23 Nisan 2026
Kalem Sûresi 16-42 (564. Sayfa)

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ  ...

Kalem Sûresi 16. Ayet

سَنَسِمُهُ عَلَى الْخُرْطُومِ  ...


Yakında biz onun burnunu damgalayacağız.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 سَنَسِمُهُ biz onu damgalayacağız و س م
2 عَلَى üzerini
3 الْخُرْطُومِ burnunun خ ر ط م

  Hartame خرطم :

   خُرْطُومٌ sözcüğü aslen filin burnunun, hortumunun adıdır. Bu itibarla kabih, nahoş ya da çirkin görüldüğünden dolayı ayette o kimsenin burnu, 'hortumu' diye خُرْطُومٌ olarak adlandırılmıştır. (Müfredat)

  Kuran’ı Kerim’de sadece 1 defa geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)

  Türkçede kullanılan şekilleri hortum ve hatmidir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)

سَنَسِمُهُ عَلَى الْخُرْطُومِ

 

Fiil cümlesidir. Fiilinin başındaki  سَ  harfi tekid ifade eden istikbal harfidir. نَسِمُهُ  damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

عَلَى الْخُرْطُومِ  car mecruru  نَسِمُهُ  fiiline mütealliktir.

سَنَسِمُهُ عَلَى الْخُرْطُومِ

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen ayetin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.

Müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber talebî kelamdır. Cümleye dahil olan istikbal harfi  سَ , tekid ifade eder. Fiil azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.

عَلَى الْخُرْطُومِ  car mecruru  سَنَسِمُهُ  fiiline mütealliktir.

Yüz, vücudun en değerli yeridir. Burun da önde olması sebebiyle yüzün en değerli yeridir. Bu sebeple onu izzet ve hamiyyet yeri olarak görmüşler ve ondan  الأنفة (izzet, hamiyet) kelimesini türetmişler; “Şeref burundadır.”, “İzzetini korudu.”, “Falanca şereflidir.” demişlerdir. Zelil kimse için de “Burnu kırıldı.”, “Burnu yere sürtüldü.” derler ve “Burun üzerine damga vurmak” tabiriyle zillet ve alçaklığın zirvesini ifade ederler. (Zemahşerî)

سَنَسِمُهُ عَلَى الْخُرْطُومِ [Hortum üzerine damga vuracağız] ayetinde par­lak bir istiare vardır. Yüce Allah, burun için, müstear olarak  الْخُرْطُومِ  ke­limesini kullandı. Hortum aslında filde olur. İnsanın burnu için müstear ol­arak kullanılması, onu eşsiz bir sanat yapar. Çünkü maksat o insanı küçüm­semek ve hafife almaktır. (Safvetü’t Tefâsir)

Ayette "burun" yerine "hortum" denilmesi, kibir ve gurura işarettir. "Burnu büyümek,”..... “burun şişirmek" gibi kibir ve gururdan kinayedir. Ayrıca hortum kelimesi, fil ve domuz burunlarında kullanıldığı ve yüzde, burunda damga ve dağlama en çirkin şeyler olduğu için, bu sözde onu büyük bir şekilde aşağılama manası vardır. (Elmalılı)

 
Kalem Sûresi 17. Ayet

اِنَّا بَلَوْنَاهُمْ كَمَا بَلَوْنَٓا اَصْحَابَ الْجَنَّةِۚ اِذْ اَقْسَمُوا لَيَصْرِمُنَّهَا مُصْبِح۪ينَۙ  ...


Şüphesiz biz, vaktiyle “bahçe sahipleri”ne belâ verdiğimiz gibi, onlara (Mekkeli inkârcılara) da belâ verdik. Hani o bahçe sahipleri, sabah erkenden (fakirler gelmeden) bahçenin ürünlerini devşirmeye yemin etmişlerdi.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِنَّا elbette biz
2 بَلَوْنَاهُمْ bunlara da bela verdik ب ل و
3 كَمَا gibi
4 بَلَوْنَا bela verdiğimiz ب ل و
5 أَصْحَابَ sahiplerine ص ح ب
6 الْجَنَّةِ bahçe ج ن ن
7 إِذْ hani
8 أَقْسَمُوا onlar yemin etmişlerdi ق س م
9 لَيَصْرِمُنَّهَا bahçeyi mutlaka devşireceklerine ص ر م
10 مُصْبِحِينَ sabah olunca ص ب ح

اِنَّا بَلَوْنَاهُمْ كَمَا بَلَوْنَٓا اَصْحَابَ الْجَنَّةِۚ 

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  نَا  mütekellim zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.

بَلَوْنَاهُمْ  kelimesi  اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.  بَلَوْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. 

مَا  müşterek ism-i mevsûlü  كَ  harfi ceriyle birlikte  بَلَوْنَا  fiiline mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası  بَلَوْنَٓا ‘dır. Îrabdan mahalli yoktur. 

بَلَوْنَٓا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.  اَصْحَابَ  mef'ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  الْجَنَّةِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 


 اِذْ اَقْسَمُوا لَيَصْرِمُنَّهَا مُصْبِح۪ينَۙ


Fiil cümlesidir.  اِذْ  zaman zarfı  بَلَوْنَٓا  fiiline mütealliktir. اَقْسَمُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. 

لَ  harfi, kasemin cevabının başına gelen muvattiedir.  يَصْرِمُنّ  fiili mahzuf  ن ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. İltika-i sakineynden dolayı zamir olan çoğul وَ  mahzuftur. Fiilin sonundaki  نَ , tekid ifade eden nûn-u sakiledir.

Tekid nunları, bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lamı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.)

Tekid nûnu çoğu zaman sarih kasem, gizli kasem ve nehiyden sonra gelir. Hal ve istikbal ifade eden muzari fiilin manasını sadece istikbal anlamına hamleder ve bu  ن , َّfiilin üç defa tekidini sağlar. (Kur’an’da Tekid Üslupları ve Çeşitleri Mehmet Altın Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2017/3) 

Muttasıl zamir  هَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  مُصْبِح۪ينَ  kelimesi  يَصْرِمُنَّهَا  ‘deki zamirin hali olup nasb alameti  ي ‘dir. Cemi müzekker salim  kelimeler harfle îrablanır. 

مُصْبِح۪ينَ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan  إِفْعَال  babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اِنَّا بَلَوْنَاهُمْ كَمَا بَلَوْنَٓا اَصْحَابَ الْجَنَّةِۚ اِذْ اَقْسَمُوا لَيَصْرِمُنَّهَا مُصْبِح۪ينَۙ

 

Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir.  اِنَّ  ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

اِنَّ ‘nin haberi olan  بَلَوْنَاهُمْ كَمَا بَلَوْنَٓا اَصْحَابَ الْجَنَّةِۚ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebi kelamdır. Fiil azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.

Cümlede müsnedin mazi fiil sıygasında cümle olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. 

Teşbih harfi  ك  sebebiyle mecrur mahaldeki masdar harfi  مَا , amili  بَلَوْنَاهُمْ  olan mahzuf mef’ûlü mutlaka mütealliktir. 

ما ’nın sılası olan  بَلَوْنَٓا اَصْحَابَ الْجَنَّةِ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebat, temekkün ve istikrar ifade eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107) 

بَلَوْنَٓا  fiilinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Ayetteki müfredin müfrede benzetildiği teşbih, teşbih edatı zikredildiği için mürsel, vech-i şebeh zikredilmediği için mücmeldir. Müşebbeh onların imtihan edilmesi, müşebbehe bih bahçe sahiplerinin imtihan edilmesidir.

اِذْ اَقْسَمُوا لَيَصْرِمُنَّهَا مُصْبِح۪ينَۙ  cümlesine dahil olan  اِذْ  zaman zarfı,  بَلَوْنَا  fiiline mütealliktir. Müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelam olan cümle  اِذْ ’in muzâfun ileyhi konumundadır. 

لَيَصْرِمُنَّهَا مُصْبِح۪ينَۙ  cümlesi, mukadder kasemin cevabıdır. Kasem ve nûn-u sakile ile tekid edilmiş, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber inkâri kelamdır. Muzari fiil hudûs, istimrar ve teceddüt ifade etmiştir.

Tekid nûnu çoğu zaman sarih kasem, gizli kasem ve nehiyden sonra gelir. Hal ve istikbal ifade eden muzari fiilin manasını sadece istikbal anlamına hamleder. Şeddeli nun (ن), fiilin üç defa pekiştirilmesini, şeddesiz nun (ن) ise fiilin iki defa pekiştirilmesini sağlar. (Kur’an’da Tekid Üslupları ve Çeşitleri Mehmet Altın Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2017/3) 

İsm-i fail vezninde gelen  مُصْبِح۪ينَ  kelimesi  يَصْرِمُنَّهَا ‘daki zamirin halidir. Hal, anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır. 

اَصْحَابَ - مُصْبِح۪ينَۙ  kelimeleri arasında cinas-ı nakıs ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

“Vaktiyle o bahçe sahiplerini sınadığımız gibi bunları” yani Mekkelileri “de” Peygamber’in (sav) bedduası sebebiyle “sınamakta; ”kıtlık ve açlık belasına uğratmakta“yız. Bahçe sahipleri; namaz - niyaz ehli bir topluluk idi. Bahçe de babalarına aitti. San‘a’nın iki fersah altında idi. (Baba) ondan senelik azığını alır, kalanını tasadduk ederdi. Tırpanın kesmediği mahsulleri, yığınların alt tarafını, toplama zamanından sonraya kalan üzümleri, ürünler toplandıktan sonra ağacın altına serilen serginin üzerinde kalan meyveleri yoksullara bırakırdı. Böylece onlar için çokça meyve toplanırdı. Adam ölünce oğulları, “Babamızın yaptığı gibi yaparsak dara gireriz; çünkü bizim kalabalık ailelerimiz var.” dediler. “Sabahın alaca karanlığında” yoksullardan gizlice “bağın meyvelerini toplayacaklarına” yemin ettiler. Yemin ederken inşallah (Allah dilerse) demiyorlardı. Allah (cc) da bahçelerini yaktı! Bunların İsrâiloğullarından olduğu da söylenmiştir. مُصْبِح۪ينَۙ  “sabaha girerlerken; erkenden” demektir. (Keşşaf)

Hikâyeye bu şekilde önce yeminlerinden başlanmasında önemli nükteler vardır. Birincisi her sosyal bir işin bir akit ve sözleşme ile başladığını ve bundan dolayı neticede kâr ve zararın da ona bağlı bulunduğunu anlatır. İkincisi, yukarıda "her çok yemin edici" sözü en başta söylenmiş olduğu gibi burada da ondan başlanmış ve ettiği yeminin ne demek olduğunu ve giriştiği sözleşmenin ne dereceye kadar kendi ilmi ve gücü kapsamına girdiğini iyi düşünmeden kesin yemin ile bir işi üstüne almaya kalkışanların yalan yere yemin etmiş ve ondan dolayı başlarını nasıl belaya sokmuş oldukları gösterilmiştir. Çünkü bunlar şuna yemin etmişlerdi: Her ne olursa olsun, kesinlikle sabahleyin o cenneti kesecekler.

صرم , bağ kesmek, üzüm ve meyve devşirmek anlamına geldiği gibi, bir şeyi kökünden kesip tamamen ayırmak anlamına da gelir. Bunlar gönüllerince bağın kendisini değil, meyvesini devşirmeyi kastetmiş olsalar da yeminlerinde şöyle demişlerdir: "Vallahi o bağı sabahleyin mutlaka ve kesinlikle keseceğiz". Oysa bu tamamen kendi ellerinde değildi. Gerek o bağın gerek kendilerinin sabaha çıkıp çıkmayacaklarını öyle kesin bir şekilde bilemezlerdi. (Elmalılı Hamdi Yazır)

 
Kalem Sûresi 18. Ayet

وَلَا يَسْتَثْنُونَ  ...


(Bunu tasarlarken) istisna da yapmıyorlardı. (“İnşaallah” demiyorlardı.)

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلَا ve
2 يَسْتَثْنُونَ istisna da etmiyorlardı ث ن ي

وَلَا يَسْتَثْنُونَ


Fiil cümlesidir. وَ  itiraziyyedir.  لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يَسْتَثْنُونَ  fiili  نَ ‘ un sübutuyla merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. 

يَسْتَثْنُونَ  fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındadır. Sülâsîsi  ثنى ’dir.

Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikad gibi anlamları katar.

وَلَا يَسْتَثْنُونَ

 

وَ , itiraziyyedir. 

İtiraz cümleleri, parantez arası cümleler (cümle-i mu‘teriza) vasıtasıyla yapılan ıtnâbdır. Bir cümlenin öğeleri arasına veya anlamca ilgili iki cümle arasına anlamı pekiştirmek, güzelleştirmek veya tenzih, tazim, tenbih, dua gibi amaçlarla bir kelime, cümle yahut cümleler getirilerek ıtnâb sağlanır. Bu cümleler, genellikle öndeki kelime veya cümleyle bağlantılı olarak sırası ve yeri gelmişken hemen kaydedilmesi gerekli açıklayıcı notlar şeklinde gelir. (TDV İslam ansiklopedisi. Itnâb bab.) 

Menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

لَا يَسْتَثْنُونَ  kısmındaki istisnada bahçe sahiplerinin sabahleyin bahçelerine gidip ürünlerinden fakirler ve yoksullar için hiç ayırmaksızın istisnasız hepsini toplayacakları anlamı vardır. Fakat onların istisna etmiyor olmaları bahçelerine gideceklerinden kesin olarak emin olduklarını, bu konuda kendilerine ne kadar çok güvendiklerini ve planlarının kesata uğramayacağı konusundaki kibirlerini de mündemiçtir. (Kur’ân-I Kerîm’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatlari Hasan Uçar Doktora Tezi) 

[İstisna etmiyorlardı.] yani  ان شاء الله (Allah dilerse.) demiyorlardı. Şayet “Neden istisna diye isimlendirildi, oysa o şarttır?” dersen şöyle derim: Çünkü o istisnanın yaptığı işi yerine getirmektedir; zira senin, “Allah dilerse çıkacağım.” sözünle “Ancak Allah dilerse çıkacağım.” sözünün anlamı birdir. (Keşşâf)

Kalem Sûresi 19. Ayet

فَطَافَ عَلَيْهَا طَٓائِفٌ مِنْ رَبِّكَ وَهُمْ نَٓائِمُونَ  ...


