İnsan Sûresi 18. Ayet

عَيْناً ف۪يهَا تُسَمّٰى سَلْسَب۪يلاً  ...

Orada bir pınar ki ona “selsebil” adı verilir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 عَيْنًا bir çeşme ع ي ن
2 فِيهَا orada
3 تُسَمَّىٰ adına denir س م و
4 سَلْسَبِيلًا Selsebil
 

Allah Teâlâ yukarıdaki özellikleri taşıyan müminleri kıyamet gününün sıkıntılarından koruyacağını, onlara sevinç ve mutluluk dolu bir hayat nasip edeceğini ifade buyurduktan sonra, vereceği nimetleri açıklamıştır. Başka âyetlerde de kıyamet gününde bir kısım yüzlerin mutluluktan parıldayacağını bir kısım yüzlerin de sıkıntıdan sararıp solacaklarını haber vermiştir (Kıyâmet 75/22-24). Bu âyetlerin genelinden çıkan sonuca göre yüce Allah’ın müminlere ikram edeceği cennet, her türlü ihtiyacın karşılandığı, rahat ve huzur kaynağı imkânların bol bol bulunduğu bir yerdir. Orada canların çektiği, gözleri okşayan her türlü nimetin bulunduğu haber verilmiştir (bk. Zuhruf 43/71).

13. âyet müminlerin âhirette güneş ışınlarından kaynaklanan yakıcı sıcakla karşı karşıya kalmayacaklarını ifade eder. Âyetten cennetin kendine has bir nurla aydınlatılacağı, orada her şey mutedil olup sıkıntı verecek herhangi bir şeyin bulunmayacağı anlaşılmaktadır. 14. âyette belirtilen gölgelerin de cennetteki ağaçların gölgeleri olduğu belirtilir. 15-21. âyetlerde cennetliklerin içecekleri içkiler, sunucular ve hizmetçiler anlatılmakta; elbiseleri ve takıları tasvir edilmektedir. Müfessirler buradaki kâselerin gümüş ve billûrla tanıtılmasının ve diğer maddi tasvirlerin sadece bilinmeyeni bilinenle anlatmak, böylece muhatabın zihninde cennet nimetleriyle ilgili bir imaj, bir fikir oluşturmak ve sonuçta bir arzu uyandırmak maksadıyla yapılmış bir benzetmeden ibaret olduğunu belirtirler. Bunların mahiyetleri hakkında bir şey söylemek mümkün değildir. Nitekim Abdullah b. Abbas, “Cennetteki nimetlerle dünyadakiler arasında isim benzerliğinden başka benzerlik yoktur” demiştir (Râzî, XXX, 249; ayrıca bk. Bakara 2/25).

 


Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 519-520
 

عَيْناً ف۪يهَا تُسَمّٰى سَلْسَب۪يلاً

 

عَيْناً  kelimesi önceki ayetteki  زَنْجَب۪يلاً ‘den bedel olup fetha ile mansubdur.

Bedel: Metbuundaki kapalılığı açıklamak ve pekiştirmek gibi sebeplerle getirilen ve irab bakımından metbuuna uyan tabidir. Bedelden önce gelen ve bedelin irabını almış olduğu kelimeye “mübdelün minh” denir. 

Bedel 3 gruba ayrılır: 1. Bedel-i kül, 2. Bedel-i ba’z, 3. Bedel-i iştimâl. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

ف۪يهَا  car mecruru  عَيْناً ‘nin mahzuf sıfatına mütealliktir. تُسَمّٰى سَلْسَب۪يلاً  cümlesi  عَيْناً ‘nin ikinci sıfatı olarak mahallen mansubdur. 

تُسَمّٰى  elif üzere mukadder damme ile merfû meçhul muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هى ‘dir.  سَلْسَب۪يلاً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

تُسَمّٰى  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  سمو ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

 

عَيْناً ف۪يهَا تُسَمّٰى سَلْسَب۪يلاً

 

Kemâl-i ittisâl nedeniyle fasılla gelmiş olan ayette  عَيْناً , önceki ayetteki  زَنْجَب۪يلاً ’den bedeldir. Bedel, atıf harfi getirilmeksizin, tefsir ve izah maksadıyla, bir kelimenin bir başka kelimeyle açıklandığı ıtnâb sanatıdır.

Arap dilinde bir kelimenin yerine kullanılan başka bir kelimenin atıf yapılmadan ve tefsîr maksatlı kullanılması bedel ile anlatılmaktadır. Bedel yapmanın amacı, kapalı olan kelamı açmak, açık olanı ise tekit etmektir. (Ömer Kara, Belâgat İlminde İki İfade Biçimi, İtnâb-îcâz)

Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan  تُسَمّٰى سَلْسَب۪يلاً  cümlesi,  عَيْناً için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır. Muzari fiil teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. 

Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

ف۪يهَا  car mecruru  عَيْناً ’in mahzuf sıfatına mütealliktir. Sıfatın hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.

Orada  سَلْسَب۪يلاً  adında bir pınardır. Boğazdan aşağıya kolayca aktığı için bu isim verilmiştir. Tatlılığından ve temizliğinden dolayı boğazda kolayca kayan içeceğe;  شرابٌ سلْسلْ سِلسال سكبِلْ  denilir. İbnü'ş-Şeyh şöyle der: ”Allah Teâlâ, iyilerin içkisinin karışımının önce kâfur sonra da zencefil olduğunu söyledi. Çünkü insanların en önemli gayeleri Arasat sıcağından dolayı maruz kaldıkları hararete karşılık soğuk bir şeyi almaları ve sıratı geçme istekleridir. Cennetin çeşit çeşit nimetlerindeki ve yiyeceklerindeki nasiplerini aldıktan sonra canları, iştah artırıcı ve yedikleri şeyleri hazmettirici içkileri almaya meyleder. İnsan fıtratı, onları içmekle lezzet duyar. Herhalde zencefil karışımı olan içkinin, kâfur karışımı olandan sonraya bırakılmasındaki hikmet budur." (Rûhu’l Beyân)

سَلْسَب۪يلاً  adının verilmesi, şarabının içiminin pek hoş ve kolay içilebilmesi vasfından dolayıdır.

Bu ifadeden murad, şarabında zencefil tadının bulunduğunu ve içilirken boğazı hiç yakmadığını beyan etmektir. (Ebüssuûd)

سَلْسَب۪يلاً ‘nin ilk önce Kur'an'da işitilmiş bir kelime olduğu söylenmiştir. سَلْسَل  ve  سَلْسَال  gibi, akıcı olmak ve peşpeşe akıp gitmek manalarıyla ilgili olarak "akımı ardarda olan ve içimi ve yudumu boğaza dokunmayacak şekilde gayet kolay ve tatlı" manasını ifade ettiği de söylenmiştir. Mücahid, "akımı kuvvetli, içimi kolay" demiş; Mukatil de, "suyu, istedikleri yere diledikleri gibi akar bir pınar" demiştir. Katade'den rivayet olunduğuna göre, "Arş'ın altında Adn cennetinden fışkırıp bütün cennetlere akan bir pınardır". (Elmalılı)