En'âm Sûresi 135. Ayet

قُلْ يَا قَوْمِ اعْمَلُوا عَلٰى مَكَانَتِكُمْ اِنّ۪ي عَامِلٌۚ فَسَوْفَ تَعْلَمُونَۙ مَنْ تَكُونُ لَهُ عَاقِبَةُ الدَّارِۜ اِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الظَّالِمُونَ  ...

De ki: “Ey kavmim! Elinizden geleni yapın. Ben de (görevimi) yapacağım. Ama dünya yurdunun sonucunun kimin olacağını yakında öğreneceksiniz. Şüphesiz, zalimler kurtuluşa eremezler.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قُلْ de ki ق و ل
2 يَا قَوْمِ kavmim ق و م
3 اعْمَلُوا yapacağınızı yapın ع م ل
4 عَلَىٰ
5 مَكَانَتِكُمْ imkanınıza göre ك و ن
6 إِنِّي şüphesiz ben de
7 عَامِلٌ yapıyorum ع م ل
8 فَسَوْفَ yakında
9 تَعْلَمُونَ bileceksiniz ع ل م
10 مَنْ kimin
11 تَكُونُ olacağını ك و ن
12 لَهُ
13 عَاقِبَةُ sonunun ع ق ب
14 الدَّارِ bu yurdun د و ر
15 إِنَّهُ şüphesiz
16 لَا
17 يُفْلِحُ iflah olmazlar ف ل ح
18 الظَّالِمُونَ Zalimler ظ ل م
 

Burada, bütün uyarılara rağmen Hakk’ın yolunu tanımayanlara bir ihtar ve ikaz vardır; ayrıca Hz. Peygamber’e de kendi görevini azim ve ümitle devam ettirmesi telkin edilmiştir.

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 473

 

قُلْ يَا قَوْمِ اعْمَلُوا عَلٰى مَكَانَتِكُمْ اِنّ۪ي عَامِلٌۚ

 

Fiil cümlesidir.  قُلْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Fail ise müstetir olup takdiri  أنت’dir. 

Mekulü’l-kavli,  يَا قَوْمِ ’dir.  قُلْ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.

يَا  nida harfi,  قَوْمِ  münadadır. Kelimenin sonundaki kesra muzâfun ileyhten ivazdır. Mütekellim  ي ’sı mahzuftur.

Nidanın cevabı  اعْمَلُوا عَلٰى مَكَانَتِكُمْ ‘dur. Îrabtan mahali yoktur.

اعْمَلُوا  fiili  نَ ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

عَلٰى مَكَانَتِكُمْ car  mecruru  اعْمَلُوا  fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

اِنّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.

Muttasıl zamir olan  ي  harfi  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur.

عَامِلٌ  kelimesi  اِنَّ ’nin haberi olup lafzen merfûdur. 


 فَسَوْفَ تَعْلَمُونَۙ مَنْ تَكُونُ لَهُ عَاقِبَةُ الدَّارِۜ

 

فَ  ta’lîliyyedir.  سَوْفَ  gelecek zamana işaret eder. Alimler bu edatı tesvif -erteleme diye isimlendirmişlerdir. Vaat veya tehdit bulunan yani istenen veya hoşlanılmayan bir fiile delalet eden bir muzari fiilin  başına geldiklerinde tekid-vurgu olurlar.

تَعْلَمُونَ  fiili  نْ ’un sübutuyla  merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

مَنْ  müşterek ism-i mevsûlu, mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. İsm-i mevsûlun sılası  تَكُونُ لَهُ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.

مَنْ  müşterek ism-i mevsûlunun mübteda olarak ref mahallinde olması da caizdir. Bu durumda  تَكُونُ  ile başlayan cümle de haberi olur. (Âşûr)

تَكُونُ  nakıs muzari fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.

لَهُ  car mecruru  تَكُونُ ’nun mahzuf mukaddem haberine müteallıktır. 

عَاقِبَةُ kelimesi  تَكُونُ ’nun ismi olup lafzen merfûdur.  الدَّارِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  


 اِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الظَّالِمُونَ

 

İsim cümlesidir.  إِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.

هُ  muttasıl zamiri  إِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur.

لَا يُفْلِحُ  cümlesi  إِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.  لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  يُفْلِحُ  merfû muzari fiildir. 

الظَّالِمُونَ  fail olup ref alameti  وَ ’dır. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanır.

الظَّالِمُونَ  kelimesi sülâsî mücerred olan  ظلم  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail: Eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 
 

قُلْ يَا قَوْمِ اعْمَلُوا عَلٰى مَكَانَتِكُمْ

 

Müstenefe olan cümle emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. قُلْ  fiilinin mekulü’l-kavli olan cümle nida üslubunda talebî inşâî isnaddır. Münada olan  قَوْمِ ’deki mütekellim zamirinin hazfi nida edenin münadaya yakın olma isteğine işarettir.

