8 Mayıs 2026
Müddessir Sûresi 18-47 (575. Sayfa)

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ  ...

Müddessir Sûresi 18. Ayet

اِنَّهُ فَـكَّرَ وَقَدَّرَۙ  ...


Çünkü o, düşündü taşındı, ölçtü biçti.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِنَّهُ zira o
2 فَكَّرَ düşündü ف ك ر
3 وَقَدَّرَ ölçtü biçti ق د ر
Rivayete göre müşrikler Hz. Peygamber’e ve tebliğ ettiği Kur’an’a karşı nasıl bir tavır takınmaları gerektiğini Velîd b. Mug^re’ye sormuşlar, o da düşünüp taşındıktan sonra Hz. Peygamber’in bir sihirbaz, Kur’an’ın da önceki sihirbazlardan intikal eden bir sihir, bir beşer sözü olduğunu insanlar arasında yaymalarını tavsiye etmiştir. İşte 18-25. âyetlerde Velîd b. Mug^re örneğinde Kur’an’a karşı benzer şekilde inkârcı tutum sergileyenler kınanmış; 26-30. âyetlerde ise hak ettikleri uhrevî ceza özetlenmiştir. 26. âyette geçen “sekar” kelimesi ateşin isimlerinden olup cehennemin ağır cezalık kısımlarından birini ifade ettiği belirtilir (bk. Şevkânî, V, 377). 27-28. âyetler ise sekar hakkında, “hiçbir şeye acımayan, içine atılanları yakan ve insanın derisini kavuran korkunç bir yer” şeklinde detaylar vermektedir. “İnsanları kavurur” diye çevirdiğimiz 29. âyete “insanlara görünür” şeklinde de mâna verilmiştir (Zemahşerî, IV, 183). Aynı âyet, “Cehennem, orayı hak eden insana kendini gösteren bir tablo, bir aynadır” şeklinde de anlaşılabilir. Müfessirler, 30. âyetteki “on dokuz” sayısını “cehennemde görevlendirilmiş olan on dokuz melek; meleklerden on dokuz grup; on dokuz saf; her birinin emrinde bir grup melek bulunan on dokuz yönetici melek” şekillerinde yorumlamışlardır (Zemahşerî, IV, 184; Şevkânî, V, 378; İbn Âşûr, XXIX, 298). Nitekim Tahrîm sûresinin 6. âyetinde de cehennemin başında iri cüsseli, sert tabiatlı ve Allah’ın emirlerini hemen uygulayan meleklerin bulunduğu bildirilmiştir. Râzî, insanın günah işleyip cehenneme girmesine sebep olan beden ve zihin güçlerini on dokuz olarak tesbit etmiş; cehennemde gözetim vazifesi yapan zebânîlerin sayısı ile bu güçler arasında bir ilginin bulunduğunu ifade etmiştir (XXX, 203). Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 496

اِنَّهُ فَـكَّرَ وَقَدَّرَۙ

 

İsim cümlesidir. اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  هُ  muttasıl zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. 

فَـكَّرَ  fiili  اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. Fiil cümlesidir, فَـكَّرَ fetha ile mebni mazi fiildir, faili müstetir olup takdiri  هُو ’dir.

قَدَّرَ  atıf harfi  وَ ‘la makabline matuftur. Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında îrab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşaî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz. Matufun îrabı her zaman için matufun aleyhe uyar.

Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

فَـكَّرَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  فكر ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

اِنَّهُ فَـكَّرَ وَقَدَّرَۙ


Ta’liliye olarak fasılla gelen ayetin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Ta’lil cümleleri, ıtnâb sanatı babındandır.

اِنَّ  ile tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. 

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden,  اِنَّ , isim cümlesi ve isnadın tekrarı ile tekid edilen bu ve benzeri cümleler muhkem/sağlam cümlelerdir.

İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

اِنَّ ’nin haberi olan  فَـكَّرَ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlede müsnedin mazi fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. Aynı üslupta gelen  قَدَّرَ  cümlesi, hükümde ortaklık nedeniyle  اِنَّ ’nin haberine atfedilmiştir.

فَـكَّرَ - قَدَّرَۙ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr ve muvazene sanatları vardır.

Bu da tehdidin gerekçesi yahut inadın açıklamasıdır, Mana da şöyledir: Kur'an'a dil uzatmak için hayale daldı ve ne diyeceğini içinde tasarladı. (Beyzâvî)

Bu kelam, anılan tehdidin ve ona müstahak olmasının illetini, yahut onun, Allah'ın ayetlerini inatla inkâr ettiğini beyan etmektedir.

Yani o şahıs, Kur’an hakkında neyi söyleyeceğini içinden düşündü, taşındı ve ölçtü, biçti. (Ebüssuûd)

 
Müddessir Sûresi 19. Ayet

فَقُتِلَ كَيْفَ قَدَّرَۙ  ...


Kahrolası nasıl da ölçtü biçti!

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَقُتِلَ kahrolası ق ت ل
2 كَيْفَ nasıl da ك ي ف
3 قَدَّرَ ölçtü biçti ق د ر

فَقُتِلَ كَيْفَ قَدَّرَۙ


فَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

قُتِلَ كَيْفَ قَدَّرَ  cümlesi önceki ayetteki  اِنَّ ‘nin ikinci haberi olarak mahallen merfûdur.

Fiil cümlesidir. قُتِلَ  fetha üzere mebni, meçhul mazi fiildir. Naib-i faili müstetir olup takdiri  هو dir. كَيْفَ  istifham ismi, amili  قَدَّرَ ‘nın hali olarak mahallen mansubdur. 

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

قَدَّرَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. قَدَّرَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi قدر ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

فَقُتِلَ كَيْفَ قَدَّرَۙ


Ayetin ilk cümlesi,  فَ  ile  اِنَّ ’nin haberi olan  وَقَدَّرَۙ  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümle haber üslubunda gelmiş olmasına rağmen beddua manası taşımaktadır. (Veya alay etme maksatlı bir övgüdür.) Vaz edildiği mananın dışına çıktığından, mukteza-i zâhirin hilafına durum oluşmuştur. Bu nedenle mecazı mürsel mürekkebdir.

قُتِلَ  fiili, meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü fiil malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime, meçhul binada naib-i fail olur.

Meçhul bina naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen كَيْفَ قَدَّرَۙ  cümlesinin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. İstifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.  كَيْفَ  istifham ismi,  قَدَّرَۙ  fiilinin failinden haldir. 

İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen tevbih ve takrir amacı taşıyan cümle mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır. Cevabı malum bir soru şeklindeki cümle, haber üslubundan daha etkili hale gelmiş ve onun yaptığı davranışları düşünmeye, hak söze kulak vermeye çağırmıştır.

Bu da onunla alay için denilmiştir ya da o konuda denebilecek en ileri sözü yakaladığı için böyle denilmiştir. Bu da:  قتله اللّه ما أشجعه  deyiminden gelir ki, ‘’Allah canını alsın, ne kadar cesurdur, demektir!’’ Yani cesarette öyle bir dereceye ulaşmıştır ki, haset edilecek ve bu bedduayı hak edecek raddeye gelmiştir. (Beyzâvî, Âşûr)

‘’Kahrolası, nasıl da ölçtü biçti.’’ Arapça'da bu tabirleri, "kahrolası, Allah canını alası" gibi asıl itibarıyla beddua olmakla beraber, nazardan esirgemek şeklinde "yahu ne yaman şey, anası ağlayası" gibi bir değere işaret olarak övgü yerinde ve bazan da bu manada alay etmek ve dalga geçmek için kullanılır ki, burada, onun düşüncesini beğenenlerin bu yoldaki övgülerini anlatarak hakaret ve küçümseme manasında kullanılmıştır. Yani dedikleri gibi "kahrolası nasıl da takdir etti ya!..." (Elmalılı)

 
Müddessir Sûresi 20. Ayet

ثُمَّ قُتِلَ كَيْفَ قَدَّرَۙ  ...


Yine kahrolası, nasıl ölçtü biçti!

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 ثُمَّ sonra
2 قُتِلَ kahrolası ق ت ل
3 كَيْفَ nasıl ك ي ف
4 قَدَّرَ ölçtü biçti ق د ر

ثُمَّ قُتِلَ كَيْفَ قَدَّرَۙ


ثُمَّ  tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir.  ثُمَّ  edatı mertebe açısından terahi manasınadır. Yani; aralıklarla, zaman içinde serpiştirilerek peyderpey olabilecek durumları bildirmektedir. 

قُتِلَ  atıf harfi  ثُمَّ  ile önceki ayetteki  قُتِلَ ‘ye matuftur. Birinciyi tekid eder.

Fiil cümlesidir.  قُتِلَ  fetha üzere mebni, meçhul mazi fiildir. Naib-i faili müstetir olup takdiri  هو dir.  كَيْفَ  istifham ismi amili  قَدَّرَ ‘nın hali olarak mahallen mansubdur. 

قَدَّرَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. 

قَدَّرَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  قدر ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar. 

ثُمَّ قُتِلَ كَيْفَ قَدَّرَۙ


Ayetin ilk cümlesi,  ثُمَّ  ile  önceki ayete atfedilmiştir. Önceki ayeti tekid etmiştir. 

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümle haber üslubunda gelmiş olmasına rağmen beddua manası taşımaktadır. (Veya alay etme maksatlı bir övgüdür.) Vaz edildiği mananın dışına çıktığından, mukteza-i zâhirin hilafına durum oluşmuştur. Bu nedenle mecazı mürsel mürekkeptir.

قُتِلَ  fiili, meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü fiil malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime, meçhul binada naib-i fail olur.

Meçhul bina naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen  كَيْفَ قَدَّرَۙ  cümlesinin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Istifham üslubun talebî inşâî isnaddır. كَيْفَ  istifham ismi,  قَدَّرَۙ  fiilinin failinden haldir. 

İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen tevbih ve takrir amacı taşıyan cümle mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır. Cevabı malum bir soru şeklindeki cümle, haber üslubundan daha etkili hale gelmiş ve onun yaptığı davranışları düşünmeye, hak söze kulak vermeye çağırmıştır.

Ayet önceki ayeti hem lafzen hem manen tekid etmek üzere tekrarlanmıştır. Mübalağa için yapılan bu tekrarda ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Bu da onunla alay için denilmiştir ya da o konuda denebilecek en ileri sözü yakaladığı için böyle denilmiştir. Bu da: قتله اللّه ما أشجعه  deyiminden gelir ki, Allah canını alsın, ne kadar cesurdur, demektir! Yani cesarette öyle bir dereceye ulaşmıştır ki, haset edilecek ve bu bedduayı hak edecek raddeye gelmiştir. İkinci ayet, mübalağa için tekrardır, ثُمَّ  edatı ikincisinin birincisinden daha mübalağalı  olduğunu ve arkadan gelenlerin de asıl manasında kullanıldığını göstermek içindir. (Beyzâvî, Safvetü’t Tefâsir)

Terahi, zamanda gecikme değil, rütbede gecikmedir. Çünkü bakışı, kaşlarını çatması, gülümsemesi, yüzünü çevirmesi, kibri, düşünce ve takdirine eşlik etmiştir. (Âşûr)

ثُمَّ قُتِلَ كَيْفَ قَدَّرَ  Sonra kahrolsun, nasıl ölçtü? bu da mübalağa için tekrardır,  ثُمَّ  edatı ikincisinin birincisinden daha mübalağalı olduğunu ve arkadan gelenlerin de terahi  manasında kullanıldığını göstermek içindir. (Beyzâvî, Ebüssuûd, Fahreddin er-Râzî)

 
Müddessir Sûresi 21. Ayet

ثُمَّ نَظَرَۙ  ...


Sonra (Kur’an hakkında) derin derin düşündü.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 ثُمَّ sonra
2 نَظَرَ baktı ن ظ ر

ثُمَّ نَظَرَۙ


ثُمَّ  tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir. ثُمَّ  edatı mertebe açısından terahi manasınadır. Yani; aralıklarla, zaman içinde serpiştirilerek peyderpey olabilecek durumları  bildirmektedir. 

نَظَرَ  atıf harfi  ثُمَّ  ile önceki ayetteki ikinci  قَدَّرَ ‘ya matuftur.

Fiil cümlesidir. نَظَرَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.

ثُمَّ نَظَرَۙ


Atıf harfi  ثُمَّ , tertip ve terahî ifade eder. Cümle  كَيْفَ قَدَّرَۙ  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekküne ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)

[Sonra baktı] yani Kur'an’ın durumunu tekrar gözden geçirdi. (Beyzâvî) 

Bu, "O, ilk önce düşündü, ikinci kez ölçüp biçti, üçüncü kez de, ölçüp biçtiği bu şey hakkında düşündü.." demektir. Binaenaleyh, önceki bakış, meseleyi anlamak ve ortaya koymak için, peşinden gelen bakış ise, planlamada bulunmak içindir. İşte tam ihtiyatlı davranış budur. O halde bütün bu mertebeler, onun kalbinin halleriyle ilgili olan, yani içinden geçirdiği şeylerdir. (Fahreddin er-Râzî)

Müddessir Sûresi 22. Ayet

ثُمَّ عَبَسَ وَبَسَرَۙ  ...


Sonra yüzünü ekşitti, kaşlarını çattı.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 ثُمَّ sonra
2 عَبَسَ surat astı ع ب س
3 وَبَسَرَ kaşlarını çattı ب س ر

  Abese عبس :

  عَبُوسٌ gönlün daralmasından dolayı yüzün buruşturulması yahut kaşların çatılmasıdır. Bu anlamdan hareketle sıkıntılı gün anlamında يَوْمٌ عَبُوسٌ denir. (Müfredat)

  Kuran’ı Kerim’de sülasi fiil ve isim formunda toplam 3 defa geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)

  Türkçede kullanılan şekilleri abus (çatık kaşlı, asık yüzlü), Abbas ve Abbâsilerdir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

ثُمَّ عَبَسَ وَبَسَرَۙ


ثُمَّ  tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir.  ثُمَّ  edatı mertebe açısından terahi manasınadır. Yani; aralıklarla, zaman içinde serpiştirilerek peyderpey olabilecek durumları bildirmektedir. 

عَبَسَ  atıf harfi  ثُمَّ  ile önceki ayetteki نَظَرَ ‘ya matuftur.

Fiil cümlesidir. عَبَسَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. بَسَرَ  atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur. 

ثُمَّ عَبَسَ وَبَسَرَۙ

 

Tertip ve terahî ifade eden  ثُمَّ  atıf harfiyle önceki ayete atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)

بَسَرَۙ  cümlesi  وَ ’la  عَبَسَ  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.

بَسَرَۙ  - عَبَسَ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr ve muvazene sanatları vardır.

Sonra kaşlarını çattı yüzünü buruşturdu, çünkü ona dil uzatacak bir şey bulamadı ve ne diyeceğini bilemedi ya da Resulullah (sav) 'e bakıp surat astı, bu da kaşlarını çattı ifadesini tekiddir. (Beyzâvî) 

بَسَرَۙ , vaktinden evvel acele olmasını istemek, hamlık yapmaktır. Nitekim meyvenin hamına, hurmanın koruğuna "büsür" denir. Rağıb, burada bu manadan olduğunu söyler. Yani, vakti gelmeden kopmuş ham koruk gibi ekşidi, surat astı.(Elmalılı)

Müddessir Sûresi 23. Ayet

ثُمَّ اَدْبَرَ وَاسْتَكْبَرَۙ  ...


23-24. Ayetler Meal  :   
Sonra arkasını döndü ve büyüklük taslayıp şöyle dedi: “Bu, ancak nakledilegelen bir sihirdir.”

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 ثُمَّ sonra
2 أَدْبَرَ arkasını döndü د ب ر
3 وَاسْتَكْبَرَ ve böbürlendi ك ب ر

ثُمَّ اَدْبَرَ وَاسْتَكْبَرَۙ


ثُمَّ  tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir.  ثُمَّ  edatı mertebe açısından terahi manasınadır. Yani; aralıklarla, zaman içinde serpiştirilerek peyderpey olabilecek durumları bildirmektedir. 

