Hâkka Sûresi 37. Ayet

لَا يَأْكُلُهُٓ اِلَّا الْخَاطِؤُ۫نَ۟  ...

Onu günahkârlardan başkası yemez.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 لَا
2 يَأْكُلُهُ onu yemez ا ك ل
3 إِلَّا başkası
4 الْخَاطِئُونَ hata işleyenlerden خ ط ا
 

Müfessirler “Sonra da onu yetmiş arşın uzunluğunda bir zincire dizin!” meâlindeki ifadede geçen sayıyı çokluktan kinaye olarak yorumlamışlardır (bk. Râzî, XXX, 114). Âhiret hayatı gayb âleminden olduğu için Allah orası ile ilgili bilgileri dünyadaki kullarına temsilî olarak anlatmaktadır. Râzî, bunun benzeri başka bir âyetin (bk. İbrâhim 14/49) tefsirinde bu tür ifadelerin, günahkârların kendi eylem ve eğilimlerini, sonuç olarak öte dünyada topluca içine düşecekleri genel umutsuzluğu dile getiren bir mecaz olduğunu belirtmiştir (XIX, 148; ayrıca bk. Esed, II, 512). 33-34. âyetler günahkârın zincire vurulmasının sebebini açıklamaktadır ki o da Allah’a inanmaması ve yoksula yedirmeyi teşvik etmemesi, yani bencil duygularını aşarak başkalarının sıkıntılarını paylaşma olgunluğunu sergileyememesidir. Yoksulu gözetme konusundaki duyarsızlığın, kişinin zincirlere vurulmasının ana sebeplerinden biri olarak Allah’a inançsızlığın hemen ardından zikredilmesi, İslâm’ın yoksullukla mücadeleye, paylaşmaya, sosyal adalete verdiği önemi gösterir. 35. âyet, inkârcılara âhirette yardım veya şefaat edecek hiç kimsenin bulunmayacağına, dünyada kendilerine yardım edip menfaat sağlayan dostların da kendileri için hiçbir şey yapamayacaklarına, bu sebeple dünyada yaptıklarına pişman olup ümitsizliğe kapılacaklarına işaret etmektedir.

“Yananların akıntısı” diye tercüme ettiğimiz 36. âyetteki gıslîn kelimesine müfessirler, “cehennemliklerin yediği bir bitki, en kötü yemek, cehennemliklerin yanan bedenlerinden akan akıntı” mânalarını vermişlerdir (bk. Şevkânî, V, 328). İbn Abbas gıslîn kelimesinin ne anlama geldiğini bilmediğini ifade etmiştir (bk. Râzî, XXX, 116). 36-37. âyetler dünyada Allah’a isyan edenlerin âhiretteki beslenmelerinin bile azap olduğunu göstermektedir.

 

لَا يَأْكُلُهُٓ اِلَّا الْخَاطِؤُ۫نَ۟


لَا يَأْكُلُهُٓ اِلَّا الْخَاطِؤُ۫نَ۟  cümlesi  غِسْل۪ينٍ ‘nin sıfatı olarak mahallen mecrurdur. 

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat

Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar  2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred olan sıfatlar: Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Fiil cümlesidir. لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  يَأْكُلُهُٓ  damme ile merfû muzari fiildir. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

اِلَّا  hasr edatıdır.  الْخَاطِؤُ۫نَ  fail olup ref alameti و ‘dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. 

الْخَاطِؤُ۫نَ  kelimesi, sülâsi mücerredi  خطأ  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

لَا يَأْكُلُهُٓ اِلَّا الْخَاطِؤُ۫نَ۟


Ayet önceki ayetteki  غِسْل۪ينٍ  için sıfattır. Fasıl sebebi kemâl-i ittisâldir. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

Cümle muzari fiil sıygasında faide-i haber, inkârî kelamdır. Nefy harfi  لَا  ve istisna edatı  اِلَّٓا  ile oluşan kasr cümleyi tekid etmiştir. Kasır; fiille fail arasındadır.  يَأْكُلُهُٓ  sıfat /maksûr, الْخَاطِؤُ۫نَ  mevsûf/maksûrun aleyh olur. Kasr-ı sıfat ale’l-mevsûftur. 

İsm-i fail vezninde gelerek istimrar ve istikrar ifade eden  الْخَاطِؤُ۫نَ۟ , günahkârdan kinayedir.

الْخَاطِؤُ۫نَ۟  kelimesi ‘günahkârlar’ demek olup, bununla da, bilerek günah işleyenler kastedilmiştir. Çünkü, bir kimse bilerek günah işlediğinde denilir ki, bunlar da, müşriklerdir. (Fahreddin er-Râzî)

Ayette günahkâr,  خاطأ  kelimesi ile ifade edilmiştir.  خاطأ ; bile bile doğru olanın aksini yapandır. Yanlışlıkla hata edene yani, doğru yapmak istediği halde kasdın dışında hata edene muhtî denilir. (Rûhu’l Beyân)

الْخَاطِؤُ۫نَ۟  kelimesinin elif lamla marifeliği vasfın kemaline delalet etmek içindir. Yani, en şiddetli günah işleyen müşrikler anlamındadır. (Âşûr)