قَالُٓوا اٰمَنَّا بِرَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ
Sihirbazlar mağlûbiyetin ardından, sihrin bütün inceliklerini bilmelerine rağmen kendilerini mağlûbiyete uğratan bu hadisenin bir sihir olamayacağını; şu halde Mûsâ’nın hak peygamber, gösterdiklerinin de ancak bir mûcize olarak kabul edilmesi gerektiğini anlayarak Allah için secdeye kapandılar. Kıptîler’de âdet olduğu üzere, Firavun için yere kapandıkları sanılmasın diye de Mûsâ ve Hârûn’un rabbi olan Allah’a iman ettiklerini açık bir dille belirtme gereğini duydular.
قَالُٓوا اٰمَنَّا بِرَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ
Fiil cümlesidir. قَالُٓوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Mekulü’l-kavl cümlesi اٰمَنَّا ’dır. قَالُٓوا fiilinin mef'ûlün bihi olarak mahallen mansubtur.
اٰمَنَّا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur.
بِرَبِّ car mecruru اٰمَنَّا fiiline müteallıktır.
الْعَالَم۪ينَ muzâfun ileyh olup cer alameti ى harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.
اٰمَنَّا fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’âl babındandır. Sülâsîsi أمن ’dir.
İf’al babı fiille, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
قَالُٓوا اٰمَنَّا بِرَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ
Beyanî istînaf olarak fasılla gelen cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
Cümle müsbet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
قَالُوا fiilinin mekulü’l-kavli, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Allah’a değil de âlemlerin Rabbine iman ettik demeleri, Allah Teâlâ’nın rububiyet vasfına sığınmak istemelerinin işareti olabilir.
رَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ izafeti, muzâfun ileyh için şan ve şeref ifade eder.
Allah Teâlâdan رَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ şeklinde bahsedilmesi; her tür mahlukatın maliki olması dolayısıyla azametine işaret eder. (Âşûr, Mutaffifin Suresi, 5)
Alimler demişlerdir ki bu ayet ilmin fazileti hakkında en büyük delillerdendir. Çünkü diğerleri bilgisizliklerinden dolayı “Bu bir sihirdir.” denilince şüpheye düştüler, halbuki bu sihirbazlar sihrin sınırını ve ne demek olduğunu bilmeleri ve konuya vakıf bulunmaları sayesinde Hz. Musa’nın asası ile meydana gelen olayın sihirden bambaşka bir şey olduğunu, bunun göz boyacılığı ve insan gücüyle olabilecek bir şey olmadığını hemen anlayıp, bunun ilahi bir mucize olması lazım geldiğini anında fark ettiler. Eğer bu hususta bilgileri ve maharetleri olmasaydı ve sihrin özüne hakkıyla vakıf olmasalardı, o zaman kendi kendilerine “Belki bu bizden daha iyi biliyormuş, onun için bizim bilmediğimiz ve yapamayacağımız bir sihir yapmıştır.” diyebilirlerdi. Fakat böyle demediler ve bu hususta hiç şüphe ve tereddüde düşmediler ve kendilerini tutamayarak derhal küfürden imana geçtiler. Şu halde sihir ilminde bile ihtisas bu kadar faydalı sonuçlar verirse, Hakk’ın birliği itikadında ve tevhid inancında ihtisas, insanlığın gelişmesine ne kadar yüksek faydalar sağlar bir düşünmeli. (Elmalılı Hamdi Yazır)
”Âlemlerin Rabbine iman ettik.” dediklerini bildirmiştir. İmanın, secdeden önce olması gerektiği halde, Cenab-ı Hakk’ın bu şekilde buyurmuş olmasının sebebi ve hikmeti nedir?
Onlar, ilahî bilgiyi elde edince, o anda secdeye kapandılar ve o secdelerini, ilahî bilgi ve imanı elde etmelerine karşılık, Allah’a bir şükür; küfürden imana geçişlerine dair bir alamet ve Allah için inkıyâd ve tezellülde bulunmalarının bir göstergesi yapmışlardır. Böylece onlar, sanki o tek secdelerini, toplu halde bu üç manaya bir alamet kılmışlardır. (Fahreddin er-Râzî)
Bu cümle 120. ayetteki أُلْقِيَ السَّحَرَةُ cümlesinden bedeli iştimaldir. Çünkü secde için yere kapanmak bu sözü de kapsar. (Âşûr)