Nuh Sûresi 13. Ayet

مَا لَكُمْ لَا تَرْجُونَ لِلّٰهِ وَقَاراًۚ  ...

‘Size ne oluyor da Allah için bir vakar (saygınlık, büyüklük) ummuyorsunuz?’
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 مَا ne?
2 لَكُمْ oluyor size
3 لَا
4 تَرْجُونَ ummuyorsunuz ر ج و
5 لِلَّهِ Allah için
6 وَقَارًا saygı و ق ر
 

Müfessirlerin 13. âyetle ilgili değişik yorumlarını şu şekilde özetlemek mümkündür: a) Âyeti tevil etmeksizin zâhirî anlamına göre yapılan yorum: “Neden Allah’ın sevabını ummuyorsunuz (ve azabından korkmuyorsunuz)?” b) Tercûne fiilini “önem vermek” anlamında te’vil ederek yapılan yorum: “Neden Allah’ın büyüklüğüne önem vermiyorsunuz?” Bu yorum, “Neden Allah’ın büyüklüğüne önem verip de azabından korkmuyorsunuz?” anlamına gelir. c) Vakar kelimesini “imanın sonucu” anlamında te’vil ederek yapılan yorum: “Neden Allah’tan imanın sonucunu beklemiyorsunuz?” Yani iman edip iyi işler yaptığınız takdirde Allah’ın size sevap vereceğini neden kabul ve ümit etmiyorsunuz? d) “Ne oluyor size de Allah’ın büyüklüğünü hesaba katmıyorsunuz!” Meâlde bu anlam tercih edilmiştir (bu yorumlar için bk. Şevkânî, V, 343; İbn Âşûr, XXIX, 199-200). 

14. âyette sözü edilen yaratılış evrelerinden maksat ya ilk insanın topraktan başlayarak mükemmel insan haline gelinceye kadar geçirdiği aşamalardır veya sperm halinden itibaren gerek ana rahminde gerekse doğduktan sonra bedensel ve zihinsel olarak gelişimini tamamlayıncaya kadar geçirdiği aşamalardır (insanın yaratılış evreleri hakkında bilgi için bk. Hac 22/5; Müminûn 23/12-14). Hz. Nûh, Allah’ın insanı aşama aşama yaratarak mükemmel bir varlık haline getirdiğini hatırlatıp insanın O’na minnettar olması, varlığını ve birliğini tanıyıp kulluk etmek suretiyle minnet ve şükrünü göstermesi gerektiğine işaret etmektedir.

 


Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 466
 

مَا لَكُمْ لَا تَرْجُونَ لِلّٰهِ وَقَاراًۚ

 

مَٓا  istifham ismi olup, mübteda olarak mahallen merfûdur.  لَكُمْ  car mecruru mahzuf habere mütealliktir.  لَا تَرْجُونَ  cümlesi hal olarak mahallen mansubdur.

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

لَا  nefiy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  تَرْجُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.

لِلّٰهِ  car mecruru  وَقَاراً ‘nın mahzuf haline mütealliktir.  وَقَاراً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

 

مَا لَكُمْ لَا تَرْجُونَ لِلّٰهِ وَقَاراًۚ

 

Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. İstifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

İsim cümlesi formundaki cümlede mübteda konumundaki istifham harfi  مَا , inkârî manadadır. 

İstifham üslubunda olmasına rağmen terkib, soru anlamında değildir. Cümle vaz edildiği anlamdan çıkarak inkâr ve uyarı anlamına gelmesi nedeniyle mecazı mürsel mürekkebdir. Ayrıca tecâhül-i ârif sanatı söz konusudur. 

Bilinen nefy üslubu yerine istifham, onların cahillik ve gaflet içinde olduklarını haber üslubundan daha etkili bir şekilde ifade etmiştir.

