Saf Sûresi 4. Ayet

اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الَّذ۪ينَ يُقَاتِلُونَ ف۪ي سَب۪يلِه۪ صَفاًّ كَاَنَّهُمْ بُنْيَانٌ مَرْصُوصٌ  ...

Hiç şüphe yok ki Allah, kendi yolunda, duvarları birbirine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak çarpışanları sever.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِنَّ şüphesiz
2 اللَّهَ Allah
3 يُحِبُّ sever ح ب ب
4 الَّذِينَ kimseleri
5 يُقَاتِلُونَ çarpışan(ları) ق ت ل
6 فِي
7 سَبِيلِهِ kendi yolunda س ب ل
8 صَفًّا saf bağlayarak ص ف ف
9 كَأَنَّهُمْ gibi
10 بُنْيَانٌ binalar ب ن ي
11 مَرْصُوصٌ kenetlenmiş ر ص ص
 

Burada dayanışma ruhu içinde imanları uğruna çarpışan müminlerden övgüyle söz edilmesi, bu âyetlerin “Allah katında en sevimli işin ne olduğunu bilsek de işlesek!” (Şevkânî, V, 215) dedikleri halde savaş zorunluluğu ortaya çıkınca aynı samimiyet ve kararlılığı gösteremeyenler hakkında indiğine dair rivayetleri destekler nitelikte bulunmuştur. Bununla birlikte, Allah yolunda söz ve güç birliği etmiş bir topluluğun tam bir uyum ve beraberlik içinde olması önceki âyetlerdeki tutarlılık fikrinin bir uzantısı olarak düşünülebilir; dolayısıyla burada da muayyen olaylarla sınırlı olmaksızın genel bir ilkeye dikkat çekildiğini söylemek daha uygun olur.

Âyette geçen bünyânün mersûs tamlamasını, –“kurşun” anlamına gelen rasâs kelimesiyle bağ kurularak– “kurşunlu, parçaları kurşunla kenetlenerek yekpâre bir cisim haline gelmiş olan muhkem bina” (Elmalılı, VII, 4927), hatta Taberî’nin aktardığı bir görüşe göre “kurşundan yapılmış” (XXVIII, 86) şeklinde açıklayanlar bulunmakla beraber, İbn Abbas’tan gelen bir rivayette yer alan şu izah, o dönemin yapı malzemeleri ve inşâ usulü bilgilerine daha uygun düşmektedir: Taş taş üstüne konur, sonra aralardaki gedikler küçük taşlarla tıkanır, ardından harç ile sıvanırdı; buna Mekkeliler “mersûs” derlerdi (Râzî, XXIX, 312). Bu izahta mersûs kelimesi “istif etme, dizme, birbirine yapıştırma” mânalarına gelen “rass” kökünden türetilmiş bir sıfat fiil olarak düşünülmüştür. Her hâlükârda âyetin “yekpâre bir yapı gibi kenetlenmiş saflar halinde” diye çevirdiğimiz kısmıyla, unsurları çok sağlam biçimde birbirine raptedilmiş, belli bir düzen ve âhenk içinde bulunan bir yapının örnek gösterildiği açıktır. Nitekim birçok müfessir, bu benzetmeyle, maddî bir birlik ve düzenin yanı sıra ve bundan da önce gönül birliği ve dayanışma ruhunun önemine dikkat çekildiğini ifade etmiştir.

Kur’an-ı Kerîm âyetlerinin son kelimelerinin şiirden farklı biçimde, ifadeyi lafız güzelliğinin icaplarına mahkûm etmeyen ama mânayı esas alırken bir yandan da kendi tabii güzelliği içinde eşsiz bir âhenk ve mûsiki oluşturan sıralanışı Kur’an ilimleriyle meşgul olanların dikkatini çekmiş; onlar, bu kelimeler için “fâsıla”, son harfleri için de “fâsıla harfi” terimini kullanmışlardır. Elmalılı bu sûrede “sâd” harfinin sadece bu âyette fâsıla oluşturmasını yukarıda açıklanan “mersûs” kelimesinin önemine yapılmış özel bir vurgu olarak görür; aynı şekilde sûrenin “dizi, sıra, sıralanmış” anlamlarına gelen bir kelimeyle (Saf sûresi olarak) adlandırılmasının da dayanışma fikrinin ehemmiyetine dair bir uyarı anlamı taşıdığını belirtir (VII, 4927).

Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 334-335
 

اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الَّذ۪ينَ يُقَاتِلُونَ ف۪ي سَب۪يلِه۪ صَفاًّ

 

İsim cümlesidir. اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  اللّٰهَ  lafza-i celâli  اِنّ ‘nin ismi olup lafzen mansubdur.

يُحِبُّ  fiili  اِنّ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur. يُحِبُّ  fiili damme ile merfû muzari fiildir, faili müstetir zamir هُوَ ’dir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası  يُقَاتِلُونَ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

يُقَاتِلُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.  ف۪ي سَب۪يلِه۪  car mecruru  يُقَاتِلُونَ  fiiline mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir  ه۪  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

صَفاًّ  kelimesi  يُقَاتِلُونَ ‘deki failin hali olup fetha ile mansubdur.

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

يُحِبُّ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  حبب ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.  

يُقَاتِلُونَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. Sülâsîsi  قتل ’dir. 

Mufâale babı fiile müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar. Müşareket (İşteşlik – ortaklık): Bir işin iki kişi veya iki grup arasında yapıldığını anlatır. Fail ile mef’ûl aynı işi yapmıştır. Ayrıca fail işi başlatan ve galip gelendir. (sonuçlandırandır). Bazen de müşareket olmayıp tek taraflı olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  


كَاَنَّهُمْ بُنْيَانٌ مَرْصُوصٌ

 

Ayet,  صَفاًّ ‘daki zamirin hali olarak mahallen mansubdur.

İsim cümlesidir.  كَاَنَّ  harfi  اِنَّ  gibi ismini nasb haberini ref eder. Bazı müfessirlere göre de  اِنَّ  gibi cümleyi tekid eder.  هُمْ  muttasıl zamiri  كَاَنَّ ‘nin ismi olarak mahallen mansubdur.

بُنْيَانٌ  kelimesi  كَاَنَّ ‘nin haberi olup lafzen merfûdur. مَرْصُوصٌ  kelimesi  بُنْيَانٌ ‘ün sıfatı olup damme ile merfûdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat

Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar  2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred olan sıfatlar: Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مَرْصُوصٌ  kelimesi, sülasi mücerredi  رصص  olan fiilin ism-i mef’ûlüdür.
 

اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الَّذ۪ينَ يُقَاتِلُونَ ف۪ي سَب۪يلِه۪ صَفاًّ كَاَنَّهُمْ بُنْيَانٌ مَرْصُوصٌ

 

Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. 

اِنَّ  ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber inkâri kelamdır.  اللّٰهَ  müsnedün ileyh, müspet muzari fiil sıygasında faide-i habr ibtidaî kelam olan …. يُحِبُّ الَّذ۪ينَ يُقَاتِلُونَ ف۪ي سَب۪يلِه۪  cümlesi müsneddir.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması teberrük, telezzüz ve muhabbet duyguları uyandırmak içindir. Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu için cümledeki lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır. Müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade etmektedir. Ayrıca muzari fiil olayı zihinde canlandırmayı sağlayarak muhatabı etkiler. Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla, sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. 

Mef’ûl konumundaki has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ ’nin sılası olan  يُقَاتِلُونَ ف۪ي سَب۪يلِه۪ صَفاًّ  cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

سَب۪يلِه۪  izafetinde Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olması sebile tazim ve teşrif ifade eder.

فِی سَبِیلِ ٱللَّهِ  tabirindeki "sebil", yol demektir. Allah’ın emirlerini yerine getirmek, dini uğrunda düşmanla savaşmak vasıtasıyla  Allah'ın rızasına ulaştıklarından dolayı, "yol" diye isimlendirilmiştir.

Bu ibaredeki  ف۪ي  harfinde de istiare-i tebeiyye vardır.  ف۪ي  harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla  سَبِیلِ , içine girilebilen bir şeye benzetilmiştir. Burada  ف۪ي  harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü  yol veya din , hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Mübalağa için bu üslup kullanılmıştır. 

Masdar vezninde gelerek mübalağa ifade eden  صَفاًّ  kelimesi,  يُقَاتِلُونَ  fiilinin failinden haldir. Hal anlamı açıklamak için yapılan ıtnâb sanatıdır.

كَاَنَّهُمْ بُنْيَانٌ مَرْصُوصٌ  cümlesi  صَفاًّ ’daki zamirin halidir. Teşbih ve tekid harfi  كَاَنَّ  ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

كَاَنَّ ’nin ismi  هُمْ zamiri  بُنْيَانٌ  haberidir. 

مَرْصُوصٌ  kelimesi,  بُنْيَانٌ  için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.

كَاَنَّهُمْ بُنْيَانٌ مَرْصُوصٌ [Sanki onlar, kenetlenmiş bir binadır.]  ayetinde mürsel mücmel teşbih vardır. Sağlamlık ve kenetlenme hususunda müminler bir bi­naya benzetilmişlerdir. (Safvetü’t Tefâsir)

Râğıb diyor ki: بُنْيَانٌ مَرْصُوصٌ  demek, sanki kurşunla inşâ edilip yapılmış gibi sağlam duvar demektir." Bu mana, Ferrâ'nın da kabul ettiği manadır. Arapçada kullanılan وتراصوا فى الصلاة  sözü, namazda sıkıştılar manasına gelir. (Ruhul Beyan)

Bundan, önce, Allah'ın sevmediği şey, beyan edildikten sonra burada da O'nun hoşnut olduğu şey beyan edilmektedir.

Bu kelam da, onların söylediklerinin, savaş vaadinden ibaret olduğu hususunda sarih bir beyandır; yoksa söylenenler, kendini öven, yahut başkasının yaptıklarını sahiplenen kimselerin söyledikleri, yahut münafıkların iddia ettikleri şeyler değildir. Ve onların ayıplanmalarının ve kınanmalarının sebebi de, işaret edildiği gibi, vaatte bulunmaları değil, fakat vaatlerine bağlı kalmamalarıdır. (Ebüssuûd)

Buradaki  صَفاًّ  kelimesi intizamsızlık ve düşünmeden savaşmaktan kinayedir. (Âşûr)