اِنَّ لِلْمُتَّق۪ينَ مَفَازاًۙ
Yeri geldikçe belirtildiği, özellikle bir kutsî hadiste de ifade buyurulduğu üzere, 31. âyette “müttakiler” şeklinde anılan itaatkâr müminler için âhirette hazırlanan nimetler, lütuf ve ikramlar “gözlerin görmediği, kulakların işitmediği ve hiçbir beşer aklının tam olarak tasavvur edemeyeceği türdendir” (Buhârî, “Tevhîd”, 35; Müslim, “Îmân”, 312). Çünkü bütünüyle âhiret gayb alanıdır; gaybı da Allah’tan başkası bilemez (bk. Bakara 2/3). Bununla birlikte, Allah Teâlâ, kullarının uhrevî nimetlere dair yaklaşık bir fikir edinmelerini sağlamak ve onlarda bir arzu uyandırmak için, birçok âyette olduğu gibi burada da idrak ve anlama gücüne göre temsilî bir anlatımla bu dünyada en çok ihtiyaç duydukları, arzuladıkları, sevdikleri nesneler ve hazlardan örnekler vermiştir. Bu anlatımda Kur’an’ın ilk muhataplarının beklentilerinin dikkate alındığı da söylenebilir; kezâ bu anlatımdan, âhirette cennete girmeyi hak eden her bir insana, dünyadaki ameline, zihnî ve ruhî kemaline, mutluluk anlayışına ve beklentisine göre neleri istiyor ve bekliyorsa onların verileceği sonucunu çıkarmak da mümkündür (ayrıca bk. Fussılet 41/30-33).
“Bunlar rabbinin bol bol lutfettiği karşılıktır, bağıştır” diye tercüme ettiğimiz 36. âyete, “Bunlar rabbinden, amellerine göre hesap ve takdir edilmiş bolca mükâfatlardır” şeklinde de mâna verilmiştir (İbn Âşûr, XXX, 47-48). Burada kapalı bir şekilde ifade edilmiş olan amellerin karşılığının, başka âyetlerde Allah’ın lutfu olarak on katı (En‘âm 6/160), 700 katı (Bakara 2/261), hatta hesapsız (Zümer 39/10) bir şekilde kat kat verileceği bildirilmiştir. 26. âyette azgınlara verilecek cezanın dünyada yaptıklarına uygun bir karşılık olduğu bildirilmişti. Burada da müminlerin yaptıklarına karşılık olarak verilecek ödülün Allah’ın bolca lutfu ve bağışı olduğu belirtilmektedir. 36. âyette müminlere âhirette verilecek nimetlerin niceliğini bildiren hisâben kelimesi, “çok, bol bol, yeter deyinceye kadar” şeklinde yorumlandığı gibi, “yeterli, kâfi miktarda, amellerin miktarına göre, hak edişe göre” şeklinde de açıklanmıştır. Ancak meâlde biz, kısmen birbirinden farklı olan bu iki yorumdan ilkini tercih ettik. Çünkü ödülün, amellere göre kat kat fazlasıyla, hatta hesapsız verileceğini bildiren âyetler de vardır (Bakara 2/261; Zümer 39/10; Gāfir 40/40) ve bu âyetlerde ahirette ödüllerin hak edişe göre ölçülü değil, Allah’ın razı olduğu kullarına, ölçüye ve hesaba sığmaz lütufları olarak verileceği belirtilmektedir.
Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 539-540اِنَّ لِلْمُتَّق۪ينَ مَفَازاًۙ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. لِلْمُتَّق۪ينَ car mecruru اِنَّ ‘nin mahzuf mukaddem habere mütealliktir. مَفَازاًۙ kelimesi اِنَّ ‘nin muahhar ismi olup lafzen mansubdur.
مُتَّق۪ينَ sülâsi mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan iftiâl babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِنَّ لِلْمُتَّق۪ينَ مَفَازاًۙ
İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayetin ilk cümlesi, اِنَّ ile tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatı vardır. لِلْمُتَّق۪ينَ mahzuf mukaddem habere mütealliktir. مَفَازاًۙ kelimesi اِنَّ ’nin muahhar ismidir.
اِنَّ ‘nin isminin haberine takdimi, müttakileri yüceltmek ve ihtimam içindir. (Âşûr)
Müsnedün ileyhin nekre gelişi tazim, nev ve teksir ifade eder.
اِنَّ ‘nin ismi مَفَازاًۙ , masdar vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir.
مَفَازاًۙ , amaçlanan kurtuluş ve zafer, yahut kurtuluş yeri anlamındadır. Bu kelimenin, cehennemliklerin içinde bulundukları şeyden kurtuluş veya bir kurtuluş yeri olduğu da söylenmiştir. Bu kurtuluş da sonrasındaki ayetlerle açıklanmıştır. (Keşşâf-Kurtubî)
Bu, Kur'anî bir adet olarak, kâfirlerin kötü durumlarının açıklanmasının arkasından, müminlerin iyi durumlarını açıklama sadedinde bir başlayıştır. (Rûhu’l Beyân)
مَفَازاًۙ ‘dan murad; cennet ve nimetleridir. Cennet yerine مَفَازاًۙ kelimesinin tercih edilme sebebi, فَتَأْتُونَ اَفْوَاجاًۙ (Nebe/18) ve فَذُوقُوا فَلَنْ نَز۪يدَكُمْ اِلَّا عَذَاباً۟ (Nebe/30) sözüyle muhatap olanlarda pişmanlık uyandırmasıdır. (Âşûr)