اِنْ هٰذَٓا اِلَّا قَوْلُ الْبَشَرِۜ
اِنْ هٰذَٓا اِلَّا قَوْلُ الْبَشَرِۜ
اِنْ هٰذَٓا اِلَّا قَوْلُ الْبَشَرِۜ
Önceki ayetteki mekulü’l kavle dahil olan istînâf cümlesidir. Fasıl nedeni kemal-i ittisâldir. اِنْ nefy harfi, اِلَّا hasr edatıdır. هٰذَٓا mübteda, قَوْلُ الْبَشَرِۜ haberdir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
اِنْ ve اِلَّا ile oluşan kasr mübteda ve haber arasındadır. هٰذَٓا maksur/mevsûf, قَوْلُ الْبَشَرِۜ maksurun aleyh/sıfat, olmak üzere, kasr-ı mevsuf ales sıfattır. Yani müsnedün ileyhin, bu müsnede has olduğu ifade edilmiştir.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden, isim cümlesinin kasırla tekit edilmesi sebebiyle, bu ve benzeri cümleler çok muhkem/sağlam cümlelerdir.
Müsnedün ileyhin işaret ismiyle gelmesi, mütekellimin amacının, müşarun ileyhi tahkir olduğunu gösterir. İsm-i işaret, müsnedün ileyhi net bir şekilde gösterip onu göz önüne koymuştur. İşaret isminde istiare vardır. Tecessüm ve cem’ ifade eden هٰذَٓا ile söze işaret edilmiştir.
Bilindiği gibi işaret ismi, mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Beyan İlmi)
İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Müsned az sözle çok anlam ifadesi için قَوْلُ الْبَشَرِۜ şeklinde izafetle gelmiştir.
قَالَ - قَوْلُ kelimeleri arasında iştikak cinası, هٰذَٓا ve اِلَّا ’nın tekrarında cinas ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Bu ayet önceki cümleyi tekit gibidir, bunun içindir ki, atıf edatı kullanılmamıştır. (Beyzâvî, Nesefî, Medâriku’t Tenzîl ve Hakâîku’t Te’vîl)