Nihayet onlar uykuda iken Rabbinden bir afet (ateş) bahçeyi sardı.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَطَافَ fakat sardı ط و ف
2 عَلَيْهَا onu
3 طَائِفٌ dolaşıcı bir bela ط و ف
4 مِنْ -nden
5 رَبِّكَ Rabbi- ر ب ب
6 وَهُمْ ve onlar
7 نَائِمُونَ uyurlarken ن و م

فَطَافَ عَلَيْهَا طَٓائِفٌ مِنْ رَبِّكَ وَهُمْ نَٓائِمُونَ


Fiil cümlesidir.  فَ  atıf harfidir.  طَافَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  عَلَيْهَا  car mecruru  طَافَ fiiline mütealliktir.  طَٓائِفٌ  fail olup lafzen merfûdur.  مِنْ رَبِّكَ  car mecruru  طَٓائِفٌ ‘e mütealliktir. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  وَهُمْ نَٓائِمُونَ  cümlesi hal olarak mahallen mansubdur.

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). 

Burada hal isim cümlesi olarak gelmiştir. Hal müsbet (olumlu) isim cümlesi olarak geldiğinde umumiyetle başına “و  ve zamir” veya yalnız “و ” gelir. Bazen “و ” gelmediği de olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

وَ  haliyyedir. Munfasıl zamir  هُمْ mübteda olarak mahallen merfûdur. نَٓائِمُونَ  mübtedanın haberi olup ref alameti و ‘dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle irablanırlar. 

طَٓائِفٌ  kelimesi sülâsî mücerred olan  طوف  fiilinin ism-i failidir. 

نَٓائِمُونَ  kelimesi sülâsî mücerred olan  نوم  fiilinin ism-i failidir. 

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata), hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

فَطَافَ عَلَيْهَا طَٓائِفٌ مِنْ رَبِّكَ وَهُمْ نَٓائِمُونَ


Ayet  فَ  ile … اَقْسَمُوا  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır.  طَافَ ’ye müteallik olan car mecrur  عَلَيْهَا , durumun konudaki önemine binaen faile takdim edilmiştir.

مِنْ رَبِّكَ  car mecruru,  طَافَ ‘un mahzuf sıfatına mütealliktir. Sıfatın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

Veciz anlatım kastıyla gelen,  رَبَّكَ  izafetinde Rabb ismine muzâfun ileyh olan mütekellim zamiri dolayısıyla Hz. Peygamber şan ve şeref kazanmıştır. Ayrıca bu izafet Allah’ın rububiyet vasfıyla ona destek olduğunun işaretidir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

Önceki ayetteki azamet zamirinden, bu ayette Rabb ismine iltifat sanatı vardır. Zamir makamında zahir ismin zikri ıtnâb sanatıdır.

طَٓائِفٌ  kelimesi, طوف  fiilinin ism-i failidir. İsm-i fail vezninde gelerek hudûs ifade etmiştir. Kelimedeki nekrelik nev, tazim ve kesret ifade eder.

طَافَ - طَٓائِفٌ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Hal  وَ ’ıyla gelen  وَهُمْ نَٓائِمُونَ  cümlesi, mübteda ve haberden müteşekkil, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Hal cümleleri, anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır. 

Müsned olan  نَٓائِمُونَ , ism-i fail vezninde gelerek bu özelliğin istimrar ve istikrarına işaret etmiştir.

İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

İsm-i fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsûfa olan bağlılığına delalet eder. (Halidî, Vakafat, s. 80)

İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu (sabit olması) veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

طافَ  fiili tazmin için  عَلى  harfiyle müteaddi olmuş,  تَسَلَّطَ أوْ نَزَلَ  (indi, musallat oldu) manalarını kazanmıştır. (Âşûr)

Kalem Sûresi 20. Ayet

فَاَصْبَحَتْ كَالصَّر۪يمِ  ...


Böylece bahçe, (anızı) yakılmış toprağa döndü.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَأَصْبَحَتْ (bahçe) kesiliverdi ص ب ح
2 كَالصَّرِيمِ simsiyah ص ر م

فَاَصْبَحَتْ كَالصَّر۪يمِ


فَ  atıf harfidir.  اَصْبَحَتْ  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.  تْ  te’nis alametidir. 

اَصْبَحَتْ ’in ismi müstetir olup takdiri  هِىَ ’dir.  كَالصَّر۪يمِ  car mecruru  اَصْبَحَتْ ’in mahzuf haberine mütealliktir.

اَصْبَحَتْ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. إِفْعَال  babındadır. Sülâsîsi  صبح ’dir.

إِفْعَال  babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.

فَاَصْبَحَتْ كَالصَّر۪يمِ

 

فَ , atıftır. Ayet, hükümde ortaklık nedeniyle önceki ayetteki … فَطَافَ  cümlesine atfedilmiştir. Nakıs fiil  اَصْبَح ’nın dahil olduğu, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.  كَالصَّر۪يمِ , nakıs fiil  اَصْبَحَ ‘nın mahzuf haberine mütealliktir.

İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu (sabit olması) veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi) 

Müşebbehin zikredilmediği teşbih, teşbih edatı zikredildiği için mürsel, vech-i şebeh zikredilmediği için mücmeldir.

Ayette teşbih sanatı vardır. Müşebbeh gizli zamir  هِىَ , müşebbehün bih  الصَّر۪يمِ’dir.  كَ teşbih edatıdır. Her iki taraf da vahid ve hissîdir. Vech-i şebeh, bahçenin helak oluş şeklidir.

Ayette zikredilen beladan maksat Allah tarafından gönderilen bir afettir. ‘Simsiyah’ diye tercüme edilen  الصَّر۪يمِ  kelimesi, Abdullah b. Abbas'a göre "Karanlık gece gibi oldu." demektir. Süfyan es-Sevri ve Süddi'ye göre "Biçilmiş ekine döndü, kırılıp döküldü." demektir. Bazılarına göre de "Yanıp simsiyah kesildi." demektir. Said b. Cübeyr ise bu kelimenin, Yemen'de San'a şehrine altı mil uzaklıkta bulunan verimsiz bir yerin adı olduğunu, bunların bahçelerinin de o toprağa benzer duruma geldiğinin haber verildiğini söylemiştir. (Taberî)

صرم , bağ kesmek, üzüm ve meyve devşirmek anlamına geldiği gibi, bir şeyi kökünden kesip tamamen ayırmak anlamına da gelir. Bunlar gönüllerince bağın kendisini değil, meyvesini devşirmeyi kastetmiş olsalar da yeminlerinde şöyle demişlerdir: "Vallahi o bağı sabahleyin mutlaka ve kesinlikle keseceğiz". Oysa bu tamamen kendi ellerinde değildi. Gerek o bağın gerek kendilerinin sabaha çıkıp çıkamayacakları öyle kesin bir şekilde bilemezlerdi. (Elmalılı Hamdi Yazır)

 
Kalem Sûresi 21. Ayet

فَتَنَادَوْا مُصْبِح۪ينَۙ  ...


21-22. Ayetler Meal  :   
Derken, sabahleyin birbirlerine, “Haydi, eğer ürününüzü devşirecekseniz erkenden gidin” diye seslendiler.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَتَنَادَوْا birbirlerine seslendiler ن د و
2 مُصْبِحِينَ sabahleyin ص ب ح

فَتَنَادَوْا مُصْبِح۪ينَۙ

 

فَ  atıf harfidir.  تَنَادَوْا  mahzuf elif üzere mukadder damme ile mebni mazi fiildir.

Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.  مُصْبِح۪ينَ  kelimesi hal olup nasb alameti  ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanırlar. 

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir..

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

تَنَادَوْا  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.  تَفاعَلَ  babındadır. Sülâsîsi  ندى ‘dir.

Bu bab fiile müşareket (ortaklık/işteşlik), tekellüf ve tezâhur( görünmek ve zorlanmak), tedric (bir işin aşamalı olarak ,aralıklarla ve yavaş yavaş meydana gelmesi), mutavaat fâale (mufaale babına ait bir fıilin dönüşlülüğü için kullanılması) ve mücerred mana (türemiş olduğu mücerred fiille aynı anlamda kullanılması) anlamları katar.

 

 

Ayet atıf harfi  فَ  ile önceki ayetteki  فَاَصْبَحَتْ كَالصَّر۪يمِ  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)

مُصْبِح۪ينَ  kelimesi fiilin failinin halidir. Hal, anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır. 

مُصْبِح۪ينَ , ism-i fail vezninde gelmiştir.

Kalem Sûresi 22. Ayet

اَنِ اغْدُوا عَلٰى حَرْثِكُمْ اِنْ كُنْتُمْ صَارِم۪ينَ  ...


 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 أَنِ diye
2 اغْدُوا erkenden gidin غ د و
3 عَلَىٰ
4 حَرْثِكُمْ ekininize ح ر ث
5 إِنْ eğer
6 كُنْتُمْ ك و ن
7 صَارِمِينَ devşirecekseniz ص ر م

اَنِ اغْدُوا عَلٰى حَرْثِكُمْ 


Fiil cümlesidir.  اَنِ  harfi tefsiriyyedir.  اغْدُوا  fiili  نَ ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. عَلٰى حَرْثِكُمْ  car mecruru  اغْدُوا  fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 


 اِنْ كُنْتُمْ صَارِم۪ينَ


اِنْ  iki muzari fiili cezm eden şart harfidir. Şart ve cevap cümlesinde şartın vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıfsa kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

كُنْتُمْ ’ün dahil olduğu isim cümlesi şart cümlesidir. 

كُنْتُمْ  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.  تُمْ  muttasıl zamiri  كُنْتُمْ ’ün ismi olarak mahallen merfûdur. 

صَارِم۪ينَ  kelimesi  كُنْتُمْ ’ün haberi olup nasb alameti  ي ‘dir. Cemi müzekker salim  kelimeler harfle îrablanır.

Şartın cevabı öncesinin delaletiyle mahzuftur.

صَارِم۪ينَ  kelimesi, sülasi mücerredi  صرم  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَنِ اغْدُوا عَلٰى حَرْثِكُمْ 


Cümleye dahil olan  اَنِ  tefsir harfi,  اغْدُوا عَلٰى حَرْثِكُمْ  cümlesi müfessiriyedir. Nakıs fiil  اغْدُوا  ‘nun dahil olduğu isim cümlesi, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Car mecrur olan  عَلٰى حَرْثِكُمْ , nakıs fiil  اغْدُوا ’nun mahzuf haberine mütealliktir.

اغْدُوا  fiili ‘kesmek, devşirmek’ anlamında istiare edilmiştir. 

Şayet  اغْدُوا عَلٰى حَرْثِكُمْ  yerine  اغْدُوا اِلَى حَرْثِكُمْ  denilse olmaz mıydı? عَلٰى ’nın anlamı nedir?” dersen şöyle derim: Bahçeye gidiş, hasat etmek ve kesmek için olunca  غُدُوًا عَلٰى  diye ifade edilmiştir. Tıpkı  غدا عليهم العدوُ (Sabahleyin düşman üzerlerine baskın yaptı!) sözünde olduğu gibi. (Keşşâf) 

 

 اِنْ كُنْتُمْ صَارِم۪ينَ


Ayetin şart üslubunda gelen bu cümlesi istînâfiyyedir.  كان ’nin dahil olduğu isim cümlesi  اِنْ كُنْتُمْ صَارِم۪ينَ , şart cümlesidir. Ayette îcâz-ı hazif vardır. Şartın cevap cümlesi, öncesinin delaletiyle hazf edilmiştir. Kur’an’da çoğu yerde bu ayette olduğu gibi şartın cevabı mahzuftur.

Mezkûr şart ve mukadder cevap cümlelerinden oluşan terkip şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Ayette cevabın mahzuf olması farklı yönlerden düşünmeyi gerektirdiği, ayrıca dinleyici ve okuyucuyu düşünce ve hayal ufkuna yönlendirdiği için mubâlağa içermektedir. Îcâz metoduyla cümle daha yoğun anlamlar yüklenmiştir. (Hasan Uçar, Kur’ân-ı Kerîm’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları Doktora Tezi)

كَان ’nin haberi,  صَارِم۪ينَ  şeklinde ism-i fail kalıbında gelerek istimrar ifade etmiştir.

İsim cümlesinde yer alan ism-i fail, çoğunlukla sübût ve süreklilik anlamı ifade eder. Fiil cümlesinde yer alan ism-i fail ise hudûs ve yenilenme anlamı ifade eder. İsm-i fail, isim cümlesi bağlamında kullanılıp başında tekid lamı (lâm-ı muzahlaka) bulunursa, bu durum sübut manasını artırır. (Muhammed Rızk, Dr. Öğr. Üyesi, Hitit Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Arap Dili ve Belâgatı Anabilim Dalı, Kur’ân-ı Kerim’de İsm-i Fail’in İfade Göstergesi (Manaya delaleti), Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi)

كَان ’nin haberi isim olarak geldiğinde, haberi isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri 5, Duhan)

Şart ve cevap cümlesinde şartın vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıfsa  اِنْ  kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اِنْ  edatı başlıca şu yerlerde kullanılır: 

1. Muhatabın tam olarak inanmadığı durumlarda kesinlikle doğru olan sözün başında  اِنْ  gelir.

2. Bilmezden gelinen durumlarda da  اِنْ  kullanılır: Efendisini soran birisine hizmetçinin evde olduğunu bildiği halde: “Evdeyse sana haber veririm.” demesi gibi.

3. Bilen kimse sanki bilmiyormuş gibi kabul edilerek  اِنْ  kullanılır: Sebebi de kişinin, bildiği şeyin gereğini yerine getirmemesidir.  إِنْ كُنْتَ مِنْ تُرَابٍ فَلَا تَفْتَخِرْ  “Eğer sen topraktan yaratılmışsan böbürlenme!” örneğinde olduğu gibi. Kişi, topraktan yaratıldığını bilmektedir. Ancak bunu unutup kibirlenmektedir. Bu nedenle de kendisine hitapta  اِنْ  edatı kullanılmıştır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belâgat)

 
Kalem Sûresi 23. Ayet

فَانْطَلَقُوا وَهُمْ يَتَخَافَتُونَۙ  ...


23-24. Ayetler Meal  :   
Bunun üzerine, “Sakın, bugün orada hiçbir yoksul yanınıza sokulmasın” diye fısıldaşarak yola koyuldular.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَانْطَلَقُوا derken yürüdüler ط ل ق
2 وَهُمْ ve onlar
3 يَتَخَافَتُونَ fısıldaşıyorlardı خ ف ت

فَانْطَلَقُوا وَهُمْ يَتَخَافَتُونَۙ


Fiil cümlesidir.  فَ  atıf harfidir.  انْطَلَقُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ ı fail olarak mahallen merfûdur.  