Nidanın cevap cümlesi  اعْمَلُوا عَلٰى مَكَانَتِكُمْ  ise emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Keşşaf sahibi  şöyle der:  مكانة  kelimesi masdardır. Bir şey veya bir kimse bir yere iyice yerleştiğinde,  مكُن  ve  مكانة  denilir.. Bu kelime, “mekân (yer)” manasına da gelir.  مَكَانٌ - مَكَانَةٌ  ve  مَقَامٌ - مَقَامَةٌ  denir.  Buna göre, bu ayet “Elinizden geldiği ve gücünüzün yettiği nispette yapacağınızı yapın.” manasına gelebileceği gibi “Bulunduğunuz hal üzere yapacağınızı yapın.” manasına da gelebilir. (Fahreddin er-Râzî)

Burada  المَكانَةُ  kelimesi kişinin büründüğü hal için müsteardır. Hal; onu kuşatan bir şeye benzetilmiştir. Adeta bir şeyi içeren mekânla sahibi birbirine karışmıştır. Veya  المَكانَةُ; hale benzetilmiştir. Çünkü kişinin halleri, kişinin mekânını ve yerleştiği, karar bulduğu yeri gösterir. عَلى  harfi de istiare-i tebeiyye yoluyla temekkün için kullanılmıştır. Bu da  المَكانَةُ  kelimesinin hal için müstear oluşuyla ilişkilidir. Çünkü  العِلاوَةَ  mekânla ilişkilidir. Bu istiare muraşşah olmuştur. Müşebbehün bih ile alakalı olan bir kelime müstear olmuştur. Mana şöyledir: Olduğunuz gibi kalın, çünkü sizi takip etmek gibi bir isteğim yok. Hitabın nida ile başlaması söylenecek olan şeyin önemi dolayısıyladır. Çünkü nida, nida edilenleri dinlemeye çağırır. İnatçı bir kavme yapılan nida, makamın karînesiyle tehdide delalet eder. (Âşûr)

Tehdidin emir kipi ile yapılması, ceza vaidini daha kuvvetli ifade içindir. (Ebüssûud)


 اِنّ۪ي عَامِلٌۚ

 

 

اِنّ۪ي عَامِلٌۚ  cümlesi beyanî istinâf olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemal-i ittisâldır.  اِنَّ  ile tekid edilmiş isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. 

İsim cümleleri sübut ifade eder. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)

Müteallakın hazfi; veciz ifade yanında umum ifadesi içindir. (Âşûr)


فَسَوْفَ تَعْلَمُونَۙ مَنْ تَكُونُ لَهُ عَاقِبَةُ الدَّارِۜ

 

فَ  ta’lîliyyedir. Cümle, beyanî istînaf veya ta’lîliyyedir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Müstakbel harfi  سَوْفَ, vaid sıyakında tekid ifade eder.

Tenfîs harfi  سَوْفَ ‘den murad; tekiddir. Çünkü iki tenfis harfi de  قَدْ  harfinin mazi fiili tekidi gibi müstakbel manayı tekid eder. Gelecekte muhakkak bileceklerini ifade eder. Şu an için bilene gelince bunun gerçek olduğuna güveninden kinayedir. Onlar batıldadır. (Âşûr)

Müspet muzari fiil cümlesi, faide-i haber talebî kelamdır.

تَعْلَمُونَۙ  fiilinin mef’ûlü konumundaki müşterek ism-i mevsûl  مَنْ’in sılası olan تَكُونُ لَهُ عَاقِبَةُ الدَّارِ ifadesi  كان ’nin dahil olduğu isim cümlesi olup faide-i haber ibtidaî kelamdır.  

Sübut ifade eden isim cümlesinde takdim-tehir ve îcaz-ı hazif sanatları vardır.  لَهُ  car mecruru  كان ‘nin mahzuf mukaddem haberine müteallıktır.  عَاقِبَةُ الدَّارِ, muahhar mübtedadır.

Mevsûlde müphem yapısı nedeniyle tevcih sanatı vardır.

مَنْ (kim) kelimesinin îrab durumu hususunda Ferra şu iki izahı yapmıştır:

- تَعْلَمُونَۙ  fiilinin mef’ûlüdür.

- “Güzel akıbetin hangimize ait olacağını bileceksiniz.” manasında mahallen merfûdur. (Fahreddin er-Râzî)

Burada عاقِبُ الأمْرِ  değil de müennes olarak  عاقِبَةُ kelimesi gelmiştir. Bu kelime ahirete mahsus olarak güzel manada kullanılır. Müennes oluşu hal tevili dolayısıyladır. Bu manada  عاقِبُ الأمْرِ denmez. الدّارِ  kelimesinin mutlak manada olması da caizdir. İzafet, hakiki manadadır. (Âşûr)


 اِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الظَّالِمُونَ

 

Fasılla gelen cümle beyanî istînaftır. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.  . 

اِنَّ  ile tekid edilmiş isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. 

اِنَّ ’nin haberi menfi muzari fiil sıygasında gelen  لَا يُفْلِحُ الظَّالِمُونَ, faide-i haber ibtidaî kelam olan cümledir.

Cümlede müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Ayetin bu son cümlesi ta’lîliyyedir. Ta’lîl cümleleri ıtnâb sanatıdır.

اعْمَلُوا - عَامِلٌۚ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr,  عَامِلٌۚ - تَعْلَمُونَۙ kelimeleri arasında ise cinâs-ı nakıs ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Son cümlede  اِنَّهُ  daki  هُ  zamiri şan zamiridir. Olayı tazim manası taşır.

Son cümlede küfür yerine zulüm kelimesinin gelmesi dikkat çeker. Bunun manası şudur: Felaha erememek her türlü zulme terettüb eden bir sonuçtur. En büyük zulüm olan küfürde ısrar edenlerin sonu da kurtuluşa erememektir. 

Tehdidin emir kipiyle yapılması, ceza vaadini daha kuvvetli ifade etmek içindir. (Ebüssuûd, Âşûr, Fahreddin er-Râzî)