Hâkka Sûresi 7. Ayet

سَخَّرَهَا عَلَيْهِمْ سَبْعَ لَيَالٍ وَثَمَانِيَةَ اَيَّامٍۙ حُسُوماً فَتَرَى الْقَوْمَ ف۪يهَا صَرْعٰىۙ كَاَنَّهُمْ اَعْجَازُ نَخْلٍ خَاوِيَةٍۚ  ...

Allah, onu kesintisiz olarak yedi gece, sekiz gün onların üzerine musallat etti. Öyle ki (eğer orada olsaydın), o kavmi, içi boş hurma kütükleri gibi oracıkta yere serilmiş hâlde görürdün.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 سَخَّرَهَا onu saldı س خ ر
2 عَلَيْهِمْ onların üzerine
3 سَبْعَ yedi س ب ع
4 لَيَالٍ gece ل ي ل
5 وَثَمَانِيَةَ ve sekiz ث م ن
6 أَيَّامٍ gün ي و م
7 حُسُومًا ardı ardına ح س م
8 فَتَرَى görürsün ر ا ي
9 الْقَوْمَ o kavmi ق و م
10 فِيهَا orada
11 صَرْعَىٰ serilmiş ص ر ع
12 كَأَنَّهُمْ sanki onlar
13 أَعْجَازُ kütükleridir ع ج ز
14 نَخْلٍ hurma ن خ ل
15 خَاوِيَةٍ içi boş خ و ي
 

“Kapılarını çalacak felâket” diye çevirdiğimiz karia kelimesi “çarpan, vuran, çarpışan” anlamında olup burada kıyametin bir başka ismi olarak kullanılmıştır. Semûd ve Âd kavimleri âhireti inkâr edip kendilerine gönderilen peygambere isyan ettikleri için birincisi (Semûd), şiddetinden dolayı âyette “tâgiye” (azgın) denilen çok ağır bir depremle yok olup gitmiştir (bilgi için bk. A‘râf 7/73-79; Hûd 11/61-68); Âd kavmi ise inkârcılıkta ısrar ettiği için Allah onların üzerine kasıp kavuran bir fırtına göndermiş; bu fırtına Âd kavminin yurdunda yedi gece sekiz gün devam etmiş; sonunda insanları sökülmüş hurma kütükleri gibi yerlere serivermiştir (krş. Kamer 54/19-20). Âd kavminin muhteşem sarayları ve köşkleri yerle bir olmuş; böylece yok olup gitmişlerdir. Bu iki kavmin âkıbetleri, hem Muhammed ümmetine birer ders ve ibret levhası olarak hem de bu felâketleri gerçekleştiren gücün kıyameti de gerçekleştireceğine bir kanıt olarak zikredilmiştir (bk. A‘râf 7/65-72; Hûd 11/50-60).

 


Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt:5  Sayfa:442
 

 Sara'a صرع :

  صَرْعٌ yıkıp yere çalmak anlamındadır.

  مِصْرَعانِ Aslen kapının iki kanadı demektir. Buna benzetme yapılarak şiirde iki kafiyeye sahip bir beyte mısra denmiştir.

  Son olarak قَوْمٌ صَرْعَى ifadesi yere yıkılan toplum manasında kullanılır. (Müfredat)

  Kuran’ı Kerim’de 1 defa geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)

  Türkçede kullanılan şekilleri sâra hastalığı ve mısradır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

 

سَخَّرَهَا عَلَيْهِمْ سَبْعَ لَيَالٍ وَثَمَانِيَةَ اَيَّامٍۙ حُسُوماً


سَخَّرَهَا  fiili  ر۪يحٍ ‘in sıfatı olarak mahallen mecrurdur. 

Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Fiil cümlesidir.  سَخَّرَهَا  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Muttasıl zamir  هَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

عَلَيْهِمْ  car mecruru سَخَّرَ  fiiline mütealliktir.  سَبْعَ  zarf olup fetha ile mansubdur.  لَيَالٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  ثَمَانِيَةَ اَيَّامٍ  atıf harfi وَ ‘la  سَبْعَ لَيَالٍ ‘e matuftur. 

حُسُوماً  kelimesi  سَبْعَ  ve  ثَمَانِيَةَ ‘in sıfatı olup fetha ile mansubdur. 

سَخَّرَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi سخر ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar. 