Fiil cümlesidir. اَدْبَرَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. اسْتَكْبَرَ  atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur.  

اَدْبَرَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  بدر ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.  

اسْتَكْبَرَ  fiili, sülâsi mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındandır. Sülâsisi كبر ‘dir. 

Bu bab fiile talep, tahavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamlar katar.

ثُمَّ اَدْبَرَ وَاسْتَكْبَرَۙ


Tertip ve terahî ifade eden  ثُمَّ  atıf harfiyle, önceki ayete atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)

اسْتَكْبَرَۙ  cümlesi  وَ ’la  اَدْبَرَ  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.

Sülâsîsi  كبَرَۙ  olan  اسْتَكْبَرَۙ  fiili, mübalağa ifade eden  استفعال  babındadır. 

Sonra arkasını döndü hakka, yahut (sav)'a arkasını döndü, kibirlendi ona tabi olmak istemedi. (Beyzâvî)

Müddessir Sûresi 24. Ayet

فَقَالَ اِنْ هٰذَٓا اِلَّا سِحْرٌ يُؤْثَرُۙ  ...


 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَقَالَ sonra dedi ق و ل
2 إِنْ değildir
3 هَٰذَا bu
4 إِلَّا başka bir şey
5 سِحْرٌ bir büyü(den) س ح ر
6 يُؤْثَرُ rivayet edilip öğretilen ا ث ر

فَقَالَ اِنْ هٰذَٓا اِلَّا سِحْرٌ يُؤْثَرُۙ


Ayet atıf harfi  فَ  ile önceki ayetteki  اسْتَكْبَرَ ‘ye matuftur. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Fiil cümlesidir. قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.

Mekulü’l-kavli  اِنْ هٰذَٓا اِلَّا سِحْرٌ ‘dir. قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

اِنْ  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. İşaret ismi  هٰذَٓا  mübteda olarak mahallen merfûdur. اِلَّا  hasr edatıdır. سِحْرٌ  haber olup lafzen merfûdur. يُؤْثَرُ  fiili  سِحْرٌ ‘un sıfatı olarak mahallen merfûdur. 

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat

Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar  2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred olan sıfatlar: Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يُؤْثَرُ  damme ile merfû meçhul muzari fiildir. Naib-i faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. 

يُؤْثَرُ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  أثر ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder. 

فَقَالَ اِنْ هٰذَٓا اِلَّا سِحْرٌ يُؤْثَرُۙ


Ayet, takip ifade eden atıf harfi  فَ  ile önceki ayetteki  وَاسْتَكْبَرَۙ  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.

Müsbet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

قَالَ  fiilinin mekulü’l kavli olan  اِنْ هٰذَٓا اِلَّا سِحْرٌ يُؤْثَرُۙ  sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Cümleye dahil olan  اِنْ  nefy,  اِلَّا  hasr harfidir. 

هٰذَٓا  mübteda,  سِحْرٌ  haberdir. اِنْ  ve اِلَّا  ile oluşan kasr mübteda ve haber arasındadır. هٰذَٓا  maksur/mevsûf,  سِحْرٌ  maksurun aleyh/sıfat, olmak üzere, kasrı mevsuf ales sıfattır. Yani müsnedün ileyhin, bu müsnede has olduğu ifade edilmiştir.  

Müsnedün ileyhin işaret ismiyle gelmesi, mütekellimin amacının, müşarun ileyhi tahkir olduğunu gösterir. İsm-i işaret, müsnedün ileyhi net bir şekilde gösterip onu göz önüne koymuştur. İşaret isminde istiare vardır. Tecessüm ve cem’ ifade eden  هٰذَٓا  ile vahye işaret edilmiştir. 

Bilindiği gibi işaret ismi, mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Beyan İlmi)

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden, isim cümlesinin kasırla tekit edilmesi sebebiyle bu ve benzeri cümleler çok muhkem/sağlam cümlelerdir.

İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi) 

Müspet muzari fiil sıygasında gelerek teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade eden يُؤْثَرُۙ  cümlesi  سِحْرٌ  için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

[Bu, ancak nakledilen bir sihirdir, dedi] yani eskilerden aktarılan ve öğrenilen sihirdir. فَقَالَ 'deki  فَ  şunu göstermektedir ki, bu kelime aklına gelir gelmez onu gecikmeden ve düşünmeden ağzından çıkarmıştır. (Beyzâvî)

Bu ayette geçen يُؤْثَرُ  tabirinde iki mana vardır:

1) me'sur, yani öteden beri öğretilip rivayet olunduğu gibi; sihirbazdan sihirbaza öğrenilegeldiği söylenen bir sihir demektir.

2) yü'ser, yani diğer sihirlere tercih edilecek, beğenilecek bir sihir demek olur. Bu, ‘parlak sihir’ manasına "sihr-i mübin" demelerine benzer. (Fahreddin er-Râzî)

 
Müddessir Sûresi 25. Ayet

اِنْ هٰذَٓا اِلَّا قَوْلُ الْبَشَرِۜ  ...


“Bu, ancak insan sözüdür.”

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِنْ değildir
2 هَٰذَا bu
3 إِلَّا başka bir şey
4 قَوْلُ sözü(nden) ق و ل
5 الْبَشَرِ bir insan ب ش ر

اِنْ هٰذَٓا اِلَّا قَوْلُ الْبَشَرِۜ


اِنْ  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. İsim cümlesidir. İşaret ismi  هٰذَٓا  mübteda olarak mahallen merfûdur. اِلَّا  hasr edatıdır. قَوْلُ  haber olup lafzen merfûdur. Aynı zamanda muzâftır. الْبَشَرِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

اِنْ هٰذَٓا اِلَّا قَوْلُ الْبَشَرِۜ


Önceki ayetteki mekulü’l kavle dahil olan istînâf cümlesidir. Fasıl nedeni kemal-i ittisâldir. اِنْ  nefy harfi, اِلَّا  hasr edatıdır. هٰذَٓا  mübteda,  قَوْلُ الْبَشَرِۜ  haberdir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. 

اِنْ  ve  اِلَّا  ile oluşan kasr mübteda ve haber arasındadır. هٰذَٓا  maksur/mevsûf,  قَوْلُ الْبَشَرِۜ  maksurun aleyh/sıfat, olmak üzere, kasr-ı mevsuf ales sıfattır. Yani müsnedün ileyhin, bu müsnede has olduğu ifade edilmiştir.

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden, isim cümlesinin kasırla tekit edilmesi sebebiyle, bu ve benzeri cümleler çok muhkem/sağlam cümlelerdir.

Müsnedün ileyhin işaret ismiyle gelmesi, mütekellimin amacının, müşarun ileyhi tahkir olduğunu gösterir. İsm-i işaret, müsnedün ileyhi net bir şekilde gösterip onu göz önüne koymuştur. İşaret isminde istiare vardır. Tecessüm ve cem’ ifade eden  هٰذَٓا  ile söze işaret edilmiştir. 

Bilindiği gibi işaret ismi, mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Beyan İlmi)

İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi) 

Müsned az sözle çok anlam ifadesi için  قَوْلُ الْبَشَرِۜ  şeklinde izafetle gelmiştir.

قَالَ - قَوْلُ  kelimeleri arasında iştikak cinası, هٰذَٓا  ve اِلَّا ’nın tekrarında cinas ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Bu ayet önceki cümleyi tekit gibidir, bunun içindir ki, atıf edatı kullanılmamıştır. (Beyzâvî, Nesefî, Medâriku’t Tenzîl ve Hakâîku’t Te’vîl)

 
Müddessir Sûresi 26. Ayet

سَاُصْل۪يهِ سَقَرَ  ...


Ben onu “Sekar”a (cehenneme) sokacağım.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 سَأُصْلِيهِ onu sokacağım ص ل ي
2 سَقَرَ Sekar’a

سَاُصْل۪يهِ سَقَرَ

 

Fiil cümlesidir. Fiilinin başındaki  سَ  harfi tekid ifade eden istikbal harfidir. 

اُصْل۪يهِ  fiili  ي  üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنا ’ dir. Muttasıl zamir  هِ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

سَقَرَ  ikinci mef’ûlün bih olup fetha ile mansubdur. Müennes alem olduğundan tenvin almamıştır.

اُصْل۪ي  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  صلي ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder. 

سَاُصْل۪يهِ سَقَرَ


Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Cümleye dahil olan  سَ  istikbal harfidir. Tehdit anlamı olan cümleyi tekid etmiştir. Müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber talebî kelamdır. Muzari fiil, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Fiil Allah Teâlâ’ya ait mütekellim zamirine isnadla tazim edilmiştir.

سَقَرَ , ikinci mef’ûldür. Müennes alem olduğu için tenvin almamıştır. Cehennemin isimlerindendir. Bu ayet de  سَأُرۡهِقُهُۥ صَعُودًا  (Müddesir; 17) kavlinden bedeldir. (Beyzâvî, Nesefî, Medâriku’t Tenzîl ve Hakâîku’t Te’vîl))

İbn Abbas (ra)'in, cehennemin altıncı tabakasının ismi olduğunu söylemiştir. İşte bundan dolayı da, kendisinde marifelik ve müenneslik bulunduğu için, gayr-i munsarif olmuştur. (Fahreddin er-Râzî)

 
Müddessir Sûresi 27. Ayet

وَمَٓا اَدْرٰيكَ مَا سَقَرُۜ  ...


Sekar’ın ne olduğunu sen ne bileceksin?

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَمَا ve
2 أَدْرَاكَ sen nereden bileceksin? د ر ي
3 مَا ne olduğunu
4 سَقَرُ Sekar’ın

وَمَٓا اَدْرٰيكَ مَا سَقَرُۜ


İsim cümlesidir. وَ  istînâfiyyedir. مَٓا  istifham harfi mübteda olarak mahallen merfûdur. اَدْرٰيكَ  cümlesi  مَٓا ‘nın haberi olarak mahallen merfûdur. اَدْرٰيكَ  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.  مَا سَقَرُ  cümlesi amili  اَدْرٰيكَ ‘nin mef’ûlü bihi olarak mahallen mansubdur.  اَدْرٰيكَ  ‘bilmek’ anlamında kalp fiillerindendir.

Kalp fiilleri (iki mef’ûl alan fiiller); bir mef’ûl ile manası tamamlanamayıp ikinci mef’ûle ihtiyaç duyan fiillerdir. Bu fiiller isim cümlesinin önüne gelirler, mübteda ve haberi iki mef’ûl yaparak nasb ederler. 3 gruba ayrılırlar:

1. Bilmek manasında olanlar.

2. Sanmak manası ifade edenler, kesine yakın bilgi ifade ederler. “Sanmak, zannetmek, saymak, kendisine öyle gelmek” gibi manalara gelir.

3. Değiştirme manası ifade edenler. Aynı anlama gelmedikleri halde görevleri itibariyle onlara benzerliklerinden kalp fiilleri adı altına girmişlerdir.

Değiştirme manasına gelen fiiller “etti, yaptı, kıldı, edindi, dönüştürdü, değişik bir hale getirdi” gibi manalara gelir.

Bilgi ve zan fiillerinden sonra bazen  اَنَّ ’li ve  اَنْ ’li cümleler gelir, bu cümleler iki mef’ûl kabul edilir. Bilmek, sanmak ve değiştirme manasına gelen bu fiiller 3 şekilde gelebilir: 1) İki mef’ûl alanlar, 2) İki mef’ûlünü masdar-ı müevvel cümlesi olarak alanlar, 3) İki mef’ûlü hazif olanlar. Kalp fiilleri iki mamûlü arasında olduğunda amel etmeleri de etmemeleri de caizdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مَٓا  istifham harfi mübteda olarak mahallen merfûdur. سَقَرُ  haber olup lafzen merfûdur.

اَدْرٰيكَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  دري ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder. 

وَمَٓا اَدْرٰيكَ مَا سَقَرُۜ


24. ayetteki mekulü’l kavle dahil olan istînâf cümlesidir. Ayetin, önceki ve sonraki ayetler arasında itiraziye olduğu da söylenmiştir. İtiraz cümleleri ıtnâb sanatıdır. 

İstifham harfi  مَا  mübteda,  اَدْرٰيكَ مَا سَقَرُۜ  cümlesi haberdir. İstifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Cümlede müsnedin mazi fiil sıygasında cümle olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. 

Mazi fiil sebat, temekkün ve istikrar ifade eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)

مَا سَقَرُۜ  cümlesi,  اَدْرٰيكَ  fiilinin iki mef’ûlu yerindedir. İstifham harfi  مَا , mübteda olarak mahallen merfûdur.  سَقَرُۜ  haberdir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi formunda gelmiştir. İstifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Ayetteki cümleler, istifham üslubunda olmasına rağmen, soru anlamında değildir. Cümleler, vaz edildiği anlamdan çıkarak tehdit ve korkutma manasına gelmesi nedeniyle mecazı mürsel mürekkeptir. Ayrıca bu istifhamlarda tecâhül-i ârif sanatı söz konusudur.

Bilinen nefy üslubu yerine istifhamın tercih edilmesinin sebebi; istifhamda muhatabın aklını uyarmak, harekete geçirmek ve düşünmeye teşvik manası olmasıdır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

مَٓا ‘nın tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Bu ayet de onun durumunu daha korkunç hale getirmek içindir, (Beyzâvî, Safvetü’t Tefâsir)

Bu, onun niteliklerini mübalağa yoluyla anlatmaktır. Yani, onun nasıl bir şey olduğunu sana ne bildirdi? Bu, hakkında soru sorulanın büyüklüğüne dikkat çekmek içindir. Daha sonra,  سَقَرُۜ 'ın durumunu açıklamıştır. (Kurtubî)

 
Müddessir Sûresi 28. Ayet

لَا تُبْق۪ي وَلَا تَذَرُۚ  ...


Geride bir şey koymaz, bırakmaz.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 لَا
2 تُبْقِي geriye bir şey komaz ب ق ي
3 وَلَا ve ne de
4 تَذَرُ bırakmaz و ذ ر

لَا تُبْق۪ي وَلَا تَذَرُۚ


Fiil cümlesidir. لَا  nefiy harfi olup olumsuzluk manasındadır. تُبْق۪ي  fiili  ي  üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هى  ‘dir. 

لَا تَذَرُ  atıf harfi وَ ‘la  تُبْق۪ي ‘ye matuftur.  لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. تَذَرُ  damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هى ‘dir. İki fiillinde mef’ûlün bihleri hazf edilmiştir. 

تُبْق۪ي  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  بقي ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder. 

لَا تُبْق۪ي وَلَا تَذَرُۚ


Beyanî istînâf olarak gelen ayetin fasıl sebebi, şibh-i kemâl-i ittisâldir. Menfi muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Muzari fiil teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Aynı üslupta gelen  وَلَا تَذَرُ  cümlesi makabline hükümde ortaklık nedeniyle atfedilmiştir.

Her iki cümlenin de mef’ûlleri tehdidi ve korkunçluğu artırmak kastıyla hazf edilmiştir. Mef’ûllerin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

Bu iki cümlenin, 27. ayetteki  سَقَرُ  için hal olması da caizdir.

تُبْق۪ي  ve  تَذَرُ  fiilleri  سَقَرُۜ ’a nispet edilmiştir. Bu ifadede istiare vardır. Canlılara mahsus olan fiiller cehenneme nispet edilerek, iradesi olan bir canlı yerine konmuştur.  Aynı zamanda cümlede tecessüm sanatı vardır.

