عَلَيْهَا تِسْعَةَ عَشَرَۜ
عَلَيْهَا تِسْعَةَ عَشَرَۜ
عَلَيْهَا تِسْعَةَ عَشَرَۜ
Beyânî istînâf olarak gelen ayetin fasıl sebebi, şibh-i kemâl-i ittisâldir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. عَلَيْهَا car mecruru, mahzuf mukaddem habere mütealliktir. تِسْعَةَ عَشَرَۜ muahhar mübtedadır.
Cümledeki takdim, kasr ifade etmiştir. Kasr, mübteda ve haber arasındadır. Takdim kasrında takdim edilen her zaman maksûrun aleyh, tehir edilen ise maksûrdur. Car mecrur عَلَيْهَا ‘nın müteallkı haber, maksurun aleyh/sıfat, تِسْعَةَ عَشَرَۜ maksûr/mevsûf olmak üzere kasr-ı mevsûf ale’s-sıfattır.
Yani müsnedün ileyhin, takdîm edilen bu müsnede has olduğu ifade edilmiştir.
Onun üzerinde ondokuz (melek) vardır. Yani سَقَرُۜ 'ın üzerinde cehennemlikleri içine atmakla görevli ondokuz melek vardır. Bir başka görüşe göre genel olarak cehennemin üzerinde ve cehennemin bekçileri olan ondokuz melek vardır ki, bunlar Mâlik ve diğer onsekiz melektir. Ondokuzun nakibler olması da mümkün olduğu gibi, muayyen olarak ondokuz melek olma ihtimali de vardır. Müfessirlerin çoğu bu görüştedir. (Kurtûbî)
Kasr, Ebu cehil ve onun gibi düşünenlerin inançlarının tersini ifade etmek için kasr-ı kalbdir. O ve arkadaşları ondokuzun, güçleriyle kurtulacakları ondokuz adam olduğunu sanıyorlardı. (Âşûr)
Mecrur haber, vasıf kuvvetindedir. Haber olarak gelen mecrurlar, zarflar, mübtedanın bununla vasıflandığını ifade ederler. Nahiv alimlerinin açıkladığı gibi kelamda كائِنٍ benzeri bir müstekar takdiriyle husûl ve sübut ifade eder. (Âşûr, Şuarâ/113)
عَشَرَۜ ve تِسْعَةَ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Cümlede ibham sanatı vardır. سَقَر ‘ın üzerinde olanlar açıklanmamıştır.
Cümlenin, سَقَرُۜ için üçüncü hal olması da caizdir. Hal cümleleri ıtnâb babındadır.
سَقَرُۜ ‘ın ne olduğunu sana ne bildirdi’’ sorusuna üç ayetle verilen cevap, سَقَرُ ’ın mahiyetiyle ilgilidir.
27. ayetten sonraki üç ayetle, سَقَر ‘ın özellikleri sayılarak taksim sanatı yapılmıştır.
Bu ayet de dahil olmak üzere surenin, başından itibaren bütün ayetler, kısa seci örnekleridir.
Bu تِسْعَةَ عَشَرَ ‘ un ne olduğunu açıklayan kelime zikredilmiyor. Ancak bundan sonraki ayetten bunun, o cehennemin korucuları olan melekler yani zebaniler olduğu anlaşılıyor. İnsanoğlunun ruhî ve ahlâkî kuvvetlerinin analizini yapıp sınıflandırarak bu sayının sır ve hikmetini açıklamaya çalışmak isteyenler olmuşsa da, doğrusu bunun akılla bilinebilecek bir ilim işi değil, mutlak bir iman işi olmak üzere bir sınama için olduğu ikinci ayette özellikle anlatılmıştır. Onun için bunun, kayıtsız şartsız bir iman ile inanılması istenen mutlak bir ilâhî haber olduğunu tasdik edip "yorumunu ve manasını Allah bilir" demek gerekir. (Elmalılı)