هُمْ يَتَخَافَتُونَ  cümlesi hal olarak mahallen mansubdur.

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). 

Burada hal isim cümlesi olarak gelmiştir. Hal müspet (olumlu) isim cümlesi olarak geldiğinde umumiyetle başına “و  ve zamir” veya yalnız “و ” gelir. Bazen “و ” gelmediği de olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

وَ  haliyyedir. Munfasıl zamir  هُمْ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  يَتَخَافَتُونَ  fiili mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.

يَتَخَافَتُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû, muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. 

انْطَلَقُوا  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İnfiâl babındadır. Sülâsîsi  طلق’dir.

Bu bab fiile mutavaat, mücerred yapıdaki asıl anlamıyla kullanılması gibi anlamlar katar.

يَتَخَافَتُونَۙ  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.  تَفاعَلَ  babındadır. Sülâsîsi خفت ‘dir.

Bu bab fiile müşareket (ortaklık/işteşlik), tekellüf ve tezâhur( görünmek ve zorlanmak), tedric (bir işin aşamalı olarak ,aralıklarla ve yavaş yavaş meydana gelmesi), mutavaat fâale (mufaale babına ait bir fıilin dönüşlülüğü için kullanılması) ve mücerred mana (türemiş olduğu mücerred fiille aynı anlamda kullanılması) anlamları katar. 

فَانْطَلَقُوا وَهُمْ يَتَخَافَتُونَۙ


Ayet atıf harfi  فَ  ile 21. ayetteki  فَتَنَادَوْا مُصْبِح۪ينَ  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)

Hal وَ ’ıyla gelen  وَهُمْ يَتَخَافَتُونَ  cümle, mübteda ve haberden müteşekkil, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu (sabit olması) veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Cümlede müsned olan  يَتَخَافَتُونَۙ ‘nin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Hal cümleleri, anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır. 

[Fısıldaşarak gittiler] ifadesi aralarında istişare ederek demektir.  خَفى وخَفَتَ وخَفَدَ kelimelerinin üçü de  الكَتْمِ (gizlemek) manasındadır. Yarasaya,  الخَفْدُودُ  denilmesi de bundan (gündüzün gizlenmesinden) dir. (Beyzâvî)

 
Kalem Sûresi 24. Ayet

اَنْ لَا يَدْخُلَنَّهَا الْيَوْمَ عَلَيْكُمْ مِسْك۪ينٌ  ...


 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 أَنْ diye
2 لَا
3 يَدْخُلَنَّهَا sakın sokulmasın د خ ل
4 الْيَوْمَ bugün ي و م
5 عَلَيْكُمْ yanınıza
6 مِسْكِينٌ hiçbir yoksul س ك ن

اَنْ لَا يَدْخُلَنَّهَا الْيَوْمَ عَلَيْكُمْ مِسْك۪ينٌ


Fiil cümlesidir.  اَنْ  tefsiriyyedir. لَا  nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. يَدْخُلَنَّ  fetha üzere mebni muzari fiildir. Mahallen meczumdur. Fiilin sonundaki  نَ , tekid ifade eden nûn-u sakiledir. Muttasıl zamir  هَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

Tekid nunları, bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lamı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.)

Tekid nûnu çoğu zaman sarih kasem, gizli kasem ve nehiyden sonra gelir. Hal ve istikbal ifade eden muzari fiilin manasını sadece istikbal anlamına hamleder ve bu  ن , َّfiilin üç defa tekidini sağlar. (Kur’an’da Tekid Üslupları ve Çeşitleri Mehmet Altın Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2017/3) 

الْيَوْمَ  zaman zarfı  يَدْخُلَنَّ  fiiline mütealliktir.  عَلَيْكُمْ  car mecruru  يَدْخُلَنَّ  fiiline mütealliktir.  مِسْك۪ينٌ  fail olup lafzen merfûdur.

اَنْ لَا يَدْخُلَنَّهَا الْيَوْمَ عَلَيْكُمْ مِسْك۪ينٌ


Cümleye dahil olan  اَنِ  tefsir harfi,  لَا يَدْخُلَنَّهَا  cümlesi müfessiriyedir. Nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  عَلَيْكُمْ ve zaman zarfı  الْيَوْمَ , ihtimam için faile takdim edilmiştir

Fail olan  مِسْك۪ينٌ  kelimesindeki nekrelik tahkir ve umum ifade eder. Olumsuz siyakta nekre, umum ve sumûle işarettir.

[Oraya kimse girmesin] anlamındaki  اَنْ لَا يَدْخُلَنَّهَا  ifadesindeki  اَنْ , müfessiredir. İbn Mes‘ûd (v. 32/653) gizli bir “diyorlardı” takdir ederek  اَنْ ’siz okumuştur; yani “Gizli gizli ‘oraya kimse girmesin’ diyorlardı!” Yoksulun girmesini yasaklamak, ‘Aman buna imkan vermeyelim!’ diye birbirlerine yasak koymaktır; yani yoksula imkan vermeyin ki bahçeye girmesin! Tıpkı “Seni bir daha burada görmeyeyim!” demen gibidir. (Keşşâf)

Kalem Sûresi 25. Ayet

وَغَدَوْا عَلٰى حَرْدٍ قَادِر۪ينَ  ...


(Yoksullara yardım etmeğe) güçleri yettiği hâlde (böyle söyleyerek) erkenden yola çıktılar.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَغَدَوْا ve erkenden gittiler غ د و
2 عَلَىٰ
3 حَرْدٍ engellemeye ح ر د
4 قَادِرِينَ güçleri yettiği halde ق د ر

وَغَدَوْا عَلٰى حَرْدٍ قَادِر۪ينَ


Fiil cümlesidir.  وَ  atıf harfidir.  غَدَوْا  fiili iki sakin harfin birleşmesi dolayısıyla hazfedilmiş elif üzerine mukadder fetha üzere mebni mazi fiildir.  غَدَوْا ’in ismi, cemi müzekker olan و  muttasıl zamirdir, mahallen merfûdur.  عَلٰى حَرْدٍ car mecruru  قَادِر۪ينَ ‘ye mütealliktir.  قَادِر۪ينَ  kelimesi nakıs fiil  غَدَوْا ‘in haberi olup nasb alameti  ي ‘dir. Cemi müzekker salim  kelimeler harfle îrablanır.

قَادِر۪ينَ  kelimesi, sülasi mücerredi  قدر  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وَغَدَوْا عَلٰى حَرْدٍ قَادِر۪ينَ


وَ , haliye, cümle 23. Ayetteki  يتخافتون  fiilinin failinden haldir. Nakıs fiil  غَدَوْا ’in dahil olduğu isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.  قَادِر۪ينَ , nakıs fiil  غَدَوْا ’in haberidir.

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Bütün mamullerin cümledeki yeri, aslında amilinden sonra gelmesidir. Car mecrur  عَلٰى حَرْدٍ , ihtimam için haber olan  قَادِر۪ينَ ‘ye takdim edilmiştir.

Ayette  غَدَوْا  fiilinin tam fiil kabul edilerek,  قَادِر۪ينَ ‘nin, fiilin failinden hal,  عَلٰى حَرْدٍ  car mecrurunun  قَادِر۪ينَ ‘ye müteallik olması da caizdir. 

Onlar yoksulların mahrum kalmalarını istedikleri için, hemen kendileri mahrumiyet ve yoksulluğa mahkum oldular. Yahut onlar, bahçelerinden hayır ve bereket görebilecek durumda iken, hayır ve bereketinden mahrum duruma düştüler. Yahut onlar, ancak birbirlerine kızabilecek duruma düştüler. Nitekim bundan sonra gelecek bir ayette de: "Şimdi suçu birbirlerine atmaya başladılar" denilmektedir. Yahut onlar, ürünlerini devşirebileceklerini sanarak bahçelerine doğru süratle yola koyuldular. Bir görüşe göre ise, ayetin metnindeki  حَرْدٍ , o bahçenin adıdır." (yani onlar  حَرْدٍ  bahçesinin ürünlerini devşirebileceklerini sanarak ona doğru yola koyuldular.) (Ebüssuûd)

Kalem Sûresi 26. Ayet

فَلَمَّا رَاَوْهَا قَالُٓوا اِنَّا لَضَٓالُّونَۙ  ...


Fakat bahçeyi o hâlde gördüklerinde, “Biz mutlaka yolumuzu şaşırmış olmalıyız!” dediler.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَلَمَّا fakat
2 رَأَوْهَا bahçeyi görünce ر ا ي
3 قَالُوا dediler ق و ل
4 إِنَّا elbette biz
5 لَضَالُّونَ biz (yolu) şaşırdık ض ل ل

فَلَمَّا رَاَوْهَا قَالُٓوا اِنَّا لَضَٓالُّونَۙ


فَ  atıf harfidir.  لَمَّا  kelimesi  حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı taşıyan zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur.  

لَمَّا ; muzarinin başında cezm, kalb ve nefy harfi, mazinin başında ise zaman zarfıdır. 

لَمَّا ; maziden önce vakta ki,...dığı zaman, manalarına gelen, cezmetmeyen, şart manalı zaman zarfıdır. Şart fiili de cevap fiili de mazi veya mazi manalı olmalıdır. (Meral Çörtü, Cümle Kuruluşu ve Tercüme Tekniği) 

رَاَوْا  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  رَاَوْا  fiili mahzuf elif üzere mukadder damme ile mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

فَ  karînesi olmadan gelen  قَالُٓوا اِنَّا لَضَٓالُّونَ  cümlesi şartın cevabıdır.  قَالُٓوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ ı fail olarak mahallen merfûdur. Mekulü’l kavli  اِنَّا لَضَٓالُّونَ  ‘ dir. قَالُٓوا  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  نَا  mütekellim zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. 

لَ   harfi  اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır.  ضَٓالُّونَ  kelimesi  اِنَّ ’nin haberi olup ref alameti  وَ ’dır. Cemi müzekker isimler harfle îrablanırlar. 

ضَٓالُّونَ  kelimesi sülâsî mücerred olan  ضلل  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

فَلَمَّا رَاَوْهَا قَالُٓوا اِنَّا لَضَٓالُّونَۙ


Şart üslubunda gelen ayette  فَ  istînâfiyye, لَمَّا  kelimesi  حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı da taşıyan zaman zarfıdır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan  رَاَوْهَا  şart cümlesi,  لَمَّا ’nın muzâfun ileyhidir.

Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Samerrâî Tefsir, c. 2, s. 88.) 

Haynûne manasındaki  لَمَّا  aslında şartının bilindiği durumlarda gelir ve şartla cevap arasındaki kuvvetli irtibatı ve tertipteki sürati ifade eder. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Ahkâf/29, s. 424)

لَمَّا ; maziden önce vakta ki,...dığı zaman, manalarına gelen, cezmetmeyen, şart manalı zaman zarfıdır. Şart fiili de, cevap fiili de mazi veya mazi manalı olmalıdır. (Meral Çörtü, Cümle Kuruluşu ve Tercüme Tekniği)  

فَ , karinesi olmadan gelen cevap cümlesi  قَالُٓوا اِنَّا لَضَٓالُّونَۙ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

قَالُٓوا  fiilinin mekulü’l-kavl olan  اِنَّا لَضَٓالُّونَ  cümlesi,  اِنَّ  ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber inkârî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler,  اِنّ , isim cümlesi ve lam-ı muzahlaka sebebiyle üç katlı tekid ifade eden çok muhkem cümlelerdir.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Müsned olan  ضَٓالُّونَ , ism-i fail vezninde gelerek bu özelliğin istimrar ve istikrarına işaret etmiştir.

İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

İsm-i fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsûfa olan bağlılığına delalet eder. (Halidî, Vakafat, s. 80)

Onlar, bu bahçelerini yanmış halde görünce, yolunu şaşırdıklarını sanarak, [Her halde biz, yanlış yere geldik..] dediler. (Fahreddin er-Râzî)

 
Kalem Sûresi 27. Ayet

بَلْ نَحْنُ مَحْرُومُونَ  ...


(Gerçeği anlayınca da), “Hayır, meğer biz mahrum bırakılmışız!” dediler.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 بَلْ hayır
2 نَحْنُ biz
3 مَحْرُومُونَ mahrum bırakıldık ح ر م

بَلْ نَحْنُ مَحْرُومُونَ


بَلْ , idrâb ve atıf harfidir.Önce söylenen bir şeyden vazgeçmeyi belirtir. Buna idrâb denir.  "Öyle değil, böyle, fakat, bilakis, belki" anlamlarını ifade eder. 

Kendisinden sonra gelen cümle ile iki anlam ifade eder:

1. Kendisinden önceki cümlenin ifade ettiği anlamın doğru olmadığını, doğrusunun sonraki olduğunu ifade etmeye yarar. Bu durumda edata karşılık olarak “oysa, oysaki, halbuki, bilakis, aksine” manaları verilir. 

2. Bir maksattan başka bir maksada veya bir konudan diğer bir konuya geçiş için kullanılır. Burada yukarıda olduğu gibi, bir iddiayı çürütmek ve doğrusunu belirtmek için değil de bir konudan başka bir konuya geçiş içindir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

İsim cümlesidir. Munfasıl zamir  نَحْنُ  mübteda olarak mahallen merfûdur. مَحْرُومُونَ  mübtedanın haberi olup ref alameti  و ‘dır.Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. 

مَحْرُومُونَ  kelimesi, sülasi mücerredi  حرم  olan fiilin ism-i mef’ûlüdür.

بَلْ نَحْنُ مَحْرُومُونَ


Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Mekulü'l-kavle dahil olan cümlede  بَلْ , idrâb harfidir. İntikal için gelmiştir.

Mübteda ve haberden müteşekkil, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.  نَحْنُ  mübteda, ism-i mef’ûl vezninde gelen  مَحْرُومُونَ  haberdir.

İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

بَلْ  idrâb harfidir. Atıf edatlarındandır. Ancak diğer atıf edatları gibi hüküm bakımından atıf görevi görmez. Bu edat, sadece matufu îrab yani hareke bakımından matufun aleyhe atfeder. Anlamsal açıdan ise tersinelik ilişkisi kurar. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler, Doktora Tezi)

Daha sonra da durup düşününce, burasının kendi bahçeleri olduğunu anladılar, bunun üzerine de, [Hayır, biz mahrum kalmışlarız..] dediler ki bu, "Bizim, cimriliği ve fakirlere vermemeyi dileyişimizin uğursuzluğu ile biz, bu bahçenin mahsulünden mahrum kalmışız" demektir. (Fahreddin er-Râzî)

 
Kalem Sûresi 28. Ayet

قَالَ اَوْسَطُهُمْ اَلَمْ اَقُلْ لَـكُمْ لَوْلَا تُسَبِّحُونَ  ...