Bu ayet de korkunçluğu açıklamadır. Yani atfı beyandır ya da  سَقَرُۜ 'dan haldir. Amili de tazîm manasıdır. İçine giren herkesi helak eder ve yok etmedikçe bırakmaz. (Beyzâvî) 

لَا تُبْق۪ي  cümlesi  وَمَٓا اَدْرٰيكَ مَا سَقَرُ  cümlesinin ifade ettiği korkutmaktan bedel-i iştimâldir. Çünkü korkularından biri de kendisine giren herkesi yok etmesidir. Cümle سَقَرُ ‘ın ikinci haberidir. (Âşûr)

لَا تُبْق۪ي وَلَا تَذَرُ [Hem bırakmaz, hem yine vazgeçmez.] buyurmuştur. Alimler, bunun ne demek olduğu hususunda ihtilaf etmişlerdir. Bu cümleden kimileri bunların müteradif iki lafız oldukları, manalarının aynı olduğunu, bu tekrarın maksadının ise tekid ve vurgulama olduğunu ve bunun tıpkı, صد عني وأعرض عني  [Benden yüz çevirdi.] denilmesi gibi olduğunu söylerlerken, kimileri de, bu iki kelime arasında mutlaka fark olduğunu ileri sürerek şu izahları yapmışlardır.

1) O cehennem kişide kan, et ve kemik namına bir şey bırakmaz cehennemlikler yeni bir canlı olarak yeniden iade ve inşa edilince de, bir öncekinden daha şiddetli bir biçimde, onları yeniden yakmaktan da geri durmaz. İşte bu, hep böyle sürüp gider. Bu, Atâ'nın, İbn Abbas'tan yapmış olduğu rivayettir.

2) Cehennem, azabı hak etmiş kimselere mutlaka azap eder; sonra da, o azap edilenlerin bedenlerinde hiç bir kısım bırakmayıp hepsini yakar.

3) Azap edilen kimselerin bedenlerinde hiçbir şey bırakmaz. Sonra da, bu cehennemin ateşi, kuvvet ve şiddeti namına ne varsa hiçbir şeyi geri bırakmayıp, onlara azap için bütün şiddetini kullanır. (Fahreddin er-Râzî)

 
Müddessir Sûresi 29. Ayet

لَـوَّاحَةٌ لِلْبَشَرِۚ  ...


Derileri kavurur.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 لَوَّاحَةٌ yakar kavurur ل و ح
2 لِلْبَشَرِ insanı ب ش ر

لَـوَّاحَةٌ لِلْبَشَرِۚ

 

İsim cümlesidir.  لَـوَّاحَةٌ  mahzuf mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur. Takdiri, هى ‘dir. لِ  takviye içindir. لِلْبَشَرِۚ  lafzen mecrur, ism-i fail  لَـوَّاحَةٌ ‘ün mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

لَـوَّاحَةٌ  mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın, mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لَـوَّاحَةٌ لِلْبَشَرِۚ

 

Beyânî istînâf olarak gelen ayetin fasıl sebebi, şibh-i kemâl-i ittisâldir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.  لَـوَّاحَةٌ , takdiri  هي  olan mahzuf mübtedanın haberidir. لِلْبَشَرِۚ  car mecruru, mahzuf habere mütealliktir. 

İnsanın derisini kavurur. İnsan derisi diye ifade ettiğimiz  لْبَشَرِ  kelimesi,  بشراتٍ  kelimesinin çoğuludur. Yani cehennem, derinin en üstünü görünen kısmını değiştirir, karartır. (Rûhu’l Beyân)

بَشَرِ , insan demek olduğu gibi,  بَشَرِ ‘nin çoğulu olarak derinin, özellikle insan derisinin dış yüzleri manasına da gelir. İnsana beşer denilmesi de bu yüzdendir.

لَـوَّاحَةٌ : kökü  لهْو  olan, aşırılık ifade eden bir sıygadır. لهْو ; susamak veya güneşin ısısı yahut susuzluğun bir adamın çehresini bozması, yani yakıp kavurarak karartmak veya ortaya çıkmak, şimşek çakmak, gözle görmek manalarına gelir ki,  لَـوَّاحَةٌ  kelimesinin bütün bu manalara ihtimali vardır. Deriye susamış yahut hiç durmadan derileri kavuran, yüzler karartan, yahut hep beşer gözeten beşere saldıran manalarını ifade eder. İbni Abbas'tan; "Sürekli olarak deriler kavuran, yüzler karartan" manası rivayet edilmiştir. (Elmalılı)

Müddessir Sûresi 30. Ayet

عَلَيْهَا تِسْعَةَ عَشَرَۜ  ...


Üzerinde on dokuz (görevli melek) vardır.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 عَلَيْهَا üzerinde vardır
2 تِسْعَةَ (on)dokuz ت س ع
3 عَشَرَ on(dokuz) ع ش ر

عَلَيْهَا تِسْعَةَ عَشَرَۜ


 عَلَيْهَا  car mecruru, mahzuf mukaddem habere mütealliktir. تِسْعَةَ عَشَرَ  muahhar mübtedadır. Mürekkep sayısıdır, her iki cüzü de fetha üzere mebnidir.

عَلَيْهَا تِسْعَةَ عَشَرَۜ


Beyânî istînâf olarak gelen ayetin fasıl sebebi, şibh-i kemâl-i ittisâldir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.  عَلَيْهَا  car mecruru, mahzuf mukaddem habere mütealliktir.  تِسْعَةَ عَشَرَۜ  muahhar mübtedadır. 

Cümledeki takdim, kasr ifade etmiştir. Kasr, mübteda ve haber arasındadır. Takdim kasrında takdim edilen her zaman maksûrun aleyh, tehir edilen ise maksûrdur. Car mecrur  عَلَيْهَا ‘nın müteallkı haber, maksurun aleyh/sıfat,  تِسْعَةَ عَشَرَۜ  maksûr/mevsûf olmak üzere kasr-ı mevsûf ale’s-sıfattır.

Yani müsnedün ileyhin, takdîm edilen bu müsnede has olduğu ifade edilmiştir.

Onun üzerinde ondokuz (melek) vardır. Yani  سَقَرُۜ 'ın üzerinde cehennemlikleri içine atmakla görevli ondokuz melek vardır. Bir başka görüşe göre genel olarak cehennemin üzerinde ve cehennemin bekçileri olan ondokuz melek vardır ki, bunlar Mâlik ve diğer onsekiz melektir. Ondokuzun nakibler olması da mümkün olduğu gibi, muayyen olarak ondokuz melek olma ihtimali de vardır. Müfessirlerin çoğu bu görüştedir. (Kurtûbî)

Kasr, Ebu cehil ve onun gibi düşünenlerin inançlarının tersini ifade etmek için kasr-ı kalbdir. O ve arkadaşları ondokuzun, güçleriyle kurtulacakları ondokuz adam olduğunu sanıyorlardı. (Âşûr)  

Mecrur haber, vasıf kuvvetindedir. Haber olarak gelen mecrurlar, zarflar, mübtedanın bununla vasıflandığını ifade ederler. Nahiv alimlerinin açıkladığı gibi kelamda  كائِنٍ  benzeri bir müstekar takdiriyle husûl ve sübut ifade eder. (Âşûr, Şuarâ/113)

عَشَرَۜ  ve  تِسْعَةَ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır. 

Cümlede ibham sanatı vardır. سَقَر ‘ın üzerinde olanlar açıklanmamıştır.

Cümlenin, سَقَرُۜ  için üçüncü hal olması da caizdir. Hal cümleleri ıtnâb babındadır. 

سَقَرُۜ ‘ın ne olduğunu sana ne bildirdi’’ sorusuna üç ayetle verilen cevap, سَقَرُ ’ın mahiyetiyle ilgilidir.

27. ayetten sonraki üç ayetle, سَقَر ‘ın özellikleri sayılarak taksim sanatı yapılmıştır.

Bu ayet de dahil olmak üzere surenin, başından itibaren bütün ayetler, kısa seci örnekleridir.

Bu  تِسْعَةَ عَشَرَ  ‘ un ne olduğunu açıklayan kelime zikredilmiyor. Ancak bundan sonraki ayetten bunun, o cehennemin korucuları olan melekler yani zebaniler olduğu anlaşılıyor. İnsanoğlunun ruhî ve ahlâkî kuvvetlerinin analizini yapıp sınıflandırarak bu sayının sır ve hikmetini açıklamaya çalışmak isteyenler olmuşsa da, doğrusu bunun akılla bilinebilecek bir ilim işi değil, mutlak bir iman işi olmak üzere bir sınama için olduğu ikinci ayette özellikle anlatılmıştır. Onun için bunun, kayıtsız şartsız bir iman ile inanılması istenen mutlak bir ilâhî haber olduğunu tasdik edip "yorumunu ve manasını Allah bilir" demek gerekir. (Elmalılı)

 
Müddessir Sûresi 31. Ayet

وَمَا جَعَلْنَٓا اَصْحَابَ النَّارِ اِلَّا مَلٰٓئِكَةًۖ وَمَا جَعَلْنَا عِدَّتَهُمْ اِلَّا فِتْنَةً لِلَّذ۪ينَ كَـفَرُواۙ لِيَسْتَيْقِنَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْـكِتَابَ وَيَزْدَادَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا ا۪يمَاناً وَلَا يَرْتَابَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْـكِتَابَ وَالْمُؤْمِنُونَۙ وَلِيَقُولَ الَّذ۪ينَ ف۪ي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ وَالْـكَافِرُونَ مَاذَٓا اَرَادَ اللّٰهُ بِهٰذَا مَثَلاًۜ كَذٰلِكَ يُضِلُّ اللّٰهُ مَنْ يَشَٓاءُ وَيَـهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُۜ وَمَا يَعْلَمُ جُنُودَ رَبِّكَ اِلَّا هُوَۜ وَمَا هِيَ اِلَّا ذِكْرٰى لِلْبَشَرِ۟  ...


Biz, cehennemin görevlilerini ancak meleklerden kıldık. Onların sayısını inkâr edenler için bir imtihan vesilesi yaptık ki kendilerine kitap verilenler kesin olarak bilsinler, iman edenlerin imanı artsın, kendilerine kitap verilenler ve mü’minler şüpheye düşmesin, kalplerinde bir hastalık bulunanlar ile kâfirler, “Allah, örnek olarak bununla neyi anlatmak istedi” desinler. İşte böyle. Allah, dilediğini saptırır, dilediğini doğru yola iletir. Rabbinin ordularını ancak kendisi bilir. Bu, insanlar için ancak bir uyarıdır.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَمَا ve
2 جَعَلْنَا biz yapmadık ج ع ل
3 أَصْحَابَ muhafızları ص ح ب
4 النَّارِ cehennemin ن و ر
5 إِلَّا başkasını
6 مَلَائِكَةً meleklerden م ل ك
7 وَمَا ve
8 جَعَلْنَا yapmadık ج ع ل
9 عِدَّتَهُمْ onların sayısını ع د د
10 إِلَّا başka bir şey
11 فِتْنَةً bir sınavdan ف ت ن
12 لِلَّذِينَ için
13 كَفَرُوا inkar edenler ك ف ر
14 لِيَسْتَيْقِنَ iyice inansın diye ي ق ن
15 الَّذِينَ olanlar
16 أُوتُوا kendilerine verilmiş ا ت ي
17 الْكِتَابَ Kitap ك ت ب
18 وَيَزْدَادَ ve artsın diye ز ي د
19 الَّذِينَ
20 امَنُوا inananların ا م ن
21 إِيمَانًا imanı ا م ن
22 وَلَا ve
23 يَرْتَابَ kuşkulanmasınlar ر ي ب
24 الَّذِينَ olanlar
25 أُوتُوا verilmiş ا ت ي
26 الْكِتَابَ Kitap ك ت ب
27 وَالْمُؤْمِنُونَ ve inananlar ا م ن
28 وَلِيَقُولَ ve desinler diye ق و ل
29 الَّذِينَ kimseler
30 فِي bulunan
31 قُلُوبِهِمْ kalblerinde ق ل ب
32 مَرَضٌ hastalık م ر ض
33 وَالْكَافِرُونَ ve kafirler ك ف ر
34 مَاذَا ne?
35 أَرَادَ demek istedi ر و د
36 اللَّهُ Allah
37 بِهَٰذَا bu
38 مَثَلًا misalle م ث ل
39 كَذَٰلِكَ böylece
40 يُضِلُّ şaşırtır ض ل ل
41 اللَّهُ Allah
42 مَنْ kimseyi
43 يَشَاءُ dilediği ش ي ا
44 وَيَهْدِي ve doğru yola iletir ه د ي
45 مَنْ kimseyi
46 يَشَاءُ dilediği ش ي ا
47 وَمَا ve
48 يَعْلَمُ bilmez ع ل م
49 جُنُودَ ordularını ج ن د
50 رَبِّكَ Rabbinin ر ب ب
51 إِلَّا başkası
52 هُوَ O’ndan
53 وَمَا ve değildir
54 هِيَ bu
55 إِلَّا başka bir şey
56 ذِكْرَىٰ bir uyarı(dan) ذ ك ر
57 لِلْبَشَرِ insanlara ب ش ر
Bir önceki âyet indiğinde müşrikler, alay yollu sözlerle kendilerinin kalabalık bir topluluk olduğunu, dolayısıyla on dokuz bekçinin güç yetirip onları cehenneme atamayacağını söylemişlerdi. Ardından gelen bu âyetle cehennem işlerine bakmakla meleklerin görevlendirildiği bildirilerek onların meleklere güç yetirmelerinin mümkün olmadığına dikkat çekilmiştir. Âyette on dokuz sayısının verilmesi sadece bir imtihan vesilesi olarak gösterilmiştir. “Kendilerine kitap verilenler iyiden iyiye öğrensinler” şeklinde çevirdiğimiz cümle bazı Ehl-i kitap mensuplarının, bu âyetlerde verilen bilgileri Tevrat ve İncil’in ruhuna uygun bulduklarını gösterir. Çünkü müşriklerin aksine, müslümanlar gibi yahudiler ve hıristiyanlar da âhirete iman ederler. “Kalplerinde hastalık bulunanlar”ın kimler olduğuna dair iki farklı görüş vardır: a) Bunlar münafıklardır; her ne kadar Mekke döneminde münafık yok idiyse de âyet ileride böyle bir grubun ortaya çıkacağını haber vermiştir. Nitekim Medine döneminde önemli bir münafıklar grubu vardı. b) “Kalplerinde hastalık bulunanlar” Hz. Peygamber’e iman edip etmeme hususunda tereddütte kalan müşriklerdir (Râzî, XXX, 207; Şevkânî, V, 380). Müşriklerin “Allah bu sayı misaliyle ne demek istemiş olabilir?” anlamındaki sorusunda geçen misalden maksat, cehennemin on dokuz görevlisiyle ilgili 30. âyetteki anlatımdır. Âyetteki mesel kelimesi, “haber, söz, bilgi” şeklinde de yorumlanmıştır. Müşrikler bu soruyla cehennemin on dokuz bekçisinin bulunduğunu söyleyen sözün vahiy olduğuna, yani Allah’ın böyle bir söz söyleyeceğine inanmadıklarını anlatmak istemişlerdir (İbn Âşûr, XXIX, 317). Zira onlar Kur’an’a inanmadıkları için Kur’an’ın verdiği bilgiyi doğru sayarak bu bilgiye dayalı samimi soru sormaları da mümkün değildir. Allah Teâlâ kitapları ve peygamberleri vasıtasıyla insanlara doğru yolu göstermiştir. O’nun irşad ve yardımlarından yararlananlar doğru yolu bularak kurtuluşa ererler; kendi iradeleriyle Allah’ın emrine karşı geldikleri ve nefislerine uydukları için Allah’ın irşad ve yardımından faydalanamayanlar da sapkınlıklarına devam ederek bedbaht olurlar. İşte böylece Allah dilediğini sapkınlıkta bırakır, dilediğine de doğru yolu gösterir (bu konuda bilgi için bk. Bakara 2/26). “Rabbinin orduları”ndan maksat genel anlamda Allah’ın iradesine teslim olup buyruklarını icra eden görünür ve görünmez varlıklar; özel olarak bu bağlamda cehennemdeki hizmetleri yerine getiren görevlilerdir. Âyette cehennemin bekçilerinin sayısı konusunda Hz. Peygamber’le alay edenlere cevap verilmekte, gayb âleminden olan meleklerin sayılarını, güçlerini ve diğer özelliklerini Allah’tan başka kimsenin bilemeyeceği ifade edilmektedir. “Rabbinin orduları” tamlaması aynı zamanda Hz. Peygamber’in şanının yüceliğine, bu ordulardan bir kısmının onun zaferi için yardımcı olacaklarına işaret eder. Âyetin son cümlesi, cehennem bekçileri, onların sayıları ve diğer anlatılanların tümünün insanlara Allah’ın gücünü hatırlatmak ve O’na itaat etmelerini sağlamak için bir öğüt ve nasihat olduğunu ifade etmektedir. Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 496-498
Muddesir-31 Riyazus Salihin, 407 Nolu Hadis Ebu Zer radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Şüphesiz ben sizin görmediklerinizi görüyor ve biliyorum. Gök yüzü gıcırdayıp inledi ve gıcırdayıp inlemekte de haklı idi. Gökyüzünde, alnını Allah’a secde için koymuş bir meleğin bulunmadığı dört parmaklık bile boş yer yoktur. Allah’a yemin ederim ki, eğer benim bildiklerimi sizler bilmiş olsaydınız az güler çok ağlardınız. Yataklarda kadınlardan da zevk almazdınız. Yüksek sesle Allah’a yalvararak yollara ve kırlara çıkardınız.” (Tirmizî, Zühd 9. Ayrıca bk. İbni Mâce, Zühd 19)

وَمَا جَعَلْنَٓا اَصْحَابَ النَّارِ اِلَّا مَلٰٓئِكَةًۖ 


وَ  istînâfiyyedir. Fiil cümlesidir.  مَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. 

