Saf Sûresi 5. Ayet

وَاِذْ قَالَ مُوسٰى لِقَوْمِه۪ يَا قَوْمِ لِمَ تُؤْذُونَن۪ي وَقَدْ تَعْلَمُونَ اَنّ۪ي رَسُولُ اللّٰهِ اِلَيْكُمْۜ فَلَمَّا زَاغُٓوا اَزَاغَ اللّٰهُ قُلُوبَهُمْۜ وَاللّٰهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْفَاسِق۪ينَ  ...

Hani Mûsâ kavmine, “Ey kavmim! Allah’ın size gönderdiği peygamberi olduğumu bilip durduğunuz hâlde, niçin bana eziyet ediyorsunuz?” demişti. Onlar yoldan sapınca, Allah da kalplerini (doğru yoldan) saptırdı. Allah, fasıklar topluluğunu hidayete erdirmez.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَإِذْ bir zaman
2 قَالَ demişti ق و ل
3 مُوسَىٰ Musa
4 لِقَوْمِهِ kavmine ق و م
5 يَا قَوْمِ kavmim ق و م
6 لِمَ niçin?
7 تُؤْذُونَنِي beni incitiyorsunuz ا ذ ي
8 وَقَدْ halde
9 تَعْلَمُونَ biliyorsunuz ع ل م
10 أَنِّي gerçekten benim
11 رَسُولُ elçisi (olduğumu) ر س ل
12 اللَّهِ Allah’ın
13 إِلَيْكُمْ size
14 فَلَمَّا zaman
15 زَاغُوا onlar eğrildiği ز ي غ
16 أَزَاغَ eğriltti ز ي غ
17 اللَّهُ Allah da
18 قُلُوبَهُمْ kalblerini ق ل ب
19 وَاللَّهُ ve Allah
20 لَا
21 يَهْدِي doğru yola iletmez ه د ي
22 الْقَوْمَ kavmi ق و م
23 الْفَاسِقِينَ yoldan çıkan ف س ق
 
Riyazus Salihin, 43 Nolu Hadis
Abdullah İbni Mes’ud radıyallahu anh şöyle dedi:
Huneyn Savaşı ganimetlerini taksim ederken Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bazı kişilere diğerlerinden fazla hisse verdi. Akra’ İbni Hâbis’e yüz deve, Uyeyne İbni Hısn’a da bir o kadar verdi. Arapların ileri gelenlerine de o günkü taksimde biraz fazla pay verdi. Bunun üzerine bir kişi:
- Vallahi bu taksimde hakkâniyet yoktur, Allah rızâsı da gözetilmemiştir! dedi.
Ben de:
- Allah’a yemin ederim ki bunu ben Resûlullah’a söyleyeceğim, dedim. Gittim, adamın söylediklerini anlattım.
Bunun üzerine, kızgınlığından Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yüzü kıpkırmızı kesildi. Sonra şöyle cevap verdi:
- “Allah ve Resûlü de adâlet etmezse, hiç kimse adâlet etmez.” Daha sonra da şöyle buyurdu:
“Allah, Mûsâ’ya rahmet etsin. O bundan daha ağır bir ithama maruz kalmıştı da sabretmişti.”
Ben (kendi kendime), “Bundan sonra kimsenin sözünü Resûlullah’a iletmeyeceğim” diye karar verdim.
(Buhârî, Edeb 53; Müslim, Zekât 145)
 

وَاِذْ قَالَ مُوسٰى لِقَوْمِه۪ يَا قَوْمِ لِمَ تُؤْذُونَن۪ي وَقَدْ تَعْلَمُونَ اَنّ۪ي رَسُولُ اللّٰهِ اِلَيْكُمْۜ 

 

وَ  istînâfiyyedir. Zaman zarfı  اِذْ , takdiri أذكر  olan mahzuf fiilin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.  قَالَ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. مُوسٰى  fail olup gayri munsarif olduğu için elif üzere mukadder damme ile merfûdur.  

Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar. Gayri munsarif “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir. Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لِقَوْمِه۪  car mecruru  قَالَ  fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir  ه۪  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

Mekulü’l-kavli  يَا قَوْمِ ‘dir. قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

يَٓا  nida harfi,  قَوْمِ  münada olup mukadder fetha ile mansubdur. Esre ise mahzuf mütekellim zamirinden ivazdır. Hazf edilen  يَ  ise muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  لِمَ  cer mecruru  تُؤْذُونَن۪ي  fiiline mütealliktir. 

