اِنَّ مَا تُوعَدُونَ لَاٰتٍۙ وَمَٓا اَنْتُمْ بِمُعْجِز۪ينَ
اِنَّ مَا تُوعَدُونَ لَاٰتٍۙ وَمَٓا اَنْتُمْ بِمُعْجِز۪ينَ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.
مَا müşterek ism-i mevsûlu, اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur. İsm-i mevsûlun sılası تُوعَدُونَ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.
تُوعَدُونَ fiili, نَ ’un sübutuyla meçhul merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı naib-i fail olup mahallen merfûdur.
لَ harfi اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır. اٰتٍ kelimesi اِنَّ ’nin haberi olup mahzuf ی üzere mukadder damme ile merfûdur.
وَ atıf harfidir. مَٓا nefy harfi olup لَيْسَ gibi amel eder. اَنْتُمْ munfasıl zamiri مَا ’nın ismi olarak mahallen merfûdur.
بِ harfi zaiddir. مُعْجِز۪ينَ lafzen mecrur mahallen مَا ’nın haberi olup cer alameti ى harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.
اٰتٍ kelimesi sülâsî mücerred olan أتي fiilinin ism-i failidir.
مُعْجِز۪ينَ sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِنَّ مَا تُوعَدُونَ لَاٰتٍۙ وَمَٓا اَنْتُمْ بِمُعْجِز۪ينَ
Fasılla gelmiş müstenefe cümlesidir. اِنَّ ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiş isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Mübteda konumundaki müşterek ism-i mevsûl مَٓا’nın sılası olan تُوعَدُونَ, meçhul bina edilerek mef’ûle dikkat çekilmiştir. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mevsûlde müphem yapısı nedeniyle tevcih sanatı vardır.
İsim cümleleri sübut ifade eder. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)
Zuhaylî’nin ifadesiyle burada cümle, öldükten sonra dirilmeyi inkâr edenleri reddetmek için iki tekid edatı (اِنَّ ve ل) ile pekiştirilmiştir. Böylece kendilerine va’dedilen uhrevî cezanın mutlak olarak gerçekleşeceği, kaçarak veya karşı durarak Allah’ın iradesine engel olamayacakları ve O’nu aciz bırakamayacakları bildirilmiştir. Nitekim Ebüssuûd Efendi de “Burada istikbal üslubunun kullanılması ‘istimrâr-ı teceddüdîye/yenilenerek devam etmeye’ delalet etmekte, لَاٰتٍ ifadesi ise va’dedilenin mutlaka vuku bulacağını göstermektedir.” der.
Tahir b. Âşûr ise şunları söyler: Kelamın öncesindeki suale cevap olarak gelen bu ayetin اِنَّ ile tahkik manasıyla gelmesi müşriklere va’dedilen şeyin -gecikse bile- mutlaka vaki olacağını ifade etmektedir. اِنَّ ile tekid yapılması tereddütlü sorucunun durumuna uygundur. Ayrıca tekidin ibtidâ lâmı ile ziyadeleştirilmesi de makama uygun olmuştur. Zira onlar kendilerine vadedilenin gerçekten meydana geleceğini inkâr etmeye son derece dalmışlardı.(Sinan Yıldız, Vehbe Ez-Zuhaylî’nin et-Tefsiru’l Münir Adlı Tefsirinde Belâğat İlmi Uygulamaları)
Bu cümle; 133. ayetteki إنْ يَشَأْ يُذْهِبْكُمْ cümlesinden bedeli işti’maldir. Çünkü meşiet iki hali kapsar: Helaki terk etmek ve cezalandırmak.
Bu cümle Allah’ın meşietinin onları yok etmek şeklindeki tehdidini yerine getirmekle alakalı olduğunu ifade eder. Ama bu cümle beyanî istînaf da olabilir. Müşriklerin durumu hakkındaki bir soruya cevap olarak gelmiştir.
Mütereddit olan talip makamına uygun olarak إنَّ ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiştir. (Âşûr)
مَا تُوعَدُونَ [va’dolunduğunuz şey] muzari fiil olarak geldiği için teceddüt (yenilenme) ve istimrar (süreklilik) ifade eder.
Bu mana Mürselat Suresi, 7 de şöyle ifade edilmiştir: اِنَّمَا تُوعَدُونَ لَوَاقِعٌۜ . Burada ise bunun süratle gerçekleşeceğini beyan etmek için مَا تُوعَدُونَ لَاٰتٍۙ ifadesi kullanılmıştır. Bu olaylardan kaçıp kurtulmak asla mümkün değildir. (Ebüssuûd)
Ayetin makabline matuf ikinci cümlesi وَمَٓا اَنْتُمْ بِمُعْجِز۪ينَ menfi isim cümlesi formunda gelmiştir. Nefy harfi ليس ,مَا gibi amel etmiştir. Haberi olan بِمُعْجِز۪ينَ ’ye dahil olan بِ harfi zaiddir. Cümle faide-i haber inkârî kelamdır.
Allah Teâlâ, vaadinden bahsedince onun mutlaka olacağını bildirmiş ama vaidinden (tehdid-i ilâhisinden) bahsedince sadece “Siz, aciz bırakabilecek kimseler değilsiniz.” buyurmuştur. (Fahreddin er-Râzî)
Müşriklerin ve müminlerin haline uygun olarak bedi’ bir fesahetle meçhul bina tercih edilmiştir. Malum sıyga gelseydi de iki durum açıklığa kavuşurdu: إنَّ ما نَعِدُكم (Size va’dettiğimiz) veya إنَّ ما نُوعِدُكم (Sizi tehdit ettiğimiz). Burada kastedilmiş eşsiz bir tevcih vardır. Bunu işiten iki gruptan her biri haline yakışanı anlar. Malumdur ki müşriklere olan tehdit; müminler için vaattir. Bu sözün zikredilmesinde en önemli maksat müşriklerin tehdididir. Bunun için kelam وما أنْتُمْ بِمُعْجِزِينَ şeklinde devam etmiştir. Bu; kelamın muhtemel iki manasından birinin seçilmesi gibidir. (Âşûr)