جَعَلْنَٓا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.

Değiştirme manasına gelen  جَعَلَ  kelimesi 3 şekilde gelir:

1. Bir şeyden başka bir şey meydana getirmek  

2. Bir halden başka bir hale geçmek 

3. Bir şeyle başka bir şeye hükmetmek. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

اَصْحَابَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Aynı zamanda muzâftır. النَّارِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. اِلَّا  hasr edatıdır.  مَلٰٓئِكَةً  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.


 وَمَا جَعَلْنَا عِدَّتَهُمْ اِلَّا فِتْنَةً لِلَّذ۪ينَ كَـفَرُواۙ لِيَسْتَيْقِنَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْـكِتَابَ وَيَزْدَادَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا ا۪يمَاناً 


Cümle atıf harfi وَ ‘la istînâfiyyeye matuftur. Fiil cümlesidir.  مَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  جَعَلْنَٓا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. 

عِدَّتَهُمْ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. اِلَّا  hasr edatıdır.

فِتْنَةً  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  لِلَّذ۪ينَ  cemi müzekker has ism-i mevsûlü  لِ  harf-i ceriyle  فِتْنَةً ‘in mahzuf sıfatına mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası  كَـفَرُوا ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

كَـفَرُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. 

لِ  harfi  يَسْتَيْقِنَ  fiilini gizli  اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir. 

اَنْ  ve masdar-ı müevvel, لِ  harf-i ceriyle birlikte ikinci  جَعَلْنَا  fiiline mütealliktir. يَسْتَيْقِنَ  fetha ile mansub muzari fiildir. الَّذ۪ينَ  cemi müzekker has ism-i mevsûl fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  اُو۫تُوا الْـكِتَابَ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

اَنْ  harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: 1) Harf-i cer olan (حَتّٰٓى)’dan sonra, 2) Atıf olan اَوْ ’den sonra, 3) Lam-ı cuhûddan sonra, 4) Lam-ı ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra, 5) Vav-ı maiyye (وَ)’ den sonra, 6) Sebep fe (فَ)’sinden sonra. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اُو۫تُوا  damme ile mebni meçhul mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ ı naib-i fail olup mahallen merfûdur.  الْـكِتَابَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

يَزْدَادَ  atıf harfi وَ ‘la  يَسْتَيْقِنَ ‘ye matuftur. يَزْدَادَ  fetha ile mansub muzari fiildir.  الَّذ۪ينَ  cemi müzekker has ism-i mevsûl, fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  اٰمَنُٓوا ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur.  اٰمَنُٓوا  damme üzere mebni mazi fiildir, faili müstetir olup takdiri  هو ‘dir.  ا۪يمَاناً  temyiz olup fetha ile mansubdur.

Temyiz; kendisinden önce geçen müphem (manası açık olmayan) bir ismin manasına açıklık getiren camid, nekre bir isimdir. Yani; çeşitli manalar kastedilmeye elverişli önceki isim veya cümleden asıl maksadın ne olduğunu açıklamak üzere zikredilen camid (türememiş), mansub ve nekre isme temyiz denir. Temyizin manasını açıkladığı önceki isme veya cümleye de mümeyyez denir. Temyiz harf-i cerli ve izafetle gelmediği müddetçe mansubdur. Mümeyyezin îrabı ise cümledeki yerine göredir. Temyiz Türkçeye “bakımından, …yönünden” şeklinde tercüme edilebilir. Temyizi bulmak için “ne bakımdan, hangi açıdan?” soruları sorulur. Temyiz ikiye ayrılır:

1. Melfûz mümeyyez: Söylenmiş, cümlede görülen mümeyyez.

2. Melhûz mümeyyez: Düşünülen, cümlede açık olarak görülemeyen mümeyyez.

(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

يَسْتَيْقِنَ  fiili, sülâsi mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındandır. Sülâsisi  يقن ‘dir. 

Bu bab fiile talp, tahavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamlar katar. 

اُو۫تُوا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  أتي ’dir. 

اٰمَنُٓوا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  أمن ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder. 

يَزْدَادَ  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi  زيد ’dir.İftial babının fael fiili د ذ ز  olursa iftial babının  ت  si  د  harfine çevrilir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.


 وَلَا يَرْتَابَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْـكِتَابَ وَالْمُؤْمِنُونَۙ


Cümle, atıf harfi وَ ‘la  يَسْتَيْقِنَ ‘ye matuftur. لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يَرْتَابَ  fetha ile mansub muzari fiildir. الَّذ۪ينَ  cemi müzekker has ism-i mevsûl fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  اُو۫تُوا الْـكِتَابَ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

اُو۫تُوا  damme ile mebni meçhul mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı naib-i fail olup mahallen merfûdur.  الْـكِتَابَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

الْمُؤْمِنُونَ  atıf harfi وَ ‘la ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ ‘ye matuf olup ref alameti وَ ‘dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. 

يَرْتَابَ  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi  ريب ‘dir.İftial babının fael fiili  و ي ث  olursa fael fiili  ت  harfine çevrilir. 

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır. 

الْمُؤْمِنُونَ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


 وَلِيَقُولَ الَّذ۪ينَ ف۪ي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ وَالْـكَافِرُونَ مَاذَٓا اَرَادَ اللّٰهُ بِهٰذَا مَثَلاًۜ 


لِ  harfi  يَقُولَ  fiilini gizli  اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir.  اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  لِ  harf-i ceriyle ikinci  جَعَلْنَا  fiiline müteallik olup, birinci masdar-ı müevvele matuftur. 

يَقُولَ  fetha ile mansub muzari fiildir. الَّذ۪ينَ  cemi müzekker has ism-i mevsûl fail olarak mahallen merfûdur.

Mekulü’l-kavli  مَاذَٓا اَرَادَ اللّٰهُ بِهٰذَا مَثَلاً ‘dir.  يَقُولَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.  

ف۪ي قُلُوبِهِمْ  car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir. Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  مَرَضٌ  muahhar mübteda olup lafzen merfûdur. 

الْـكَافِرُونَ  atıf harfi وَ ‘la ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ ‘ye matuf olup ref alameti وَ ‘ dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. 

مَاذَٓا  istifham harfi amili  اَرَادَ ‘nin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

اَرَادَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  اللّٰهُ  lafza-i celâli fail olup lafzen merfûdur.  بِهٰذَا  car mecruru  اَرَادَ  fiiline mütealliktir. مَثَلاً  kelimesi işaret isminden hal olup fetha ile mansubdur. 

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) كَافِرُونَ  kelimesi, sülâsi mücerredi كفر  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَرَادَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  رود ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.   


كَذٰلِكَ يُضِلُّ اللّٰهُ مَنْ يَشَٓاءُ وَيَـهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُۜ 


كَ  harf-i cerdir. مثل “gibi” demektir. Bu ibare, amili  يُضِلُّ  olan mahzuf mef’ûlu mutlaka mütealliktir.

ذٰ  işaret ismi, sükun üzere mebni mahallen mecrur, ism-i mecrurdur.  ل  harfi buud yani uzaklık belirten harf,  ك  ise muhatap zamiridir. 

يُضِلُّ  damme ile merfû muzari fiildir. اللّٰهُ  lafza-i celâli fail olup lafzen merfûdur. مَنْ   müşterek ism-i mevsûl, mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası يَشَٓاءُ ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur.

يَشَٓاءُ  damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.  يَـهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُ  atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur.

يُضِلُّ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  ضلل ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder. 

  

وَمَا يَعْلَمُ جُنُودَ رَبِّكَ اِلَّا هُوَۜ 


Cümle atıf harfi وَ ‘la  يُضِلُّ اللّٰهُ ‘ya matuftur. Fiil cümlesidir.  مَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. 

يَعْلَمُ  damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.  جُنُودَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  رَبِّكَ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  اِلَّا  hasr edatıdır. هُوَ  munfasıl zamiri amili  يَعْلَمُ ‘nun failidiir.


 وَمَا هِيَ اِلَّا ذِكْرٰى لِلْبَشَرِ۟


Cümle, atıf harfi وَ ‘la  يُضِلُّ اللّٰهُ ‘a matuftur. İsim cümlesidir.  مَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. 

Munfasıl zamir هِيَ mübteda olarak mahallen merfûdur. اِلَّا  hasr edatıdır. ذِكْرٰى  haber olup elif üzere mukadder damme ile merfûdur. لِلْبَشَرِ۟  car mecruru ذِكْرٰى ‘ya mütealliktir.

وَمَا جَعَلْنَٓا اَصْحَابَ النَّارِ اِلَّا مَلٰٓئِكَةًۖ


Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Ayetin ilk cümlesi mazi fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır. Cümle kasr üslubuyla tekid edilmiştir.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)

Nefy harfi  مَا  ve istisna harfi  اِلَّا  ile oluşan kasr, fiille ikinci mef’ûlü arasındadır. جَعَلْنَٓا اَصْحَابَ النَّارِ  maksur/mevsûf,  مَلٰٓئِكَةًۖ  maksurun aleyh/sıfat olmak üzere, kasr-ı mevsûf ale’s-sıfattır. Yani müsned, bu mef’ûle hasredilmiştir. 

Fiil azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.

Cümlede ilk mef’ûl olan, veciz ifade kastına matuf  اَصْحَابَ النَّارِ  izafeti, cehennem bekçileri anlamındadır. 

İkinci mef’ûl  مَلٰٓئِكَةًۖ ‘deki nekrelik tazim ifade eder.

Biz cehennemin işlerine bakanları, onun işlerini yürüten, cehennemliklere azap etme görevini yapanları, sadece meleklerden görevlendirdik. Ta ki insanlar ve cinlerden, azap edilenlere ayrı cinsten olsunlar, onlara acımasınlar, meyletmesinler. (Rûhu’l Beyân)

  

 وَمَا جَعَلْنَا عِدَّتَهُمْ اِلَّا فِتْنَةً لِلَّذ۪ينَ كَـفَرُواۙ لِيَسْتَيْقِنَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْـكِتَابَ وَيَزْدَادَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا ا۪يمَاناً وَلَا يَرْتَابَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْـكِتَابَ وَالْمُؤْمِنُونَۙ وَلِيَقُولَ الَّذ۪ينَ ف۪ي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ وَالْـكَافِرُونَ مَاذَٓا اَرَادَ اللّٰهُ بِهٰذَا مَثَلاًۜ 


Ayetin ikinci cümlesi وَ ‘la ilk cümleye atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur. Mazi fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır. Cümle kasr üslubuyla tekid edilmiştir.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)

Nefy harfi  مَا  ve istisna harfi  اِلَّا  ile oluşan kasr, fiille ikinci mef’ûlü arasındadır.  جَعَلْنَا عِدَّتَهُمْ  maksur/mevsûf,  فِتْنَةً  maksurun aleyh/sıfat olmak üzere, kasr-ı mevsûf ale’s-sıfattır. Yani müsned bu mef’ûle hasredilmiştir. 

Fiil azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.

İkinci mef’ûl olan  فِتْنَةً ‘deki nekrelik tazim ve nev ifade eder.

فِتْنَةً ’in mahzuf sıfatına müteallik olan mecrur mahaldeki ism-i mevsûl  لِلَّذ۪ينَ ’nin sılası olan  كَـفَرُواۙ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Sebep bildiren harf-i cer  لِ ‘nin, gizli  أنْ ‘le masdar yaptığı  لِيَسْتَيْقِنَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْـكِتَابَ  cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.Masdar-ı müevvel, mecrur mahalde olup başındaki harfi cerle birlikte ikinci  جَعَلْنَا  fiiline müteallıktır. 

Masdar-ı müevvel cümlesinde fail olan ism-i mevsûlün sılası olan  اُو۫تُوا الْـكِتَابَ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Müsbet muzari fiil sıygasında gelen  وَيَزْدَادَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا ا۪يمَاناً  cümlesi, hükümde ortaklık nedeniyle masdar teviliyle … لِيَسْتَيْقِنَ الَّذ۪ينَ  cümlesine atfedilmiştir. 

Cümlede fail konumundaki ism-i mevsûlün sılası olan  اٰمَنُٓوا ا۪يمَاناً , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Yine hükümde ortaklık nedeniyle masdar-ı müevvele atfedilen  وَلَا يَرْتَابَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْـكِتَابَ وَالْمُؤْمِنُونَۙ وَلِيَقُولَ  cümlesi, masdar tevilindedir. Nehiy üslubunda talebî inşaî isnaddır.  

Cümlenin faili konumundaki ism-i mevsûlün sılası olan  اُو۫تُوا الْـكِتَابَ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

لِيَقُولَ الَّذ۪ينَ ف۪ي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ وَالْـكَافِرُونَ مَاذَٓا اَرَادَ اللّٰهُ بِهٰذَا مَثَلاًۜ  cümlesi, cümleye dahil olan sebep bildiren harf-i cer  لِ ‘deki gizli  أنْ  sebebiyle masdar tevilinde olup ikinci  جَعَلْنَا  fiiline mütealliktir.

Cümlenin faili olan ism-i mevsûlün sılası  ف۪ي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ , sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır.  ف۪ي قُلُوبِهِمْ  car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir.  مَرَضٌ , muahhar mübtedadır. 

Müsnedün ileyh olan  مَرَضٌ ’un nekreliği, teksir ve tahkir ifade eder. 

الْـكَافِرُونَ , fail olan  الَّذ۪ينَ ‘ye matuftur. Cihet-i camiâ temâsüldür.

ف۪ي قُلُوبِهِمْ  ibaresindeki  ف۪ي  harfinde istiare-i tebeiyye vardır.  ف۪ي  harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla  قُلُوبِهِمْ , mazruf mesabesindedir. Kâfirlerin inkârlarını mübalağalı bir şekilde belirtmek üzere bu harf,  عَلَيْ  yerine kullanılmıştır. Davranışlarındaki inatçılık ve inkâr, adeta bir şeyin, bir kabın içinde muhafaza edilmesine benzetilmiştir. Çünkü kalpler, hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Câmî’, her iki durumdaki mutlak irtibattır.

