A'râf Sûresi 106. Ayet

قَالَ اِنْ كُنْتَ جِئْتَ بِاٰيَةٍ فَأْتِ بِهَٓا اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِق۪ينَ  ...

Firavun, “Eğer açık bir delil getirdiysen haydi göster onu bakalım, şayet doğru söyleyenlerden isen” dedi.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَالَ (Fir’avn) dedi ق و ل
2 إِنْ eğer
3 كُنْتَ isen ك و ن
4 جِئْتَ getirmiş ج ي ا
5 بِايَةٍ bir ayet ا ي ي
6 فَأْتِ getir bakalım ا ت ي
7 بِهَا onu
8 إِنْ şayet
9 كُنْتَ isen ك و ن
10 مِنَ -den
11 الصَّادِقِينَ doğru söyleyenler- ص د ق
 

Firavun, Hz. Mûsâ’nın tebliğinde gerçeği söylediği ve sağlam kanıtlara dayandığı şeklindeki açıklamalarını yeterli bulmayıp kendisinden doğruluğunu kanıtlayacak bir mûcize göstermesini isteyince Hz. Mûsâ iki mûcize sergiledi: Asânın bir anda yılana dönüşmesi ve –esmer tenli olduğu halde– elini cebinden çıkarınca renginin, olayı takip edenlerin gözleri önünde ve onları hayrete düşürecek şekilde bembeyaz hale gelmesi. Aynı mûcizeler Tevrat’ta da zikredilmektedir (Çıkış, 4/2-8). 

 

Her ne kadar bu mûcizeleri bildiren âyetler, kelâm âlimlerince “mülhidler” diye nitelenen bir grup tarafından çeşitli şekillerde (meselâ elin beyazlanması mûcizesi, Mûsâ’nın güçlü ve açık seçik kanıtlar göstermesi tarzında) te’vil edilerek mûcizenin inkârı yoluna gidilmişse de, Sünnî müfessirler bu tür te’villeri, konuyla ilgili mütevâtir bilgilerin kabul edilmemesi ve peygamberin yalanlanması anlamına geldiğini savunarak reddetmişlerdir (bk. Râzî, XIV, 196).

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 566

 

قَالَ اِنْ كُنْتَ جِئْتَ بِاٰيَةٍ فَأْتِ بِهَٓا اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِق۪ينَ

Fiil cümlesidir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili, müstetir olup takdiri  هُو ’dir.

Mekulü’l-kavli,  اِنْ كُنْتَ جِئْتَ’dır.  اِنْ  şart harfi iki muzari fiili cezm eder.  كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi şart cümlesidir.  تَ  muttasıl zamiri  كان ’nin ismi olarak mahallen merfûdur.

جِئْتَ  fiili  كَانَ ’nin haberi olarak mahallen mansubtur.  جِئْتَ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تَ  fail olarak mahallen merfûdur.

فَ  şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir.  أْتِ  illet harfinin hazfi ile mebni emir fiildir. Faili ise müstetir olup takdiri  أنت ’dir.

بِهَٓا  car  mecruru  جِئْتَ   fiiline müteallıktır.     

اِنْ  şart harfi iki muzari fiili cezm eder.  كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi şart cümlesidir.  تَ  muttasıl zamiri  كان ’nin ismi olarak mahallen merfûdur.

مِنَ الصَّادِق۪ينَ  car mecruru  كُنْتَ ’nin mahzuf haberine müteallıktır. Cer alameti  ي ’dir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.

الصَّادِق۪ينَ  kelimesi, sülâsî mücerred olan  صدق  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail, eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Şartın cevap cümlesi öncesinin delaletiyle hazfedilmiştir. Takdiri,  فأت بها şeklindedir. 

 

قَالَ اِنْ كُنْتَ جِئْتَ بِاٰيَةٍ فَأْتِ بِهَٓا

Fasılla gelmiş istînâf cümlesidir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.  قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli ise şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

فَ  karinesiyle gelen cevap cümlesi  فَأْتِ بِهَٓا, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Geldi manasındaki  جاء  fiili,  بِ  harfiyle kullanıldığında getirdi manası kazanır. Bu tazmin sanatıdır. 

بِبَيِّنَةٍ ’deki tenvin, tazim ifade eder. 

فَأْتِ - جِئْتَ بِ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

“O Firavun, ‘Eğer sen bir ayet (mucize) getirdiysen…’ dedikten sonra niçin ‘Göster onu!’ demiştir?” Bunun manası, “İddianın doğru olması ve doğruluğunun kesinlik kazanması için eğer sen, seni gönderen katından bir ayet, bir belge getirdiysen onu getir bana göster.” şeklindedir. (Fahreddin er-Râzî)

اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِق۪ينَ

 

Ayetin fasılası öncesini tekid için gelmiş istînâfiyyedir. Şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. Şart cümlesi  كاِن ’nin dahil olduğu isim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Şartın cevabı mahzuftur. Cümlenin öncesinin delaletiyle yapılan bu hazif, îcâz-ı hazif sanatıdır. Cevap cümlesinin takdiri,  فأت بها  [Onu bize getir.] şeklindedir.

اِنْ - كُنْتَ  kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

Bu ayet Firavun’un bir meydan okumasıdır.

اِنْ  şart harfi bu fiilin vuku bulma ihtimalinin zayıf olduğunu ifade eder. Yani ona göre Musa’nın (a.s.) doğru söylüyor olma ihtimali zayıftır. 

Musa’nın tebliğine karşı Firavun’un bu sözleri, usulünce yapılmış bir talep demektir. Bunda henüz bir haksızlık yoktur. Ancak “eğer, eğer” diyerek şart edatlarını sık sık tekrar etmesinde bir nezaketsizlik ve bir telaş eseri söz konusudur. (Elmalılı)

اِنْ  edatı başlıca şu yerlerde kullanılır: 

1. Muhatabın tam olarak inanmadığı durumlarda kesinlikle doğru olan sözün başında  اِنْ  gelir.

2. Bilmezden gelinen durumlarda da  اِنْ  kullanılır: Efendisini soran birisine hizmetçinin evde olduğunu bildiği halde: “Evdeyse sana haber veririm.” demesi gibi.

3. Bilen kimse sanki bilmiyormuş gibi kabul edilerek  اِنْ  kullanılır: Sebebi de kişinin, bildiği şeyin gereğini yerine getirmemesidir.  إِنْ كُنْتَ مِنْ تُرَابٍ فَلَا تَفْتَخِرْ  “Eğer sen topraktan yaratılmışsan böbürlenme.” örneğinde olduğu gibi. Kişi, topraktan yaratıldığını bilmektedir. Ancak bunu unutup kibirlenmektedir. Bu nedenle de kendisine hitapta  اِنْ  edatı kullanılmıştır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belâgat)