A'râf Sûresi 112. Ayet

يَأْتُوكَ بِكُلِّ سَاحِرٍ عَل۪يمٍ  ...

“Bütün usta sihirbazları (toplayıp) sana getirsinler.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 يَأْتُوكَ sana getirsinler ا ت ي
2 بِكُلِّ bütün ك ل ل
3 سَاحِرٍ büyücüleri س ح ر
4 عَلِيمٍ bilgili ع ل م
 

Başk âyetlerde bildirildiğine göre Firavun’un sarayına Mûsâ ile birlikte –ondan üç yaş büyük olan– kardeşi Hârûn da gitmişti (bk. Yûnus 10/75; Tâhâ 20/42-43). Firavun’un danışmanları, Mûsâ’nın bir sihirbaz olduğu kanıtlanırsa, halkının gözünde itibar kazanmasının önlenebileceğini ve böylece bu meselenin halledilebileceğini düşündükleri için Firavun’a, Mûsâ’yı Hârûn’la birlikte bir süre bekletmesini, kendi usta sihirbazlarını toplayarak onların mârifetiyle Mûsâ’nın bir şarlatandan başka bir şey olmadığını halka kanıtlamasını tavsiye ettiler.

 

 Bu âyetler, o dönemde sihrin yaygın olduğunu ve insanların sihir yarışmalarına alışık bulunduğunu göstermektedir. Kelâm bilginleri, çeşitli devirlerdeki peygamberlerin gösterdikleri mûcizelerin, daha çok o devirlerdeki toplumların değer verip ilgi duydukları konulara ilişkin olduğunu belirtirler. Nitekim Hz. Mûsâ döneminde sihir yaygın olduğu için onun mûcizeleri sihirbazları mağlûp edecek hârikalar şeklinde, Hz. Îsâ’nın döneminde çeşitli hastalıklar yaygın olduğu için onun mûcizeleri iflâh olmaz hastaları iyileştirmesi, Hz. Muhammed döneminde ise fesâhat ve belâgata itibar edildiği için onun ortaya koyduğu en büyük mûcize de Arap şiirinin en seçkin örneklerinin bile yanında sönük kaldığı Kur’ân-ı Kerîm şeklinde tezahür etmiştir (Râzî, XIV, 200. Sihir hakkında geniş bilgi için bk. Bakara 2/102).

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 567-568

 

يَأْتُوكَ بِكُلِّ سَاحِرٍ عَل۪يمٍ

Fiil cümlesidir.  يَأْتُوكَ  talebin cevabı olduğu için نَ ’un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و’ı fail olarak mahallen merfûdur.

Muttasıl zamir  كَ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.  بِكُلِّ  car mecruru  يَأْتُوكَ  fiiline müteallıktır.  سَاحِرٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

عَل۪يمٍ  kelimesi ise  سَاحِرٍ’in sıfatıdır. Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapçada sıfatın asıl adı na’t (النَّعَتُ)’dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut (المَنْعُوتُ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat iki kısma ayrılır:

1. Hakiki sıfat

2. Sebebi sıfat

Hakiki Sıfat:

1. Müfred olan sıfatlar

2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred Olan Sıfatlar:

Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Sıfat mevsufuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar:

Not: Gayr-ı akil (akılsız çoğullar) mevsuf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle Olan Sıfatlar:

Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar.

Burada  عَل۪يمٌ  kelimesi hakiki ve müfred sıfat olarak gelmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

سَاحِرٍ  kelimesi sülâsî mücerred olan سحر  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

عَل۪يمٍ mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın, mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

يَأْتُوكَ بِكُلِّ سَاحِرٍ عَل۪يمٍ

Talebin cevabı konumundaki cümle müspet muzari fiil sıygasında faideî haber ibtidaî kelamdır.

سَاحِرٍ  kelimesinin nekreliği tazim ve kesret içindir. Arkadan da bu tazimi tekid eden  عَل۪يمٍ  sıfatı gelmiştir. Sıfatlar anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır. 

Mübalağa manasını kastetmek için  عَل۪يمٍ  vasfıyla tekid edilmiştir. Çünkü  عَل۪يمٍ  vasfı sihri bilmedeki kuvvete delalet etmek için mübalağa kalıbıyla gelmiştir. (Âşûr)

بِكُلِّ  ifadesindeki  ب  harf-i cerinin  مَعَ (beraber) manasında olması muhtemel olduğu gibi, bunun geçişli kılmak için getirilmiş bir  ب  olması da muhtemeldir. (Fahreddin er-Râzî)

Bu ayet, sihirbazların, o zamanda çok fazla olduklarına delalet eder. Bu da kelamcıların ileri sürmüş oldukları şu hususun doğruluğuna delalet eder: “Allah Teâlâ, her peygamberin mucizesini o zamanda yaşayanların çok rağbet edip üstün tuttukları şey cinsinden getirmiştir. Binaenaleyh Hz. Musa zamanındaki kimselere büyü ve sihir galip gelip revaçta olunca onun mucizesi de her ne kadar hakikat bakımından büyüye ters ise de, sihre benzer bir biçimde olmuştur. Hz. İsa zamanındakilere tıp ve hekimlik galip gelip bu revaçta olunca onun mucizesi de tıp cinsinden olmuştur. Hz. Muhammed (s.a.) zamanındakilere de fesahat galip olunca hiç şüphesiz onun mucizesi de fesahat ve belagat cinsinden olmuştur.” (Fahreddin er-Râzî)