Onların en akl-ı selim sahibi olanı, “Ben size ‘Rabbinizi tespih etseydiniz ya! dememiş miydim?” dedi.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَالَ dedi ق و ل
2 أَوْسَطُهُمْ orta yol üzere olanları و س ط
3 أَلَمْ
4 أَقُلْ ben demedim mi? ق و ل
5 لَكُمْ size
6 لَوْلَا gerekmez miydi?
7 تُسَبِّحُونَ tesbih etmeniz س ب ح

  Veseta وسط :

  Bir şeyin vasatı, birbirine eşit iki tarafı bulunan şeyler için ortası demektir. (Müfredat) 

  Kuran’ı Kerim’de  bir fiil ve üç farklı isim formunda toplam 5 kez geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)

  Türkçede kullanılan şekilleri vasat, vâsıta, vesait, tavassut ve mutavassıttır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

قَالَ اَوْسَطُهُمْ اَلَمْ اَقُلْ لَـكُمْ لَوْلَا تُسَبِّحُونَ


Fiil cümlesidir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  اَوْسَطُهُمْ  fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

Mekulü’l-kavli  اَلَمْ اَقُلْ لَـكُمْ لَوْلَا تُسَبِّحُونَ ‘dir. قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

Hemze istifham harfidir.  لَمْ  muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir. 

اَقُلْ  sükun üzere meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنا ’dir.  لَكُمْ  car mecruru  اَقُلْ  fiiline mütealliktir.

Mekulü’l-kavli  لَوْلَا تُسَبِّحُونَ ’dir.  اَقُلْ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

لَوْلَا  cezmetmeyen şart edatıdır. Tahdid için  هلا  yani “değil mi?” manasındadır. (Âşûr)  

لَوْلَٓا  şart ilişkisi kurar. Şart olan olumsuz durum dolayısıyla cevabın bulunmadığını ifade eder. Türkçeye: ‘olmasaydı, olmamış olsa, …meseydi’ şeklinde tercüme edilmektedir. Gerçekleşmiş bir fiil ile gerçekleşmemiş bir fiil arasında ayrılmazlık ilişkisi (sebep-sonuç) kurar. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler, Doktora Tezi)  

تُسَبِّحُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.

قَالَ اَوْسَطُهُمْ اَلَمْ اَقُلْ لَـكُمْ لَوْلَا تُسَبِّحُونَ


Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi kemâl-i ittisâldir. Cümle, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  اَلَمْ اَقُلْ لَـكُمْ لَوْلَا تُسَبِّحُونَ  cümlesi, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.

İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen azarlama ve itirafa zorlama amacı taşıyan cümle mecaz-ı mürsel mürekkebdir. İstifhamda tecâhül-i ârif sanatı vardır.

اَقُلْ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  لَوْلَا تُسَبِّحُونَ  cümlesinde  لَوْلَٓا  tahdid (تحضيض ) harfidir. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

قَالَ - اَقُلْ  fiillerii arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Ekseri ulemaya göre bu, "İstisna yapmalı, yani inşaallah demeli değil miydiniz?" demektir. Çünkü Allah Teâlâ bunları, istisna yapmadıkları için ayıplamıştır. "İnşaallah" demenin, tesbih olarak ifade edilmesi mümkündür. Zira tesbih, Allah Teâlâ'yı, her türlü eksiklik ve kötülükten tenzih etmekten, uzak olduğunu söylemekten ibarettir. Binaenaleyh eğer herhangi bir şey, Allah'ın iradesinin aksine var olacak olsaydı, bu, Allah'ın kudretinde bir noksanlığın olduğunu ifade ederdi. Dolayısıyla senin, "İnşallah" (eğer Allah dilerse...) demen, bu noksanlığın olmadığını ifade eder ve böylece bu, bir tesbih olmuş olur. Bil ki Kur'an'ın lafzı, bu kimselerin yemin ettiklerine, "inşaallah" demediklerine, isabetli olanlarının ise, onları "İnşallah" dememekten nehyettiğine ve onları ilâhi azaptan korkuttuğuna delalet etmektedir. İşte bundan ötürü, Cenab-ı Hak, hadisenin olup bitmesinden sonra, isabetli olanlarının, "Allah'ı tesbih etmeli değil miydiniz?" dediğini nakletmiştir. (Fahreddin er-Râzî)

Burada  اَوْسَطُ  "ortanca" demek değildir.  İbnü Cerir'in İbnü Abbas, Mücahid, Katade ve Dahhak'ten rivayet ederek açıkça belirttiği şekilde Bakara Suresi'nde ["Böylece sizi vasat bir ümmet kıldık."] (Bakara, 2/143) ayetinde vasat, adaletli manasına olduğu gibi burada da onun üstünlük ismi olarak en doğru, en haktanır, en hayırlı, başka bir tabirle ‘en ölçülü’ davranan demektir. Bundan dolayı bir toplum içinde baştan kıymeti bilinmemiş, söylediği dinlenmemiş bir şahsın kıymetini gösterir. (Elmalılı Hamdi Yazır)

 
Kalem Sûresi 29. Ayet

قَالُوا سُبْحَانَ رَبِّنَٓا اِنَّا كُنَّا ظَالِم۪ينَ  ...


Onlar, “Rabbimizi tesbih ederiz (yüceltiriz). Şüphesiz biz zalim kimseler imişiz” dediler.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَالُوا dediler ق و ل
2 سُبْحَانَ tesbih ederiz س ب ح
3 رَبِّنَا Rabbimizi ر ب ب
4 إِنَّا doğrusu biz
5 كُنَّا ك و ن
6 ظَالِمِينَ zulmedenlermişiz ظ ل م

قَالُوا سُبْحَانَ رَبِّنَٓا اِنَّا كُنَّا ظَالِم۪ينَ


Fiil cümlesidir.  قَالُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. 

Mekulü’l-kavli  اِنَّا كُنَّا ظَالِم۪ينَ ’dir.  قَالُوا  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

سُبْحَانَ , mahzuf fiilin mef’ûlu mutlakıdır. Takdiri;  نسبح (tesbih ederiz) şeklindedir.

رَبِّ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Mütekellim zamiri  نَٓا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.  نَا  mütekellim zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.  كُنَّا ’nın dahil olduğu isim cümlesi  اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. 

كُنَّا  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.  نَا  mütekellim zamiri  كُنَّا ’nın ismi olarak mahallen merfûdur. 

ظَالِم۪ينَ  kelimesi  كُنَّا ’nın haberi olup nasb alameti  ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. 

ظَالِم۪ينَ  kelimesi sülasi mücerredi  ظلم  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

قَالُوا سُبْحَانَ رَبِّنَٓا اِنَّا كُنَّا ظَالِم۪ينَ


Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)

İtiraziyye olarak fasılla gelen  سُبْحَانَ رَبِّنَٓا  cümlesi, takdiri  نسبّح (tenzih ederiz) olan mahzuf fiilin mef’ûlu mutlakı olarak mansubdur. İtiraz cümleleri ıtnâb babındandır. Bu takdire göre cümle, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber, talebî kelamdır.

سُبْحَانَ رَبِّنَٓا  izafeti az sözle çok anlam ifade etmek amacına matuf, veciz bir ifadedir. Bu izafetle muzafun ileyh olan  ناَ  zamirinin ait olduğu kişiler, şeref kazanmıştır.

Sözü pekiştirme, yanlış anlamayı önleme, tenzih, dua ve tenbih gibi çeşitli gayelere binaen araya girmiş saplama bir cümle olan itiraz cümleleri ıtnâb babındandır. Ana cümlenin anlamına tesiri yoktur. 

سُبْحَانَ  masdarı, zaman ve faille kayıtlı olmaksızın mutlak olarak tesbîh fiilini ifade eder. Masdar, tesbih eden kişi olsa da olmasa da tesbîh fiiline ve istiğrak olarak bütün zamanlara delalet eder. Dolayısıyla mana şöyledir: “Allah, tesbih eden olsun ya da olmasın daima tesbihi hak edendir. (Fâdıl Sâlih Samerrai, Beyanî Tefsir Yolu c. 1, s. 275)

قَالُوا  fiilinin mekulü’l-kavli olan  اِنَّا كُنَّا ظَالِم۪ينَ  cümlesi,  اِنَّ  ile tekid edilmiş sübut ifade eden isim cümlesi, lâzım-ı faide-i haber inkârî kelamdır. 

اِنَّ ‘nin haberi olan  كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi, lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelamdır.  كَانَ ’nin haberi olan  ظَالِم۪ينَ , ism-i fail kalıbıyla gelerek istimrar işaret etmiştir. 

كَان ’nin haberi isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, Duhan/36, C. 5, s.124)

Ayetteki itiraz cümlesi ve mekulü’l-kavl, haber üslubunda gelmiş olmasına rağmen dua manası taşıdığı için, muktezâ-i zâhirin hilafına olarak, mecaz-ı mürsel mürekkebdir.

كَان ’nin haberi isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri 5, Duhan s.124)

İsim cümleleri zamandan bağımsız sübut ifade ederler. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa  asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

[Rabbimizi tesbih ederiz] diyerek Allah’ı tesbih ettiler ve O’nu zulümden, her türlü çirkin şeyden tenzih ettiler. Sonra iyiliği esirgemekle ve “Allah dilerse” demeyi terk etmekle zulmettiklerini itiraf ettiler. (Keşşâf)

 
Kalem Sûresi 30. Ayet

فَاَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلٰى بَعْضٍ يَتَلَاوَمُونَ  ...


Bunun üzerine birbirlerini kınamaya başladılar.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَأَقْبَلَ dönüp başladılar ق ب ل
2 بَعْضُهُمْ bir kısmı ب ع ض
3 عَلَىٰ
4 بَعْضٍ diğerini ب ع ض
5 يَتَلَاوَمُونَ kınamağa ل و م

فَاَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلٰى بَعْضٍ يَتَلَاوَمُونَ


فَ  istînâfiyyedir.  اَقْبَلَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  بَعْضُهُمْ  fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

عَلٰى بَعْضٍ  car mecruru  اَقْبَلَ  fiiline mütealliktir.  يَتَلَاوَمُونَ  hal cümlesi olarak mahallen mansubdur. 

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim).

Burada hal muzari fiil cümlesi olarak gelmiştir. Hal müspet (olumlu) muzari fiil cümlesi olarak geldiğinde umumiyetle başında  “و ” gelmez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

يَتَلَاوَمُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. 

اَقْبَلَ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. إِفْعَال  babındadır. Sülâsîsi  قبل ’dir.

إِفْعَال  babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. 

يَتَلَاوَمُونَ  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. تَفاعَلَ  babındadır. Sülâsîsi  لوم ‘dir.

Bu bab fiile müşareket (ortaklık/işteşlik), tekellüf ve tezâhur( görünmek ve zorlanmak), tedric (bir işin aşamalı olarak ,aralıklarla ve yavaş yavaş meydana gelmesi), mutavaat fâale (mufaale babına ait bir fıilin dönüşlülüğü için kullanılması) ve mücerred mana (türemiş olduğu mücerred fiille aynı anlamda kullanılması) anlamları katar.

فَاَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلٰى بَعْضٍ يَتَلَاوَمُونَ

 

فَ , istînâfiyyedir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafât, S.107)

 بَعْضُهُمْ  ve  عَلٰى بَعْضٍ  car-mecrurları,  اَقْبَلَ  fiiline mütealliktir.

يَتَلَاوَمُونَ  fiil cümlesi  اَقْبَلَ ‘deki failin halidir. Hal cümleleri anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. İstimrar, teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir.

Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi) 

بَعْضٍ - بَعْضُ  kelimeleri arasında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

[Kimileri kimilerine dönüp birbirlerini kınamaya başladılar] ifadesi, ‘bazısı bazısını kınamaya koyuldu’ demektir. Çünkü onlardan kimisi bunu işaret etmiş, kimisi bunu doğru bulmuş, kimisi razı olarak susmuş ve kimisi de bunu beğenmemişti. (Beyzâvî)

 
Kalem Sûresi 31. Ayet

قَالُوا يَا وَيْلَنَٓا اِنَّا كُنَّا طَاغ۪ينَ  ...


Şöyle dediler: “Yazıklar olsun bize! Gerçekten biz azgın kişilermişiz!”

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَالُوا dediler ق و ل
2 يَا وَيْلَنَا yazık bize
3 إِنَّا elbette biz
4 كُنَّا ك و ن
5 طَاغِينَ azgınlarmışız ط غ ي

قَالُوا يَا وَيْلَنَٓا اِنَّا كُنَّا طَاغ۪ينَ

 

Fiil cümlesidir.  قَالُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

يَا وَيْلَنَٓا  cümlesi itiraziyyedir.  يَا  nida harfidir.  وَيْلَنَٓا  münadadır. Mütekellim zamiri  نَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.   

Mekulü’l-kavli  اِنَّا كُنَّا ظَالِم۪ينَ ’dir.  قَالُوا  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.  

اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.  نَا  mütekellim zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. 

كُنَّا ’nın dahil olduğu isim cümlesi  اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. 

كُنَّا  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.  نَا  mütekellim zamiri  كُنَّا ’nın ismi olarak mahallen merfûdur. 

طَاغ۪ينَ  kelimesi  كُنَّا ’nın haberi olup nasb alameti  ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. 

طَاغ۪ينَ  kelimesi sülasi mücerredi  طغى  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

قَالُوا يَا وَيْلَنَٓا اِنَّا كُنَّا طَاغ۪ينَ

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafât, S.107)

قَالُوا  fiilinin mekulü’l-kavli olan  يَا وَيْلَنَٓا اِنَّا كُنَّا طَاغ۪ينَ  cümlesi, nida üslubunda talebî inşâî isnaddır. Cümle beddua manasında olduğu için mecaz-ı mürsel mürekkebdir.

يَا ’nın tenbih,  وَيْلَ ’in mahzuf fiilin mef'ûlü mutlakı olması da caizdir.

وَيْلَ , elem verici azap, şerlerin en kötüsüdür. Tahkir ifade eder.

يَا وَيْلَنَٓا  ifadesinde istiare vardır.  وَيْلَ , hitap edilecek bir canlı yerine konmuştur. Aynı zamanda cümlede tecessüm sanatı vardır.

