Hâkka Sûresi 38. Ayet

فَلَٓا اُقْسِمُ بِمَا تُبْصِرُونَۙ  ...

Görebildiklerinize ve göremediklerinize yemin ederim ki, o (Kur’an), hiç şüphesiz çok şerefli bir elçinin (Allah’tan alıp tebliğ ettiği) sözüdür.  (38 - 40. Ayetler Meali)
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَلَا hayır
2 أُقْسِمُ yemin ederim ق س م
3 بِمَا şeylere
4 تُبْصِرُونَ gördükleriniz ب ص ر
 

“Görebildikleriniz ve göremedikleriniz” ifadesi, varlık âleminde, görüleni ve görülemeyeni ile üzerine yemin edilmeye değer ne varsa tamamını, meselâ yüce Allah’ın zâtı, sıfatları ve evrende O’nun kudretini gösteren maddî ve mânevî varlıkları, yer ve gök cisimlerini, insanlar, melekler, cinler, âhiret âlemi vb. varlıkları kapsamaktadır.

Kur’an’ı tebliğ eden Hz. Peygamber’e müşriklerden bazıları şair, bazıları da kâhin diyorlardı. Bu sebeple yüce Allah burada yaptığı yeminle Kur’an-ı Kerîm’in bir şair veya kâhin sözü değil, değerli bir elçinin sözü olduğunu vurgulamıştır. Ayrıca söz sanatı bakımından da Kur’an’ın şiir olmadığını, kâhin sözüne benzemediğini bazan kendileri de itiraf ettikleri halde müşrikler ondan ne ibret almışlar ne de onun ilâhî kelâm olduğuna inanmışlardır (Resûlullah’ın içinde yaşadığı toplumda “şair” kelimesinin kullanıldığı özel anlam hakkında bk. Yâsîn 36/69). Müfessirlerin çoğunluğu Resûlullah hakkında söylenilen şair ve kâhin sözlerini dikkate alarak 40. âyetteki, “değerli elçi”den maksadın Hz. Peygamber olduğu kanaatine varmışlardır. Tekvîr sûresinin 19. âyeti de aynı lafızları taşır; fakat çoğunluğun yorumuna göre orada elçiden maksat Cebrâil’dir. Aslında bu iki yorum arasında bir çelişki yoktur. Zira Kur’an’ı Hz. Peygamber’e Cebrâil getirmiş, o da tebliğ etmiştir. Bu sebeple Tekvîr sûresindeki âyetin bağlamına Cebrâil, buradaki bağlama ise Hz. Peygamber uygun düşmektedir. Gerçekte Kur’an Allah’ın kelâmıdır; nitekim 43. âyette âlemlerin rabbi katından indirilmiş olduğu açıkça ifade buyurulmuştur. Buna göre Cebrâil ve Hz. Peygamber Allah’ın kelâmını kullarına ulaştırmada aracı oldukları için 40. âyette söz onlara nisbet edilmiştir (bk. Râzî, XXX, 117).

Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 449-450
 

فَلَٓا اُقْسِمُ بِمَا تُبْصِرُونَۙ


Fiil cümlesidir.  فَ  istînâfiyyedir.  لَٓا  zaiddir.  اُقْسِمُ  damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنا ’dir. 

مَا  müşterek ism-i mevsûl  بِ  harf-i ceriyle  اُقْسِمُ  fiiline mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası تُبْصِرُونَ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur. Aid zamir mahzuftur.

تُبْصِرُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.  تُبْصِرُونَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi بصر ’dir. 

اُقْسِمُ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  قسم ‘dir.

إِفْعَال  babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder. 

 

فَلَٓا اُقْسِمُ بِمَا تُبْصِرُونَۙ


فَ , istînâfiyyedir. 

Ayet, kasem üslubunda gayr-ı talebî inşâî isnaddır. Cümlede  لَٓا  zaid veya nefy cins edatıdır. Kasem fiili muzari sıygada gelerek istimrarî teceddüt ifade etmiştir. Kasemin cevabı 40. ayettedir.

Muksemun aleyh olan müşterek ism-i mevsûl  مَا , harf-i cerle birlikte  اُقْسِمُ  fiiline mütealliktir. Sılası olan  تُبْصِرُونَ , müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Buradaki  فَ  Kur’anın müşriklerin nisbet ettiği kişiden değil Allahu Teala tarafından indiğini ispat etmek için tefriğ olarak gelmiştir. (Âşûr) 

"Yemin etmem” çünkü durum açıktır ve yeminle pekiştirmeye ihtiyacı yoktur ya da yemin ederim demektir,  لَٓا  da zaittir, ya da  لَٓا  yeniden dirilmeyi inkârlarını reddetmekte,  اُقْسِمُ  (yemin ederim) de yeni söz başıdır. (Beyzâvî)

Ayet, genelleme yoluyla tüm varlıklara atfedilmiştir. Çünkü varlıklar ya görülürler, ya da görülmezler. Hiçbirisi bu iki özelliğin dışında değildir. Görünenler, müşahede edilenlerdir. Görünmeyenler de gaib olanlardır. Dünya, ahiret, cisimler, ruhlar, insanlar, cinler, yaratıklar, yaratan, açık ve gizli tüm nimetler ve daha başka her şey bu iki sözcüğün kapsamına girerler. (Rûhu’l Beyân- Âşûr)