Münada; kendisine seslenilen ve seslenen kişiye yönelmesi istenilen kişidir. Münada, fiili hazf edilmiş mef’ûlün bihtir. Münadaya “ey, hey” anlamlarına gelen nida harfleri ile seslenilir. En yaygın kullanılan nida edatı  يَا ’dır.

Münada irab yönünden mureb münada ve mebni münada olmak üzere 2 kısma ayrılır. 

Mureb münada lafzen mansub olur ve 3 şekilde gelir: 1) Muzâf, 2) Şibh-i muzâf, 3) Nekre-i gayrı maksude. 

Mebni münada merfû üzere mebni, mahallen mansub olur. 3 şekilde gelir: 1) Müfred alem, 2) Nekre-i maksude, 3) Harf-i tarifli isim. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لِمَ  cer harf i لِ  ile istifham harfi  ما ‘nın bileşimi olan bu edatın anlamı, ‘’niçin, ne diye ‘’ şeklindedir. Cer harfinden sonra istifham harfi geldiğinde elif hazf edilir.(Arap Dilinde Edatlar, Hasan Akdağ)  

تُؤْذُونَن۪ي  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. Sonundaki  نِ  vikayedir. Mütekellim zamiri  ي  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

وَ  haliyyedir.  قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder.

تَعْلَمُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.  اَنّ۪  ve masdar-ı müevvel amili  تَعْلَمُونَ ‘nin iki mef’ûlü yerinde olup mahallen mansubdur. 

أَنَّ  masdar harfidir. İsim cümlesine dahil olur. İsmini nasb haberini ref yapar, cümleye masdar anlamı verir. ي  mütekellim zamiri  أَنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. 

رَسُولُ  kelimesi  أَنَّ ‘nin haberi olup lafzen merfûdur. Aynı zamanda muzâftır.  اللّٰهِ  lafza-i celâli muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  اِلَيْكُمْ  car mecruru  رَسُولُ ‘ye mütealliktir. 

تُؤْذُونَن۪ي  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  أذي ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.  


فَلَمَّا زَاغُٓوا اَزَاغَ اللّٰهُ قُلُوبَهُمْۜ

 

فَ  istînâfiyyedir. لَمَّا   kelimesi  حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı taşıyan zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur.  

لَمَّا ; muzarinin başında cezm, kalb ve nefy harfi, mazinin başında ise zaman zarfıdır. 

لَمَّا ; maziden önce vakta ki,...dığı zaman, manalarına gelen, cezmetmeyen, şart manalı zaman zarfıdır. Şart fiili de, cevap fiili de mazi veya mazi manalı olmalıdır. (Meral Çörtü, Cümle Kuruluşu ve Tercüme Tekniği)  

زَاغُٓوا  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

زَاغُٓوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

فَ  karînesi olmadan gelen   اَزَاغَ اللّٰهُ قُلُوبَهُمْ  cümlesi şartın cevabıdır.  اَزَاغَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  اللّٰهُ  lafza-i celâli fail olup lafzen merfûdur.  قُلُوبَهُمْ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

اَزَاغَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi زيغ ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.    


وَاللّٰهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْفَاسِق۪ينَ

 

İsim cümlesidir. وَ  istînâfiyyedir.  اللّٰهُ  lafza-i celâli mübteda olup lafzen merfûdur. لَا يَهْدِي haber olarak mahallen merfûdur. 

لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يَهْدِي  fiili  ي  üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.  الْقَوْمَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

الْفَاسِق۪ينَ  kelimesi  الْقَوْمَ ‘nin sıfatı olup nasb alameti  ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat

Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar  2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred olan sıfatlar: Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

الْفَاسِق۪ينَ  kelimesi, sülasi mücerredi  فسق  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَاِذْ قَالَ مُوسٰى لِقَوْمِه۪ يَا قَوْمِ لِمَ تُؤْذُونَن۪ي وَقَدْ تَعْلَمُونَ اَنّ۪ي رَسُولُ اللّٰهِ اِلَيْكُمْۜ 

 

وَ , istînâfiyyedir. İstînâfiyye وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine irab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)

Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Zaman zarfı  اِذْ ’in, takdiri  اذكر (Hatırla, düşün) olan müteallakı mahzuftur.

