اِنَّٓا اَرْسَلْنَٓا اِلَيْكُمْ رَسُولاً شَاهِداً عَلَيْكُمْ كَمَٓا اَرْسَلْنَٓا اِلٰى فِرْعَوْنَ رَسُولاًۜ
Geçmişte kudret ve saltanatına güvenerek hak yoldan saptığı, zorbalık yaptığı ve Allah’ın gönderdiği peygambere karşı geldiği için cezalandırılmış olan Firavun örnek verilerek insanların bundan ders almaları istenmektedir. Hz. Mûsâ ile Hz. Peygamber’in durumları ve dini tebliğ ettikleri kimselerden aldıkları tepkiler birbirine benzediği için yüce Allah bu örneği vermiştir (Hz. Peygamber’in insanlar hakkında şahit olarak gönderilmesi konusunda bk. Bakara 2/143; Nisâ 4/41).
اِنَّٓا اَرْسَلْنَٓا اِلَيْكُمْ رَسُولاً شَاهِداً عَلَيْكُمْ كَمَٓا اَرْسَلْنَٓا اِلٰى فِرْعَوْنَ رَسُولاًۜ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. نَا mütekellim zamiri اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. اَرْسَلْنَٓا اِلَيْكُمْ cümlesi اِنَّ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur.
اَرْسَلْنَٓا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir نَا fail olarak mahallen merfûdur. اِلَيْكُمْ car mecruru اَرْسَلْنَٓا fiiline mütealliktir.
رَسُولاً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. شَاهِداً kelimesi رَسُولاً ‘nin sıfatı olup fetha ile mansubdur. عَلَيْكُمْ car mecruru شَاهِداً ‘e mütealliktir.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata “hakiki sıfat”, dolaylı olarak niteleyen sıfata da “sebebi sıfat” denir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مَٓا ve masdar-ı müevvel كَ harf-i ceriyle amili اَرْسَلْنَٓا ‘nın mef’ûlu mutlakına mütealliktir. اَرْسَلْنَٓا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir نَا fail olarak mahallen merfûdur. اِلٰى فِرْعَوْنَ car mecruru اَرْسَلْنَٓا fiiline mütealliktir.
فِرْعَوْنَ ism-i mecrur olup gayri munsarif olduğu için fetha ile mecrurdur. Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar. Gayri munsarif “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir. Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
رَسُولاً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
اَرْسَلْنَٓا fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi رسل ’dir.
İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
اِنَّٓا اَرْسَلْنَٓا اِلَيْكُمْ رَسُولاً شَاهِداً عَلَيْكُمْ كَمَٓا اَرْسَلْنَٓا اِلٰى فِرْعَوْنَ رَسُولاًۜ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. اِنَّ ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkâri kelamdır.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve subût ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, اِنَّ , isim cümlesi ve isnadın tekrarı sebebiyle üç katlı bir tekid ve yerine göre de tahsis ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir. (Elmalılı Kadr/1.)
Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan … اَرْسَلْنَٓا اِلَيْكُمْ رَسُولاً شَاهِداً cümlesi اِنَّٓ ‘nin haberidir.
Müsnedin mazi fiil sıygasında gelmesi hükmü takviye, hudûs, sebat ve istikrar ifade etmiştir.
Fiiller, azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.
Allah Teâlâ, Kur'an'da ne zaman kendisinden azamet zamiriyle bahsetse hemen öncesinde veya sonrasında vahdaniyetinin bilinmesi için kendisine ait tekil bir zamir gelir. (Fâdıl Sâlih Samerrâî, Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 467)
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur اِلَيْكُمْ , ikaz için mef’ûl olan رَسُولاً ‘e takdim edilmiştir. رَسُولاً ‘deki nekrelik tazim içindir.
رَسُولاً için sıfat olan شَاهِداً , ism-i fail vezninde gelerek bu özelliğin hudûs ve yenilenmesine işaret etmiştir. İsm-i fail vezninde gelmesi, car mecrur عَلَيْكُمْ ‘e müteallak olmasını sağlamıştır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
Teşbih harfi ك sebebiyle mecrur mahaldeki masdar harfi مَا , amili اَرْسَلْنَٓا olan mahzuf mef’ûlu mutlaka mütealliktir.
ما ’nın sılası olan اَرْسَلْنَٓا اِلٰى فِرْعَوْنَ رَسُولاً cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebat, temekkün ve istikrar ifade eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur اِلٰى فِرْعَوْنَ , konudaki önemine binaen mef’ûl olan رَسُولاً ‘e takdim edilmiştir. رَسُولاً ‘deki nekrelik tazim içindir.
رَسُولاً - اَرْسَلْنَٓا kelimeleri arasında cinas-ı iştikak, tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Mekke halkına hitap edilmektedir. Kıyamet günü size, yani inkârınıza ve yalanlamanıza şahitlik edecek (bir peygamber). (Keşşâf)
اِنَّٓا اَرْسَلْنَٓا اِلَيْكُمْ رَسُولاً [Kuşkusuz biz size bir peygamber gönderdik.] ayetinde, III. şahıs zamirinden II. şahıs zamirine dönüş vardır. Aslına göre devam etseydi, Yüce Allah اِنَّٓا اَرْسَلْنَٓا اِلَيْهمْ رَسُولاً derdi. Bu dönüşten maksat, iman etmemekten dolayı kınamak ve azarlamaktır. (Safvetü’t Tefâsir)
Daha önce hitap rasule yönelik iken burada müşriklere yöneliktir. Münasebet tahallus sanatıdır. Efendimize yönelik emirlerden sonra 11-14. ayetlerde müşriklere verilecek ahiret azabından bahsedilmiş burada yine Allah’ın hitabına dönülmüştür. Kelam istînâfi ibtidaiyyedir. Bu hitap iltifat sayılmaz. Çünkü konuşma (kelam) önceki amacın dışında bir amaca yönelmiştir. (Âşûr)
والمَقْصُودُ مِن هَذا الخَبَرِ التَّعْرِيضُ بِالتَّهْدِيدِ أنْ يُصِيبَهم مِثْلُ ما أصابَ أمْثالَهم مِمَّنْ كَذَّبُوا الرُّسُلَ فَهو مَثَلٌ مَضْرُوبٌ لِلْمُشْرِكِينَ.
Bu haberle kastedilen, kendileri gibi elçileri yalanlayanların başına gelen belanın aynısının kendilerine yaşatılacağını tehdidiyle onları korkutmaktır ki bu müşrikler için bir misaldir. (Âşûr)
Haberin إنَّ ile tekid edilmesinin nedeni muhatapların Allah'ın kendilerine bir elçi gönderdiğini inkâr etmeleridir. (Âşûr)
رَسُولًا kelimesi nekre gelmiştir. Çünkü onlar bu konuşmanın ne anlama geldiğini biliyorlardı ve tehditler ve görüşler, Resulün (sav) şahsıyla değil, elçilik sıfatıyla alakalıdır. (Âşûr)
Görüş ve tehditlerin içine, onlara karşı bir şahit olduğu için Resulullah (sav)'in vasfını da katmıştır. (Âşûr)
Firavun'a gönderilen elçi رَسُولًا şeklinde nekre olarak gelmiştir. Çünkü, كَما أرْسَلْنا إلى فِرْعَوْنَ derken, amaç gönderme fiildir, resulun şahsı değildir. Teşbih gönderme fiilindedir. Takdiri; كَإرْسالِنا إلى فِرْعَوْنَ رَسُولًا şeklindedir. (Âşûr)