Bu ayet-i kerîmede  مَرَضٌ  kelimesinde istiare yapılmıştır.  مَرَضٌ  bedenî bir hastalıktır, kalbî bir hastalık olan nifak için müstear olmuştur. Aralarındaki benzerlik her ikisinin de yakaladıkları şeyi ifsad etmesidir. مَرَضٌ  bedeni, nifak kalbi ifsad eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belagat Dersleri Beyân İlmi)

لِيَقُولَ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  مَاذَٓا اَرَادَ اللّٰهُ بِهٰذَا مَثَلاًۜ  cümlesi, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Bütün mamullerin cümledeki yeri, aslında amilinden sonra gelmesidir.  اَرَادَ  fiilinin mef’ûlü olan istifham ismi  مَاذَٓا , sadaret nedeniyle amiline takdim edilmiştir.

مَثَلاًۜ , fiile müteallik olan işaret ismi  بِهٰذَا ‘dan haldir. Zü’l-halin durumunu bildirmek için yapılan ıtnâb sanatıdır. 

İşaret isminde istiare vardır. Tecessüm ve cem’ ifade eden  هٰذَا  ile Allah'ın hükümlerine işaret edilmiştir. 

Bilindiği gibi işaret ismi, mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Beyan İlmi)

جَعَلْنَا - الَّذ۪ينَ -  اُو۫تُوا - الْـكِتَابَ  kelimelerinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

ا۪يمَاناً  -  اٰمَنُٓوا  -  مُؤْمِنُونَۙ  ve  كَـفَرُواۙ - الْـكَافِرُونَ  gruplarındaki kelimeler arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

يَسْتَيْقِنَ - يَرْتَابَ  ve  الْمُؤْمِنُونَۙ - الْـكَافِرُونَ  gruplarındaki kelimeler arasında tıbak-ı îcâb sanatı vardır.

الِاسْتِيقانُ  kelimesi; kuvvetli yakîn ifade eder.  سْ  ve  تِ  harfi mübalağa içindir. (Âşûr)

وماذا أرادَ اللَّهُ  cümlesi, inkari istifhamdır. İki istifham ismi  ما  ve  من ’den sonra geldiğinde,  aslı ism-i işaret olan  ذَٓا , ism-i mevsul  الَّذِي  manası ifade eder. (Âşûr) 

وَلَا يَرْتَابَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْـكِتَابَ وَالْمُؤْمِنُونَ  [Hem kendilerine kitap verilenler, hem de müminler şüpheye düşmesinler.] Bu cümle, makablini tekiddir. (Ebüssuûd)


كَذٰلِكَ يُضِلُّ اللّٰهُ مَنْ يَشَٓاءُ وَيَـهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُۜ 


Ayetin bu cümlesi istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir.  كَذٰلِكَ , amili  يُضِلُّ  olan mef’ûlü mutlaka mütealliktir. Mef’ûlü mutlakın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. Cümle müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.

Muzari fiil teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle  marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

Önceki cümledeki azamet zamirinden bu cümlede lafza-ı celâle iltifat sanatı vardır.

Mef’ûl konumundaki müşterek ism-i mevsûlün sılası olan  يَشَٓاءُ , müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari sıygasında gelerek teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. 

Aynı üsluptaki  وَيَـهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُۜ  cümlesi, tezat nedeniyle makabline atfedilmiştir.

يَشَٓاءُۜ  fiilinin mef'ûlü, yani dilediği şey her iki cümlede de belirtilmemiştir.  يَشَٓاءُ  fiili, müteaddi olduğu halde mef'ûlünün hazf edilmesi umum ifade edip zihni devreye sokar, geniş düşünmeye imkan sağlar. Mef’ûllerin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.

وَيَـهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُۜ  cümlesi ile  يُضِلُّ اللّٰهُ مَنْ يَشَٓاءُ  cümleleri arasında mukabele sanatı vardır. 

يَـهْد۪ي -  يُضِلُّ  kelimeleri arasında tıbak-ı îcâb sanatı, اٰمَنُٓوا  ve  يَـهْد۪ي  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

مَنْ - يَشَٓاءُۜ  kelimelerinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Cümlenin başındaki  كذلك  sözü son derece kısa ve müstakil bir cümledir. Manası başka bir manaya sürükler. Ancak öncesinde bunu açıkça ifade edecek müstakil bir lafız yoktur. Öyle ki bu bir şeye benzetmek istenirse bundan daha kâmil olan bir başka şekil bulunamaz. Bu cümle Kur’an-ı Kerîm'de gerçekten çok geçer, en güzel geldiği yer de burada görüldüğü gibi farklı konuların arasında ve kelamın mafsalında tek bir hakikat için gelmesidir. (Muhammed Ebu Mûsâ, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri 5, Duhan Suresi 28, s. 101) 

Bu ifadedeki  ك  harfi ‘misil’ manasındadır ancak neyin misli olduğu açık değildir. İşaret ismi ise bir merci gerektirir. İşaret ismi  ك  ile birleşmiştir ve bunlarda bir kapalılık söz konusudur. Çünkü muşârun ileyh bilinmedikçe bir şey ifade etmeyen, işaret ismi ile  ك ‘den oluşmuştur. Bu bina önemli mafsallarda gelen kapalı bir terkiptir. Bize ‘’arkadan gelecek olan şeyler şu anda bulunduğunuzdan daha yüce bir makamdır’’ der. (Muhammed Ebu Mûsâ, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri 5, Duhân/54, s. 177, 205)


وَمَا يَعْلَمُ جُنُودَ رَبِّكَ اِلَّا هُوَۜ 


Cümle atıf harfi  وَ ‘la  يُضِلُّ اللّٰهُ مَنْ يَشَٓاءُ  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Muzari fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır. Cümle kasr üslubu ve fasıl zamiriyle tekid edilmiştir. Muzari fiil, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.

Nefy harfi  مَا  ve istisna harfi  اِلَّا  ile oluşan kasr, fiille fail arasındadır.  يَعْلَمُ  maksur/sıfat,  هُوَۜ  maksurun aleyh/mevsûf olmak üzere, kasr-ı sıfat ale’l mevsûftur. Yani müsned, müsnedün ileyhe hasredilmiştir. 

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Mef’ûl olan  جُنُودَ رَبِّكَ , ihtimam için fail olan  هُوَۜ ‘ye takdim edilmiştir.

Mef’ûl olan  جُنُودَ رَبِّكَ  izafetinde Hz. Peygambere ait zamirin Rabb ismine muzâfun ileyh  olmasıyla Hz.Peygamber, yine Rabb ismine muzâf olan  جُنُودَ , şan ve şeref kazanmıştır.

Cümlede mütekellimin Allah Teâlâ olması dolayısıyla Rabb isminde tecrîd sanatı vardır.

Önceki cümledeki lafz-ı ceâlden bu cümlede Rabb ismine, Hz. Peygambere rububiyet vasfıyla destek manası için iltifat edilmiştir.

رَبِّ  ve  اللّٰهُ  isimleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

رَبِّكَ  izafetinde Peygamber efendimize ait zamirin Rabb ismine izafe olması, ona teşrif ve bu askerlerin bazılarının şanının Peygamber Efendimiz (sav)'e destek vermesi olduğuna ima içindir. (Âşûr)

جُنُودَ  kelimesi  جنْد  kelimesinin çoğuludur. Asker, bir adamın yardımcıları, alay ve ordu mânâlarına gelir. Kuvvet ve sertliği itibariyle daha çok asker için kullanılır olmuştur. (Elmalılı)


 وَمَا هِيَ اِلَّا ذِكْرٰى لِلْبَشَرِ۟


Cümle atıf harfi  وَ ‘la  يُضِلُّ اللّٰهُ مَنْ يَشَٓاءُ  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasındaki anlam bütünlüğü barizdir. Vasılda, atfedilen cümlelerin her ikisinin de aynı tür olması vaslın güzelliklerinden kabul edilmiştir. Fakat burada fiil cümlesiyle fiilin tekrarı ve yenilenmesi, isim cümlesiyle de sabitlik kastedilerek, isim cümlesi fiil cümlesine atfedilmiştir. 

Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

مَا  ve اِلَّا  ile oluşan kasr mübteda ve haber arasındadır.  هِيَ  maksur/mevsûf,  ذِكْرٰى maksurun aleyh/sıfat, olmak üzere, kasr-ı mevsuf ales sıfattır. Yani müsnedün ileyhin bu müsnede has olduğu ifade edilmiştir.

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden, isim cümlesinin kasırla tekit edilmesi sebebiyle, bu ve benzeri cümleler çok muhkem/sağlam cümlelerdir.

İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

لِلْبَشَرِ۟  car mecruru  ذِكْرٰى ’ya mütealliktir.

مَلٰٓئِكَةًۖ  -  لِلْبَشَرِ۟  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcâb sanatı vardır.

اِلَّا -  مَا  kelimelerinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Bu, insanlar için öğütten, hatırlatmadan ve küfür ve sapıklığın kötü sonucu ile onları korkutmadan başka bir şey değildir. Ta ki öğüt alsınlar ve Allah'ın, insanların ve cinlerin kâfirlerine ve asilerine, bu sayıda melekle azap edeceğine muktedir olduğunu bilsinler. (Ruhu’l Beyan)

Ayet-i kerimenin sonunda ["Bu, insanoğluna bir hatırlatmadır."] buyurulmaktadır. Yani, سَقَر  adındaki cehennem, insanoğluna bir hatırlatma olarak zikredilmiştir.(Taberî)

 
Müddessir Sûresi 32. Ayet

كَلَّا وَالْقَمَرِۙ  ...


32-37. Ayetler Meal  :   
Hayır, (öğüt almazlar.) Aya, çekilip gittiğinde geceye, aydınlandığında sabaha andolsun ki o (cehennem) insan için; içinizden ileri geçmek yahut geri kalmak isteyenler için uyarıcı olarak elbette en büyük bir şeydir.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 كَلَّا hayır
2 وَالْقَمَرِ andolsun Aya ق م ر
Yüce Allah gece karanlığında dünyayı aydınlatan ay, aydınlanmak üzere olan gece, aydınlanıp ışığı her tarafa yayılmış olan sabah üzerine yemin ederek bir yandan bu tabii-ilâhî âyetlere, kanıtlara bir yandan da 36. âyetteki uyarıcının önemine dikkat çekerek inkârcıları ikaz etmiştir. 36. âyette insanlık için uyarıcı olduğu bildirilen şeyin “cehennem, Kur’an, peygamber” olduğu yönünde farklı görüşler vardır (Şevkânî, V, 382). “İleri gitmek ya da geri kalmak isteyen kimseler” diye çevirdiğimiz cümle ise “iman edip iyi işler yaparak Allah’a yaklaşmak isteyen veya imandan ve iyi amelden geri kalıp uyarılara kulak vermeyen kimseler” olarak yorumlanmıştır. Nitekim Kehf sûresinin 29. âyetinde de “Dileyen iman etsin, dileyen de inkâr etsin” buyurulmuştur. Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 499-500

كَلَّا وَالْقَمَرِۙ


كَلَّا , ret ve caydırma harfidir.

Cevabın olumsuzluğunu bildiren bir harf olup kendinden sonrakinin îrabı tesir etmez. Men etmeyi, nehyetmeyi açma, başlangıç yapma ve gerçeklik ifade eder. Sîbeveyhi ve Halil b. Ahmed ve bir çok nahivciler  ile Basra Dil mektebinin çoğunluğu bu edatın  ك  ile olumsuzluk  لَا ’sının birleşmesiyle meydana geldiğini ve şeddenin nefy manasını kuvvetlendirmek için kullanıldığını söylerler. Birçok nahivci ise edatın birleşmeden tek bir kelime olduğunu kabul ederler. (Halil İbrahim Tanç, Kur’an’da كَلَّا  Edatı ) 

وَ  harfi cer olup, kasem harfidir. وَالْقَمَرِ  car mecruru mahzuf fiile mütealliktir. Takdiri, أقسم (Yemin ederim) şeklindedir.

كَلَّا وَالْقَمَرِۙ

 

İstînâfiye olarak fasılla gelen ayette  كَلَّا  ret ve caydırma,  وَ  kasem harfidir. Ayette, îcâz-ı hazif sanatı vardır. Muksemun bih olan  الْقَمَرِ  car mecruru, takdiri  اقسم (Yemin ederim) olan mahzuf fiile mütealliktir.

Cümle, mahzuf kasem ve cevapla birlikte kasem üslubunda gayrı talebî inşâî isnaddır. 

Bir cevap edatı olan  كَلَّاۜ , kendinden önce geçen cümlenin ifade ettiği düşüncenin doğru olmadığını sert bir şekilde ifade etmeye yarar. (Mehmet Altın, Kur’an’da Te’kid Üslupları ve Çeşitleri, Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2017/3)

كَلَّاۚ , cevabın olumsuzluğunu bildiren bir harf olup kendinden sonrakinin îrabına tesir etmez. Men etmeyi, nehyetmeyi açma, başlangıç yapma ve gerçeklik ifade eder. Sîbeveyhi ve Halil b. Ahmed ve birçok nahivciler  ile Basra Dil mektebinin çoğunluğu bu edatın  ك  ile olumsuzluk  لَا ’sının birleşmesiyle meydana geldiğini ve şeddenin nefy manasını kuvvetlendirmek için kullanıldığını söylerler. Birçok nahivci ise edatın birleşmeden tek bir kelime olduğunu kabul ederler. (Halil İbrahim Tanç, Kur’an’da  كَلَّا  Edatı) 

‘Hayır, kesinlikle hayır, asla, mümkün değil’ manalarini taşıyan  كَلَّا  sözcüğü, söyleyen kişiyi azarlamak, sözlerini ret ve iptal etmektir. Bu, olumlu cevap vermek anlamına gelen evet sözcüğünün zıttıdır. (Müfredat) 

[Hayır, hayır.] Bu, sekar'ı (cehennemi) inkâr edenleri ret ve azarlamadır. Yani: ”Onu inkârdan uzak dur, Çünkü o haktır," anlamındadır. (Rûhu’l Beyân)

Müddessir Sûresi 33. Ayet

وَالَّيْلِ اِذْ اَدْبَرَۙ  ...


 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَاللَّيْلِ ve geceye ل ي ل
2 إِذْ
3 أَدْبَرَ dönüp gitmekte olan د ب ر

وَالَّيْلِ اِذْ اَدْبَرَۙ


Ayet atıf harfi وَ ‘la önceki ayetteki  الْقَمَرِ ‘e matuf olup mahallen mecrurdur.

Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

اِذْ  zaman zarfı mahzuf kasem fiiline mütealliktir. اَدْبَرَ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

اَدْبَرَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.  

اَدْبَرَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi دبر ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.

وَالَّيْلِ اِذْ اَدْبَرَۙ


Ayet, atıf harfi  وَ ‘la önceki ayete atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.

وَ , kasem harfidir. Ayette, îcâz-ı hazif sanatı vardır.  Muksemun bih olan  الَّيْلِ  car mecruru, takdiri  اقسم (Yemin ederim) olan mahzuf fiile mütealliktir.

Cümle, mahzuf kasem ve cevapla birlikte kasem üslubunda gayrı talebî inşâî isnaddır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan  اَدْبَرَ  cümlesi,  اِذْ ’in muzâfun ileyhidir.  اِذْ  zaman zarfı, takdiri  أقسم  olan, mahzuf kasem fiiline mütealliktir.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)

 
Müddessir Sûresi 34. Ayet

وَالصُّبْحِ اِذَٓا اَسْفَرَۙ  ...


 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَالصُّبْحِ ve sabaha ص ب ح
2 إِذَا
3 أَسْفَرَ ağardığında س ف ر

وَالصُّبْحِ اِذَٓا اَسْفَرَۙ


Ayet atıf harfi وَ ‘la önceki ayetteki  الْقَمَرِ ‘e matuf olup mahallen mecrurdur. 

اِذَٓا  şart manası taşıyan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.

إِذَا : Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir. 

