İnsan Sûresi 19. Ayet

وَيَطُوفُ عَلَيْهِمْ وِلْدَانٌ مُخَلَّدُونَۚ اِذَا رَاَيْتَهُمْ حَسِبْتَهُمْ لُؤْلُؤ۬اً مَنْثُوراً  ...

Çevrelerinde, gördüğünde saçılmış inciler sanacağın, hep aynı gençlik ve güzellikte kalacak hizmetçiler dolaşır.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَيَطُوفُ dolaşır ط و ف
2 عَلَيْهِمْ çevrelerinde
3 وِلْدَانٌ gençler و ل د
4 مُخَلَّدُونَ ölümsüz خ ل د
5 إِذَا
6 رَأَيْتَهُمْ onları görsen ر ا ي
7 حَسِبْتَهُمْ kendilerini sanırsın ح س ب
8 لُؤْلُؤًا inci ل ا ل ا
9 مَنْثُورًا saçılmış ن ث ر
 

Allah Teâlâ yukarıdaki özellikleri taşıyan müminleri kıyamet gününün sıkıntılarından koruyacağını, onlara sevinç ve mutluluk dolu bir hayat nasip edeceğini ifade buyurduktan sonra, vereceği nimetleri açıklamıştır. Başka âyetlerde de kıyamet gününde bir kısım yüzlerin mutluluktan parıldayacağını bir kısım yüzlerin de sıkıntıdan sararıp solacaklarını haber vermiştir (Kıyâmet 75/22-24). Bu âyetlerin genelinden çıkan sonuca göre yüce Allah’ın müminlere ikram edeceği cennet, her türlü ihtiyacın karşılandığı, rahat ve huzur kaynağı imkânların bol bol bulunduğu bir yerdir. Orada canların çektiği, gözleri okşayan her türlü nimetin bulunduğu haber verilmiştir (bk. Zuhruf 43/71).

13. âyet müminlerin âhirette güneş ışınlarından kaynaklanan yakıcı sıcakla karşı karşıya kalmayacaklarını ifade eder. Âyetten cennetin kendine has bir nurla aydınlatılacağı, orada her şey mutedil olup sıkıntı verecek herhangi bir şeyin bulunmayacağı anlaşılmaktadır. 14. âyette belirtilen gölgelerin de cennetteki ağaçların gölgeleri olduğu belirtilir. 15-21. âyetlerde cennetliklerin içecekleri içkiler, sunucular ve hizmetçiler anlatılmakta; elbiseleri ve takıları tasvir edilmektedir. Müfessirler buradaki kâselerin gümüş ve billûrla tanıtılmasının ve diğer maddi tasvirlerin sadece bilinmeyeni bilinenle anlatmak, böylece muhatabın zihninde cennet nimetleriyle ilgili bir imaj, bir fikir oluşturmak ve sonuçta bir arzu uyandırmak maksadıyla yapılmış bir benzetmeden ibaret olduğunu belirtirler. Bunların mahiyetleri hakkında bir şey söylemek mümkün değildir. Nitekim Abdullah b. Abbas, “Cennetteki nimetlerle dünyadakiler arasında isim benzerliğinden başka benzerlik yoktur” demiştir (Râzî, XXX, 249; ayrıca bk. Bakara 2/25).

 


Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 519-520
 

وَيَطُوفُ عَلَيْهِمْ وِلْدَانٌ مُخَلَّدُونَۚ 

 

Ayet atıf harfi  وَ ‘la 17.ayetteki  يُسْقَوْنَ ‘ye matuftur.

Fiil cümlesidir. يَطُوفُ  damme ile merfû muzari fiildir.  عَلَيْهِمْ  car mecruru  يَطُوفُ  fiiline mütealliktir.  وِلْدَانٌ  fail olup lafzen merfûdur. 

مُخَلَّدُونَ  kelimesi  وِلْدَانٌ ‘un sıfatı olup  و ‘la merfûdur. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat

Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar  2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred olan sıfatlar: Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مُخَلَّدُونَ  sülâsi mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan tef’il babının ism-i mef’ûlüdür.


 اِذَا رَاَيْتَهُمْ حَسِبْتَهُمْ لُؤْلُؤ۬اً مَنْثُوراً

 

Şart ve cevap cümlesi  وِلْدَانٌ ‘nın ikinci sıfatı olarak mahallen merfûdur.

Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

اِذَا  şart manası taşıyan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.

إِذَا : Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir. 

