عَيْناً يَشْرَبُ بِهَا عِبَادُ اللّٰهِ يُفَجِّرُونَهَا تَفْج۪يراً
عَيْناً يَشْرَبُ بِهَا عِبَادُ اللّٰهِ يُفَجِّرُونَهَا تَفْج۪يراً
Ayet, önceki ayetteki كَافُوراً ‘den bedel olup fetha ile mansubdur.
Bedel: Metbuundaki kapalılığı açıklamak ve pekiştirmek gibi sebeplerle getirilen ve irab bakımından metbuuna uyan tabidir. Bedelden önce gelen ve bedelin irabını almış olduğu kelimeye “mübdelün minh” denir.
Bedel 3 gruba ayrılır: 1. Bedel-i kül, 2. Bedel-i ba’z, 3. Bedel-i iştimâl. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يَشْرَبُ fiili عَيْناً ‘nin sıfatı olarak mahallen mansubdur.
Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يَشْرَبُ damme ile merfû muzari fiildir. بِهَا car mecruru يَشْرَبُ fiiline mütealliktir. عِبَادُ fail olup lafzen merfûdur. Aynı zamanda muzâftır. اللّٰهِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. يُفَجِّرُونَهَا تَفْج۪يراً cümlesi يَشْرَبُ ‘daki failin hali olarak mahallen mansubdur.
Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يُفَجِّرُونَهَا fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هَا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. تَفْج۪يراً mef’ûlün mutlak olup fetha ile mansubdur.
يُفَجِّرُونَ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi فجر ’dir.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
عَيْناً يَشْرَبُ بِهَا عِبَادُ اللّٰهِ يُفَجِّرُونَهَا تَفْج۪يراً
Kemâl-i ittisâl nedeniyle fasılla gelmiş olan ayette عَيْناً , önceki ayetteki كَافُوراً ’den bedeldir. Bedel, atıf harfi getirilmeksizin, tefsir ve izah maksadıyla, bir kelimenin bir başka kelimeyle açıklandığı ıtnâb sanatıdır.
Arap dilinde bir kelimenin yerine kullanılan başka bir kelimenin atıf yapılmadan ve tefsîr maksatlı kullanılması “bedel” ile anlatılmaktadır. Bedel yapmanın amacı, kapalı olan kelamı açmak, açık olanı ise tekid etmektir. (Ömer Kara, Belâgat İlminde İki İfade Biçimi, İtnâb-îcâz)
Bu takdirde عَيْناً [bir kaynak] sözü, kâfurdan bedel veya onun açıklayıcısıdır. Yani, o kâsenin katkısı olan kâfur, bir göz, bir çeşme, başka bir tabirle bir kaynak, bir kaynak gözü, bir pınardır. (Elmalılı)
Bu sûrede geçen كَافُوراًۚ , Saffât Sûresi'nde geçen "bembeyaz, içenlere lezzet verir" ve Muhammed Sûresi'nde geçen "Tadı değişmeyen sütten ırmaklar." (Muhammed, 47/15) gibi nitelikler birbirlerine yakın manadadırlar. (Elmalılı)
Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan يَشْرَبُ بِهَا عِبَادُ اللّٰهِ cümlesi, عَيْناً için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Veciz ifade kastına matuf عِبَادُ اللّٰهِ izafetinde Allah ismine muzâf olan عِبَادُ , şan ve şeref kazanmıştır.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde lafz-ı celâlin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
يُفَجِّرُونَهَا تَفْج۪يراً cümlesi يَشْرَبُ ‘deki failin halidir. Hal cümleleri anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. İstimrar, teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir.
تَفْج۪يراً , fiili tekid eden mef’ûlu mutlaktır. Mef’ûlu mutlak, manevi tekid şeklinde gelen itnab sanatıdır.
Masdarın bu şekilde tekrarı, fiilin iki kere söylenmesi manasına gelmektedir. Bundan maksat fiilin mecazî manada yorumlanması ihtimalini ortadan kaldırmaktır. (Ali Bulut, Kur’ân-ı Kerim’de Itnâb Üslûbu)
يُفَجِّرُونَهَا - تَفْج۪يراً kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
[O bir pınardır.] Bu da كَافُوراًۚ ‘dan bedeldir, eğer bir suyun ismi kılınırsa. Ya da muzâf takdiri ile كَأْسٍ 'in mahallinden bedeldir. Yani, ماء عين أو خمرها (o pınarın suyundan yahut şarabından içerler) demektir. Ya da عَيْناً lâfzı ihtisas olarak yahut maba'dinin tefsir ettiği bir fiille mansubdur. [Onu Allah'ın kulları içer] ondan zevk duyarak yahut katılmış olarak. بِ edatının zaid yahut من manasına olduğu da söylenmiştir, çünkü içme ondan (kadehten) olduğu gibi ondan başlar. Onu akıtmakla akıtırlar istedikleri yerde kolayca akıtırlar. (Beyzâvî)