Nidanın cevabı olan  اِنَّا كُنَّا طَاغ۪ينَ  cümlesi,  اِنَّ  ile tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, lâzım-ı faide-i haber inkârî kelamdır. Haberi,  كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesidir.  كَانَ ’nin haberi olan  طَاغ۪ينَ ’nin, ism-i fail kalıbıyla gelmesi sübuta, istikrara ve sıfatın mevsufa olan bağlılığına delalet etmiştir. 

كَان ’nin haberi isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri 5, Duhan s.124)

يَا وَيْلَنَا  [ey veylimiz]. Veyl, ‘hüzn, azap ve helak’ demektir.  يَا وَيْلَنَا  [ey veylimiz] ibaresi, helak ve azaba seslendiklerini ifade eder. Yani, “ey azabımız, ey helakımız, gel artık, senin vaktin geldi” diye nida ediyorlar demektir. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c.2, s.246)

Bu ifadeyle, onların suçlarının büyüklüğünü kabullendikleri anlatılmak istenmiştir. (Fahreddin er-Râzî)

 
Kalem Sûresi 32. Ayet

عَسٰى رَبُّنَٓا اَنْ يُبْدِلَنَا خَيْراً مِنْهَٓا اِنَّٓا اِلٰى رَبِّنَا رَاغِبُونَ  ...


“Umulur ki, Rabbimiz bize bunun yerine daha iyisini verir. Çünkü biz artık Rabbimizi arzulayanlarız.”

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 عَسَىٰ belki ع س ي
2 رَبُّنَا Rabbimiz ر ب ب
3 أَنْ
4 يُبْدِلَنَا bize onun yerine verir ب د ل
5 خَيْرًا daha iyisini خ ي ر
6 مِنْهَا ondan
7 إِنَّا elbette biz
8 إِلَىٰ
9 رَبِّنَا Rabbimizi ر ب ب
10 رَاغِبُونَ arzulayanlarız ر غ ب

عَسٰى رَبُّنَٓا اَنْ يُبْدِلَنَا خَيْراً مِنْهَٓا


عَسٰى  nakıs, mebni mazi fiildir.  رَبُّنَٓا  kelimesi  عَسٰى ’nın ismi olup mukadder damme ile merfûdur. Mütekellim zamiri  نَٓا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  

اَنْ  muzariyi nasb ederek manasını masdara çeviren harftir.

اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  عَسٰى ’nın haberi olarak mahallen mansubdur. يُبْدِلَنَا  fetha ile mansub muzari fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  meful olarak mahallen mansubdur. خَيْراً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  مِنْهَٓا  car mecruru  خَيْراً ‘a mütealliktir.

 

 اِنَّٓا اِلٰى رَبِّنَا رَاغِبُونَ

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. 

نَا  mütekellim zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur.  اِلَى اللّٰهِ  car mecruru  رَاغِبُونَ۟ ’ye mütealliktir.  رَاغِبُونَ  kelimesi  اِنَّ ’nin haberi olup ref alameti  وَ ’dır. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanır.

رَاغِبُونَ۟  kelimesi sülâsî mücerred olan  رغب  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

عَسٰى رَبُّنَٓا اَنْ يُبْدِلَنَا خَيْراً مِنْهَٓا 


Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi, kemâl-i ittisâldir. Önceki ayetteki mekulü’l-kavlin devamıdır. 

Terecci manalı nakıs fiil  عَسَى ’nın dahil olduğu cümle gayr-ı talebî inşâî isnaddır.

Tereccî, husûlu arzu edilen ve sevilen, imkân dahilinde olan bir şeyin istenmesidir. 

“Umulur ki” anlamında olan bu harf, Allah Teâlâ’ya isnad edildiğinde “...olsun diye, ...olması için” şeklinde tercüme edilir. Dolayısıyla cümle vaz edildiği inşâ formundan çıktığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir.

عَسٰى  fiili Allah Teâlâya isnad edildiğinde gereklilik ifade eder, kulların kelamında ise ümit ve arzu ifade eder, Allah’a nispeti kesinlik, kullara nisbeti şek ve zanna dayanan nisbettir. (Celâleddin es-Suyûtî, c. 1, s. 53)

عَسٰى ‘nın ismi olan  رَبَّنَا  veciz ifade kastına matuf olarak izafet formunda gelmiştir. Bu izafette bahçe sahiplerinin, Rabb ismini kendilerine ait zamire muzâf yapmalarında, Allah’ın rububiyet vasfına sığınma isteklerine işaret vardır. 

Masdar harfi  اَنْ  ve akabindeki  يُبْدِلَنَا خَيْراً مِنْهَٓا  cümlesi, masdar teviliyle  عَسٰى ’nın haberi konumundadır. Masdar-ı müevvel, muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlede müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

İkinci mefûl olan  خَيْراً ‘ın nekre gelişi, nev ve tazim ifade eder.


 اِنَّٓا اِلٰى رَبِّنَا رَاغِبُونَ


Ta’liliyye olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Ta’lil cümleleri ıtnâb sanatı babındandır.

اِنَّ  ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber inkâri kelamdır.

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  اِلٰى رَبِّنَا , ihtimam için amili olan  رَاغِبُونَ ‘ye takdim edilmiştir

اِنَّٓ ’nin haberi olan  رَاغِبُونَ۟ , ism-i fail vezninde gelerek bu özelliğin istimrar ve istikrarına işaret etmiştir.

İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

İsm-i fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsûfa olan bağlılığına delalet eder. (Halidî, Vakafat, s. 80)

رَبِّنَا  izafetinde, bahçe sahiplerinin Rabb ismini tekrarlayarak kendilerine ait zamire muzâf yapmalarında, Allah’ın rububiyet vasfına sığınma isteklerinin şiddetine işaret vardır. Bu tekrarda ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

اِنَّٓا اِلٰى رَبِّنَا رَاغِبُونَ  cümlesindeki tekid bu yönelişin önemi içindir. (Âşûr)

[Şüphesiz biz Rabbimize yönelenleriz] affını umanlar, hayrını isteyenleriz.  اِلٰى رَبِّنَا 'daki  اِلٰى  edatı rağbetin sonuna işaret etmektedir (gaye mugayyaya dahildir) ya da (rağbet) rücu manasını içerdiği içindir. (Beyzâvî)
Kalem Sûresi 33. Ayet

كَذٰلِكَ الْعَذَابُۜ وَلَعَذَابُ الْاٰخِرَةِ اَكْبَرُۢ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ۟  ...


İşte böyledir azap! Ahiret azabı ise elbette daha büyüktür; ah bir bilselerdi!

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 كَذَٰلِكَ işte böyledir
2 الْعَذَابُ azab ع ذ ب
3 وَلَعَذَابُ ve azabı ise ع ذ ب
4 الْاخِرَةِ ahiret ا خ ر
5 أَكْبَرُ daha büyüktür ك ب ر
6 لَوْ keşke
7 كَانُوا idi ك و ن
8 يَعْلَمُونَ bilseler ع ل م

كَذٰلِكَ الْعَذَابُۜ


كَ  harf-i cerdir. مثل (gibi) demektir.  كَذٰلِكَ  car mecrur mahzuf mukaddem habere mütealliktir. ذا  işaret ismi, sükun üzere mebni mahallen mecrur, ism-i mecrurdur.  ل  harfi buud yani uzaklık belirten harf,  ك  ise muhatap zamiridir.

الْعَذَابُ  muahhar mübteda olup lafzen merfûdur.


وَلَعَذَابُ الْاٰخِرَةِ اَكْبَرُۢ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ۟


وَ  atıf harfidir.  لَ  ibtidâiyye olup tekid içindir.  عَذَابُ  mübteda olup lafzen merfûdur. Aynı zamanda muzâftır.  الْاٰخِرَةِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. اَكْبَرُ  haber olup lafzen merfûdur. 

لَوْ  gayr-ı cazim şart harfidir. Şartın cevabı mahzuftur, Takdiri, ما خالفوا أمرنا (Emrimize karşı gelmezlerdi) şeklindedir.

كَانُوا  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.  

كَانُوا ’nun ismi, cemi müzekker olan  و  muttasıl zamiridir, mahallen merfûdur. 

يَعْلَمُونَ  fiili  كَانُوا ’nun haberi olarak mahallen mansubdur. يَعْلَمُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.

اَكْبَرُ  kelimesi ism-i tafdil kalıbındadır.

İsm-i tafdil; bir vasfın, bir hususun bir varlıkta diğer bir varlıktan daha fazla olduğunu ifade eder. İsm-i tafdil  اَفْضَلُ  veznindendir. İsm-i tafdilin sıfat-ı müşebbeheden farkı; renk, şekil, uzuv noksanlığı ifade etmemesidir. Müennesi  فُعْلَى  veznindedir. 

İsm-i tafdilden önce gelen isme mufaddal, sonra gelen isme mufaddalun aleyh denir. Mufaddal ve mufaddalun aleyhi bazen açıkça cümlede göremeyebiliriz. Bu durumda mufaddal ve mufaddalun aleyh cümlenin gelişinden anlaşılır. 

İsm-i tafdilin geliş şekilleri:

1. ال ’sız  مِنْ ’li gelir.  مِنْ  hazf edilebilir. Karşılaştırma içindir. “Daha” manası verir. Müfred müzekker olmalıdır.

2. ال ’lı gelir. “En” manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Mutabakat 

olmalıdır (yani bir önceki kelimeye uymalıdır).

3. Marifeye muzâf olur. “En” manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Mutabakat olabilir (yani bir önceki kelimeye uymalıdır) veya müfred müzekker olabilir.

4. Nekreye muzâf olur. “En” manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Müfred müzekker olmalıdır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

كَذٰلِكَ الْعَذَابُۜ


Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Sübut ve istimrar ifade eden, mübteda ve haberden oluşmuş isim cümlesidir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. Car mecrur  كَذٰلِكَ , mahzuf mukaddem habere mütealliktir.  الْعَذَابُ , muahhar mübtedadır.

Ayetin başındaki  كذلك  sözü son derece kısa ve müstakil bir cümledir. Manası başka bir manaya sürükler. Ancak öncesinde bunu açıkça ifade edecek müstakil bir lafız yoktur. Öyle ki bu bir şeye benzetmek istenirse bundan daha kâmil olan bir başka şekil bulunamaz. Bu cümle Kur’an-ı Kerîm'de gerçekten çok geçer, en güzel geldiği yer de burada görüldüğü gibi farklı konuların arasında ve kelamın mafsalında tek bir hakikat için gelmesidir. (Muhammed Ebu Mûsâ, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri 5, Duhan Suresi 28, s. 101) 

Bu ifadedeki  ك  harfi ‘misil’ manasındadır ancak neyin misli olduğu açık değildir. İşaret ismi ise bir merci gerektirir. İşaret ismi  ك  ile birleşmiştir ve bunlarda bir kapalılık söz konusudur. Çünkü muşârun ileyh bilinmedikçe bir şey ifade etmeyen, işaret ismi ile  ك ‘ten oluşmuştur. Bu bina önemli mafsallarda gelen kapalı bir terkiptir. Bize ‘’arkadan gelecek olan şeyler şu anda bulunduğunuzdan daha yüce bir makamdır’’ der. (Muhammed Ebu Mûsâ, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri 5, Duhân/54, s. 177, 205)


وَلَعَذَابُ الْاٰخِرَةِ اَكْبَرُۢ


Cümle hükümde ortaklık nedeniyle makabline atfedilmiştir. Cümle ibtida lamı ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

Müsnedün ileyh olan  لَعَذَابُ الْاٰخِرَةِ ’nin, izafet formunda gelmesi az sözle çok anlam ifade kastına matuftur.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

اَكْبَرُ  ism-i tafdil kalıbında gelerek mübalağa ifade etmiştir.

عَذَابُ  lafzı, ayette biri ahiret diğeri dünya azabı olmak üzere tekrarlanmıştır. Bu tekrarda ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

 

لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ۟


Ayetin son cümlesi, şart üslubunda gelmiş istînâfiyyedir. 

كَان ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi  كَانُوا يَعْلَمُونَ۟ , şarttır. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Şartın, takdiri  ما خالفوا أمرنا (Emrimize karşı gelmezlerdi) olan cevabının hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. Bu hazif, muhatabın muhayyilesini kısıtlamadan serbestçe düşünebilmesini sağlar. 

Bu takdire göre mahzuf cevap ve mezkûr şart cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.   

كَان ’nin haberi olan  يَعْلَمُونَ ‘nin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

كَان ’nin haberinin muzari fiili olarak gelmesi, durumun yenilenerek tekrar ettiğine (teceddüt) işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s.103)

كَان ’in haberi muzari fiil olduğunda, genellikle devam edegelen maziye, âdet haline gelmiş davranışlara delalet eder. (Vecih Uzunoğlu, Arap Dilinde  كَانَ ‘nin Fiili ve Kur'an’da Kullanımı, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi, Sayı 41)

Kur'an-ı Kerim’de birçok yerde muhatabın uyanık, enerjik, şuurlu olması için şartın cevabı zikredilmemiştir. Adeta ondan bu boşluğu lügavi açıdan doldurması ve bununla kelam arasındaki farkı değerlendirmesi istenir. Bu takdir onun îcâzına olan yakînlığı arttırır. Sanki bu ayetler Kur'an'daki duraklardır. Okuyucu tedebbür etmek ve yakînini arttırmak için yolculuğuna burada biraz ara verir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mim Sureleri Belâgi Tefsiri, Ahkaf/10, c. 7, S. 117) 

Müsnedin fiil cümlesi olarak getirilmesinin sebebi, yenilenme (teceddüt) ifade etmekle birlikte müsnedi en kısa yoldan üç zamandan biriyle kayıtlamaktır. (Adnan Yamaç, Vâkıa Suresi Örnekliğinde Müsnedün İleyh Ve Müsnedin Halleri, S.124)
Kalem Sûresi 34. Ayet

اِنَّ لِلْمُتَّق۪ينَ عِنْدَ رَبِّهِمْ جَنَّاتِ النَّع۪يمِ  ...