حُسُوماً  kelimesi, sülâsi mücerredi  حسم  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


فَتَرَى الْقَوْمَ ف۪يهَا صَرْعٰىۙ 


فَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Fiil cümlesidir.  تَرَى  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ‘dir.  تَرَى  bilmek manasında kalp fillerindendir.

Kalp fiilleri (iki mef’ûl alan fiiller); bir mef’ûl ile manası tamamlanamayıp ikinci mef’ûle ihtiyaç duyan fiillerdir. Bu fiiller isim cümlesinin önüne gelirler, mübteda ve haberi iki mef’ûl yaparak nasb ederler. 3 gruba ayrılırlar:

1. Bilmek manasında olanlar.

2. Sanmak manası ifade edenler, kesine yakın bilgi ifade ederler. “Sanmak, zannetmek, saymak, kendisine öyle gelmek” gibi manalara gelir.

3. Değiştirme manası ifade edenler. Aynı anlama gelmedikleri halde görevleri itibariyle onlara benzerliklerinden kalp fiilleri adı altına girmişlerdir.

Değiştirme manasına gelen fiiller “etti, yaptı, kıldı, edindi, dönüştürdü, değişik bir hale getirdi” gibi manalara gelir.

Bilgi ve zan fiillerinden sonra bazen  اَنَّ ’li ve  اَنْ ’li cümleler gelir, bu cümleler iki mef’ûl kabul edilir. Bilmek, sanmak ve değiştirme manasına gelen bu fiiller 3 şekilde gelebilir: 1) İki mef’ûl alanlar, 2) İki mef’ûlünü masdar-ı müevvel cümlesi olarak alanlar, 3) İki mef’ûlü hazif olanlar. Kalp fiilleri iki mamûlü arasında olduğunda amel etmeleri de etmemeleri de caizdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

الْقَوْمَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  ف۪يهَا  car mecruru  تَرَى  fiiline mütealliktir. صَرْعٰى  hal olup elif üzere mukadder fetha ile mansubdur. Maksur isimdir.

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid) 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil) 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  صَرْعٰى  sıfat-ı müşebbehe kalıbındandır.

Sıfat-ı müşebbehe “benzeyen sıfat” demektir. İsm-i faile benzediği için bu adı almıştır. İsm-i failin ifade ettiği anlam geçici olduğu halde, sıfat-ı müşebbehenin ifade ettiği anlam kalıcıdır. İsm-i fail değişen ve yenileşen vasfa delalet eder. Sıfat-ı müşebbehe sürekli ve sabit vasfa delalet eder. Bu süreklilik ve sabitlik az veya çok, bazen de sonsuza kadar devam eder. Geniş zamana delalet eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


 كَاَنَّهُمْ اَعْجَازُ نَخْلٍ خَاوِيَةٍۚ


كَاَنَّهُمْ اَعْجَازُ  cümlesi  الْقَوْمَ ‘ün hali olarak mahallen mansubdur.  كَاَنَّ  harfi  اِنَّ  gibi ismini nasb haberini ref eder. Bazı müfessirlere göre de gibi cümleyi tekid eder.  هُمْ  muttasıl zamiri  كَاَنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. 

اَعْجَازُ  kelimesi  كَاَنَّ ‘nin haberi olup lafzen merfûdur. Aynı zamanda muzâftır. نَخْلٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  خَاوِيَةٍ  kelimesi  نَخْلٍ ‘in sıfatı olup kesra ile mecrurdur.

خَاوِيَةٍ  kelimesi, sülâsi mücerredi  خوي  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

سَخَّرَهَا عَلَيْهِمْ سَبْعَ لَيَالٍ وَثَمَانِيَةَ اَيَّامٍۙ حُسُوماً 


Ayet  ر۪يحٍ  için 3. Sıfattır. Fasıl sebebi kemâl-i ittisâldir. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107) 

عَلَيْهِمْ  car mecruru ve  سَبْعَ لَيَالٍ  zarfı,  سَخَّرَهَا  fiiline mütealliktir.

ثَمَانِيَةَ اَيَّامٍۙ  izafetiسَبْعَ لَيَالٍ  izafetine matuftur. Cihet-i camiâ tezattır.

حُسُوماً  kelimesi, سَبْعَ  ve  ثَمَانِيَةَ  için sıfattır. Dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.

اَيَّامٍۙ - لَيَالٍ  kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî ve mürâât-ı nazîr sanatları vardır.