Bu takdire göre cümle emir üslubunda talebî inşaî isnaddır.

Müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelam olan  قَالَ مُوسٰى لِقَوْمِه۪ يَا قَوْمِ لِمَ تُؤْذُونَن۪ي  cümlesi,  اِذْ ’in muzâfun ileyhi konumundadır.

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  يَا قَوْمِ لِمَ تُؤْذُونَن۪ي  cümlesi, nida üslubunda talebi inşâî isnaddır.

Münada olan  قَوْمِ ’deki mütekellim zamirinin hazfi nida edenin münadaya yakın olma isteğine işarettir.

Nidanın cevabı olan  لِمَ تُؤْذُونَن۪ي  cümlesi, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

İstifham üslubunda olmasına rağmen terkib, soru anlamında değildir. Cümle vaz edildiği anlamdan çıkarak inkâr ve tevbih anlamına gelmesi nedeniyle mecazı mürsel mürekkebtir. Ayrıca tecâhül-i arif sanatı söz konusudur.

يَا قَوْمِ (Ey kavmim!) hitabı, nezaket ve şefkat ifade eden bir hitaptır. Zaten bütün peygamberlerin ve onları takip eden bahtiyarların durumu budur. (Ruhu’l Beyan)

Musa (as)'ın  يَا قَوْمِ  şeklinde söze başlaması, Peygamber’in kavminin işinin, ona itaat etmek, daha doğrusu ona zarar vermemek olduğuna işaret etmektedir.  قَوْمِ  vasfıyla nida etmesinde O'nun, "Neden bana zarar veriyorsunuz?" sözünü inkar için bir hazırlık vardır. (Âşûr)

İstifham inkâr içindir. Yani zararın(kötülüğün) bir sebebi olduğunu inkâr etmek demektir. (Âşûr) 

Bu kelam, onların cihadı terk etmelerinin ne kadar çirkin olduğu hususunda makabli için bir izah mahiyetindedir. (Ebüssuûd)

Hal  وَ ’ıyla gelen  وَقَدْ تَعْلَمُونَ اَنّ۪ي رَسُولُ اللّٰهِ اِلَيْكُمْۜ  cümlesi,  تُؤْذُونَن۪ي  fiilinin failinden haldir. Tahkik harfi  قَدْ  tekid içindir. (Keşşâf)

Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.  

Hudûs, istimrar ve teceddüt ifade eden muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar. Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Tekid ve masdar harfi  اَنَّ ’nin dahil olduğu isim cümlesi  اَنّ۪ي رَسُولُ اللّٰهِ اِلَيْكُمْ , masdar tevilinde تَعْلَمُونَ  fiilinin iki mef’ûlü yerindedir.

Masdar-ı müevvel, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. 

Müsned olan  رَسُولُ اللّٰهِ  izafeti, lafza-i celâle muzâf olan  رَسُولُ  için şan ve şeref ifade etmektedir.

Müsnedin izafet şeklinde gelmesi, az sözle çok anlam ifadesinin yanında müsnedün ileyhe tazim ifade eder. Çünkü müsned tazim anlamı taşıyan kelimeye muzâf olmakla müsnedün ileyhin de tazimine işaret etmiştir.

Haber tazim veya teşrif ifade eden bir kelimeye muzâf olursa; müsnedün ileyhin tazimine de delalet eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

اِلَيْكُمْۜ  car mecruru  رَسُولُ ‘ya mütealliktir.

İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

قَوْمِ  kelimesinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

مُوسٰى - رَسُولُ - اللّٰهِ  kelimeleri arasında mürâât-i nazîr sanatı vardır. 