Şüphesiz Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için Rableri katında Naîm cennetleri vardır.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِنَّ şüphesiz
2 لِلْمُتَّقِينَ muttakiler için vardır و ق ي
3 عِنْدَ katında ع ن د
4 رَبِّهِمْ Rableri ر ب ب
5 جَنَّاتِ bahçeleri ج ن ن
6 النَّعِيمِ ni’met ن ع م

Kur’an âhirette müminlere büyük ödüller, (nimetlerle dolu cennetler) müjdeledikçe müşrikler dünyadaki sosyal konumlarına aldanarak böyle bir şey olduğu takdirde kendilerinin daha büyük nimetlere mazhar olmaları gerektiğini savunmuşlardı; âyetler onlara cevap vermektedir. Cevapların soru tarzında sıralanması onların tutumlarının hayret verici ve kabul edilemez olduğuna işaret etmektedir. 37-38. âyetlere göre âhiretteki mutluluk dünyadaki güç ve zenginliğe değil, iman ve iyi amele bağlıdır; bu mutluluğu kimlerin hak ettiğini de en iyi Allah bilir; çünkü hak etme şartlarını ve ölçülerini koyan yalnız O’dur. Bu husustaki rehber de O’nun kitabıdır.

Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri  Cilt: 5 Sayfa: 435-436

اِنَّ لِلْمُتَّق۪ينَ عِنْدَ رَبِّهِمْ جَنَّاتِ النَّع۪يمِ


اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. 

لِلْمُتَّق۪ينَ  car mecruru  اِنَّ ‘nin mahzuf mukaddem haberine mütealliktir.

عِنْدَ  zaman zarfı mahzuf habere mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır.  رَبِّهِمْ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  

جَنَّاتِ  kelimesi  اِنَّ ‘nin muahhar ismi olup kesra ile mansubdur. Cemi müennes salim kelimeler fetha yerine kesra alırlar.  النَّع۪يمِ  muzafun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

لْمُتَّق۪ينَ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan ifti’al babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اِنَّ لِلْمُتَّق۪ينَ عِنْدَ رَبِّهِمْ جَنَّاتِ النَّع۪يمِ


Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir.  اِنَّ  ile tekid edilmiş, sübut ve istimrarî teceddüt ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden,  اِنَّ  ve isim cümlesi olmak üzere iki tekid içeren bu ve benzeri cümleler çok muhkem/sağlam cümlelerdir.

İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. Car mecrur  لِلْمُتَّق۪ينَ ‘nin müteallakı olan  اِنَّ ‘nin mukaddem haberi mahzuftur. 

جَنَّاتِ النَّع۪يمِ  ibaresi,  اِنَّ ’nin muahhar ismidir. Cümlede müsnedün ileyhin izafetle marife olması az sözle çok anlam ifadesi içindir. 

رَبِّهِمْ  izafeti muzâfun ileyhin şanı içindir. Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  رَبَّ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

Ihtimam için müsnedün ileyhe takdim edilen zarf-ı mekan  عِنْدَ , mahzuf habere mütealliktir. 

Veciz ifade kastına matuf  عِنْدَ رَبِّهِمْ  izafetinde, Rabb ismine muzâf olan  عِنْدَ  ve yine Rabb ismine müttakiler ait zamirin muzâfun ileyh olmasıyla muttakiler, tazim ve şeref kazanmıştır. 

Aslında  عِنْد۪  yakın mekan için kullanılan bir zarftır. Bir şeyin, bir şeydeki istikrarını ve onun üzerindeki otoritesini ifade için mecaz olarak kullanılır. Bir şeyi kontrol altında tutmak manasında da mecazî olarak kullanılır. (Âşûr, Enam/57) 

Ayetteki  عِنْدَ (katında) sözü, anılan nimetin şeref ve değerini belirtmek içindir. Zaten orada hem hakikaten hem de şeklen Allah'tan başka hiç kimsenin hakimiyeti yoktur. Buradaki katındalık, yer açısından değil, makam açısındandır. Bu, [Güçlü Yüce Allah'ın katında…] (Kamer/55) ayetinde ifade edildiği gibidir. Çünkü yakınlaştırılanların Allah'a yakınlıkları manevidir. Bundan dolayı meleklere: el-melâiketü'l-mukarrabûn (yaklaştırılan melekler) denilmiştir. (Ruhu’l Beyan)

 
Kalem Sûresi 35. Ayet

اَفَنَجْعَلُ الْمُسْلِم۪ينَ كَالْمُجْرِم۪ينَۜ  ...


Biz müslümanları suçlular gibi kılar mıyız?

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 أَفَنَجْعَلُ biz yapar mıyız? ج ع ل
2 الْمُسْلِمِينَ müslümanları س ل م
3 كَالْمُجْرِمِينَ suçlular gibi ج ر م

اَفَنَجْعَلُ الْمُسْلِم۪ينَ كَالْمُجْرِم۪ينَۜ


Fiil cümlesidir. Hemze istifham harfidir.  فَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

نَجْعَلُ  damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ‘dur.

Değiştirme manasına gelen  جَعَلَ  kelimesi 3 şekilde gelir:

1. Bir şeyden başka bir şey meydana getirmek  2. Bir halden başka bir hale geçmek 

3. Bir şeyle başka bir şeye hükmetmek. Bu ayette “bir halden başka bir hale geçmek” manasında kullanılmıştır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

الْمُسْلِم۪ينَ  mef’ûlun bih olup nasb alameti  ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanırlar. 

كَالْمُجْرِم۪ينَ  car mecruru mahzuf ikinci mef’ûlün bihe mütealliktir.  الْمُجْرِم۪ينَ ‘nin cer alameti  ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.

الْمُسْلِم۪ينَ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan  إِفْعَال  babının ism-i failidir.

الْمُجْرِم۪ينَ  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan  إِفْعَال  babından ism-i faildir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَفَنَجْعَلُ الْمُسْلِم۪ينَ كَالْمُجْرِم۪ينَۜ


Ayet takdiri  أنحيف في الحكم  (Hükümde adaletsizlik yapar mıyız?) olan mukadder istînâfa  فَ  ile atfedilmiştir. Hemze inkarî istifham harfidir. Cümle, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

İstifham üslubunda olmasına rağmen soru manası taşımayıp inkar ve kınama anlamına geldiği için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca cümlede, tecâhül-i ârif sanatı vardır.

نَجْعَلُ  fiili azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.

Önceki ayetteki  رَبِّهِمْ  lafzından sonra azamet zamirine iltifat sanatı vardır.

Teşbih harfinin dahil olduğu  كَالْمُجْرِم۪ينَ  car mecruru mahzuf ikinci mef’ûle mütealliktir. Mef’ûlün hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. 

الْمُسْلِم۪ينَ - كَالْمُجْرِم۪ينَۜ  kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.  

Cümledeki teşbih, teşbih-i maklubdur. Cümlenin aslı أفنجعل المجرمين كالمسلمين (Mücrimleri müslümanlar gibi yapar mıyız) şeklindedir. (Mahmut Safî)

Bazen amaç müşebbehün bihle alakalı olur. Bunun için teşbih kalb edilir, maklûb olur. Maklûb teşbihte; vech-u şebehin daha meşhur olduğu şey müşebbeh, daha belirsiz olduğu şey de müşebbehu bih kılınır. Bu iş; teşbihde mübalağa ve vech-i şebehin müşebbehte, müşebbehün bihten daha belirgin olduğu iddiası için yapılır. Halbuki teşbihde amaç müşebbehtir. Teşbih-i maklubda ise amaç, müşebbehün bih olur. Bu teşbîhin başlıca iki amacı vardır: Müşebbehu bihin vech-i şebehle vasıflanmasında mübalağa ve vech-i şebehin müşebbehün bihde daha meşhur ve kuvvetli olduğunu vehmettirmek için teşbih-i maklûb yapılır. Burada zem için, üstün olan ednâ olana benzetilmiştir.(Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belagat Dersleri Beyân İlmi)

[Biz, Allah'a teslimiyet gösteren müslümanları, artık günahkârlar gibi tular mıyız hiç!] Bu kelam, makablinde geçen takva sahiplerinin, naîm cennetlerine ermeleri konusunu bir nevi anlatmakta ve kâfirlerin, ahiretle ilgili hususları ve Allah'ın, ahirette müslümanlara vaat ettiklerini duyduklarında, söylediklerini de reddetmektedir. Zira o kâfirler, onları duyduklarında diyorlardı kı: "Eğer Muhammed ve yanındakilerin iddia ettikleri gibi bizim tekrar diriltileceğimiz doğru ise, bizimle onların hali ancak, dünyadaki halimiz gibi olur; yoksa onlar bizden asla üstün olamazlar; olsa, olsa, orada onlarla eşit durumda oluruz." (Ebüssuûd)

الْمُجْرِم۪ينَۜ , suç işleyen demektir. Bunun başı da, suç işlemeyi vicdanen helal ve mübah saymaktır ki küfürdür. Böyleleri suç işlemekten ancak fiilî bir engel karşısında çekinirler. الْمُسْلِم۪ين , bunun tam anlamıyla zıddıdır. Bunun imanı vardır. Suç işlemeyi vicdanında çirkin bilir, cezasına inanır; işlerse insanlık icabı bir hata ile veya zorunlu bir sebeple işler. Doğrusu inanmayanlar da suç işlemenin çirkin olduğunu bilir. Onun için kendisine karşı işlenen bir suça öfke püskürür fakat kendi yaptığını suç saymaz, hoş görür. Çünkü suçu hak gözüyle değil, kendi keyfine göre ölçer, kendi üstünde bir hak tanımaz. Aslında o suçun çirkinliği kendisine sonsuza kadar bir ceza olacağını hesap etmez. Ahirete inanmaz. Bunun bütün nedeni de verdiği hükümde yanılması, her hak ve yetkiyi kendisinde görmesidir.  (Elmalılı Hamdi Yazır)

 
Kalem Sûresi 36. Ayet

مَا لَـكُمْ۠ كَيْفَ تَحْكُمُونَۚ  ...


Size ne oluyor, nasıl hüküm veriyorsunuz?

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 مَا
2 لَكُمْ neyiniz var?
3 كَيْفَ nasıl ك ي ف
4 تَحْكُمُونَ hüküm veriyorsunuz ح ك م

مَا لَـكُمْ۠ كَيْفَ تَحْكُمُونَۚ


İstifham ismi  مَا  mübteda olarak mahallen merfûdur.  لَكُمْ  car mecruru mahzuf habere müteallıktır.

كَيْفَ  istifham harfi olup  تَحْكُمُونَ  fiilinin failinin hali olarak mahallen mansubdur.

تَحْكُمُونَ   fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

مَا لَـكُمْ۠ كَيْفَ تَحْكُمُونَۚ


İstînafiyye olarak fasılla gelmiştir. İstifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

İsim cümlesi formundaki cümlede mübteda konumundaki istifham harfi  مَا , inkârî manadadır. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Car mecrur  لَكُمْ۠ ’un müteallakı olan haber mahzuftur. 

Fasılla gelen  كَيْفَ تَحْكُمُونَ  cümlesi  لَـكُمْ۠ ‘deki zamirden bedeldir. Fasıl sebebi kemâl-i ittisâldir. İstifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.

İstifham ismi  كَيْفَ , muzari fiil sıygasında gelerek teceddüt, tecessüm ve istimrar ifade eden  تَحْكُمُونَ  fiilinin failinden mukaddem haldir. Hal, ıtnâb babındandır.

مَا - كَيْفَ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı sanatı vardır.

Ayetteki iki cümlede istifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen inkârî mana taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca cümlelerde, tecâhül-i ârif sanatı vardır. 

Önceki ayetteki  الْمُسْلِم۪ينَ  sözündeki gaib zamirden  لَـكُمْ۠ ‘deki muhatap zamirine iltifat sanatı vardır.

Bu kelam, onların verdiği hükümden taaccüp ettirmekte ve yadırganması gerektiğini ve aklı selim sahibinden sadır olacak bir şey olmadığını bildirmektedir. (Ebüssuûd)

Kalem Sûresi 37. Ayet

اَمْ لَـكُمْ كِتَابٌ ف۪يهِ تَدْرُسُونَۙ  ...


Yoksa size ait bir kitabınız var da (bu batıl hükümleri) ondan mı okuyorsunuz?

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 أَمْ yoksa
2 لَكُمْ sizin var mı?
3 كِتَابٌ bir Kitabınız ك ت ب
4 فِيهِ onda (mı?)
5 تَدْرُسُونَ okuyorsunuz د ر س

اَمْ لَـكُمْ كِتَابٌ ف۪يهِ تَدْرُسُونَۙ


اَمْ  munkatıadır.  بل  ve hemze manasındadır. Çoğunlukla soru edatlarıyla birlikte kullanılır ve muhataptan bu edatın öncesi ile sonrasındaki unsurlardan birini tayin ve tercih etmesini zorunlu kılar. Genellikle soru edatı olan hemze ile ( اَ ) birlikte kullanılır. İkiye ayrılır: Muttasıl  اَمْ . Munkatı’  اَمْ  (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

لَـكُمْ  car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir.  كِتَابٌ  muahhar mübteda olup lafzen merfûdur. 

ف۪يهِ  car mecruru  تَدْرُسُونَ  fiiline mütealliktir.  تَدْرُسُونَ  fiili  كِتَابٌ ‘un sıfatı olarak mahallen merfûdur. 

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat

Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar  2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred olan sıfatlar: Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

تَدْرُسُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.

اَمْ لَـكُمْ كِتَابٌ ف۪يهِ تَدْرُسُونَۙ


Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. İstifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.  اَمْ  munkatıadır, yani  بل  ve hemze manasındadır. Buradaki hemze inkarî manadadır. 

Cümle, istifham üslubunda olmasına rağmen, vaz edildiği soru anlamından çıkarak tahkir ve tevbih anlamı kazandığı için mecâz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca mütekellimin Allah Teâlâ olması sebebiyle, terkipte tecâhül-i ârif sanatı vardır.

Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi formunda gelmiştir. Cümlede îcâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır. Car mecrur  لَـكُمْ , mahzuf mukaddem habere mütealliktir. كِتَابٌ , muahhar mübtedadır. 

Car mecrurun mübtedaya takdimi,  كِتَابٌ ‘ün nev ifade eden tenkiri sebebiyledir. (Âşûr)

Fasılla gelen  ف۪يهِ تَدْرُسُونَۙ  cümlesi  كِتَابٌ  için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır. 

Müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Bütün mamullerin cümledeki yeri, aslında amilinden sonra gelmesidir. Car mecrur  ف۪يهِ , konudaki önemine binaen, amili olan  تَدْرُسُونَۙ ‘ye takdim edilmiştir.

