Müzzemmil Sûresi 11. Ayet

وَذَرْن۪ي وَالْمُكَذِّب۪ينَ اُو۬لِي النَّعْمَةِ وَمَهِّلْهُمْ قَل۪يلاً  ...

Nimet içinde yüzen o yalanlayıcıları bana bırak ve onlara biraz mühlet ver.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَذَرْنِي beni yalnız bırak و ذ ر
2 وَالْمُكَذِّبِينَ ve yalanlayıcıları ك ذ ب
3 أُولِي sahibi ا و ل
4 النَّعْمَةِ ni’met ن ع م
5 وَمَهِّلْهُمْ ve onlara mühlet ver م ه ل
6 قَلِيلًا biraz ق ل ل
 

“Nimet içinde yüzen o yalanlayıcıları bana bırak” cümlesi, elde ettikleri nimetlerin şükrünü yerine getirmeyen ve Allah’ın gönderdiği peygamberi yalancılıkla itham eden varlıklı ve despotik tavırlı Mekke müşrikleriyle ilgilidir. Allah Teâlâ Hz. Peygamber’e onlarla uğraşmasına gerek olmadığını, onların cezalarını kendisinin vereceğini bildirmiştir. Müfessirlerin çoğunluğu, bu cezalandırma sürecinin hicretten sonra Bedir Savaşı’yla başladığını belirtirler. 12. âyet onların cezalarının dünyada sona ermediğine, âhirette de cehennem ateşiyle cezalandırılacaklarına işaret etmektedir. “Prangalar” diye çevirdiğimiz enkâl kelimesi “kelepçeler, bukağılar, demir halkalar” anlamına da gelmektedir. Buna göre âyet suçluların elleri kelepçeli, ayakları bukağılı, boyunlarına halka geçirilmiş olarak cehenneme sürüleceklerine işaret eder. 13. âyetin son bölümünde suçlular için ayrıca mahiyeti belirtilmeyen elem verici bir azaptan söz edilmektedir. 14. âyette de bu cezaların, dağların ve yeryüzünde bulunanların şiddetli bir şekilde sarsılması ve dağların kum yığını haline gelmesi ve kıyametin kopmasıyla başlayacağı haber verilmiştir (dağların parçalanması hakkında bilgi için bk. Kehf 18/47). Bütün bunlar dünyada verilen ağır cezalara benzetme yoluyla uhrevî cezanın ağırlık ve dehşetini tasvir etmeye yönelik anlatımlardır. Uhrevi cezaların mahiyetini ise ancak Allah Teâlâ bilir.

 


Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 487-488
 

وَذَرْن۪ي وَالْمُكَذِّب۪ينَ اُو۬لِي النَّعْمَةِ وَمَهِّلْهُمْ قَل۪يلاً


Ayet, atıf harfi  وَ ‘la önceki ayetteki  اصْبِرْ ‘a matuftur.

Fiil cümlesidir.  ذَرْن۪ي  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ‘dir. Sonundaki  نِ  vikayedir. Mütekellim zamiri  ي  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

مُكَذِّب۪ينَ  atıf harfi وَ ‘la  ذَرْن۪ي ‘deki mütekellim zamirine matuftur. 

اُو۬لِي  kelimesi  الْمُكَذِّب۪ينَ ‘nin sıfatı olup cemi müzekker salime mülhak olduğundan nasb alameti ي ‘dir. İzafetten dolayı  نَ  düşmüştür.  النَّعْمَةِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  مَهِّلْهُمْ  atıf harfi وَ ‘la اصْبِرْ ‘a matuftur. 

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat

Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar  2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred olan sıfatlar: Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مَهِّلْهُمْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ‘dir. Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. قَل۪يلاً , zaman zarfından naib mef’ûlun fihdir. Takdiri, زمانا قليلا (Az bir zaman) şeklindedir. 

مَهِّلْهُمْ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  مهل ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar. 

مُكَذِّب۪ينَ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan tef’il  babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَذَرْن۪ي وَالْمُكَذِّب۪ينَ اُو۬لِي النَّعْمَةِ وَمَهِّلْهُمْ قَل۪يلاً

 

Ayet, atıf harfi وَ ‘la önceki ayetteki … اصْبِرْ  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Emir ve Nehiylerin Aciliyet İfade Edip Etmeme Durumları: 

- Emirler aciliyet veya tehir ifade etmezler. Sadece bir şeyin yapılmasını isterler.

- Nehiyler aciliyet ifade ederler. Yasaklanan şeyden hemen uzaklaşılmasını isterler. (Hasan Karakaya, Fıkıh usulü, s. 558-559)

Cümle emir üslubunda gelmiş olmasına rağmen, gerçek manada emir kastı taşımamaktadır. Aksine tehdit ve vaîd anlamı taşımaktadır. Vaz edildiği anlamın dışında mana kazanan terkip, mecaz-ı mürsel mürekkebdir.

وَ ‘la  ذَرْن۪ي  fiilindeki mef’ûl zamire atfedilen  الْمُكَذِّب۪ينَ , ism-i fail vezninde gelerek bu özelliğin hudûs ve yenilenmesine işaret etmiştir.

المُكَذِّبِينَ  kelimesi mütekellim zamiri ile beraber mef’ûl makamındadır.  و  harfi vav-ı maiyye (beraberlik ifade eden vav) dır. (Âşûr)

Az sözle çok anlam ifade eden  اُو۬لِي النَّعْمَةِ  izafeti  الْمُكَذِّب۪ينَ ‘nin sıfatıdır.

المُكَذِّبِينَ  kelimesinin zamir yerine açık isim olarak gelmesi, yalanlamanın ayetteki bu tehdidin sebebi olduğunu ifade etmek içindir. (Âşûr)

النَّعْمَةِ  kelimesinin tarifi ahd içindir. (Âşûr)

Aynı üslupta gelen  وَمَهِّلْهُمْ قَل۪يلاً  cümlesi, atıf harfi  وَ ‘la makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur. 

Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

قَل۪يلاً , zaman zarfından naib sıfattır. Takdiri,  زمانا قليلا (Az bir zaman) şeklindedir. Cümlede icâz-ı hazif sanatı vardır. 

الْمُكَذِّب۪ينَ ( (O) yalanlayanlar ) lüks içinde müreffeh bir hayat süren Kureyş’in ileri gelenleridir. (Keşşâf)