إِذَا ‘dan sonraki şart cümlesinin fiili, mazi veya muzari manalı olur. Cevabı ise umumiyetle muzari olur, mazi de olsa muzari manası verilir: 

a)  إِذَا  fiil cümlesinden önce gelirse, zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.

b)  إِذَا ‘nın cevap cümlesi, iki muzari fiili cezm edenlerin cevap cümleleri gibi mazi, muzari, emir, istikbal, isim cümlesi... şeklinde gelir. Cevabın başına  ف ‘nın gelip gelmeme durumu, iki muzari fiili cezm edenlerle aynıdır.

c)  Sükun üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi

اَسْفَرَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.  اَسْفَرَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi سفر ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.

وَالصُّبْحِ اِذَٓا اَسْفَرَۙ


Cümle atıf harfi  وَ ‘la önceki ayete atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.

وَ , kasem harfidir. Ayette, îcâz-ı hazif sanatı vardır.  Muksemun bih olan  الصُّبْحِ  car mecruru, takdiri  اقسم (Yemin ederim) olan mahzuf fiile mütealliktir.

Cümle, mahzuf kasem ve cevapla birlikte kasem üslubunda gayrı talebî inşâî isnaddır.

Şarttan mücerret zaman zarfı  اِذَٓا  mahzuf kasem fiiline mütealliktir.  اِذَا ‘nın muzâfun ileyhi olan  اَسْفَرَ  cümlesi, mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)

الْقَمَرِۙ الَّيْلِ الصُّبْحِ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîrالَّيْلِ - الصُّبْحِ  kelimeleri arasında ise tıbâk-ı îcab sanatları vardır.

وَالَّيْلِ اِذْ اَدْبَرَ [Dönüp gitmekte olan geceye andolsun] ile وَالصُّبْحِ اِذَٓا اَسْفَرَ [Ağarmakta olan sabaha andolsun.] ayetleri arasında mukabele vardır. (Safvetü’t Tefâsir)

32-33- 34. ayetlerdeki bu üç yemin lafzı tekidi artırmak için gelmiştir. Genellikle yeminler tekid için 3 kere tekrarlanır. Büyük bir mahluka ve Cenab-ı Hakkın kudretinin eseri olan iki büyük duruma yemin etmiştir. (Âşûr)

["Hayır hayır, yemin olsun o aya."] Burada ve sonraki ayetlerde geçen kamer, gece ve sabah kelimelerinin kendi manalarında ve ilâhi orduların görüldüğü parıltılara işaret olmaları yanında dünyanın karanlıklara boğulduğu cahiliyye devri içinde Peygamberlik nurunun doğuşu ve o gecenin yok olmaya yüz tutuşu ve parlamak üzere bulunan hayır ve hakikat sabahının yaklaşma anlarıyla İslam güneşinin doğuşu anına da dolaylı yoldan işaret vardır. Hatta asıl ifade edilmek istenen budur. (Elmalılı)

 
Müddessir Sûresi 35. Ayet

اِنَّهَا لَاِحْدَى الْـكُبَرِۙ  ...


 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِنَّهَا şüphesiz ki o
2 لَإِحْدَى biridir ا ح د
3 الْكُبَرِ büyüklerden ك ب ر

اِنَّهَا لَاِحْدَى الْـكُبَرِۙ


Cümle önceki ayetteki kasemin cevabıdır. İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  هَا muttasıl zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. 

لَ  harfi  اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır.  اِحْدَى  kelimesi  اِنَّ ’nin haberi olup elif üzere mukadder damme ile merfûdur. Aynı zamanda muzâftır. الْـكُبَرِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

اِنَّهَا لَاِحْدَى الْـكُبَرِۙ


Kasemin cevabı olan ayetin fasıl sebebi kemâl-i ittisâldir.  اِنَّ  ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

Müsned olan  لَاِحْدَى الْـكُبَرِۙ ‘nin izafet terkibi şeklinde gelişi az sözle çok şey ifade etme amacına matuftur.

İzafette bu kişinin bu özelliği ile tanındığı, meşhur olduğu ve bu özelliğin onun tabiatı, karakteri haline geldiği manası vardır. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri C.7 S. 238)

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler,  اِنّ , isim cümlesi ve lam-ı muzahlaka sebebiyle üç katlı tekid ifade eden çok muhkem cümlelerdir.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Şüphesiz o  سَقَرُۜ , yani cehennem insan için büyük uyarıcı belâlardan veya çok büyük felâketlerden biridir. (Rûhu’l Beyân)

Müddessir Sûresi 36. Ayet

نَذ۪يراً لِلْبَشَرِۙ  ...


 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 نَذِيرًا uyarıcıdır ن ذ ر
2 لِلْبَشَرِ insanlar için ب ش ر

نَذ۪يراً لِلْبَشَرِۙ


نَذ۪يراً  kelimesi  اِحْدَى ‘dan hal olup fetha ile mansubdur. لِلْبَشَرِ  car mecruru  نَذ۪يراً ‘e mütealliktir.

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

نَذ۪يراً لِلْبَشَرِۙ


نَذ۪يراً , önceki ayetteki  لَاِحْدَى ’daki gizli zamirden haldir. Hal anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.

لِلْبَشَرِ ‘nin müteallakı olan  نَذ۪يراً , masdar vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir.

Bu ayetten kasıt, cehennem ateşidir. Yani nitelikleri belirtilen bu cehennem ateşi insanlar için bir uyarıcıdır. (Rûhu’l Beyân)

Müddessir Sûresi 37. Ayet

لِمَنْ شَٓاءَ مِنْكُمْ اَنْ يَتَقَدَّمَ اَوْ يَتَاَخَّرَۜ  ...


 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 لِمَنْ kimseler için
2 شَاءَ dileyen ش ي ا
3 مِنْكُمْ sizden
4 أَنْ
5 يَتَقَدَّمَ ileri gitmek ق د م
6 أَوْ veya
7 يَتَأَخَّرَ geri kalmak ا خ ر

لِمَنْ شَٓاءَ مِنْكُمْ اَنْ يَتَقَدَّمَ اَوْ يَتَاَخَّرَۜ


مَنْ  müşterek ism-i mevsûl  لِ  harf-i ceri ile لِلْبَشَرِ ‘den bedel olarak mahallen mecrurdur. İsm-i mevsûlun sılası  شَٓاءَ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

Bedel: Metbuundaki kapalılığı açıklamak ve pekiştirmek gibi sebeplerle getirilen ve irab bakımından metbuuna uyan tabidir. Bedelden önce gelen ve bedelin irabını almış olduğu kelimeye “mübdelün minh” denir. 

Bedel 3 gruba ayrılır: 1. Bedel-i kül, 2. Bedel-i ba’z, 3. Bedel-i iştimâl. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

شَٓاءَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.  مِنْكُمْ  car mecruru  شَٓاءَ  fiiline mütealliktir.  اَنْ  ve masdar-ı müevvel amili  شَٓاءَ ‘nin mef’ûlü bihi olarak mahallen mansubdur. 

Fiili muzarinin başına  اَنْ  harfi geldiği zaman onu nasb ettiği gibi anlamını da masdara çevirmektedir. Bu tür masdarlara masdar anlamı içerdikleri için tevilli masdar (masdar-ı müevvel cümlesi) denmektedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

يَتَقَدَّمَ  fetha ile mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.  يَتَاَخَّرَ  atıf harfi  اَوْ  ile makabline matuftur. 

اَوْ  atıf harfi tahyir/tercih ifade eder. Türkçedeki karşılığı “veya, yahut, yoksa” olan bu edat, iki unsur arasında (matuf-matufun aleyh) tahyir yani tercih (iki şeyden birini seçme) söz konusu olması durumlarında kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يَتَقَدَّمَ  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi قدم ’dir. 

يَتَاَخَّرَ  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.  تَفَعَّلَ    babındadır. Sülâsîsi أخر ‘dır.

Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüp (sakınma) ve talep anlamları katar.

لِمَنْ شَٓاءَ مِنْكُمْ اَنْ يَتَقَدَّمَ اَوْ يَتَاَخَّرَۜ


Mecrur mahaldeki müşterek ismi mevsûl  مَنْ , önceki ayetteki لِلْبَشَرِ ’den bedeldir. Mevsûlün sılası olan  شَٓاءَ مِنْكُمْ اَنْ يَتَقَدَّمَ اَوْ يَتَاَخَّرَۜ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Bedel, atıf harfi getirilmeksizin ve tefsir ve izah maksadıyla bir kelimenin açıklanması için bir başkasının getirilmesiyle yapılan ıtnâb sanatıdır.

Harfi cer tekrarlanmıştır.  مِنْكُمْ  car mecruru, شَٓاءَ  fiiline mütealliktir.

Masdar harfi  اَنْ  ve akabindeki  يَتَقَدَّمَ  cümlesi, masdar teviliyle  شَٓاءَ  fiilinin mef’ûlü konumundadır. Masdar-ı müevvel, muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Muzari fiil hudûs, teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

يَتَاَخَّرَ  cümlesi tezat nedeniyle atıf harfi  اَوْ  ile  يَتَقَدَّمَ  cümlesine atfedilmiştir. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

يَتَاَخَّرَۜ -  يَتَقَدَّمَ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.

Kişinin isteğinin, يَتَاَخَّرَ  ve  يَتَقَدَّمَ  olarak açıklanması taksim sanatıdır.

Hayra koşma imkanı olduğu halde ondan geri kalanı korkutmak için demektir ya da  لِمَنْ شَٓاءَ , masdar-ı müevvel  اَنْ يَتَقَدَّمَ 'nin haberidir, [‘’İsteyen iman etsin, isteyen de inkâr etsin.’’] (Kehf:29) ayeti manasındadır. (Beyzâvî)

مِنْكُمْ 'deki zamir gaibden muhataba iltifattır. Çünkü cümlenin muktezâ-i zâhire uygun olarak لِمَن شاءَ مِنهم، أيْ مِنَ البَشَرِ  gelmesi gerekirdi. (Âşûr)

 
Müddessir Sûresi 38. Ayet

كُلُّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْ رَه۪ينَةٌۙ  ...


Herkes kazandığına karşılık bir rehindir.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 كُلُّ her ك ل ل
2 نَفْسٍ can ن ف س
3 بِمَا
4 كَسَبَتْ kazandığıyle ك س ب
5 رَهِينَةٌ rehin alınmıştır ر ه ن
Bu kümedeki âyetlerde iman veya inkâr konusunda yapılan tercihin sonuçları anlatılmakta, kişinin tercihine göre cennetteki nimetlere kavuşacağı veya cehennemdeki azaba sürükleneceği bildirilmektedir. 38. âyetle her nefsin yaptıklarına karşılık rehin olarak tutulması, sorumluluğun ferdî olduğunu, her insanın dünyadaki iman ve itaatine göre hesap gününde ödül veya ceza alacağını, geleceğinin yani kendini rehin olmaktan kurtarmanın buna bağlı olduğunu ifade eder. Kısacası insana ebedî kurtuluşu sağlayacak olan da onu ebedî felâkete götürecek olan da benimsediği inancın doğruluğu veya yanlışlığı, amellerinin ilâhî iradeye uygun veya aykırı oluşudur. İnancı bâtıl, ameli bozuk olanı en yakınları bile kurtaramaz; nitekim Hz. Nûh öz oğlunu, Hz. İbrâhim öz babasını kurtaramamıştır (bk. Hûd 11/45-46; Tevbe 9/114). “Hakkın ve erdemin tarafında olanlar…” diye çevirdiğimiz ashâbü’l-yemîn tamlamasındaki ashap “topluluk, arkadaşlar, taraftarlar”, yemîn ise hem “sağ taraf” hem de mecazî olarak “doğru, gerçek, güç” anlamlarında kullanılır. Bu deyimi kısaca “sağcılar” şeklinde çevirenler bulunmakla birlikte, “sağcılar” kelimesi günümüzde daha çok siyasal veya ideolojik anlamlar içeren bir terim olarak kullanıldığından bu çeviriyi Kur’an’ın kastettiği anlam ve amaca uygun bulmuyoruz. Zira ashâbü’l-yemîn Kur’an’da genellikle iman ve amelleriyle gerçeğin ve erdemin tarafında olanları ifade eder. Müfessirler bu deyimi, “âhirette amel defterleri sağ taraflarından verilenler, müminler, müslümanların çocukları, melekler, Hz. Âdem’in sağ tarafında bulunanlar, dünyada hayırlı işler yapanlar, dürüst, erdemli ve kutsanmış kimseler” gibi farklı şekillerde yorumlamışlardır (Râzî, XXX, 210; İbn Âşûr, XXIX, 325; Esed, III, 1208). Bize göre burada söz konusu olanlar, Allah’ın iradesine uygun bir inanç ve amel çizgisi benimseyip hayat boyunca bu çizgide sebat eden müminlerdir. Nitekim 43-47. âyetlerde sıralanan günahkârların özellikleri, bir bakıma ashâbül-yemîn deyimiyle ne kastedildiğine de işaret etmektedir. Buna göre ashâbül-yemîn hayatlarının sonuna kadar namazlarını kılar, yoksulu doyurur, bâtıla dalanlardan uzak durur, ceza gününe inanırlar. Buradaki namaz Allah’a iman ve itaati, yoksulu doyurma yaratılmışlara şefkat ve merhameti, imkânları olmayanlarla paylaşmayı; bâtıla dalanlardan uzak olma, daima hakka inanma, hak ölçülerine göre yaşama, hakkı ve haklıyı destekleme, haksızın karşısında olmayı; ceza gününe inanma ise hayatının bütün anlarında, her türlü karar, tercih ve eylemlerini Allah’ın huzurunda sorguya çekilip bunların tek tek hesabını vereceğini bilerek yaşamayı ifade eder.

كُلُّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْ رَه۪ينَةٌۙ


İsim cümlesidir. كُلُّ  mübteda olup lafzen merfûdur. Aynı zamanda muzâftır. نَفْسٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  مَا  ve masdar-ı müevvel  بِ  harf-i ceriyle  رَه۪ينَةٌ ‘ye mütealliktir. 

كَسَبَتْ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  تْ  te’nis alametidir. Faili müstetir olup takdiri  هى ‘dir. 

 رَه۪ينَةٌ  mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur.

كُلُّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْ رَه۪ينَةٌۙ


Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Mübteda ve haberden müteşekkil sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Müsnedün ileyhin  كُلُّ نَفْسٍ ‘nin izafet terkibi şeklinde gelişi, az sözle çok şey ifade etme amacına matuftur.

نَفْسٍ ’deki tenvin kesret ve nev ifade eder.

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Bütün mamullerin cümledeki yeri, aslında amilinden sonra gelmesidir. Car mecrur  بِمَا , konudaki önemine binaen, amili olan haber  رَه۪ينَةٌۙ ‘e takdim edilmiştir.

Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl  مَا  harf-i cerle birlikte  رَه۪ينَةٌ ‘e mütealliktir. Sılası olan  كَسَبَتْ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)

رَه۪ينَةٌ  kelimesi,  نَفْسٍ  müennes olduğu için كُلُّ ٱمۡرِىِٕۭ بِمَا كَسَبَ رَهِینࣱ  [Çünkü (Rabbinin katında) herkes, kendi yaptığına ipoteklidir.]  (Tur 52/21) ayetindeki  رَهِینࣱ ’un müennesi değildir; zira sıfat kastedilseydi  رَهِینࣱ  denirdi; çünkü mef‘ûl anlamındaki  فعيل  vezninde müzekker müennes aynıdır. Bu kelime rehin anlamında isimdir, tıpkı  شتم (sövme) anlamındaki  الشتيمة  gibi. Bir bakıma  كُلُّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْ رَه۪ينَةٌۙ (Herkes kendi yaptığına ipoteklidir.) denmektedir. (Keşşâf, Kurtubî)

ب   harf-i ceri sebebiyye için değil musahabe içindir. (Âşûr)

 
Müddessir Sûresi 39. Ayet

اِلَّٓا اَصْحَابَ الْيَم۪ينِۜۛ  ...