كِتَابٌ  ve  تَدْرُسُونَۙ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Yoksa” gökten gelmiş “bir kitabınız var da” tercih edip istediğiniz her şeyin gerçekleşeceğini “o” kitap“tan mı öğreniyorsunuz?! Tıpkı [Yoksa sizin apaçık bir güçlü kanıtınız mı var? Doğru söylüyorsanız, getirin kitabınızı!..] (Sāffât 37/156-157) ayetinde buyrulduğu gibi. (Keşşâf)

 
Kalem Sûresi 38. Ayet

اِنَّ لَـكُمْ ف۪يهِ لَمَا تَخَيَّرُونَۚ  ...


Onda, “Seçip beğendiğiniz her şey mutlaka sizindir” (diye mi yazılı?)

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِنَّ şüphesiz
2 لَكُمْ sizin için var
3 فِيهِ onda
4 لَمَا her şey
5 تَخَيَّرُونَ istediğiniz خ ي ر

اِنَّ لَـكُمْ ف۪يهِ لَمَا تَخَيَّرُونَۚ


İsim cümlesidir. Önceki ayetteki   تَدْرُسُونَ  fiilinin ikinci mef’ûlün bihi olarak mahallen mansubdur. 

اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.  لَكُمْ  car mecruru  اِنَّ ‘nin mahzuf mukaddem haberine mütealliktir. 

ف۪يهِ  car mecruru  اِنَّ ‘nin mahzuf haberine mütealliktir.

لَ  harfi  اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır.  مَا  müşterek ism-i mevsûl  اِنَّ ‘ nin muahhar ismi olup mahallen mansubdur. İsmi mevsulun sılası  تَخَيَّرُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. 

تَخَيَّرُونَ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi  خير ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

اِنَّ لَـكُمْ ف۪يهِ لَمَا تَخَيَّرُونَۚ


Ayet önceki ayetteki  تَدْرُسُونَ  fiilinin mef’ûlü konumundadır.  اِنَّ  ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler,  اِنّ , isim cümlesi ve lam-ı muzahlaka sebebiyle üç katlı tekid ifade eden çok muhkem cümlelerdir.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır.  لَـكُمْ , mahzuf mukaddem habere mütealliktir. İhtimam için mübtedaya takdim edilen car-mecrur  ف۪يهِ  mahzuf habere mütealliktir.

ف۪يهِ , önceki ayetteki  ف۪يهِ  için lafzî tekiddir. (Âşûr)

اِنَّ ’nin muahhar ismi olan müşterek ism-i mevsûl  مَا ’ya dahil olan  لَ , tekid ifade eden lam-ı muzahlakadır. Sılası olan  تَخَيَّرُونَ  cümlesi,  müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

اِنَّ  ve tekid lamı, cümlede beraberce bulunursa bu cümle, üç kez tekrar edilen cümle gibi olur. Çünkü اِنَّ , cümlede iki kez tekrar gücünü taşır, buna tekid lamı da ilave edilince, üçüncü tekrar sağlanmış olur. Tekid edilen,  اِنَّ ’nin ismi ve haberinden ziyade cümlenin taşıdığı hükümdür. (Suyûtî, İtkan, c. 2 s.176)

Kalem Sûresi 39. Ayet

اَمْ لَـكُمْ اَيْمَانٌ عَلَيْنَا بَالِغَةٌ اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِۙ اِنَّ لَـكُمْ لَمَا تَحْكُمُونَۚ  ...


Yahut bizden, her ne hükmederseniz mutlaka öyle olacağına dair Kıyamete kadar sürecek kesin sözler mi aldınız?

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 أَمْ yoksa
2 لَكُمْ sizin -mı var?
3 أَيْمَانٌ andlarınız- ي م ن
4 عَلَيْنَا üzerimizde
5 بَالِغَةٌ sürecek ب ل غ
6 إِلَىٰ kadar
7 يَوْمِ gününe ي و م
8 الْقِيَامَةِ kıyamet ق و م
9 إِنَّ şüphesiz
10 لَكُمْ sizindir
11 لَمَا ne
12 تَحْكُمُونَ hükmederseniz ح ك م

اَمْ لَـكُمْ اَيْمَانٌ عَلَيْنَا بَالِغَةٌ اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِۙ 


اَمْ  munkatıadır.  بل  ve hemze manasındadır. Çoğunlukla soru edatlarıyla birlikte kullanılır ve muhataptan bu edatın öncesi ile sonrasındaki unsurlardan birini tayin ve tercih etmesini zorunlu kılar. Genellikle soru edatı olan hemze ile ( اَ ) birlikte kullanılır. İkiye ayrılır: Muttasıl  اَمْ . Munkatı’  اَمْ  (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

لَـكُمْ  car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir.  اَيْمَانٌ  muahhar mübteda olup lafzen merfûdur.  عَلَيْنَا car mecruru  اَيْمَانٌ ‘a mütealliktir. 

بَالِغَةٌ  kelimesi  اَيْمَانٌ ‘un sıfatı olup lafzen merfûdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat

Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar  2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

اِلٰى يَوْمِ  car mecruru  بَالِغَةٌ ‘e mütealliktir.  الْقِيٰمَةِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 


 اِنَّ لَـكُمْ لَمَا تَحْكُمُونَۚ


İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.  لَكُمْ  car mecruru  اِنَّ ‘nin mahzuf mukaddem haberine mütealliktir. 

لَـكُمْ  car mecruru  اِنَّ ‘nin mahzuf haberine mütealliktir.

لَ  harfi  اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır.  

مَا  müşterek ism-i mevsûlü اِنَّ ‘ nin muahhar ismi olarak mahallen merfûdur.

تَحْكُمُونَ  fiili ن'un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.

اَمْ لَـكُمْ اَيْمَانٌ عَلَيْنَا بَالِغَةٌ اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِۙ 


Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. İstifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.  اَمْ  munkatıadır, yani  بل  ve hemze manasındadır. Buradaki hemze inkarî manadadır. 

Cümle, istifham üslubunda olmasına rağmen, vaz edildiği soru anlamından çıkarak tahkir ve tevbih anlamı kazandığı için mecâz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca mütekellim Allah Teâlâ olması sebebiyle, terkipte tecâhül-i ârif sanatı vardır.

Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi formunda gelmiştir. Cümlede îcâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır. Car mecrur  لَـكُمْ , mahzuf mukaddem habere mütealliktir. اَيْمَانٌ , muahhar mübtedadır.  اَيْمَانٌ ‘deki nekrelik, muayyen olmayan nev ifade eder.

عَلَيْنَا car mecruru  اَيْمَانٌ ‘un mahzuf sıfatına mütealliktir. Sıfatın hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.  

بَالِغَةٌ  kelimesi,  اَيْمَانٌ  için ikinci sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِ  mahzuf habere mütealliktir.

 

 اِنَّ لَـكُمْ لَمَا تَحْكُمُونَۚ

 

Ayetin siyakından anlaşılan kasemin cevabıdır.  اِنَّ  ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler,  اِنّ , isim cümlesi ve lam-ı muzahlaka sebebiyle üç katlı tekid ifade eden çok muhkem cümlelerdir.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır.  لَـكُمْ , mahzuf mukaddem habere mütealliktir. 

اِنَّ ’nin muahhar ismi olan müşterek ism-i mevsûl  مَا ’ya dahil olan  لَ , tekid ifade eden lam-ı muzahlakadır. Sılası olan  تَحْكُمُونَ  cümlesi,  müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

اِنَّ  ve tekid lamı, cümlede beraberce bulunursa bu cümle, üç kez tekrar edilen cümle gibi olur. Çünkü اِنَّ , cümlede iki kez tekrar gücünü taşır, buna tekid lamı da ilave edilince, üçüncü tekrar sağlanmış olur. Tekid edilen,  اِنَّ ‘nin ismi ve haberinden ziyade cümlenin taşıdığı hükümdür. (Suyûtî, İtkan, c. 2 s.176)

لَـكُمْ ‘ün tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Kalem Sûresi 40. Ayet

سَلْهُمْ اَيُّهُمْ بِذٰلِكَ زَع۪يمٌۚۛ  ...


Sor onlara: “Onların hangisi bu (iddianın doğruluğu)na kefildir?”

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 سَلْهُمْ sor onlara س ا ل
2 أَيُّهُمْ onların hangisi?
3 بِذَٰلِكَ buna
4 زَعِيمٌ kefildir ز ع م

سَلْهُمْ اَيُّهُمْ بِذٰلِكَ زَع۪يمٌۚۛ


Fiil cümlesidir.  سَلْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أَنْتَ ‘dir. Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

اَيُّ  istifham ismi mübteda olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

ذٰلِكَ  ismi işareti  بِ  harf-i ceriyle birlikte  زَع۪يمٌ ‘a mütealliktir.  ذا  işaret ismi sükun üzere mebni mahallen mecrur, ism-i mecrurdur.  ل  harfi buud yani uzaklık belirten harf,  ك  ise muhatap zamiridir.

زَع۪يمٌ  mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur.  زَع۪يمٌ  kelimesi sıfat-ı müşebbehe kalıbıdır.

Sıfat-ı müşebbehe; benzeyen sıfat demektir. İsm-i faile benzediği için bu adı almıştır. İsm-i failin ifade ettiği anlam geçici olduğu halde sıfat-ı müşebbehenin ifade ettiği anlam kalıcıdır. İsm-i fail değişen ve yenilenen vasfa delalet eder. Sıfat-ı müşebbehe sürekli ve sabit vasfa delalet eder. Bu süreklilik ve sabitlik az veya çok, bazen de sonsuza kadar devam eder. Geniş zamana delalet eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

سَلْهُمْ اَيُّهُمْ بِذٰلِكَ زَع۪يمٌۚۛ


Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır

سَلْ  fiilinin ikinci mef’ûlü olan  اَيُّهُمْ بِذٰلِكَ زَع۪يمٌ  cümlesi istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. İstifham ismi,  اَيُّهُمْ  mübtedadır. Müsned olan  زَع۪يمٌ  mübalağalı ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır.  بِذٰلِكَ  car mecruru durumun onlara has olduğunu vurgulamak için amili olan  زَع۪يمٌۚۛ ‘e takdim edilmiştir.

İşaret isminde istiare vardır. Tecessüm ve cem’ ifade eden  ذٰلِكَ  ile sözlere işaret edilmiştir. 

Bilindiği gibi işaret ismi, mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Beyan İlmi)

Ayette  هُمْ  zamirinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Ey Muhammed sor onlara; uydurma sözler söyleyenlere; buna hangileri kefildir? Daha önce sözü geçen hususlara hangileri kefil olabilir? Bu da müslümanlara verilecek olan hayrın kendilerine de verileceği iddiasıdır. Kefil, ‘’taahhüt edip (gerektiğinde) tazminat ödeyeceğini kabul eden kimse" demektir. Bu şekildeki açıklamayı İbn Abbâs ve Katade yapmıştır. İbn Keysan dedi ki; Burada bu lafız delil ortaya koyan, iddiasını belgeleyen kimse, anlamındadır. el-Hasen dedi ki: Burada "kefil" resul demektir. (Kurtubî)

 
Kalem Sûresi 41. Ayet

اَمْ لَهُمْ شُرَكَٓاءُۚۛ فَلْيَأْتُوا بِشُرَكَٓائِهِمْ اِنْ كَانُوا صَادِق۪ينَ  ...


Yoksa onların ortakları mı var? Doğru söyleyenler iseler, haydi getirsinler ortaklarını!

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 أَمْ yoksa
2 لَهُمْ kendilerinin -mı var?
3 شُرَكَاءُ ortakları- ش ر ك
4 فَلْيَأْتُوا o halde çağırsınlar ا ت ي
5 بِشُرَكَائِهِمْ ortaklarını ش ر ك
6 إِنْ eğer
7 كَانُوا iseler ك و ن
8 صَادِقِينَ doğrulardan ص د ق

اَمْ لَهُمْ شُرَكَٓاءُۚۛ 


اَمْ  munkatıadır.  بل  ve hemze manasındadır. Çoğunlukla soru edatlarıyla birlikte kullanılır ve muhataptan bu edatın öncesi ile sonrasındaki unsurlardan birini tayin ve tercih etmesini zorunlu kılar. Genellikle soru edatı olan hemze ile ( اَ ) birlikte kullanılır. İkiye ayrılır: 1. Muttasıl  اَمْ  Munkatı’  اَمْ  (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لَهُمْ  car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir.  شُرَكَٓاءُ  muahhar mübteda olup lafzen merfûdur.

شُرَكَٓاءُ  kelimesi sonunda zaid yani kelimenin kök harflerinden olmayan elif-i memdude olan isimlerden olduğu için gayri munsariftir.

Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.

Gayri munsarife “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir. Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayrı munsarıfa girer.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 


فَلْيَأْتُوا بِشُرَكَٓائِهِمْ 


Fiil cümlesidir.  فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إن كان لهم شركاء (Onların ortakları varsa…) şeklindedir. 

ل  emir lamıdır.  يَأْتُوا  fiili  نَ ‘un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.  بِشُرَكَٓائِهِمْ  car mecruru  يَأْتُوا  fiiline  mütealliktir. Muttasıl zamir  هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.


اِنْ كَانُوا صَادِق۪ينَ


اِنْ  iki muzari fiili cezm eden şart harfidir.  كَانُوا ’nun dahil olduğu isim cümlesi şart cümlesidir.

كَانُوا  nakıs damme ile mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.

Zamir olan çoğul  و ’ı  كَانَ ’nin ismi olup mahallen merfûdur.

صَادِق۪ينَ  kelimesi  كان ’nin haberi olup nasb alameti  ي ’dır. Cemi müzekker salim kelimeler  ي  ile nasb olurlar. Şartın cevabı öncesinin delaletiyle mahzuftur.

صَادِق۪ينَ  kelimesi, sülasi mücerredi  صدق  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَمْ لَهُمْ شُرَكَٓاءُۚۛ


Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. İstifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.  اَمْ  munkatıadır, yani intikal için  بل  ve hemze manasındadır. Buradaki hemze inkarî manadadır.

Cümle, istifham üslubunda olmasına rağmen, vaz edildiği soru anlamından çıkarak tahkir ve tevbih anlamı kazandığı için mecâz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca mütekellimin Allah Teâlâ olması sebebiyle, terkipte tecâhül-i ârif sanatı vardır.

Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi formunda gelmiştir. Cümlede îcâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır. Car mecrur  لَهُمْ , mahzuf mukaddem habere mütealliktir. شُرَكَٓاءُ , muahhar mübtedadır. Müsnedün ileyhin tenkiri tahkir içindir.


