فَذَرْهُمْ يَخُوضُوا وَيَلْعَبُوا حَتّٰى يُلَاقُوا يَوْمَهُمُ الَّذ۪ي يُوعَدُونَۙ
Müşriklere vaad edilen günden maksat kıyamet günü olup (bk. Şevkânî, V, 339) Hz. Peygamber teselli, inkârcılar ise tehdit edilmektedir. Müşrikler inkârlarını inatla sürdürdükleri için Allah Teâlâ peygamberine artık onları kendi hallerine bırakmasını, zamanı geldiğinde inkâr ettikleri o günü göreceklerini, hatta o zaman –inkâr etmek şöyle dursun– bir hedefe koşan yarışçılar gibi kabirlerinden kalkıp koşarak hesap yerine sevkedileceklerini haber vermektedir. Ancak Hz. Peygamber ile alay ettikleri zamanki gibi şen şakrak değil, orada kibirleri kırılmış, gözlerine korku düşmüş, utançlarından başlarını kaldıracak halleri kalmamış bir halde ve derin bir üzüntü içerisinde olacaklardır.
فَذَرْهُمْ يَخُوضُوا وَيَلْعَبُوا حَتّٰى يُلَاقُوا يَوْمَهُمُ الَّذ۪ي يُوعَدُونَۙ
Fiil cümlesidir. فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. إذا تبيّن أنّنا قادرون عليهم فذرهم (Onlara gücümüzün yettiği ortaya çıktığında, onları bırakın.) şeklindedir.
ذَرْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ‘dir. Muttasıl zamir هُمْ mefulün bih olup mahallen mansubdur.
يَخُوضُوا cümlesi mukadder şartın cevabıdır. Takdiri, إن تذرهم يخوضوا (Eğer onları terk edersen dalarlar.) şeklindedir.
يَخُوضُوا fiili نَ ‘un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. يَلْعَبُوا fiili atıf harfi و ‘la makabline matuftur.
يَلْعَبُوا fiili نَ ‘un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
حَتّٰى gaye bildiren cer harfidir, يُلَاقُوا muzari fiilini gizli اَنْ ’le nasb ederek anlamını masdara çevirmiştir. اَنْ ve masdar-ı müevvel, cer mahallinde يَخُوضُوا وَيَلْعَبُوا fiiline mütealliktir.
اَنْ harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: 1) Harf-i cer olan (حَتّٰٓى)’dan sonra, 2) Atıf olan اَوْ ’den sonra, 3) Lam-ı cuhûddan sonra, 4) Lam-ı ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra, 5) Vav-ı maiyye (وَ)’ den sonra, 6) Sebep fe (فَ)’sinden sonra. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يُلَاقُوا fiili نَ ‘un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. يَوْمَهُمُ zaman zarfı يُلَاقُوا ‘ya mütealliktir.
الَّذ۪ي müfred müzekker has ism-i mevsûl يَوْمَهُمُ ‘un sıfatı olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası يُوعَدُونَ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat
Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar 2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir. Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يُوعَدُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû meçhul muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı naib-i fail olarak mahallen merfûdur.
يُلَاقُوا sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. Sülâsîsi لقى ’dir.
Mufâale babı fiile müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar.
فَذَرْهُمْ يَخُوضُوا وَيَلْعَبُوا حَتّٰى يُلَاقُوا يَوْمَهُمُ الَّذ۪ي يُوعَدُونَۙ
Şart üslubundaki ayet, müstenefedir. Rabıta harfi فَ , mahzuf şartın cevabının başına gelmiştir. Cevap cümlesi olan فَذَرْهُمْ , emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Takdiri … إذا تبيّن أنّنا قادرون عليهم (Onlara gücümüzün yettiği ortaya çıktığında, onları bırakın) olan şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.
Mahzuf şart ve mezkûr cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
يَخُوضُوا cümlesi, ayetteki ikinci mukadder şartın cevabıdır. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Takdiri إن تذرهم (Eğer onları terk edersen) olan şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.
Mahzuf şart ve mezkûr cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
وَيَلْعَبُوا حَتّٰى يُلَاقُوا يَوْمَهُمُ الَّذ۪ي يُوعَدُونَ cümlesi hükümde ortaklık nedeniyle يَخُوضُوا cümlesine atfedilmiştir. Talebin cevabı olarak meczum muzari fiil sıygasında gelerek, teceddüt istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.
Gaye bildiren harf-i cer حَتّٰى ‘nın gizli أنْ ‘le masdar yaptığı يُلَاقُوا يَوْمَهُمُ الَّذ۪ي يُوعَدُونَ cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Masdar-ı müevvel, mecrur mahalde olup يَخُوضُوا وَيَلْعَبُوا ‘ye mütealliktir.
Âşûr ise "onlara mühlet ver ve onları bekle" manasından dolayı ذَرْهم fiiline müteallik olduğu görüşündedir. Çünkü onlara vadedilen gün, alaylarının ve küfürlerinin cezasının verileceği kıyamet günüdür. Buradaki amaç onların terk edilmelerinin sürekliliğinden kinayedir. (Âşûr)
يَوْمَهُمُ için sıfat olan الَّذ۪ي , mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır. Sıfatın ism-i mevsulle ifade edilmesi tazim ve sıladaki haberin önemini vurgulamak içindir.
Müfred müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ي ‘nin sılası olan يُوعَدُونَ cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Hudûs, istimrar ve teceddüt ifade eden muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar. Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur.
Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
يُوعَدُونَۙ fiili, meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü fiil malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime, meçhul binada naib-i fail olur. Kur’an-ı Kerim’de, tehdit ifade eden fiiller genellikle meçhul sıygada gelir.
Meçhul bina naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)
‘’Onları terk et’’ sözünün manası, “zikri/hatırlatmayı bırak” demek değildir, zira hatırlatma sürekli olarak devam eder, kesilmez. Burada onları terk et sözü, ‘onların batıldan döneceklerini bekleme’ manasındadır. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 4, s. 358)
Artık kendilerine vadolunan günleri ile karşılaşıncaya kadar bırak onları! Dalsınlar, oyalansınlar. Yani bırak onları batıllarında dalıp dursunlar, dünyalarında oyalansınlar. Bu, tehdit mahiyetindedir. Sen ise ne ile emrolundunsa onunla uğraş, onların şirkleri gözünde büyümesin. Çünkü bunlar için tehdit olundukları şeyle karşılaşacakları belli bir gün vardır. (Kurtubî)
Tehdit edildikleri günden murad, ikinci kez sûr üflenmesinde yeniden dirilme günüdür; yoksa vehmedildiği gibi, ilk sûra üflenmesi günü değildir. (Ebüssuûd)
اللَّعِبُ ; Onların, İslami daveti kabul etme ve akıl ve ciddiyet sınırlarından çıkıp, haset ve öfke gibi duyguları yaymak için yaptıkları oyun, şaka ve alaydır. (Âşûr)