Ancak ahiret mutluluğuna eren kimseler başka.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِلَّا yalnız hariçtir
2 أَصْحَابَ adamları ص ح ب
3 الْيَمِينِ sağın ي م ن

اِلَّٓا اَصْحَابَ الْيَم۪ينِۜۛ


اِلَّٓا  istisna edatıdır.  اَصْحَابَ  müstesna olup lafzen mansubdur. Aynı zamanda muzâftır.

الْيَم۪ينِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

İstisna; bir nesneyi, kişiyi veya hükmü istisna edatlarından biriyle cümledeki hükmün dışında tutmaktır. İstisnanın 3 unsuru vardır:

1. İstisna edatı: Cümlede kullanılan edatlardır.

2. Müstesna: İstisna edatından sonra gelen kelimedir. İstisna edilen, hariç tutulan kelimedir.

3. Müstesna minh: İstisna edatından önce gelen kelimedir. Kendisinden bir şeyin hariç tutulduğu, genellikle çoğul olan bir kelimedir.

Müstesna minh; a) Ya birden fazla olmalı, b) Ya umumi manalı bir kelime olmalı,

(Bir ismin umumi manalı olması için nefy, nehy veya istifhamdan sonra nekre olarak gelmesi gerekir.) c) Ya kısımları bulunan müfred bir lafız olmalı.

(Kısımları bulunan müfred: Mesela sahifeleri olan kitap, saatleri olan gün, günleri olan hafta, ay, mevsim, mevsimleri olan sene, seneleri olan ömür… gibi isimlerdir.)

Müstesna istisna edatından hemen sonra gelen kelimedir. Ancak müstesna minh hemen önce gelen kelime olmayabilir. Müstesna mansubtur. Bununla birlikte istisna edatlarının türlerine göre farklı şekillerde îrablanabilir. Türkçeye “ama, ancak, -den başka, -sız, fakat, hariç, müstesna, yalnız, sadece” gibi kelimelerle tercüme edilir. İstisnanın kısımları 3’e ayrılır: 1. Muttasıl istisna  2. Munkatı’ istisna  3. Müferrağ istisna. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اِلَّٓا اَصْحَابَ الْيَم۪ينِۜۛ


Ayet,  كُلُّ نَفْسٍ ‘den istisna edilenleri bildirmektedir. اِلَّا  istisna harfi,  اَصْحَابَ الْيَم۪ينِ  izafeti müstesnadır. İzafet, az sözle çok anlam ifade etme yollarından biridir.

لِاَصْحَـابِ الْيَم۪ينِۜ  ibaresinde tehekküm istiaresi vardır. Sağ tarafta olmak, (amelleri iyi olanların bir arada olması) arkadaşlığa benzetilmiştir. Arkadaşlık (dostluk), ayrılmamayı gerektirir.

اَصْحَابُ  kelimesinin kökü  صحب ’dir. Sahip, yer veya zaman bakımından başkasından ayrılmayan demektir. Bu birliktelik bedenle veya destekle olabilir. Peygamberimizin sahabesi de aynı kökün türevidir. Bir şeye sahip olmayı da Türkçede kullanıyoruz. Sohbet de aynı kelimeden dilimize geçmiştir.

Ayetteki istisnada zemme benzeyen bir şeyle medhi te’kîd sanatı vardır.

[Ancak sağın sahipleri hariç.] Çünkü onlar güzel amelleri sayesinde boyunlarını kurtarmışlardır. Bunların melekler yahut çocuklar olduğu da söylenmiştir. (Beyzâvî)

اِلَّٓا اَصْحَابَ الْيَم۪ينِ  sözündeki istisna, munkatı istisnadır. (Âşûr)

 
Müddessir Sûresi 40. Ayet

ف۪ي جَنَّاتٍۜۛ يَتَسَٓاءَلُونَۙ  ...


40-42. Ayetler Meal  :   
Onlar cennetlerdedirler. Birbirlerine suçlular hakkında sorular sorarlar ve dönüp onlara şöyle derler: “Sizi Sekar’a (cehenneme) ne soktu?”

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فِي içinde
2 جَنَّاتٍ cennetler ج ن ن
3 يَتَسَاءَلُونَ soruyorlar س ا ل

ف۪ي جَنَّاتٍۜۛ يَتَسَٓاءَلُونَۙ


ف۪ي جَنَّاتٍ  car mecruru  يَتَسَٓاءَلُونَ ‘deki failin mahzuf haline mütealliktir. 

يَتَسَٓاءَلُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. 

يَتَسَٓاءَلُونَ  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tefâ’ul babındadır. Sülâsîsi  سأل ‘dir. 

Tefâ’ul babı müşareket manasında kullanılır. Müşareket: Bir işin iki kişi veya iki grup arasında yapıldığını anlatır. Fail ile mef'ûl aynı işi yapmıştır. Müşareket bâbı olan mufaale babıyla bu bab arasındaki fark: Mufaale babında lafızda fail olan, işi başlatan ve galip durumunda olandır. Bu babda ise fail ile mef'ûl arasında işi yapma konusunda müsavilik (eşitlik) olandır. Bu sebeple tefa’ul babında her ikisi de faillikte aynı olup mağlup olan olmadığından bazen mef'ûl zikredilmez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

ف۪ي جَنَّاتٍۜۛ يَتَسَٓاءَلُونَۙ


Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.

ف۪ي جَنَّاتٍۜۛ  car mecruru, takdiri  هم  olan mahzuf mübtedanın mahzuf haberine mütealliktir.  Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan  يَتَسَٓاءَلُونَۙ  cümlesi, ikinci haberdir. Müsnedin muzari fiil sıygasında gelmesi hükmü takviye, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade eder. Veya  يَتَسَٓاءَلُونَ  cümlesi  جَنَّاتٍ  için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

Veya  ف۪ي جَنَّاتٍ  car mecruru  يَتَسَٓاءَلُونَ ‘deki failin mahzuf haline mütealliktir. Halin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. 

يَتَسَٓاءَلُونَ  cümlesi ikinci haldir. Hal cümleleri anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. İstimrar, teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)  

جَنَّاتٍ ’in tenkiri nev ve tazim ifade eder.

Cennetler de öyle cennetler ki, tavsif edilmez, bu da  اَصْحَابَ الْيَم۪ينِۜۛ 'den yahut (soruştururlar) kavlinde kendilerine ait olan zamirden haldir. (Beyzâvî)  

ف۪ي جَنَّاتٍ  car mecrurunun  يَتَسَٓاءَلُونَ  fiiline müteallik olması caizdir. Takdim edilmesi ihtimam içindir. (Âşûr)

Ayetteki  جَنَّاتٍ /cennetler kelimesi, belirsiz olarak getirilmiştir. Bu, işaret ediyor ki: Cennetlerin hakikati anlaşılmaz, nitelikleri vasfedilmez. Maksat şudur: Müminlerden her biri, o cennetlerden birisine nail olur.(Ruhu’l Beyan)

 
Müddessir Sûresi 41. Ayet

عَنِ الْمُجْرِم۪ينَۙ  ...


 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 عَنِ
2 الْمُجْرِمِينَ suçluların ج ر م

عَنِ الْمُجْرِم۪ينَۙ


عَنِ الْمُجْرِم۪ينَ  car mecruru  يَتَسَٓاءَلُونَۙ ‘e müteallik olup cer alameti  ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. Muzaf mahzuftur. Takdiri, عن حال المجرمين (Mücrimlerin halinden) şeklindedir.

الْمُجْرِم۪ينَ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

عَنِ الْمُجْرِم۪ينَۙ


Önceki ayetin devamı olan bu ayette  عَنِ الْمُجْرِم۪ينَ  car mecruru,  يَتَسَٓاءَلُونَ  fiiline mütealliktir. 

الْمُجْرِم۪ينَۙ , ism-i fail vezninde gelerek bu özelliğin hudûs ve yenilenmesine işaret etmiştir.

Suçluları soruştururlar: Yani suçlulara hallerini sorarlar. Sonrasındaki ibare delalet ettiği için, sorulan şey hazf edilmiştir. (Rûhu’l Beyân)

Bu soruşturmanın bu şekilde anlatılıp açıklanması da suçluların hallerini ve hüküm giymelerinin sebeplerini sorup araştırarak hakkı ortaya çıkarmanın ve ona göre hayır ve iyi hal için çalışmanın ashab-ı yeminin özelliği olduğunu anlatmak, bununla beraber sayılacak olan suçların sahibi suçluların ahirette şefaat ile de kurtulmalarına ihtimal olmadığını dünyadakilere hatırlatarak öğüt vermek içindir. (Elmalılı)

 
Müddessir Sûresi 42. Ayet

مَا سَلَـكَكُمْ ف۪ي سَقَرَ  ...


 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 مَا nedir?
2 سَلَكَكُمْ sizi sürükleyen س ل ك
3 فِي içine
4 سَقَرَ yakıcı ateş

مَا سَلَـكَكُمْ ف۪ي سَقَرَ


Mukadder mekulü’l-kavl olup, mahallen mansubdur. Takdiri, يقولون بعد ذلك : ما سلككم      (Sonrasında sorarlar; size ne attı) şeklindedir. 

مَا  istifham harfi mübteda olarak mahallen merfûdur.  سَلَـكَكُمْ  haber olarak mahallen merfudur. 

سَلَـكَكُمْ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Muttasıl zamir  كُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. ف۪ي سَقَرَ  car mecruru  سَلَـكَكُمْ  fiiline mütealliktir.

مَا سَلَـكَكُمْ ف۪ي سَقَرَ


İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayet, takdiri … يقولون بعد ذلك  (Sonrasında sorarlar..) olan mahzuf fiilin mekulü’l-kavlidir. Fiilin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. Bu takdire göre cümle müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Mekulü’l-kavl cümlesinde, istifham harfi  مَا , mübteda olarak mahallen merfûdur.  سَلَـكَكُمْ haberdir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi formunda gelmiştir. İstifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Cümlede müsnedin mazi fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)

سَقَرَ , cehennemin isimlerindendir.

ف۪ي سَقَرَ  car mecruru  سَلَـكَكُمْ ’a mütealliktir.  سَقَرَ , müennes alem olduğu için gayri munsariftir.

يَتَسَٓاءَلُونَۙ  عَنِ الْمُجْرِم۪ينَۙ مَا سَلَـكَكُمْ ف۪ي سَقَرَ  [Günahkârlar hakkında birbir­lerine sorarlar. Sizi cehenneme sokan nedir] ayetinde cümlelerin bir kısmı hazf edilerek îcâz yapılmıştır. "Onlara, cehenneme sizi sokan nedir? diyerek" takdirindedir. Muhatapların anlayışına güvenilerek hazf edilmiştir. (Safvetü’t Tefâsir)

Eğer: ”Onlar bunun sebebini bilip dururken niçin soruyorlar" dersen, ”Onları azarlamak, üzmek için ve Allah'ın kitabında anlattığı şey dinleyenlere öğüt olsun diye" derim. (Ruhu’l Beyan)

 
Müddessir Sûresi 43. Ayet

قَالُوا لَمْ نَكُ مِنَ الْمُصَلّ۪ينَۙ  ...


Onlar şöyle derler: “Biz namaz kılanlardan değildik.”

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَالُوا dediler ki ق و ل
2 لَمْ
3 نَكُ biz olmadık ك و ن
4 مِنَ -dan
5 الْمُصَلِّينَ namaz kılanlar- ص ل و

قَالُوا لَمْ نَكُ مِنَ الْمُصَلّ۪ينَۙ


Fiil cümlesidir.  قَالُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. 

Mekulü’l-kavli  لَمْ نَكُ مِنَ الْمُصَلّ۪ينَۙ ‘dir.  قَالُوا  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

لَمْ  muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir.  نَكُ  nakıs,  نَ ‘un hazfıyla meczum muzari fiildir.  نحن  mütekellim zamiri  نَكُ ‘nün ismi olarak mahallen merfûdur.  مِنَ الْمُصَلّ۪ينَ  car mecruru  نَكُ ‘nün mahzuf haberine müteallik olup cer alameti  ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.  

مُصَلّ۪ينَ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan tef’il babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

قَالُوا لَمْ نَكُ مِنَ الْمُصَلّ۪ينَۙ


Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)

قَالُوا  fiilinin mef’ûlü olan  لَمْ نَكُ مِنَ الْمُصَلّ۪ينَ  cümlesi, menfî muzari sıygadaki nakıs fiil  كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.  لَمْ  muzariyi cezm ederek manasını menfi maziye çeviren edattır.  نَكُ  fiilinin nun harfi sözlerini söylemekte acele ettikleri için hazf edilmiş olabilir. 

Cümlede îcâzı hazif sanatı vardır.  مِنَ الْمُصَلّ۪ينَ  car mecruru  كَانَ ’nin mahzuf haberine mütealliktir.

Müddessir Sûresi 44. Ayet

وَلَمْ نَكُ نُطْعِمُ الْمِسْك۪ينَۙ  ...


“Yoksula yedirmezdik.”

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلَمْ ve
2 نَكُ değildik ك و ن
3 نُطْعِمُ yediren ط ع م
4 الْمِسْكِينَ yoksula س ك ن

وَلَمْ نَكُ نُطْعِمُ الْمِسْك۪ينَۙ


Ayet atıf harfi  وَ ‘la önceki ayettteki  لَمْ نَكُ ‘e matuftur.  لَمْ  muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir.  نَكُ  nakıs,  نَ ‘un hazfıyla meczum muzari fiildir.  نَكُ ’nin ismi, müstetir olup takdiri نحن ‘dur.

Beyzâvî bu ayetteki  لَمْ نَكُ  kelimesi için şu açıklamayı yapar:  نَكُ  kelimesinin aslı  يَكُونُ ’dür. Cezm edatı  لَمْ ’den dolayı ‘nûn’un harekesi hazfedilmiş, sonra da iki sakin bir araya geldiği için و  hazf edilmiştir. İllet harfi وَ ‘a benzediğinden tahfif için  نْ  da hazf edilmiştir. Böylece geriye  نَكُ  lafzı kalmıştır. (Beyzâvî, C. 3, S. 115-116) 

نُطْعِمُ الْمِسْك۪ينَ  cümlesi  نَكُ ‘nün haberi olarak mahallen mansubdur. 

نُطْعِمُ  damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ‘dur.  الْمِسْك۪ينَ  mef’ûlün bih olup nasb alameti ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. 

نُطْعِمُ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  طعم ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder. 

وَلَمْ نَكُ نُطْعِمُ الْمِسْك۪ينَۙ


Ayet atıf harfi  وَ ‘la önceki ayetteki mekulü’l-kavle atfedilmiştir. Menfî muzari sıygadaki nakıs fiil  كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.  لَمْ  muzariyi cezm ederek manasını menfi maziye çeviren edattır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan  نُطْعِمُ الْمِسْك۪ينَۙ  cümlesi  كَانَ ’nin haberidir. 

كَان ’nin haberinin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Kur’an’da  كان ’den sonra gelen muzari fiil, o eylemin çokluğuna ve devamlılığına işaret eder. (Celalettin Divlekci, Kur’an’da Bazı Kelimelerin Kullanım Özelliklerine Dair Genel Kaideler)

كَان ’nin haberinin muzari fiili olarak gelmesi, durumun yenilenerek tekrar ettiğine (teceddüt) işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s.103)

الْمِسْك۪ينَۙ , ism-i fail vezninde gelerek bu özelliğin hudûs ve yenilenmesine işaret etmiştir.

وَلَمْ نَكُ نُطْعِمُ الْمِسْك۪ينَ  [Yoksulu doyurmuyorduk.] Bu, farz olan fakir doyurma işini sürekli olarak terk manasındadır. Çünkü görev olmayan bir şeyi terk etmekten dolayı azap etmek caiz değildir. Onlar:  اَنُطْعِمُ مَنْ لَوْ يَشَٓاءُ اللّٰهُ اَطْعَمَهُۗ [Allah dileseydi doyurabileceği bir kimseyi biz mi doyuralım?] (Yasin/47) diyorlardı. Yemek yedirmek suretiyle yoksullara merhamet etmiyorlar ve buna teşvik etmiyorlardı.