Burada  قَدْ  harfinden sonra muzari fiilin gelmesi, onların bu konudaki bilgilerinin ayetlerin ve vahyin yenilenmesiyle yenilendiğini, uymaya devam için daha etkili olduğu içindir. Çünkü mazi fiil olarak gelmiş olsaydı, daha ziyade bu işin geçmişte olduğuna işaret ederdi. (Âşûr)

Bu ayette, peygambere eziyet etmenin, küfre götürecek ve kalpleri hidayetten döndürecek kadar ne denli büyük bir günah olduğuna dikkat çekme vardır. Ayetteki  وَقَدْ  kelimesinin manası tekid olup, Cenab-ı Hak sanki, "Hakkında hiç şüphesi olmadığı halde, kesin biçimde bile bile..." demek istemiştir. (Fahreddin er-Râzî)


فَلَمَّا زَاغُٓوا اَزَاغَ اللّٰهُ قُلُوبَهُمْۜ

 

فَ  istînâfiyye, لَمَّا  şartiyedir.  لَمَّا  cümleye muzâf olan şart manalı zaman zarfıdır. Şart üslubunda gelen terkipte, muzâfun ileyh olan şart cümlesi  زَاغُٓوا , müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Haynûne manasındaki  لَمَّا  aslında şartının bilindiği durumlarda gelir ve şartla cevap arasındaki kuvvetli irtibatı ve tertipteki sürati ifade eder. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Ahkâf/29, s. 424)

لَمَّا ; muzarinin başında cezm, kalb ve nefî harfi, mazinin başında ise zaman zarfıdır. 

لَمَّا ; maziden önce ‘vakta ki,...dığı zaman’ manalarına gelen, cezmetmeyen, şart manalı zaman zarfıdır. Şart fiili de cevap fiili de mazi veya mazi manalı olmalıdır. (Meral Çörtü, Cümle Kuruluşu ve Tercüme Tekniği)

فَ  karinesi olmadan gelen cevap cümlesi  اَزَاغَ اللّٰهُ قُلُوبَهُمْ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi  tecrîd sanatıdır.

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle  marife olması telezzüz, teberrük, haşyet duyguları uyandırmak ve ikazı artırmak içindir.

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.

Şart ve cevap cümleleri arasında tefennün ve müşakele sanatları vardır.

اَزَاغَ اللّٰهُ قُلُوبَهُمْ [Allah onların kalplerini saptırdı.] ifadesinde, hal mahal alakasıyla mecâz-ı mürsel sanatı vardır.

زَاغُٓوا  -  اَزَاغَ  kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.


وَاللّٰهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْفَاسِق۪ينَ


وَ , istînâfiyyedir. İstînâfiyye وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine îrab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiyye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)

Mübteda ve haberden müteşekkil, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.  اللّٰهُ  müsnedün ileyh,  لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْفَاسِق۪ينَ  cümlesi müsneddir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla lafza-i celâlde tecrîd sanatı, hükmün illetini belirtmek ve ikazı artırmak için zamir makamında zahir ismin tekrarlanmasında  ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Menfi fiil cümlesi formunda gelen müsned, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlede nefy harfinin müsnedün ileyhden sonra gelmesi ve müsnedin de muzari fiil olması hükmü takviye, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade eder.

Muzari fiil muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

الْقَوْمَ  için sıfat olan  الْفَاسِق۪ينَ , ism-i fail vezninde gelerek bu özelliğin sübut ve istikrarına işaret etmiştir.

İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

İsm-i fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsûfa olan bağlılığına delalet eder. (Halidî, Vakafat, s. 80)

Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.

الْفَاسِق۪ينَ - يَهْدِي  kelimeleri arasında tıbâk- hafî sanatı vardır.

Bu cümle, kendisinden önce zikredilen kaydırmanın mefhumunu izah eden ve illetini bildiren bir zeyil mahiyetindedir. Yani Allah, itaatten ve hak yoldan çıkıp azgınlıkta ısrar edenleri hidayete erdirmez. Bu fasık topluluktan murat, ya özellikle o zikredilenlerdir; yahut bütün fasıklardır ve bunlar da, öncelikle, onlara dahildir. Hangisi kast edilirse edilsin, onların fâsıklıkla vasıflandırılmaları, "artık bizimle fâsık kavmin arasını ayırt." "artık fasık kavim için üzülme" ayetlerinde anlatılan sebepten dolayıdır. (Ebüssuûd)

Allahu Teâlâ bu ayet-i kerimede, Hazret-i Mûsa'nın kavmi tarafından nasıl eziyetlere uğratıldığını zikrederek, Resûlüllahı, gördüğü eziyetler karşısında teselli etmekte Hazret-i Mûsa'ya eziyet eden kavminin ise haktan sapmış olduklarını belirterek müminleri bu tür sapıklıklara düşmemeleri için uyarmaktadır. (Taberî)