قَالُٓوا اَرْجِهْ وَاَخَاهُ وَاَرْسِلْ فِي الْمَدَٓائِنِ حَاشِر۪ينَۙ
Başk âyetlerde bildirildiğine göre Firavun’un sarayına Mûsâ ile birlikte –ondan üç yaş büyük olan– kardeşi Hârûn da gitmişti (bk. Yûnus 10/75; Tâhâ 20/42-43). Firavun’un danışmanları, Mûsâ’nın bir sihirbaz olduğu kanıtlanırsa, halkının gözünde itibar kazanmasının önlenebileceğini ve böylece bu meselenin halledilebileceğini düşündükleri için Firavun’a, Mûsâ’yı Hârûn’la birlikte bir süre bekletmesini, kendi usta sihirbazlarını toplayarak onların mârifetiyle Mûsâ’nın bir şarlatandan başka bir şey olmadığını halka kanıtlamasını tavsiye ettiler.
Bu âyetler, o dönemde sihrin yaygın olduğunu ve insanların sihir yarışmalarına alışık bulunduğunu göstermektedir. Kelâm bilginleri, çeşitli devirlerdeki peygamberlerin gösterdikleri mûcizelerin, daha çok o devirlerdeki toplumların değer verip ilgi duydukları konulara ilişkin olduğunu belirtirler. Nitekim Hz. Mûsâ döneminde sihir yaygın olduğu için onun mûcizeleri sihirbazları mağlûp edecek hârikalar şeklinde, Hz. Îsâ’nın döneminde çeşitli hastalıklar yaygın olduğu için onun mûcizeleri iflâh olmaz hastaları iyileştirmesi, Hz. Muhammed döneminde ise fesâhat ve belâgata itibar edildiği için onun ortaya koyduğu en büyük mûcize de Arap şiirinin en seçkin örneklerinin bile yanında sönük kaldığı Kur’ân-ı Kerîm şeklinde tezahür etmiştir (Râzî, XIV, 200. Sihir hakkında geniş bilgi için bk. Bakara 2/102).
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 567-568
قَالُٓوا اَرْجِهْ وَاَخَاهُ وَاَرْسِلْ فِي الْمَدَٓائِنِ حَاشِر۪ينَۙ
Fiil cümlesidir. قَالُٓوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Mekulü’l-kavli, اَرْجِهْ ’dir. قَالُٓوا fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.
اَرْجِهْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili ise müstetir olup takdiri أنت’dir.
Muzari fiillerin (أَنَا – أَنْتَ – نَخْنُ ...) zamirleri fail (özne) konumunda olduklarında vücûben (zorunlu olarak) müstetir olurlar yani bariz zamir olarak açık şekilde yazılmaları mümkün olmadığı gibi bunların yerine açık bir isim söylenmesi de mümkün değildir. (هُوَ - هِيَ) zamirlerinin müstetir oluşu ise mazi fiilde de muzari fiilde de vücûben değil cevazendir yani bunların müstetir zamir olarak kullanılmaları zorunlu olmayıp bu zamirlerin yerine istenildiği takdirde açık isim getirilmesi de mümkündür. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Mefulun bih olan اَخَاهُ kelimesi atıf harfi وَ ’la اَرْجِهْ fiilindeki gaib zamire matuftur. Harfle îrab olan beş isimden biridir. Nasb alameti eliftir.
Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَ atıf harfidir.
Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında îrab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşaî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz.
Matufun îrabı her zaman için matufun aleyhe uyar.
و : Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَرْسِلْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili ise müstetir olup takdiri أنت ‘dir.
فِي الْمَدَٓائِنِ car mecruru اَرْسِلْ fiiline müteallıktır. حَاشِر۪ينَ mef’ûlun bih olup nasb alameti ي ’dır. Cemi müzekker salim kelimeler ي ile nasb olurlar. Mahzuf bir mevsufun sıfatıdır. Takdiri, رجالا حاشرين (Toplanan adamlar) şeklindedir.
حَاشِر۪ينَ kelimesi sülâsî mücerred olan حشر fiilinin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَرْسِلْ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.
İf’al babındandır. Sülâsîsi رسل ’dir.
İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
الْمَدَٓائِنِ ; şehir manasındaki المدينة kelimesinin çoğuludur.
قَالُٓوا اَرْجِهْ وَاَخَاهُ وَاَرْسِلْ فِي الْمَدَٓائِنِ حَاشِر۪ينَۙ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan cümlenin mekulü’l-kavli emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
قَالُٓوا اَرْجِهْ cümlesinin, قالَ fiilinin tekrarıyla قالَ المَلَأُ مِن قَوْمِ فِرْعَوْنَ cümlesinden bedel olması mümkündür. (Âşûr)
Emir şeklinde gelen أرْجِهِ fiili; “geciktir” manasındadır. (Âşûr)
Mekulü’l-kavle matuf olan وَاَرْسِلْ فِي الْمَدَٓائِنِ حَاشِر۪ينَۙ cümlesi de emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Vasıl sebebi tezattır. İki cümle arasında inşâî olmak bakımından mutabakat vardır.
الإرْسالِ fiili إلى harfiyle değil في harf-i ceri ile tadiye olmuştur. Çünkü burada bu fiilden maksat, gönderilen yer değil, özellikle gönderilenlerdir. (Âşûr)
فِي الْمَدَٓائِنِ ifadesindeki ف۪ي harfinde istiare-i tebeiyye vardır. ف۪ي harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla şehirler, içine girilebilen maddi bir şeye benzetilmiştir. Burada ف۪ي harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü şehir hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Ancak bütün şehirlerin her yerini ifade etmek üzere bu harf kullanılmıştır. Câmi’, her ikisindeki mutlak irtibattır.
اَرْجِهْ - اَرْسِلْ kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.
Araf Suresinde اَرْسِلْ, Şuara Suresinde ise وابعث buyurulmaktadır. Çünkü Araf Suresinde إرْسالْ (gönderme) fiili çokça tekrarlanmaktadır. Bu fiil, türevleriyle birlikte Araf’ta 30 kez; Şuara’da ise 17 kez geçmiştir. Dolayısıyla Şuara’dan farklı olarak Araf Suresinde اَرْسِلْ fiilinin zikredilmesi uygun düşmüştür. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Ta’bîru’ -Kur’anî, s. 329)