Bu ifade cimriliği kınamakta ve hesaba çekilme konusunda kâfirlerin de dinin füruatına yani ayrıntılı bir şekilde hükümlerine muhatap olduklarına delâlet etmektedir. Bu, onların hayır kazanmaktaki kusurlarından ve müminlerden namaz kılıp zekat verenlerin nail oldukları şeylerden mahrumiyetlerinden ötürü bir pişmanlık ve üzüntü ifadesidir. (Ruhu’l Beyan)

 
Müddessir Sûresi 45. Ayet

وَكُنَّا نَخُوضُ مَعَ الْخَٓائِض۪ينَۙ  ...


“Batıla dalanlarla birlikte biz de dalardık.”

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَكُنَّا ve biz ك و ن
2 نَخُوضُ dalardık خ و ض
3 مَعَ ile birlikte
4 الْخَائِضِينَ boş şeylere dalanlar خ و ض

وَكُنَّا نَخُوضُ مَعَ الْخَٓائِض۪ينَۙ


Ayet atıf harfi  وَ ‘la önceki ayettteki  لَمْ نَكُ ‘e matuftur. İsim cümlesidir. كُنَّا  nakıs, mebni mazi fiildir.  نَّا  mütekellim zamiri  كُنَّا ‘nın ismi olarak mahallen merfudur. نَخُوضُ  fiili  كُنَّا ‘nın haberi olarak mahallen mansubdur.

نَخُوضُ  damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ‘dur.  مَعَ الْخَٓائِض۪ينَ  car mecruru  نَخُوضُ  fiiline müteallik olup cer alameti  ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. 

خَٓائِض۪ينَ  kelimesi, sülâsi mücerredi خوض  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وَكُنَّا نَخُوضُ مَعَ الْخَٓائِض۪ينَۙ


Ayet mücrimlerin sözlerinin devamıdır. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur. Önceki ayetteki olumsuz sıygadan müsbet sigaya iltifat sanatı vardır.  

Nakıs fiil  كَان ’nin dahil olduğu, sübut ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelam olan  نَخُوضُ مَعَ الْخَٓائِض۪ينَ  cümlesi, كَان ‘nin haberidir.

كَان ’nin haberinin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

كَان ’nin haberinin muzari fiili olarak gelmesi, durumun yenilenerek tekrar ettiğine (teceddüt) işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s.103)

Kur’an’da  كان ’den sonra gelen muzari fiil, o eylemin çokluğuna ve devamlılığına işaret eder. (Celalettin Divlekci, Kur’an’da Bazı Kelimelerin Kullanım Özelliklerine Dair Genel Kaideler)

مَعَ الْخَٓائِض۪ينَ  mekân zarfı  نَخُوضُ  fiiline mütealliktir.

الْخَٓائِض۪ينَۙ  -  نَخُوضُ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Buradaki batıldan murad, Hazret-i Peygamberi ve ashabını kötülemek, onlar hakkında gıybet etmek, ”o şairdir veya sihirbazdır ya da kâhindir" demek ve benzeri şeylerdir. الخوض : dalmak, çirkin olan ve lüzumsuz olan batıla başlamaktır. (Ruhu’l Beyan)

 
Müddessir Sûresi 46. Ayet

وَكُنَّا نُكَذِّبُ بِيَوْمِ الدّ۪ينِۙ  ...


“Ceza gününü de yalanlıyorduk.”

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَكُنَّا ve biz ك و ن
2 نُكَذِّبُ yalanlardık ك ذ ب
3 بِيَوْمِ gününü ي و م
4 الدِّينِ ceza د ي ن

وَكُنَّا نُكَذِّبُ بِيَوْمِ الدّ۪ينِۙ

 

Ayet atıf harfi  وَ ‘la önceki ayettteki  لَمْ نَكُ ‘e matuftur. İsim cümlesidir. كُنَّا  nakıs mebni mazi fiildir. نَّا  mütekellim zamiri  كُنَّا ‘nın ismi olarak mahallen merfudur. نُكَذِّبُ  fiili  كُنَّا ‘nın haberi olarak mahalllen mansubdur. 

نُكَذِّبُ  damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ‘dur.  بِيَوْمِ  car mecruru  نُكَذِّبُ  fiiline mütealliktir.  الدّ۪ينِۙ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  نُكَذِّبُ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  كذب ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar. 

وَكُنَّا نُكَذِّبُ بِيَوْمِ الدّ۪ينِۙ


Ayet mücrimlerin sözlerinin devamıdır. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur. Nakıs fiil  كَان ’nin dahil olduğu, sübut ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelam olan  نُكَذِّبُ بِيَوْمِ الدّ۪ينِ  cümlesi, كَان ‘nin haberidir.

كَان ’nin haberinin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

كَان ’nin haberinin muzari fiili olarak gelmesi, durumun yenilenerek tekrar ettiğine (teceddüt) işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s.103)

Kur’an’da  كان ’den sonra gelen muzari fiil, o eylemin çokluğuna ve devamlılığına işaret eder. (Celalettin Divlekci, Kur’an’da Bazı Kelimelerin Kullanım Özelliklerine Dair Genel Kaideler)

بِيَوْمِ الدّ۪ينِ  car mecruru  نُكَذِّبُ  fiiline mütealliktir.  يَوْمِ الدّ۪ينِ , kıyamet gününden kinayedir. 

وَكُنَّا نُكَذِّبُ بِيَوْمِ الدّ۪ينِ  [Biz kıyamet gününü yalanlıyorduk.] ayeti, umumdan sonra hususi olarak zikredilmiştir. Kıyameti yalanlama, batı­la dalanlarla birlikte batıla dalma işinin içinde olmasına rağmen, Yüce Allah bu günahın büyüklüğünü açıklamak için özel olarak ayrıca zikretmiştir. (Safvetü’t Tefâsir)

Kıyamet günü birçok korkunç ve dehşet verici haller zuhur edeceği halde özellikle ceza günü olarak zikredilmiş, çünkü en korkunç olanı, budur ve diğer haller geçtikten sonra bununla karşılaşacaklar.

Onların, ceza gününü yalanlama suçları, en büyük suçları olduğu halde en sonunda zikredilmesi, bunun ne kadar büyük bir suç olduğunu bildirmek içindir. Sanki şöyle demiş oluyorlar:  وكنا بعد ذلك كله مكذبين بيوم الدين [Bütün bunlardan sonra da biz ceza gününü de yalanlıyorduk.]  Bir de, onların diğer suçlarının yanı sıra bu tekziplerinin de, ömürlerinin sonuna kadar sürdüğünü beyan etmek içindir. Nitekim bundan sonraki ayette zikredilen sözleri de bunu ifade etmektedir. (Ebüssuûd)

 
Müddessir Sûresi 47. Ayet

حَتّٰٓى اَتٰينَا الْيَق۪ينُۜ  ...


“Nihayet ölüm bize gelip çattı.”

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 حَتَّىٰ nihayet
2 أَتَانَا bize gelip çattı ا ت ي
3 الْيَقِينُ ölüm ي ق ن

حَتّٰٓى اَتٰينَا الْيَق۪ينُۜ


حَتّٰى  gaye bildiren cer harfidir. Önceki ayetteki  نُكَذِّبُ  fiilini gizli  اَنْ ’le nasb ederek anlamını masdara çevirmiştir.  اَنْ  ve masdar-ı müevvel, cer mahallinde geçen dört amile mütealliktir.

حَتّٰٓى  edatı üç şekilde kullanılabilir: Harf-i cer olarak, başlangıç edatı olarak ve atıf edatı olarak. Burada ibtida (başlangıç) edatı olarak kullanılmıştır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

اَتٰينَا  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. الْيَق۪ينُۜ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

حَتّٰٓى اَتٰينَا الْيَق۪ينُۜ


Ayet mücrimlerin sözlerinin devamıdır. Gaye bildiren cer harfi  حَتّٰٓى  ve  akabindeki  اَتٰينَا الْيَق۪ينُۜ , gizli  أن ’le masdar tevilindedir. Mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Masdar-ı müevvel, mekulü’l-kavlde belirtilen dört amelin ( عدم الصلاة ، عدم الإطعام ، الخوض، التكذيب) manasına mütealliktir.

الْيَق۪ينُ , ölüm manasında istiaredir.

اَتٰينَا  fiili  الْيَق۪ينُۜ ‘ya isnad edilmiştir. Bu ifadede istiare vardır. Canlılara mahsus olan gelme fiili ölüme nispet edilerek, cansız olan, iradesi olan bir canlı yerinde kullanılmıştır.

Cehennemde olanların, ölüm gelinceye kadar olan hallerinin sayılması taksim sanatıdır.

Nihayet bize ölüm geldi. Ölüm,  الْيَق۪ينُۜ  kelimesi ile ifade edilmiştir. Çünkü o, geleceğinde hiç şüphe olmayan kesin bir şeydir. Eğer: ”Onların her biri, bu dört şeyin hepsiyle mi cehenneme girdi, yoksa bir kısmı bazısıyla, bir kısmı diğer bazısıyla mı girdi? Hangisini söylemek istiyorlar?" denirse, ben şöyle derim: ”Keşşâf’ta da belirtildiği üzere, her ikisi de muhtemeldir." Bu söz, onların cehennemde kalışlarının, bu rezalet ve kepazelikleri sebebiyle olduğuna işaret etmektedir. (Rûhu’l Beyân)

Günün Mesajı
Allah'a iman ve itaat, kulları üzerinde Allah'ın hakkıdır. Dolayısıyla her bir insan, Allah'ın bu hakkını ödeyip ödemediği konusunda sorguya çekilecek ve ödemeyenler, ödemedikleri bu borcun karşılığında rehin olarak tutulacak, sonuçta Cehennem'e atılacak, bu borcu ödeyenler ise salınıp, Cennet'e girmelerine müsaade edilecektir. Kur'ân, insanları inanç ve davranışlarına göre üç temel gruba ayırır (Vâkıa Sûresi, 56/7-10). Bunlardan birinci grup, iman, salih amel ve Allah'ın dinine omuz vermede ilk sırayı alan ve ihlâsa erdirilmiş “sâbikûn”dur ki, onlar Âhirette sorgudan muaf tutulacakları için (Sâffât Süresi, 37/128), burada zikredilmemişlerdir.
Sayfadan Gönüle Düşenler

Aklının her şeye yeteceğine inandı. O yüzden de kendisine fazlasıyla güvendi. Kendince mantığına uymayan ya da bilimle açıklanamayan hakikati reddetti. Kalbinin hakka meyilli yönlerini, kibrinin ve cehaletinin karanlığı ile örttü. 

Halbuki aklının her şeyi idrak edemeyeceğini farketmek çok kolaydı. Sadece yüz sene önce yaşayanlara, bugünün teknolojisi anlatılsaydı, çoğu güler geçerdi. Zira; aklına güvenen insanın hayalleri de, kalbinin dünyası da kısıtlıydı. 

Eskiden de kendisinden çok vardı. Geçmişte yaşayanlardan biri, gözlerini aniden bugüne açsaydı. Belki hakikate kulak verirdi ya da seçimini yine kibrinden yana kullanırdı. Zira; hastalık kalbin kendisindeydi. 

İnsan evladı garipti. Hakikate çağırdığında, mantığına oturtamadığı için arkasını dönerken; nefsinin sevdiği batılları, mantığı ile sorgulamaya ihtiyaç duymazdı. Sanki hasta kalbi, batıl tiryakisiydi. 

Nefsinin emri altında yaşayanın sonu, ne yazıktı. Dünyası da, ahireti de boşa çıktı. Yakıcı ateşte bulunma sebebi soruldu. Cevabı: ‘namaz kılmaz, yoksulu doyurmazdık; günaha dalar, ceza gününe inanmazdık’ oldu. 

Çocuklarına ve torunlarına, son vasiyeti: ‘namaz ve infak’ oldu. Kurumuş dudaklarından, insana yönelik son kelimeleriydi: Beden ve mal borcunu ödemeden gidenin hali viraneydi. Sonra Rabbinin adını andı ve gitti. Sevenleri gözleri yaşlı, duaya daldı: 

Rabbimiz! Biz, ceza gününe ve hiçbir şeyin boş yere yaratılmadığına iman edenlerdeniz. Bizi, cehennemin bitmek bilmez öldürmeyen azabından ve hesap gününe eli boş varmaktan koru. Namazını sevdir, gönüllerimizi Senin huzuruna çıkma heyecanı ve sevinci ile doldur. Dünyanın her türlü hengamesinden sıyrılarak; zihinlerimizi ve kalplerimizi, dinlendir ve arındır. İnfakı sevdir, gözlerimizi ve gönüllerimizi dünya malına karşı doyur. Namazdaki ve infaktaki her nimet ile maddi manevi anlamda bereketlenenlerden ve nurlananlardan eyle. Ölüm gelip çattığında, Sana kavuşma huzuru ile hamd edenlerden ve kurtuluşa erenlerden eyle.

Amin.

***

Nefsinin kulağı ile dinleyen ve gözü ile bakan kişi karşısına çıkan fırsatları yanlış değerlendirir. Yaşadıkları hakkında yanlış yorumlarda bulunur. Zira hevesleri için yaşayan kişi seçim yaparken nefsine danışır ve mutluluğa daha çabuk ulaşacağına inandığı tarafa meyil eder. 

Sanki nefsini bir çeşit önder bellemiştir. Belki de daha katı bir ifade ile nefsini putlaştırmış ve devamlı ona itaat edip, onu memnun etme derdindedir. Halbuki kalbin idaresi altında olmayan başıboş nefsten; kişiye ne dost, ne de yoldaş olur. Beraber yollarını kaybederler.

Nefsin mutluluk algısı ve belirlediği kriterler çoğu zaman çarpıktır. Herkesin öncelikleri yetiştiği aile, aldığı eğitim ve maruz kaldığı telkinler ile şekillenir. İslam ise özüne bakmayı yani dünyalık telkinlerden sıyrılıp kul olma ihtiyacını hatırlayarak Allah’a yönelmeye çağırır. 

“Ben ne istiyorum?” sorusunu merkeze alan kişiyle nefsi de, dünya da adeta alay eder. Bu bir çocuğu rehber bellemeye benzer çünkü henüz doğru bilgilerle yetişmemiş, olgunlaşmamıştır. Bu yüzden de devamlı ihtiyacı olana değil, canının çektiğine yönelir. İşlerin sonuna değil, başına bakar.

Kişi hayata, nefsinin penceresinden önce, Allah’a kulluk ettiği odanın penceresinden bakmalıdır. Keyfine geleni öğrenmek ve yapmak yerine, Allah’ın emirlerine itaat etmelidir. Hayatı kendi bildikleriyle değil, Allah’ın ayetleriyle okumalıdır. Merkezi ‘ben’ değil, Allah almalıdır.

Allah’ın onun kulluğuna ihtiyacı yoktur ama onun Allah’a kulluk etmeye ihtiyacı vardır. Böylelikle nefsinin kölesi değil, efendisi olur. Dünyadan ihtiyacı olanı aldıktan sonra yoluna devam eder. Savrulmak derdinden kurtulur ve devamlı nihai hedefine yani Allah’a kavuşmak için yürür.

Ey Allahım! Nefsimizin kölesi olmaktan ve heveslerimizi merkeze yerleştirmekten muhafaza buyur. Bizi Senin için yaşayan ve yalnız Sana kulluk eden kullarından eyle. Gönüllerimize, bizi Sana yaklaştıracak ve Senin katındaki değerimizi yükseltecek, amelleri sevdir ve rahmetin ile kolaylaştır. Attığı her adımda ve aldığı her kararda; Sana kul olduğunu hatırlayan ve Seni anan salih kulların arasına kat. İki dünyamızı da nice ferahlık sebebi hayırlar ile doldur, bizi sevindir. Bizi rızana, mağfiretine ve muhabbetine kavuştur.

Amin.

Zeynep Poyraz: @zeynokoloji