اَنِ اغْدُوا عَلٰى حَرْثِكُمْ اِنْ كُنْتُمْ صَارِم۪ينَ
اَنِ اغْدُوا عَلٰى حَرْثِكُمْ
Fiil cümlesidir. اَنِ harfi tefsiriyyedir. اغْدُوا fiili نَ ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. عَلٰى حَرْثِكُمْ car mecruru اغْدُوا fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اِنْ كُنْتُمْ صَارِم۪ينَ
اِنْ iki muzari fiili cezm eden şart harfidir. Şart ve cevap cümlesinde şartın vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıfsa kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
كُنْتُمْ ’ün dahil olduğu isim cümlesi şart cümlesidir.
كُنْتُمْ nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. تُمْ muttasıl zamiri كُنْتُمْ ’ün ismi olarak mahallen merfûdur.
صَارِم۪ينَ kelimesi كُنْتُمْ ’ün haberi olup nasb alameti ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.
Şartın cevabı öncesinin delaletiyle mahzuftur.
صَارِم۪ينَ kelimesi, sülasi mücerredi صرم olan fiilin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَنِ اغْدُوا عَلٰى حَرْثِكُمْ
Cümleye dahil olan اَنِ tefsir harfi, اغْدُوا عَلٰى حَرْثِكُمْ cümlesi müfessiriyedir. Nakıs fiil اغْدُوا ‘nun dahil olduğu isim cümlesi, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Car mecrur olan عَلٰى حَرْثِكُمْ , nakıs fiil اغْدُوا ’nun mahzuf haberine mütealliktir.
اغْدُوا fiili ‘kesmek, devşirmek’ anlamında istiare edilmiştir.
Şayet اغْدُوا عَلٰى حَرْثِكُمْ yerine اغْدُوا اِلَى حَرْثِكُمْ denilse olmaz mıydı? عَلٰى ’nın anlamı nedir?” dersen şöyle derim: Bahçeye gidiş, hasat etmek ve kesmek için olunca غُدُوًا عَلٰى diye ifade edilmiştir. Tıpkı غدا عليهم العدوُ (Sabahleyin düşman üzerlerine baskın yaptı!) sözünde olduğu gibi. (Keşşâf)
اِنْ كُنْتُمْ صَارِم۪ينَ
Ayetin şart üslubunda gelen bu cümlesi istînâfiyyedir. كان ’nin dahil olduğu isim cümlesi اِنْ كُنْتُمْ صَارِم۪ينَ , şart cümlesidir. Ayette îcâz-ı hazif vardır. Şartın cevap cümlesi, öncesinin delaletiyle hazf edilmiştir. Kur’an’da çoğu yerde bu ayette olduğu gibi şartın cevabı mahzuftur.
Mezkûr şart ve mukadder cevap cümlelerinden oluşan terkip şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Ayette cevabın mahzuf olması farklı yönlerden düşünmeyi gerektirdiği, ayrıca dinleyici ve okuyucuyu düşünce ve hayal ufkuna yönlendirdiği için mubâlağa içermektedir. Îcâz metoduyla cümle daha yoğun anlamlar yüklenmiştir. (Hasan Uçar, Kur’ân-ı Kerîm’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları Doktora Tezi)
كَان ’nin haberi, صَارِم۪ينَ şeklinde ism-i fail kalıbında gelerek istimrar ifade etmiştir.
İsim cümlesinde yer alan ism-i fail, çoğunlukla sübût ve süreklilik anlamı ifade eder. Fiil cümlesinde yer alan ism-i fail ise hudûs ve yenilenme anlamı ifade eder. İsm-i fail, isim cümlesi bağlamında kullanılıp başında tekid lamı (lâm-ı muzahlaka) bulunursa, bu durum sübut manasını artırır. (Muhammed Rızk, Dr. Öğr. Üyesi, Hitit Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Arap Dili ve Belâgatı Anabilim Dalı, Kur’ân-ı Kerim’de İsm-i Fail’in İfade Göstergesi (Manaya delaleti), Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi)
كَان ’nin haberi isim olarak geldiğinde, haberi isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri 5, Duhan)
Şart ve cevap cümlesinde şartın vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıfsa اِنْ kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِنْ edatı başlıca şu yerlerde kullanılır:
1. Muhatabın tam olarak inanmadığı durumlarda kesinlikle doğru olan sözün başında اِنْ gelir.
2. Bilmezden gelinen durumlarda da اِنْ kullanılır: Efendisini soran birisine hizmetçinin evde olduğunu bildiği halde: “Evdeyse sana haber veririm.” demesi gibi.
3. Bilen kimse sanki bilmiyormuş gibi kabul edilerek اِنْ kullanılır: Sebebi de kişinin, bildiği şeyin gereğini yerine getirmemesidir. إِنْ كُنْتَ مِنْ تُرَابٍ فَلَا تَفْتَخِرْ “Eğer sen topraktan yaratılmışsan böbürlenme!” örneğinde olduğu gibi. Kişi, topraktan yaratıldığını bilmektedir. Ancak bunu unutup kibirlenmektedir. Bu nedenle de kendisine hitapta اِنْ edatı kullanılmıştır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belâgat)