Müddessir Sûresi 24. Ayet

فَقَالَ اِنْ هٰذَٓا اِلَّا سِحْرٌ يُؤْثَرُۙ  ...

Sonra arkasını döndü ve büyüklük taslayıp şöyle dedi: “Bu, ancak nakledilegelen bir sihirdir.”  (23 - 24. Ayetler Meali)
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَقَالَ sonra dedi ق و ل
2 إِنْ değildir
3 هَٰذَا bu
4 إِلَّا başka bir şey
5 سِحْرٌ bir büyü(den) س ح ر
6 يُؤْثَرُ rivayet edilip öğretilen ا ث ر
 
Rivayete göre müşrikler Hz. Peygamber’e ve tebliğ ettiği Kur’an’a karşı nasıl bir tavır takınmaları gerektiğini Velîd b. Mug^re’ye sormuşlar, o da düşünüp taşındıktan sonra Hz. Peygamber’in bir sihirbaz, Kur’an’ın da önceki sihirbazlardan intikal eden bir sihir, bir beşer sözü olduğunu insanlar arasında yaymalarını tavsiye etmiştir. İşte 18-25. âyetlerde Velîd b. Mug^re örneğinde Kur’an’a karşı benzer şekilde inkârcı tutum sergileyenler kınanmış; 26-30. âyetlerde ise hak ettikleri uhrevî ceza özetlenmiştir. 26. âyette geçen “sekar” kelimesi ateşin isimlerinden olup cehennemin ağır cezalık kısımlarından birini ifade ettiği belirtilir (bk. Şevkânî, V, 377). 27-28. âyetler ise sekar hakkında, “hiçbir şeye acımayan, içine atılanları yakan ve insanın derisini kavuran korkunç bir yer” şeklinde detaylar vermektedir. “İnsanları kavurur” diye çevirdiğimiz 29. âyete “insanlara görünür” şeklinde de mâna verilmiştir (Zemahşerî, IV, 183). Aynı âyet, “Cehennem, orayı hak eden insana kendini gösteren bir tablo, bir aynadır” şeklinde de anlaşılabilir. Müfessirler, 30. âyetteki “on dokuz” sayısını “cehennemde görevlendirilmiş olan on dokuz melek; meleklerden on dokuz grup; on dokuz saf; her birinin emrinde bir grup melek bulunan on dokuz yönetici melek” şekillerinde yorumlamışlardır (Zemahşerî, IV, 184; Şevkânî, V, 378; İbn Âşûr, XXIX, 298). Nitekim Tahrîm sûresinin 6. âyetinde de cehennemin başında iri cüsseli, sert tabiatlı ve Allah’ın emirlerini hemen uygulayan meleklerin bulunduğu bildirilmiştir. Râzî, insanın günah işleyip cehenneme girmesine sebep olan beden ve zihin güçlerini on dokuz olarak tesbit etmiş; cehennemde gözetim vazifesi yapan zebânîlerin sayısı ile bu güçler arasında bir ilginin bulunduğunu ifade etmiştir (XXX, 203). Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 496
 

فَقَالَ اِنْ هٰذَٓا اِلَّا سِحْرٌ يُؤْثَرُۙ


Ayet atıf harfi  فَ  ile önceki ayetteki  اسْتَكْبَرَ ‘ye matuftur. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Fiil cümlesidir. قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.

Mekulü’l-kavli  اِنْ هٰذَٓا اِلَّا سِحْرٌ ‘dir. قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

اِنْ  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. İşaret ismi  هٰذَٓا  mübteda olarak mahallen merfûdur. اِلَّا  hasr edatıdır. سِحْرٌ  haber olup lafzen merfûdur. يُؤْثَرُ  fiili  سِحْرٌ ‘un sıfatı olarak mahallen merfûdur. 

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat

Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar  2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred olan sıfatlar: Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يُؤْثَرُ  damme ile merfû meçhul muzari fiildir. Naib-i faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. 

يُؤْثَرُ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  أثر ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder. 

 

فَقَالَ اِنْ هٰذَٓا اِلَّا سِحْرٌ يُؤْثَرُۙ


Ayet, takip ifade eden atıf harfi  فَ  ile önceki ayetteki  وَاسْتَكْبَرَۙ  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.

Müsbet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

قَالَ  fiilinin mekulü’l kavli olan  اِنْ هٰذَٓا اِلَّا سِحْرٌ يُؤْثَرُۙ  sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Cümleye dahil olan  اِنْ  nefy,  اِلَّا  hasr harfidir. 

هٰذَٓا  mübteda,  سِحْرٌ  haberdir. اِنْ  ve اِلَّا  ile oluşan kasr mübteda ve haber arasındadır. هٰذَٓا  maksur/mevsûf,  سِحْرٌ  maksurun aleyh/sıfat, olmak üzere, kasrı mevsuf ales sıfattır. Yani müsnedün ileyhin, bu müsnede has olduğu ifade edilmiştir.  

Müsnedün ileyhin işaret ismiyle gelmesi, mütekellimin amacının, müşarun ileyhi tahkir olduğunu gösterir. İsm-i işaret, müsnedün ileyhi net bir şekilde gösterip onu göz önüne koymuştur. İşaret isminde istiare vardır. Tecessüm ve cem’ ifade eden  هٰذَٓا  ile vahye işaret edilmiştir. 

Bilindiği gibi işaret ismi, mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Beyan İlmi)

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden, isim cümlesinin kasırla tekit edilmesi sebebiyle bu ve benzeri cümleler çok muhkem/sağlam cümlelerdir.

İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi) 

Müspet muzari fiil sıygasında gelerek teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade eden يُؤْثَرُۙ  cümlesi  سِحْرٌ  için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

[Bu, ancak nakledilen bir sihirdir, dedi] yani eskilerden aktarılan ve öğrenilen sihirdir. فَقَالَ 'deki  فَ  şunu göstermektedir ki, bu kelime aklına gelir gelmez onu gecikmeden ve düşünmeden ağzından çıkarmıştır. (Beyzâvî)

Bu ayette geçen يُؤْثَرُ  tabirinde iki mana vardır:

1) me'sur, yani öteden beri öğretilip rivayet olunduğu gibi; sihirbazdan sihirbaza öğrenilegeldiği söylenen bir sihir demektir.

2) yü'ser, yani diğer sihirlere tercih edilecek, beğenilecek bir sihir demek olur. Bu, ‘parlak sihir’ manasına "sihr-i mübin" demelerine benzer. (Fahreddin er-Râzî)