A'râf Sûresi 120. Ayet

وَاُلْقِيَ السَّحَرَةُ سَاجِد۪ينَۚ  ...

Sihirbazlar ise secdeye kapandılar.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَأُلْقِيَ ve kapandılar ل ق ي
2 السَّحَرَةُ büyücüler س ح ر
3 سَاجِدِينَ secdeye س ج د
 

Sihirbazlar mağlûbiyetin ardından, sihrin bütün inceliklerini bilmelerine rağmen kendilerini mağlûbiyete uğratan bu hadisenin bir sihir olamayacağını; şu halde Mûsâ’nın hak peygamber, gösterdiklerinin de ancak bir mûcize olarak kabul edilmesi gerektiğini anlayarak Allah için secdeye kapandılar. Kıptîler’de âdet olduğu üzere, Firavun için yere kapandıkları sanılmasın diye de Mûsâ ve Hârûn’un rabbi olan Allah’a iman ettiklerini açık bir dille belirtme gereğini duydular.

 

وَاُلْقِيَ السَّحَرَةُ سَاجِد۪ينَۚ


Fiil cümlesidir.  وَ  atıf harfidir.  اُلْقِيَ  meçhul mebni mazi fiildir.  السَّحَرَةُ  naib-i fail olup lafzen merfûdur.

Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında îrab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşaî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz.

Matufun îrabı her zaman için matufun aleyhe uyar.

و : Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

سَاجِد۪ينَ  kelimesi  اُلْقِيَ’deki naib-i failin hali olup nasb alameti  ي ’dır. Cemi müzekker salim kelimeler  ي  ile nasb olurlar.

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubtur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazfedilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim).

Burada hal müfred olarak gelmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

سَاجِد۪ينَ  kelimesi sülâsî mücerred olan  سجد  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اُلْقِيَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.

İf’al babındandır. Sülâsîsi- لقي ’dir.

İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.


 

وَاُلْقِيَ السَّحَرَةُ سَاجِد۪ينَۚ

Ayet,  وَانْقَلَبُوا صَاغِر۪ينَۚ  cümlesine matuftur. Atıf sebebi tezâyüftür. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

الإلْقاءِ  fiili fail açıkça ortada olduğu için meçhul gelmiştir. Takdiri,  وألْقَوْا أنْفُسَهم عَلى الأرْضِ (Kendilerini yere attılar)  şeklindedir. (Âşûr)

السَّحَرَةُ , سَاجِد۪ينَۚ’den haldir. Hal anlamı açıklayan ıtnâb sanatıdır.

فَغُلِبُوا هُنَالِكَ وَانْقَلَبُوا صَاغِر۪ينَۚ  [İşte o an, mağlup oldular ve küçük düştüler] yenildiler ve zelil hale geldiler. وَاُلْقِيَ السَّحَرَةُ سَاجِد۪ينَۚ  [Sihirbazlar ise secdeye kapandılar.] Sanki biri onları secdeye fırlatmış gibi şiddetli bir şekilde hemen yere kapanıp secde ettiler. Onların, gördüklerinden dolayı kendilerini tutamayıp sanki fırlatılmış gibi secdeye kapandıkları söylenmiştir. (Keşşâf)

Sihirbazların secdesi hal ile tekid edilmiştir. 

Bu ayet, o sihirbazları, başka bir şeyin secde ettirip yere kapattığına delalet eder. Bu da âlemlerin rabbi olan Allah'tan başkası olamaz.

Mutezile ise şöyle demektedir: O sihirbazlar, büyük alametleri ve kesin mucizeleri görüp müşahede edince kendilerini secdeye kapanmaktan alıkoyamadılar. Böylece de mana, “Sanki bir atıcı, onları secdeye atıverdi…” şeklinde oldu. (Fahreddin er-Râzî)

ساجِدِينَ  kelimesi haldir. Secde, kişinin kendini yere atması manası için özel bir şekil olup, tazimde mübalağa için yapılır. Onların secdeleri, Musa’nın (a.s.) mucizesinin zuhurundan tanıdıkları ve Musa’nın âlemlerin Rabbi olarak tanımladığı Allah’a yapılırdı. (Âşûr)