Vâkıa Sûresi 1. Ayet

اِذَا وَقَعَتِ الْوَاقِعَةُۙ  ...

Kesin gerçekleşecek (olan Kıyamet) koptuğu zaman, onun kopuşunu yalanlayacak kimse olmayacaktır.  (1 - 2. Ayetler Meali)
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِذَا zaman
2 وَقَعَتِ olduğu و ق ع
3 الْوَاقِعَةُ olacak vak’a و ق ع
 

Kıyamet sahneleriyle ilgili çarpıcı bir tasvire yer verildikten sonra, âhirette insanların üç gruba ayrılacakları belirtilmektedir. Bu gruplardan ilki, 8. âyette “ashâbü’l-meymene”, 27, 38, 90 ve 91. âyetlerde “ashâbü’l-yemîn” olarak adlandırılmış olup, Kur’an’daki başka açıklamalardan anlaşıldığına göre bu, “amel defteri sağ tarafından verilenler” demektir (bk. İsrâ 17/71; Hâkka 69/19; İnşikāk 84/7). İkinci grup 9. âyette “ashâbü’l-meş’eme” ve 41. âyette “ashâbü’ş-şimâl” olarak adlandırılmış, ayrıca 51 ve 92. âyetlerde “yoldan sapmış inkârcılar” diye anılmıştır. Bunlar amel defteri sol tarafından veya arka tarafından verilenlerdir (bk. Hâkka 69/25; İnşikāk 84/10). Üçüncü grup ise 10. âyette “es-sâbikūne’s-sâbikūn” (önde olanlar, o önde olanlar), 11 ve 88. âyetlerde “mukarrebûn” (Allah’a en yakın olanlar) şeklinde nitelenmiştir; bunların, amel defteri sağından verilenlerin önde gelen, mertebesi yüksek olan kesimi oldukları anlaşılmaktadır. Birinci grup için kullanılan “ashâbü’l-meymene” tamlamasındaki meymene kelimesi “uğur, bereket”, “ashâbü’l-meş’eme” tamlamasındaki meş’eme kelimesi “uğursuzluk” anlamına gelmekle beraber esasen bunlar da Araplar’da hayrın sağdan ve şerrin sol taraftan geldiği telakkisiyle bağlantılıdır. Yine, Arapça’da bu mâna ile ilişkili olarak söz konusu tabirlerden birincisi değerli ve yüksek mevkideki insanları, ikincisi de düşük mertebede bulunanları ifade etmek üzere kullanılır. Bazı müfessirler Hadîd sûresinin 12 ve Tahrîm sûresinin 8. âyetlerine dayanarak burada birinci gruptakilerin sağ yanlarının Allah’ın nuruyla aydınlanacağına işaret bulunduğu yorumunu yapmışlardır (Zemahşerî, IV, 56; Râzî, XXIX, 142–145). Bu bilgiler dikkate alınarak, –bağlama göre farklı tercümeler yapılabilirse de– ashâbü’l-meymene ve ashâbü’l-yemîntamlamaları için “Allah’ın hoşnut olduğu tavırları benimseyen, O’nun katında değerli kimseler” anlamını yansıtacak bir tercüme yapılması uygun olur. Bu sebeple, belirtilen âyetlerin meâllerinde bu deyimler “hakkın ve erdemin yanında olanlar” şeklinde çevrilmiştir. Aynı anlayışla, ashâbü’l-meş’eme ve ashâbü’ş-şimâl deyimleri de ilgili âyetlerde “bâtılın ve erdemsizliğin yanında olanlar” şeklinde karşılanmıştır. 