وَثَمَانِيَةَ  ve  سَبْعَ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

حُسُوماً , ism-i fail vezninde gelerek bu özelliğin istimrar ve istikrarına işaret etmiştir.

سَخَّرَهَا عَلَيْهِمْ (Onu üzerlerine saldı) kudretiyle onlara musallat etti. Bu da yeni söz başıdır ya da onun kozmolojik sebeplerle meydana geldiği vehmini reddeden sıfattır. Öyle bile olsa onu takdir eden ve sebep kılan yine O'dur (Allah'tır). "Yedi gece sekiz gün üzerlerine kahırla saldı”.  حُسُوماً ; arka arkaya demektir ki,  حاسم 'in çoğulu olur. Bu da  حسمت الدابة  deyiminden gelir ki, hayvanı aralıksız dağlamaktır ya da nahisatin (uğursuz) demektir ki, bu da حسمت كل خير (bütün hayırları kesti, kökünü kuruttu) demektir.

Ya da katlatın demektir ki, köklerini kesti demektir.  حُسُوماً 'in masdar olup mef’ûlün leh manasına olması da caizdir,  قاطعات قطعت دابرهم  ‘köklerini kesmek için gönderildi’ demektir ya da mukadder bir durumunu gösteren mef’ûlu mutlaktır yani  تحسمهم حسوما  demektir. Fetha ile  حَصوماً  şeklinde okunuşu da bunu destekler. Bu da  أيام العجوز  günleri idi ki, Çarşamba sabahından öteki çarşambanın güneş batımına kadar devam etmiştir. Ona acuz denilmesi kışın sonu olmasındandır; ya da bir kocakarı yeraltı dehlizine girmişti, rüzgar onu sekizinci gün oradan çekip çıkardı ve helak etti. (Beyzâvî)


فَتَرَى الْقَوْمَ ف۪يهَا صَرْعٰىۙ كَاَنَّهُمْ اَعْجَازُ نَخْلٍ خَاوِيَةٍۚ


فَ , istînâfiyyedir. Müspet muzari fiil sıygasındaki cümle, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Fiilin muzari sıygada gelmesi istimrar, teceddüt ve tecessüm ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

 ف۪يهَا  car mecruru  تَرَى  fiiline mütealliktir.  صَرْعٰىۙ  kelimesi haldir. Hal anlamı açıklamak için yapılan ıtnâb sanatıdır.

الْقَوْمَ ‘deki marifelik, ahd-i zikri içindir.  الْقَوْمَ , kabiledir. Bu, tüm kabilenin helak edilmesinin bir tasviridir. (Âşûr)

ف۪يهَا ‘deki zamir, gecelere ve günlere aittir. (Âşûr)

Gece ve günlere ait zamire  ف۪ي  harfinin dahil olması istiare oluşturmuştur. ف۪ي  harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla gün ve gece, zarfiyeye uygun olmadığı halde içine girilebilen bir şeye benzetilmiştir. Burada  ف۪ي  harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Mübalağa için bu üslup kullanılmıştır.

كَاَنَّهُمْ اَعْجَازُ نَخْلٍ خَاوِيَةٍۚ  cümlesi  الْقَوْمَ ’in halidir. Hal cümleleri, anlamı açıklamak için yapılan ıtnâb sanatıdır.

Teşbih ve tekid harfi  كَاَنَّ  ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.  

هُمْ  zamiri  كَاَنَّ ’nin ismi, اَعْجَازُ  haberidir.  خَاوِيَةٍ  kelimesi  نَخْلٍ  için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin bir özelliğine işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

Ayetteki teşbih, teşbih edatı zikredildiği için mürsel, vech-i şebeh zikredilmediği için mücmeldir.

Vech-i şebeh Âd kavminin helak oluş şeklidir. Sadece ölmekle kalmamışlar adeta içleri boşalmıştır. Burada da helak olan kâfir kavim, ruhsuz cesetlere dönmüş haliyle hurma ağacı gövdelerine benzetilmiştir. Câmî’, boşluk ve sükun halidir.(Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belagat Dersleri Beyân İlmi)

كَاَنَّهُمْ اَعْجَازُ نَخْلٍ خَاوِيَةٍ  [Onlar sanki boş hurma kütükleridir.] ayetinde mürsel mücmel teşbih vardır. Zira benzetme edatı (teşbih edatı) zikredil­miş benzetme yönü (vech-i şebeh) zikredilmemiştir. (Safvetü’t Tefâsir)