İnsan Sûresi 3. Ayet

اِنَّا هَدَيْنَاهُ السَّب۪يلَ اِمَّا شَا‌كِراً وَاِمَّا كَفُوراً  ...

Şüphesiz biz onu (ömür boyu yürüyeceği) yola koyduk. O bu yolu ya şükrederek ya da nankörlük ederek kat eder.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِنَّا elbette biz
2 هَدَيْنَاهُ ona gösterdik ه د ي
3 السَّبِيلَ yolu س ب ل
4 إِمَّا ya
5 شَاكِرًا şükreder ش ك ر
6 وَإِمَّا veya
7 كَفُورًا nankör olur ك ف ر
 
“Doğru yolu gösterdik” ifadesinden ne kastedildiği müfessirlerce farklı şekillerde açıklanmıştır: a) Biz insana hidâyet ve dalâlet, hayır ve şer yollarını açıklayarak gideceği yolu gösterdik. Nitekim Beled sûresinin 10. âyetinde, “Biz ona iki yolu göstermedik mi?” buyurulmuştur; b) Mutluluk ve mutsuzluk yollarını açıkladık; c) Kâr ve zararını anlayacak yetenekte yarattık. Allah Teâlâ insanı akıllı, iradeli ve iyiyi kötüden ayırma kabiliyetine sahip değerli bir varlık olarak yaratmış; görevlendirdiği peygamberler ve indirdiği vahiyle ona doğru yolu göstermiş, aynı zamanda kendisine irade ve seçme hürriyeti vermiştir. Artık Allah’ın gösterdiği doğru yola girip şükredici olmak veya şeytana ve nefse uyarak Allah’ın verdiği imkân ve kabiliyetleri kötü kullanıp nankör olmak insanın kendi elindedir (krş. İsrâ 17/18-19; Kehf 18/29).
 
Peygamber Efendimiz insanların hergün imtihana tâbi tutulduğunu, kiminin Allah’ın koyduğu ölçülere uyup kiminin uymadığını  ifade etmek için şöyle buyurmuştur:” Herkes sabahtan pazara çıkıp nefsini satar; kimi onu azat eder, kimi de helâk eder. “
(Müslim, Tahâret 1; Tirmizi, Daavât 86).
 

اِنَّا هَدَيْنَاهُ السَّب۪يلَ اِمَّا شَا‌كِراً وَاِمَّا كَفُوراً


İsim cümlesidir. اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  نَّا  mütekellim zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. هَدَيْنَاهُ  cümlesi  اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.

هَدَيْنَاهُ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. السَّب۪يلَ  ikinci mef’ûlün bih olup fetha ile mansubdur. 

اِمَّا  tafsil harfidir. شَا‌كِراً  kelimesi  هَدَيْنَاهُ ‘deki mef’ûlun hali olarak fetha ile mansubdur. اِمَّا كَفُوراً  atıf harfi  وَ ‘la makabline matuftur.

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

شَا‌كِراً  kelimesi, sülâsi mücerredi شكر  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

كَفُوراً  mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın, mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

اِنَّا هَدَيْنَاهُ السَّب۪يلَ اِمَّا شَا‌كِراً وَاِمَّا كَفُوراً


Ayet, istînâfiye olarak fasılla gelmiştir. 

اِنَّ  ile tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden,  اِنَّ , isim cümlesi ve isnadın tekrarı ile tekid edilen bu ve benzeri cümleler muhkem/sağlam cümlelerdir.

İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

اِنَّ ‘nin haberi olan  هَدَيْنَاهُ السَّب۪يلَ اِمَّا شَا‌كِراً وَاِمَّا كَفُوراً  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.Cümlenin azamet zamirine isnadı tazim ifade eder.

Haberin  اِنَّ  harfi ile tekid edilmesi, Kur'an'ın çağırdığı şeyin batıl olduğunu iddia eden müşriklere ret olduğu içindir. (Âşûr)  

Cümlede müsnedin mazi fiil sıygasında cümle olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. 

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)

Fiil azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.

اِمَّا  durumu açıklayan tafsil harfidir.  شَا‌كِراً  haldir.  اِمَّا كَفُوراً  atıf harfi ile  اِمَّا شَا‌كِراً ’e matuftur.

اِمَّا ’nın tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

كَفُوراً - شَا‌كِراً  kelimeleri arasında tıbâk-ı icab sanatı vardır.

Ayetteki iki halden birincisi olan  شَا‌كِراً , ism-i fail kalıbında gelerek bu özelliğin hudûs ve yenilenmesine işaret etmiştir. İkincisi  كَفُوراً  ise hem fasılaya riayet hem de insanın küfretme vasfının şükretme vasfından daha fazla olduğuna işaret etmek üzere, mübalağa vezninde gelmiştir. 

İki ismin farklı sıygalarda gelişi iltifat sanatıdır.

[Gerçekten biz ona yolu gösterdik] yani önüne delilleri dikmek ve ayetleri indirmekle. Ya şükredendir yahut nankördür. Bu ikisi , هَدَيْنَاهُ 'daki  هُ  zamirinden haldir.  اِمَّا  edatı da ya tafsil (açıklama) ya da taksim (bölme) içindir. Yani onu iki halinde de ya da iki bölünmüş halinde hidayet ettik; bazıları doğru yolu bulmak ve onu tutmak ile şükredendir, bazıları da ondan yüz çevirmekle inkâr edendir. Ya da  السَّب۪يلَ 'den haldirler, o zaman şükür yahut küfür ile nitelenmesi mecâzîdir. (yol şükretmez yahut nankörlük etmez; ancak sahibi eder). Feth ile  اَمَّا  da okunmuştur ki, cevap hazf edilmiş olur. Belki de alternatifine (شَا‌كِراً 'e) uyması için kâfiren demeyip de (كَفُوراً) demesi, ayet sonlarının tutması içindir ve şunu da bildirmek içindir ki, insan genellikle nankörlükten hali kalmaz; insanı sorumlu tutan ise onun içine dalıp kendini kaybetmektir. (Beyzâvî)

Bu hidayet ve irşattan sonra insanı "şükredici" ve "nankör" diye ikiye ayırmada, bir taraftan şükretmeye teşvik, bir taraftan da küfürden sakındırmak için ["Dilediğinizi yapın"] (Fussilet, 41/40) tarzında insanın ihtiyarına hitap eden ve kısaca ifade edilmiş bir vaat ve tehdit vardır. Bu nedenle leff ü neşr-i gayr-i müretteb üslubu ile küfür ve nankörlükten sakındırmanın illeti,  اِنَّٓا اَعْتَدْنَا لِلْـكَافِر۪ينَ سَلَاسِلَا۬ وَاَغْلَالاً وَسَع۪يراً  [Çünkü biz, kâfirler için zincirler, demir halkalar ve alevli bir ateş hazırlamışızdır.] ayetidir. (Elmalılı)