1. âyette geçen vâkıa kelimesi “meydana gelen, vukûu kesin olan önemli hâdise” demektir. Kıyametin geleceğinde kuşku bulunmadığı için bu kelimeyle anılmıştır. Müfessirlerin bir kısmı, “büyük olay gerçekleştiği zaman” ifadesinin devamında “göreceksiniz neler olacak!” gibi bir mânanın bulunduğunu düşünmüşlerdir. Buna göre 2. âyete “Ki onun meydana geleceğini kimse yalan sayamaz” şeklinde mâna vermek uygun olur. Yine bu âyetteki kâzibe kelimesinin cümledeki görevini farklı değerlendirerek “onun oluşu asla yalan değildir” anlamı da verilebilmektedir (Zemahşerî, IV, 55-56; İbn Atıyye, V, 238).

Bazı müfessirlere göre 3. âyette söz konusu edilen “alçaltma ve yükseltme” kıyametle birlikte evrende meydana gelecek fizikî değişikliklerle ilgili olup mevcut düzen ve dengenin altüst olacağı anlamındadır; bu yorum 5-6. âyetlerdeki tasvire uygun düşmektedir. Diğer bir yaklaşıma göre alçaltma ve yükseltme insan unsuruyla ilgilidir. Bu da iki farklı yorum ortaya çıkarmaktadır: a) Kıyametin kopması âhirette inkârcıları cehennemin aşağılarına düşürecek ve müminleri cennetin yukarılarına yükseltecektir; b) Kıyametin kopması bu dünyada büyüklenen nice kimseleri ve toplumları alçaltacak, rezil rüsvâ edecek, horlanan veya tevazu gösteren nicelerini de yüceltecektir (Taberî, XXVII, 166-167; Zemahşerî, IV, 56; İbn Atıyye, V, 239).

Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 218-220
 

  Veqa'a وقع :

  Bir şeyin sabit olması da düşmesi de وُقُوعٌ kelimesiyle ifade edilir. واقِعَةٌ sözcüğü yalnızca sıkıntı, güçlük ya da felaketle ve nahoş/iğrenç olan şeyle ilgili kullanılır.

  وَقَعَ lafzı ise Kur'an'da geçtiği yerlerin çoğunda kelimesi azap, sıkıntı ve felaketlerle bağlamında kullanılmıştır.

  Bu köke ait مَواقِعُ الْغَيْثِ ifadesi yağmurun düştüğü yerler manasındadır. Son olarak kuşun barındığı yere de مَوْقِعٌ denmiştir. (Müfredat) 

  Kuran’ı Kerim’de çeşitli formlarda 24 defa geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)

  Türkçede kullanılan şekilleri vakâ, vâkıa, vâki, (emri) vâki, mevki, vuku, vukuat, ika ve (hissi kablel)vukûdur. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

 

اِذَا وَقَعَتِ الْوَاقِعَةُۙ

 

اِذَا  şart manası taşıyan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.

إِذَا : Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir. 

إِذَا ‘dan sonraki şart cümlesinin fiili, mazi veya muzari manalı olur. Cevabı ise umumiyetle muzari olur, mazi de olsa muzari manası verilir: 

a)  إِذَا  fiil cümlesinden önce gelirse, zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.

b)  إِذَا ‘nın cevap cümlesi, iki muzari fiili cezm edenlerin cevap cümleleri gibi mazi, muzari, emir, istikbal, isim cümlesi... şeklinde gelir. Cevabın başına  ف ‘nın gelip gelmeme durumu, iki muzari fiili cezm edenlerle aynıdır.

c)  Sükun üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وَقَعَتِ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

وَقَعَتِ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  تْ  te’nis alametidir.  الْوَاقِعَةُ  fail olup lafzen merfûdur.

Şartın cevabı mahzuftur. Takdiri, خفضت أقواما ورفعت أقواما  (Kavimleri alçalttım ve yücelttim) şeklindedir.
 

اِذَا وَقَعَتِ الْوَاقِعَةُۙ

 

Surenin ilk ayeti ibtidaiyye olarak fasılla gelmiştir. Cümle şart üslubunda haberî isnaddır. Şart edatı  اِذَا ‘nın muzâfun ileyhi olan  وَقَعَتِ الْوَاقِعَةُ  şart cümlesi, mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Şart manalı zaman zarfı  اِذَا , cevap cümlesine mütealliktir. 

Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Samerrâî Tefsir, c. 2, s. 88.)

Kıyamet günüyle ilgili gelen mazi fiil, henüz gerçekleşmemiş bir olayı olmuş gibi göstermek üzere muzari fiil yerine gelmiş, olayın kesinliğine işaret etmiştir. Bu kullanımlarda mecâz-ı mürsel sanatı vardır.

Şartın cevabı öncesinin delaletiyle hazf edilmiştir. Takdiri  خفضت أقواما ورفعت أقواما (Kavimleri alçalttım ve yücelttim) olan cevabın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. Bu takdire göre mezkûr şart ve mahzuf cevabından müteşekkil terkip, şart üslubunda, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Kur’an’da çoğu yerde bu ayette olduğu gibi şartın cevabı mahzuftur, öncesinin delaletinden mana anlaşılır.

Âşûr ise cevabın  فَاَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِ مَٓا اَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِۜ  şeklindeki 8. ayet olduğu görüşündedir. (Âşûr)

وَقَعَتِ - الْوَاقِعَةُ  kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Ayette cevap farklı yönlerden düşünmeyi gerektirdiği, ayrıca dinleyici ve okuyucuyu düşünce ve hayal ufkuna yönlendirdiği için mübalağa içermektedir. Îcâz metoduyla cümle daha yoğun anlamlar yüklenmiştir. (Hasan Uçar, Kur’an-ı Kerim’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları Doktora Tezi) 

Ayette,  الْوَاقِعَةُ (olacak vak’a) lafzı fail olarak müsnedün ileyhtir.  وَقَعَتِ , mazi fiili ise onun müsnedidir. Müsnedün ileyh fiil olduğu için ve fiil cümlelerinde karine olsa dahi fiilin hazfi caiz olmadığı için burada zikredilmiştir. Yani burada müsnedün ileyh aslı üzere zikredilmiştir. Müsnedün ileyh marifedir. Marifeliği elif-lam takısı ile olmuştur. Bu şekilde marife kılınmasının sebebi ise zihinlerde mevcut olan (ahd-i zihnî), bilinen kıyamete dikkat çekmektir. Müsnedün ileyhin müsnedden sonra zikredilmesinin sebebi ise müsnedin amil olmasıdır. Nitekim müsned amil olduğunda başta gelmesi asıldır. Yani burada müsnedün ileyh aslı üzere müsnedden sonra gelmiştir.

Son olarak müsnedin إذا  şart edatıyla kayıtlandığı görülmektedir. Daha önce de geçtiği üzere إذا  şart edatı bir işin sonucunu gelecek zamanda bir şarta bağlamayı ifade ettiği için aslen şart ve ceza cümlelerinin gelecek zaman ifade etmesi gerekmektedir. Bir nükte söz konusu olmaksızın bunun dışına çıkılmaz. Ayete bakıldığında ise  إذا ‘nın şart cümlesinin mazi olarak geldiği görülmektedir. Bunun nedeni ise henüz gerçekleşmemiş olan kıyameti gerçekleşmiş gibi göstermektir. Yani kıyametin ileride kesin vuku bulacak olmasına binaen müsned burada mazi fiil olarak zikredilmiştir. Allah Teâlâ, müsnedi bu şekilde mazi fiil formunda getirmek suretiyle kıyametin kopmasını olmuş bitmiş bir vak’a olarak gözler önüne sermektedir. (Adnan Yamaç, Vâkıa Suresi Örnekliğinde Müsnedün İleyh Ve Müsnedin Halleri, S.99)

Kur’ânı Kerim’de yedi sure, şart edatı ile başlamıştır. Bunlar; Vâkıa, Munâfikûn, Tekvir, İnfitar, İnşikâk, Zilzal ve Nasr sureleridir. (İtqan)