إِذَا ‘dan sonraki şart cümlesinin fiili, mazi veya muzari manalı olur. Cevabı ise umumiyetle muzari olur, mazi de olsa muzari manası verilir: 

a)  إِذَا  fiil cümlesinden önce gelirse, zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.

b)  إِذَا ‘nın cevap cümlesi, iki muzari fiili cezm edenlerin cevap cümleleri gibi mazi, muzari, emir, istikbal, isim cümlesi... şeklinde gelir. Cevabın başına  ف ‘nın gelip gelmeme durumu, iki muzari fiili cezm edenlerle aynıdır.

c)  Sükun üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

رَاَيْتَهُمْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تَ  fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

فَ  karînesi olmadan gelen   حَسِبْتَهُمْ لُؤْلُؤ۬اً مَنْثُوراً  cümlesi şartın cevabıdır.   

حَسِبْتَهُمْ  şartın cevabı olup sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تَ  fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

لُؤْلُؤ۬اً  ikinci mef’ûlün bih olup fetha ile mansubdur. مَنْثُوراً  kelimesi  لُؤْلُؤ۬اً ‘nin sıfatı olup fetha ile mansubdur. 

مَنْثُوراً  kelimesi, sülâsi mücerredi نثر  olan fiilin ism-i mef’ûlüdür.

 

وَيَطُوفُ عَلَيْهِمْ وِلْدَانٌ مُخَلَّدُونَۚ 

 

Ayet atıf harfi  وَ ‘la, 17. ayetteki … يُسْقَوْنَ ‘cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

Müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Önemine binaen faile takdim edilmiş  عَلَيْهِمْ  car mecruru  يَطُوفُ  fiiline mütealliktir.  مُخَلَّدُونَ  kelimesi  وِلْدَانٌ  için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

Ayette, tevriye sanatı vardır:  مُخَلَّدُونَ  kelimesinin iki manası vardır. Kastedilen uzak mana kulağında küpe olmaktır. Ancak muhatap yakın olan ‘ebedî yaşamak’ manasını vehmeder. Halbuki bu kastedilen mana değildir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)

Etraflarında ölümsüz gençler dolaşırlar denilerek cennetin tasvirinin yapıldığı ayetlerde وِلْدَانٌ  kelimesinin sıfatı konumunda olan genel olarak meallerde “ölümsüz” şeklinde tercüme edilen  ُمُخَلَّدُونَۚ  kelimesi, Kur’an’ın îcâzıyla ilgili eserler vermiş bazı müellifler tarafından, “küpenin kulağa takıldığı yere” Arapçada  خَلَّدٌ  denildiği için, “küpeliler” anlamında sıfat olarak yorumlanmış “etraflarında küpeli gençler dolaşırlar” şeklinde tercüme edilmiştir. Ayeti okuyan ve dinleyen kişinin aklına ilk gelen onların ebedî oldukları anlamıdır ki bu da ayette tevriye sanatının olduğunu gösterir. (Hasan Uçar, Kur’an-ı Kerim’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları Doktora Tezi) 


 اِذَا رَاَيْتَهُمْ حَسِبْتَهُمْ لُؤْلُؤ۬اً مَنْثُوراً

 

Müstenefe olan ayet,  وِلْدَانٌ  için ikinci sıfattır. Fasıl sebebi kemâl-i ittisâldir. Şart üslubunda gelmiştir. Şart edatı  اِذَا ‘nın muzâfun ileyhi olan  رَاَيْتَهُمْ  şart cümlesi olup mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Şart manalı zaman zarfı  اِذَا , cevap cümlesine mütealliktir. 

Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Samerrâî Tefsir, c. 2, s. 88.)

فَ  karinesi olmadan gelen cevap cümlesi  حَسِبْتَهُمْ لُؤْلُؤ۬اً مَنْثُوراً , müspet mazi fiil sıygasında gelerek sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.

مَنْثُوراً  kelimesi  حَسِبْتَهُمْ  fiilinin ikinci mef’ûlü olan  لُؤْلُؤ۬اً  için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

Gaib zamirinden muhatap zamirine iltifat vardır.

13-19. ayetlerde müşebbehi süslemek ve güzel göstermek amacıyla yapılmış teşbihlerle onu methetmek ve ona rağbet ettirmek kastı vardır. 

Genç çocuklar gençlik, parlaklık, hepsi aynı boyda ve renkte olmak bakımından dizilmiş incilere benzetilmiştir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)

لُؤْلُؤ۬اً مَنْثُوراً (saçılmış inciler) ifadesinde mukayyed teşbih yoluyla benzetme yapılmıştır. Müşebbeh belli bir özelliğe has kılınarak sınırlandırılmıştır. Çünkü onlar aralarında farklılık olsa da güzel görünüm itibariyle inciye benzetmişlerdir. (Âşûr)