138) buyurmuştur. Allah Teâlâ Kur'an'a, beyan gibi furkan adını da vermiştir. O halde بَيَانَ , hak ile batıl arasını ayırdetme demektir. Binaenaleyh, Kur'an manasında beyan kelimesinin kullanılması doğrudur. (Fahreddin er-Râzî)
Bu cümleler eş anlamlı haberlerdir. Sonrakilerin atıf harfi olmadan zikredilmeleri teker teker sayım üslubunda geldikleri içindir. Müsnedün ileyhin (mübtedanın) başta zikredilmesi de kasr (tahsis) ifade eder. (Elmalılı)