Cin Sûresi 15. Ayet

وَاَمَّا الْقَاسِطُونَ فَكَانُوا لِجَهَنَّمَ حَطَباًۙ  ...

“Hak yoldan sapanlara gelince, onlar cehenneme odun olmuşlardır.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَأَمَّا ise
2 الْقَاسِطُونَ hak yoldan sapanlar ق س ط
3 فَكَانُوا olmuşlardır ك و ن
4 لِجَهَنَّمَ cehenneme
5 حَطَبًا odun ح ط ب
 

“Haksızlığa sapanlar”dan maksat inanç ve amelde doğruluktan, adaletten sapanlardır. Bunlar, özellikle Allah’a ortak koşmakla hem hakikat çizgisinden saptıkları hem de böylece kendilerine haksızlık ettikleri için âyette “zalimler” anlamına gelen kāsitûn sıfatıyla nitelendirilmişlerdir (İbn Âşûr, XXIX, 236). Nitekim bir âyet-i kerîmede şirk büyük bir haksızlık (zulüm) olarak nitelenmiştir (Lokmân 31/13).

Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 477
 

وَاَمَّا الْقَاسِطُونَ فَكَانُوا لِجَهَنَّمَ حَطَباًۙ


وَ  atıf harfidir.  اَمَّا  şart ve tafsil harfidir. İsim cümlesidir. الْقَاسِطُونَ  mübteda olup ref alameti و ‘dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. 

فَكَانُوا  ile başlayan isim cümlesi mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.

فَ  harfi  اَمَّا ‘nın cevabının başına gelen rabıta harfidir. كَانُوا  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.  كَانُوا ’nun ismi, cemi müzekker olan و  muttasıl zamirdir, mahallen merfûdur. 

لِجَهَنَّمَ  car mecruru  حَطَباً ‘nin hali olup mahallen mansubdur. 

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

جَهَنَّمَ  gayri munsarif olduğu için kesra almamıştır.  حَطَباً  kelimesi  كَانُوا ’nun haberi olup lafzen mansubdur.

Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.Gayri munsarif “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir. Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

قَاسِطُونَ  kelimesi;, sülâsi mücerredi  قسط  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَاَمَّا الْقَاسِطُونَ فَكَانُوا لِجَهَنَّمَ حَطَباًۙ


Ayet, önceki ayetteki şart cümlesine  وَ ‘la, atfedilmiştir. Atıf sebebi tezattır. Şart ve tafsil harfi  اَمَّا ’nın dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesinde  الْقَاسِطُونَ  mübteda, cevap cümlesi haberdir.

اَمَّا , haberin mübtedaya isnadını tekid eder. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Câsiye/31, C. 6, s. 267)

اَمَّا  harf-i şart, tafsil ve tekid için kullanılır. Şart harfi olması için kendisinden sonra  فَ  harfinin gelmesi zorunludur. Zemahşerî ‘’ اَمَّا  cümleye tekid anlamı kazandırır’’ demiştir. (Suyûtî, İtkan, c. 1, s.419)

Şart, tafsil ve tekid bildiren  اَمَّا  edatı, cevabının başındaki  ف  harfi ile ayırt edilir. Zira cevabının başında  ف  harfi varsa o şart edatıdır ve tekid bildirir, yok ise tafsil ifade eder. (Nida Sultan Çelikkaya, Haber Üslubu ve Haberin Muktezâ-i Zâhire Uygun Gelmemesi Durumu)

فَ  karinesiyle gelen cevap cümlesi  فَكَانُوا لِجَهَنَّمَ حَطَباً , mübteda olan  الْقَاسِطُونَ ’nin haberidir.

Nakıs fiil  كَان ’nin dahil olduğu, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır.  حَطَباً ‘nin mahzuf haline müteallik olan car mecrur  لِجَهَنَّمَ , ihtimam için  كَان ‘nin haberine takdim edilmiştir. 

كَان ’nin haberi isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Duhan/36, C. 5, s.124)

Önceki ayetle birlikte bu ayette, cem' ma’at-taksim ve tefrik sanatı vardır. Cinler, topluluklarını müslüman olanlar ve sapanlar olarak ayırdıktan sonra müslüman olanların ve sapanların durumunu belirtmişlerdir.

Önceki ayetteki  فَمَنْ اَسْلَمَ فَاُو۬لٰٓئِكَ تَحَرَّوْا رَشَداً  cümlesiyle,  وَاَمَّا الْقَاسِطُونَ فَكَانُوا لِجَهَنَّمَ حَطَباًۙ  cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.

Kâfirlerin cehennemde kalışları temlih ve tahkir yoluyla odunun ateşte kalışına benzetilmiştir. Yani, onlar cehaletleri sebebiyle akletmeyen odun gibidir. Allah Teâlâ’nın Bakara; 24 ‘de [‘’tutuşturucusu insanlar ve taşlar olan ateşten sakının.’’] ayetinde buyurduğu gibi. (Âşûr) 

Sapıtanlar, hidayet yolundan ayrılanlar ise cehenneme odun olmuşlardır. Cehennem, insanların kâfirleri ile tutuşturulduğu gibi, onlarla da tutuşturulur. (Rûhu’l Beyân)

Cinlerin sözü bu ayetle sona ermiştir. (Fahreddin er-Râzî)