Müzzemmil Sûresi 16. Ayet

فَعَصٰى فِرْعَوْنُ الرَّسُولَ فَاَخَذْنَاهُ اَخْذاً وَب۪يلاً  ...

Ama Firavun o peygambere isyan etti, biz de onu ağır ve çetin bir şekilde yakalayıverdik.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَعَصَىٰ karşı geldi ع ص ي
2 فِرْعَوْنُ Fir’avn
3 الرَّسُولَ elçiye ر س ل
4 فَأَخَذْنَاهُ biz de onu yakaladık ا خ ذ
5 أَخْذًا bir yakalayışla ا خ ذ
6 وَبِيلًا ağır و ب ل
 

Geçmişte kudret ve saltanatına güvenerek hak yoldan saptığı, zorbalık yaptığı ve Allah’ın gönderdiği peygambere karşı geldiği için cezalandırılmış olan Firavun örnek verilerek insanların bundan ders almaları istenmektedir. Hz. Mûsâ ile Hz. Peygamber’in durumları ve dini tebliğ ettikleri kimselerden aldıkları tepkiler birbirine benzediği için yüce Allah bu örneği vermiştir (Hz. Peygamber’in insanlar hakkında şahit olarak gönderilmesi konusunda bk. Bakara 2/143; Nisâ 4/41).

 


Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 488
 

فَعَصٰى فِرْعَوْنُ الرَّسُولَ فَاَخَذْنَاهُ اَخْذاً وَب۪يلاً


Ayet atıf harfi  فَ  ile mukadder istînâfa matuftur. Fiil cümlesidir.  عَصٰى  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. فِرْعَوْنُ  fail olup lafzen merfûdur. الرَّسُولَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  فَ  atıf harfidir. 

اَخَذْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  

اَخْذاً  mef’ûlü mutlak olup fetha ile mansubdur.  وَب۪يلاً  kelimesi  اَخْذاً ‘nin sıfatı olup fetha ile mansubdur. 

Mef’ûlu mutlak: Fiil ile aynı kökten gelen masdardır. Mef’ûlu mutlak harf-i cer almaz. Harf-i cer alırsa hal olur. Mef’ûlu mutlak cümle olmaz. Mef’ûlu mutlak üçe ayrılır:

1. Tekid (Kuvvetlendirmek) İçin: Fiilin manasını kuvvetlendirir. Masdar olur. Daima müfreddir. Fiilinden sonra gelir. Türkçeye “muhakkak, şüphesiz, gerçekten, çok, iyice, öyle ki” diye tercüme edilir.

2. Nev’ini (Çeşidini) Belirtmek İçin: Fiilin nasıl meydana geldiğini ve nev’ini bildirir. Nev’ini bildiren mef’ûlu mutlak umumiyetle sıfat veya izafet terkibi halinde gelir. Tesniye ve cemi de olabilir. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “gibi, şeklinde, aynen, tıpkı, tam” diye tercüme edilir.

3. Adedini (Sayısını) Belirtmek İçin: Failin yaptığı işin sayısını belirtir. Adedini belirten mef’ûlu mutlak  فَعْلَةً  vezninden gelen bina-ı (masdar-ı) merreden yapılır.

مَرَّةً  kelimesi de mef’ûlu mutlak olur. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “kere, defa” diye tercüme edilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وَب۪يلاً  sıfat-ı müşebbehe kalıbındandır.

Sıfat-ı müşebbehe; “Benzeyen sıfat” demektir. İsm-i faile benzediği için bu adı almıştır. İsm-i failin ifade ettiği anlam geçici olduğu halde, sıfat-ı müşebbehenin ifade ettiği anlam kalıcıdır. İsm-i fail değişen ve yenileşen vasfa delalet eder. Sıfat-ı müşebbehe sürekli ve sabit vasfa delalet eder. Bu süreklilik ve sabitlik az veya çok, bazen de sonsuza kadar devam eder. Geniş zamana delalet eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

فَعَصٰى فِرْعَوْنُ الرَّسُولَ فَاَخَذْنَاهُ اَخْذاً وَب۪يلاً


Ayet mukadder istînâfa  فَ  ile atfedilmiştir. Cümleler arasında meskutun anh mevcuttur. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)

فِرْعَوْنُ  fail,  الرَّسُولَ  mef’ûldur.

Zamir makamında Firavun’un zahir isimle zikredilmesi tahkir için yapılan ıtnâb sanatıdır.

فَاَخَذْنَاهُ اَخْذاً وَب۪يلاً  cümlesi, atıf harfi  فَ  ile makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. Fiil, azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.

اَخْذاً  mef’ûlu mutlak,  وَب۪يلاً  kelimesi  اَخْذاً  için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

وَب۪يلاً , mübalağalı ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder. 

الرَّسُولَ ’deki elif lam takısı ahd-i sarihidir.

اَخْذاً - اَخَذْنَا  kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. 

اَخَذْنَاهُ اَخْذاً وَب۪يلاً [Biz de onu ağır ve çetin bir şekilde ceza­landırdık.] ayette, daha çok beyan ve izahta bulunmak için fiil, mastar ile pekiştirilmiştir. (Safvetü’t Tefâsir ve Âşûr) 

Şayet  الرَّسُولَ  kelimesi neden önce nekire olarak geldi de daha sonra marife yapıldı?” dersen şöyle derim: Çünkü “ Firavun’a peygamberlerden birini gönderdik.” demek istemiştir. Aynı peygamberden tekrar bahsedince -ki daha önce kendisinden bahsedildiği için, artık bilinen biri konumuna gelmiştir- aynı şahıstan bahsedildiğine işaret olarak başına ma‘rifelik bildiren  ال  getirilmiştir. (Keşşâf) 

["Fakat Firavun, o Peygambere karşı geldi; biz de onu çetin bir şekilde muaheze ettik"]

Bu ifade tarzı, Firavun gibilerin başına gelen büyük felaketin, Mekke müşriklerinin başına da geleceğine dikkat çekmektedir. (Ebüssuûd)

أخْذُ  kelimesi  الإهْلاكِ (helak etme) manasında mecaz olarak kullanılmıştır. Onları hayattan soyutlaması, izale etmesi, bir şeyi yerinden alıp yanına koymaya benzetilmiştir. (Âşûr)

فَعَصى فِرْعَوْنُ الرَّسُولَ  tefrîiğdir. Bu, haberin amacının bu olduğuna dair imadır. Resul'e itaatsizlik ettiklerinde muhataplarının başına da Firavun'un başına gelen şeyin geleceğiyle tehdit edilmişlerdir. (Âşûr)

Zuheyr demiştir ki  الوَبِيلُ  kelimesi burada çok kötü bir sonuç manasında müsteardır ve bununla kastedilen, Firavun ve halkının başına gelen suda boğulmalarıdır. (Âşûr)

Cenab-ı Hak burada, diğer peygamberler ve milletleri değil de, özellikle Hz. Musa ve Firavun kıssasını zikretmiştir?

Cevap: Çünkü tıpkı Firavunun Musa (as)'ı büyütüp, Musa (as)'ın onlar içinde doğup büyümesinden dolayı, Firavun'un onu ayıplaması ve hafife alması gibi, Hazreti Muhammed (sav) de Mekkeliler arasında doğup büyüdüğü için, Mekkeliler Hazret-i Peygamber (sav)'i ayıplamış ve hafife almışlardır. Hak Teâlâ, Hazreti Musa'nın durumunu, "(Firavun) ["Biz seni çocukken kendi içimizde büyütmedik mi?..." (dedi)"] (Şuâra, 19) ayetinde de  belirtmiştir. (Fahreddin er-Râzî)