 فَلْيَأْتُوا بِشُرَكَٓائِهِمْ 


فَ , mahzuf şartın cevabına gelen rabıta harfidir. Cevap cümlesi olan فَلْيَأْتُوا بِشُرَكَٓائِهِمْ , emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Takdiri,  إن كان لهم شركاء (Onların ortakları varsa…) olan mahzuf şart cümlesiyle birlikte terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. Şart cümlesinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

Bilinen ve tahmini kolay olan hususları zikrederek ibareyi uzatmamak, dikkati asıl önemli yere yönlendirmek, karineye dayanarak terk edilen şeyleri muhatabın düşünce ve hayal gücüne bırakarak anlam zenginliği kazanmak gibi sebeplerle hazfe başvurulur. (TDV İslam Ansiklopedisi Îcâz Bah.)

 

 اِنْ كَانُوا صَادِق۪ينَ

 

Ayetin son cümlesi istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir.  كان ’nin dahil olduğu isim cümlesi  اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ , şart cümlesidir. 

Şart ve cevap cümlesinde şartın vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıfsa  اِنْ  kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Ayette îcâz-ı hazif vardır. Şartın cevap cümlesi, öncesinin delaletiyle hazf edilmiştir. Kur’an’da çoğu yerde bu ayette olduğu gibi şartın cevabı mahzuftur.

Mezkûr şart ve mukadder cevap cümlelerinden oluşan terkip şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Ayette cevabın mahzuf olması farklı yönlerden düşünmeyi gerektirdiği, ayrıca dinleyici ve okuyucuyu düşünce ve hayal ufkuna yönlendirdiği için mubâlağa içermektedir. Îcâz metoduyla cümle daha yoğun anlamlar yüklenmiştir. (Hasan Uçar, Kur’an-ı Kerîm’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları Doktora Tezi)

كَان ’nin haberi  صَادِق۪ينَ  şeklinde ism-i fail kalıbında gelerek istimrar ifade etmiştir.

İsm-i fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsûfa olan bağlılığına delalet eder. (Halidî, Vakafât, Tevbe Suresi, 120-121, s. 80)

كَان ’nin haberi isim olarak geldiğinde, haberi isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri 5, Duhan)

Bu cümle, Kur’an-ı Kerim’in birçok suresinde ufak farklılıklarla tekrarlanmıştır. Tekrarlanan cümleler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü'l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır

Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.

Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri Ahkaf/28, C. 7, S. 314)

Şart ve cevap cümlesinde şartın vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıfsa  اِنْ  kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اِنْ  edatı başlıca şu yerlerde kullanılır: 

1. Muhatabın tam olarak inanmadığı durumlarda kesinlikle doğru olan sözün başında  اِنْ  gelir.

2. Bilmezden gelinen durumlarda da  اِنْ  kullanılır: Efendisini soran birisine hizmetçinin evde olduğunu bildiği halde: “Evdeyse sana haber veririm.” demesi gibi.

3. Bilen kimse sanki bilmiyormuş gibi kabul edilerek  اِنْ  kullanılır: Sebebi de kişinin, bildiği şeyin gereğini yerine getirmemesidir.  إِنْ كُنْتَ مِنْ تُرَابٍ فَلَا تَفْتَخِرْ  “Eğer sen topraktan yaratılmışsan böbürlenme!” örneğinde olduğu gibi. Kişi, topraktan yaratıldığını bilmektedir. Ancak bunu unutup kibirlenmektedir. Bu nedenle de kendisine hitapta  اِنْ  edatı kullanılmıştır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belâgat)

Yoksa onların bu sözde kendilerine iştirak eden, onların gittikleri yolda giden ortakları mı var? O halde eğer iddialarında doğru iseler ortaklarını getirsinler. Yani onların, bu görüşü -iyi ile kötünün eşit oluşunu- ispat edecek aklî bir delilleri olmadığı gibi naklî bir delilleri -okudukları bir kitap- ve yeminlerle güçlendirilmiş ahidleri de yok. Aklı başında hiçbir kimse, bu konuda onlara muvafakat etmez ki onu taklid etsinler. Gerçi taklit, eteğine yapışanı iflah etmez ama onların taklid edecekleri kimse de yok. O halde sabit olmuştur ki, onların zannettikleri şeyler her açıdan batıldır. Bu sözler işaret ediyor ki, hakim, hakkında kesin bilgisinin olmadığı konularda, gücünün yettiğince doğruyu araştırmalıdır. (Rûhu-l Beyân)
Kalem Sûresi 42. Ayet

يَوْمَ يُكْشَفُ عَنْ سَاقٍ وَيُدْعَوْنَ اِلَى السُّجُودِ فَلَا يَسْتَط۪يعُونَۙ  ...


42-43. Ayetler Meal  :   
Baldırların açılacağı (işlerin zorlaşacağı) ve kâfirlerin secdeye çağrılıp da gözleri düşmüş ve kendilerini zillet kaplamış bir hâlde buna güç yetiremeyecekleri günü (Kıyamet gününü) düşün. Hâlbuki onlar sağlıklarında secde etmeye çağrılıyorlar (ve buna yanaşmıyorlar)dı.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 يَوْمَ gün ي و م
2 يُكْشَفُ açılacağı, sıvanacağı ك ش ف
3 عَنْ
4 سَاقٍ bacakların س و ق
5 وَيُدْعَوْنَ ve da’vet edilecekleri د ع و
6 إِلَى
7 السُّجُودِ secdeye س ج د
8 فَلَا
9 يَسْتَطِيعُونَ güçleri yetmez ط و ع
Müfessirlerin çoğunluğuna göre buradaki “gün”den maksat, son derece şiddetli ve sıkıntılı olayların ortaya çıkacağı kıyamet günüdür. “İş ciddileşip paçalar sıvandığı...” diye çevirdiğimiz “yükşefü an sâkın” deyimi lafzan “incikten açılır” şeklinde tercüme edilmekte; bununla ciddi, önemli ve güç bir işe girişilmesi veya bütün hakikatlerin açıkça ortaya çıkması ya da bir olayın iyice yaklaşması kastedilmektedir (Şevkânî, V, 316-317). Âyette bu deyim özellikle kıyamet gününü ve o günün sıkıntılarını ifade etmektedir. İnsanların o günün sıkıntısından kurtulmaları için mahşerde Allah tarafından görevlendirilenler onları Allah’a secde etmeye çağırırlar (İbn Âşûr, XXIX, 99). Râzî’ye göre inkârcılar dünyada Allah’a secde etmedikleri için âhirette kınanmak ve azarlanmak maksadıyla secdeye çağrılacaklardır (XXX, 96). Hadiste buyurulduğu üzere erkek kadın herkes Allah’a secde eder; dünyada gösteriş için secde etmiş olanlar da secde etmek isterler, fakat eğilemezler (bk. Buhârî, “Tefsîr”, 68/2). Başka bir rivayette inkârcıların da secde etmek isteyecekleri fakat buna güçlerinin yetmeyeceği haber verilmiştir (Şevkânî, V, 317). Onlar, gözlerine korku çökmüş, zillet içerisinde ve perişan bir halde bulunurlar. Halbuki dünyada yapabilecek durumda iken de secdeye çağrılmışlar, fakat secde etmemişlerdi. Bu sebeple âhirette secde etme güçleri ellerinden alınacaktır (bk. Râzî, XXX, 96).
Resûl-i Ekrem şöyle buyurmuştur:” Kıyamet günü işler güçleştiği zaman her erkek ve kadın mü’min secde eder. Yalnız dünyada başkaları görsün ve duysun diye secde edenler secde edemez. Esasen  onlar da secde etmeye çalışır, ama belkemikleri tek parça olacağı için secde edemezler”
(Buhari, Tefsir 68/2).

يَوْمَ يُكْشَفُ عَنْ سَاقٍ وَيُدْعَوْنَ اِلَى السُّجُودِ فَلَا يَسْتَط۪يعُونَۙ

 

يَوْمَ  zaman zarfı, önceki ayetteki  يَأْتُوا  fiiline mütealliktir. 

يَوْمَ  hem cümleye, hem de tek kelimeye (müfrede) muzâf olan zarflardandır. Cümleye muzâf olduğunda, muzâfun ileyh cümlesinin başında (اَنْ) bulunmaz. Bu duruma pratikte çok rastlanılmaktadır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يُكْشَفُ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  يُكْشَفُ  damme ile merfû, meçhul muzari fiildir. Naib-i faili müstetir olup takdiri هو ’dir. 

عَنْ سَاقٍ  car mecruru  يُكْشَفُ  fiiline mütealliktir.  

وَيُدْعَوْنَ اِلَى السُّجُودِ  cümlesi atıf harfi  وَ ‘la  يُكْشَفُ عَنْ سَاقٍ  cümlesine matuftur. وَ  atıf harfidir. يُدْعَوْنَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû, meçhul muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı naib-i fail olarak mahallen merfûdur.  اِلَى السُّجُودِ  car mecruru  يُدْعَوْنَ  filine mütealliktir. 

فَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  يَسْتَط۪يعُونَ   fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.

يَسْتَط۪يعُونَ  fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındadır. Sülâsîsi  طوع ’dir.

Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamları katar.

يَوْمَ يُكْشَفُ عَنْ سَاقٍ وَيُدْعَوْنَ اِلَى السُّجُودِ فَلَا يَسْتَط۪يعُونَۙ


يَوْمَ  zaman zarfı, takdiri  اذكر  olan mahzuf fiile mütealliktir. Bu takdire göre cümle emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Fiilin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. 

يَوْمَ ‘nin muzâfun ileyhi olan  يُكْشَفُ عَنْ سَاقٍ  cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar. 

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

سَاقٍdeki tenvin nev ifade eder.

Ayetteki  يَوْمَ يُكْشَفُ عَنْ سَاقٍ  [O gün baldır açılır] ibaresinde temsili istiare vardır. Baldırın  açıldığı gün ifadesi, kıyamet gününde vaziyetin şiddetlendiği durumun zorlaştığı anlamındadır.

Aynı üslupta gelen  وَيُدْعَوْنَ اِلَى السُّجُودِ  cümlesi, atıf harfi  وَ ‘la  makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

يُدْعَوْنَ  fiili, meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü fiil malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime, meçhul binada naib-i fail olur.

Meçhul bina naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127) 

فَلَا يَسْتَط۪يعُونَ  cümlesi atıf harfi  فَ  ile makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.  

‘’Baldır açılır’’ tabiri, işlerin şiddeti ve zorluğu anlamında kullanılmış bir temsîlî istiaredir. Yoksa ortada ne baldır, ne de açılma vardır. Bu, cimri olan birisi için ”eli bağlı" denilmesine benzer. Baldır anlamındaki  سَاقٍ  kelimesinin nekre oluşu; birinci anlayışa göre korkutmak için, ikinci anlayışa göre de tazim içindir. Kâfirler ve münafıklar, secdeye davet edilirler. Bu davet, teklif ve kulluk için değil, dünyada secdeyi terkettikleri için kınama, azarlama ve bu konudaki aşırılıklarından dolayı onları üzmek içindir. Çünkü kıyamet günü, teklif ve kulluk gösterme günü değildir. Fakat ona gerçek anlamda güçleri yetmediği, alet ve sebepler sağlam olmadığı için güç yetiremezler. Bu ifade işaret ediyor ki, onlar secde etmek isterler ama bu mümkün olmaz. (Rûhu’l Beyân)

Günün Mesajı
Müşrikler, "Âhireti inkar ediyor, ama “Kıyamet gelmeyecek, gelse bile biz orada şu Müslümanlanlardan daha farklı bir muameleye tâbi tutulmayacağız. Hattâ nasıl burada onlardan malca, evlatça, kuvvetçe üstünsek, orada da mükâfatımız daha fazla olur.” diyorlardı. Bundan sonra 48'inci ayete kadar gelecek ayetler bu iddiaya cevap vermektedir.
Sayfadan Gönüle Düşenler

‘Kendi kuralını, kendin koy.’ temalı reklam sloganları, zaten insan nefsinin meyilli olduğu doymaz açlığı, zihnin derinliklerine büyüterek yerleştirdi. Hakkını savunmak ile istediğimi yapar ve istediğimi, istediğim zaman elde ederim arasındaki çizgi silikleşti. ‘Sınırlarını kendin belirle.’ benzeri cümleler sonucunda, insanları özgürlüğe çağırdılar. Dinin kurallarına göre yaşamayı küçümsediler ama yine kendi belirledikleri standartlara uygun düşünerek yaşamaya hapsettiler. Haksızlığımı savun, hakkını savunayım yalanına inandırdılar.

Böylece insan, bütün dikkatini kendi nefsine yani isteklerine yönlendirdi. Bunun sonucunda da, farklı topluluklar arasındaki uçurumlar açıldıkça açıldı. Dünyanın bir kısmı açlıktan ya da ihtiyacı olan basit ilaçlara ulaşamadığından ya da yaşadığı yerde, dışarıdan desteklenen çatışmalardan ölürken, bir kısmı da fazla yemekten ya da ilaç bağımlılığından ya da aşırı rahatlığın doğurduğu sıkıntılardan dolayı ölür oldu. Kısacası; başkalarını umursamadan, keyfine göre yaşayanların zararı her kesime dokundu.

Mahsullerini paylaşmak istemeyen bahçe sahiplerinin hali de, hırslarına göre yaşayanların bir yansımasıydı. Kul ancak nasibinde olana ulaşırken, nasibinde olmayana ne yaparsa yapsın ulaşamazdı. Haksızlıklar sonucunda, elde edilen geçici kazançlar, belki de nefsine hizmetçi olmuşların karşılaştığı en ağır imtihanlardandı. Zira; herkes bilir ki, kul bu dünyada neye sahip olursa olsun, kaybedecekti. Önemli olan dünya bahçelerinden, ahiret gerçeğine dönerken neyi beraberinde götürebileceğiydi.

Ey Allahım! Benliğimizi; nefsimizin ve nefsine köle olmuşların yalanlarına kanmaktan ya da kanmayı istemekten muhafaza buyur. Kaldıramayacağımız ya da hesabını veremeyeceğimiz sorumlulukları; kendi ellerimizle yüklenerek maddi ve manevi olarak ezilmekten muhafaza buyur. Gözlerimizi ve gönüllerimizi; nurun ve muhabbetin ile doyur. Bizi; Sana itaat edenlerden ve sınırların dairesinde elinden geleni yaptıktan sonra Sana tam anlamlyla teslim olanlardan eyle. Öyle ki; iznin ile iki cihanda da, rahmetinden ve rızandan doğan ferahlık, bizi sarmalasın ve bir daha hiç bırakmasın.

Amin.

Zeynep Poyraz: @zeynokoloji