İnkâr, (reddetme, yadsıma) manasına delalet etmek üzere en çok kullanılan istifham harfi hemzedir. Hemzeyi her zaman sorulan şey takip eder. İnkâr manasında olan istifham iki kısımdır: Azarlama ve yalanlama. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri, Meânî İlmi)

Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Car mecrur  لَكُمْ۠ ’un müteallakı olan haber mahzuftur.

لَا تَرْجُونَ لِلّٰهِ وَقَاراًۚ  cümlesi,  لَكُمْ ’deki zamirin halidir. Hal cümleleri, anlamı açıklamak için yapılan ıtnâb sanatıdır.

Menfî muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiiller, istimrar ve teceddüt ifade eder. Ayrıca muzari sıyga, anlama tecessüm anlamı katmıştır. Muzari fiil, bu özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Car mecrur  لِلّٰهِ , mahzuf hale mütealliktir.

لَا تَرْجُونَ لِلّٰهِ وَقَاراً  ifadesi [… yüceltmeyi, ululamayı O’na yakıştıramıyorsunuz!?] anlamında olup manası şöyledir: Sizin ‘neyiniz var ki; sevap yurdu olan ahirette Allah’ın sizi yüceltmesini umacağınız bir hal üzere olamıyorsunuz!? 

لِلّٰهِ (Allah için) kelimesi, ‘yüceltecek olan’ı beyan etmektedir; ancak  وَقَاراًۚ ’dan sonra gelseydi, onun sılası olurdu. [Hem de sizi aşama aşama O yaratmışken…] cümlesi hal konumundadır. Sanki şöyle denmiştir: İçinde bulunduğunuz şu hal Allah’a iman etmeyi gerekli kıldığı halde size ne oluyor da O’na iman etmiyorsunuz? Çünkü O sizi aşama aşama yaratmıştır. Sizi önce toprak, sonra nutfe, sonra alâk, sonra mudğa, sonra kemik ve et olarak yaratmış; daha sonra sizi bambaşka bir yaratık haline getirmiştir. Allah’ın hilminden ve hemen azap etmeyi terk etmesinden korkup da artık iman etmeyecek misiniz!? Ayetin, “Büyüklüğü sebebiyle Allah’tan korkmuyor musunuz?!” anlamında olduğu da söylenmiştir. İbn Abbas ayeti, size ne oluyor da akıbet(iniz) bakımından Allah’tan korkmuyorsunuz, şeklinde açıklamıştır. Çünkü akıbet, işlerin sonuçlarının ortaya çıkması ve sevap ve azap durumunun netleşmesi demektir. (Keşşâf) 

Şerif er-Râdî ayette yer alan وقار   kelimesinin aslında  ألحلم  kelimesi yerine kullanıldığını, dolayısıyla burada istiare olduğunu ifade etmiştir. Râdî’nin kanaatine göre;  الوقار  kelimesi beden sahibi varlıklar için kullanılmaktadır ve bu kelime ile Allah’ın vasıflanması caiz değildir. Yerine kullanıldığı  الحليم  kelimesi gerçekte “cezalandırmaya gücü/imkânı olmasına rağmen cezalandırmayı terk eden” manasına gelmektedir. (Şerif Râdî, Telhîsu’l-Beyân, s. 347.)

Ebû Ubeyde ve Şerif er-Râdi’ye göre sûrenin bu bölümünde yer alan  لَا تَرْجُونَ  kelimesi 

ﻻ تخافون  manasında kullanılmıştır. Şerif er-Râdî bu görüşünü Arap şiirinden getirdiği örneklerle de delillendirmektedir. (Şerif Râdî, Telhîsu’l-Beyân, s. 347.)

Allah'ın (cc) azametinden korkmuyor musunuz? Ahfeş'ten şöyle nakledilmiştir: Buradaki reca (ümit), korkudur. Çünkü ümit ile birlikte bir parça korku ve bir parça ümitsizlik vardır. Vakar; azamet demektir. (Nesefî, Medâriku’t Tenzîl ve Hakâîku’t Te’vîl)