Nebe' Sûresi 30. Ayet

فَذُوقُوا فَلَنْ نَز۪يدَكُمْ اِلَّا عَذَاباً۟  ...

Kâfirlere şöyle denilir: “Şimdi tadın. Artık bundan sonra yalnızca azabınızı artıracağız.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَذُوقُوا şimdi tadın ذ و ق
2 فَلَنْ artık asla
3 نَزِيدَكُمْ size artırmayacağız ز ي د
4 إِلَّا başka bir şey
5 عَذَابًا azabdan ع ذ ب
 
Ağırlıklı yoruma göre 29. âyette kayıt altına alındığı bildirilen “her şey” ile insanların sorumluluğu gerektiren inanç ve amelleri, iyilik ve kötülükleri; bunların kaydedildiği “kitap” ile de amel defteri veya levh-i mahfûz kastedilmiştir. Âyet, insanların dünyada yaptıklarından hiçbir şeyin Allah’a gizli kalmayacağını, yaptıkları her şeyden hesaba çekileceklerini gösterir. Hesapları görüldükten sonra yukarıda kendilerinden “azgınlar”, “hesaba çekileceklerini beklemeyenler” ve “Allah’ın âyetlerini yalanlayanlar” diye söz edilenlere, “Tadın artık! Bundan sonra size arttırarak vereceğimiz şey ancak azaptır” diye hitap edilir. Hz. Peygamber’in, Kur’an’da en ağır hitabın bu âyet olduğunu söylediği rivayet edilmiştir (Kurtubî, XIX, 182). Durumu açıklayan başka âyetlere göre onların derileri yandıkça yenilenecek (Nisâ 4/56), cehennemin ateşi hafifledikçe de ateş arttırılarak azapları devam edecektir (İsrâ 17/97). Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 537-538
 

فَذُوقُوا فَلَنْ نَز۪يدَكُمْ اِلَّا عَذَاباً۟


فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إن كذّبتم في الدنيا فذوقوا العذاب في الآخرة. (Dünyada yalanlarsanınız ahirette tadın azabı) şeklindedir. Mukadder şart cümlesi mahzuf sözün mekulü’l-kavlidir.

Fiil cümlesidir.  ذُوقُوا  fiili  نَ ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. 

فَ  ta’liliyyedir.  لَنْ  muzariyi nasb ederek manasını olumsuz istikbale çeviren tekid harfidir.  نَز۪يدَكُمْ  fetha ile mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نَحْنُ ‘dur. 

Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. اِلَّا  hasr edatıdır. عَذَاباً۟  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

 

فَذُوقُوا


فَذُوقُوا , takdiri  فَيُقالُ لَهم  (onlara denildi..) olan mahzuf fiilin mekulü’l-kavlidir. Bu takdire göre göre cümle müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Şart üslubunda gelen mekulü’l-kavl cümlesinde  فَ , mahzuf şartın cevabına dahil olan rabıta harfidir. Cevap cümlesi olan  فَذُوقُوا , emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

Takdiri …  إن كذّبتم في الدنيا (Eğer dünyada inkâr ettiyseniz…)  olan şart cümlesinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

Cümle emir üslubunda gelmiş olmasına rağmen, istihza ve tahkir amacı taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. 

Mukadder şart ve mezkûr cevabından müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.

ذُوقُوا (Tadın!) fiili müsteardır. Azap, kötü özelliğiyle hoşa gitmeyen bir yemeğe benzetilmiştir. Câmi’ her ikisinin de insanı memnun etmemesidir. Allah Teâlâ tattırmak lafzını azabın etkisini idrak için istiare etmiştir. Yemek hazf edilmiş, lâzımı söylenmiştir. İstiare-i mücerrede olmuştur. 

Azabı tatma emri ihane (hor görme) tarikiyledir. Alûsî de emrin ihane için olduğunu söyler. Zemahşerî şöyle der: Tadın emri, Allah’ın vaat ve vaîdiyle alay ettikleri için onları alaya almak ve kınamak manasınadır. (Yunus/52)

Ayette iltifat sanatı vardır. Tevbihi artırmak için gaibten hitaba dönülmüştür. (Sâbûni)

[Tadın öyleyse!..] ifadesi, onların hesabı (kitabı) inkâr etmeleri ve ayetleri yalanlamaları sebebine bağlı bir sonuç olup bu ayet şiddetin nihaî derecesindedir. [“Hiçbir şey artırmayacağız (azaptan başka artık size!..)”] ifadesi de (azabı) artırmayı terk edişin sahihlik anlamına sığmayacak muhal bir şey gibi olduğuna delalet etmesi ve gazabın aşırı derecede arttığına şahitlik edecek şekilde (gaipten hitaba dönülerek) iltifat tarzı üzere gelmiş olması sebebiyle (ey muhatap) seni caydırıcı olmaktadır. Bu ayetin Kur’an’da cehennem ehline en ağır gelen ayet olduğuna dair Hz. Peygamber’den rivayet bulunmaktadır. (Keşşâf)

 

فَلَنْ نَز۪يدَكُمْ اِلَّا عَذَاباً۟

 

فَ , ta’liliyyedir. Ta’lil cümleleri ıtnâb sanatıdır.  لَنْ , muzariyi nasb ederek manasını olumsuz istikbale çevirmiştir. Ayrıca asla manası katarak tekid etmiştir. Muzari fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır.

Mef’ûl olan  عَذَاباً۟ ‘deki nekrelik tarifi mümkün olmayan nev, tazim, ve kesret ifade eder.

Ayette, menfî bir medih sıfatından bir zem sıfatının istisna edilmesi şeklinde yapılan medhe benzeyen bir şeyle zemmi tekid sanatı vardır. (Âşûr)

Cenab-ı Hak onları, ["Çünkü onlar hiçbir hesap ummuyorlar"] (Nebe, 27) ayetinde gaib sıygasıyla zikretmişken, burada ise, hitap sıygasıyla, "tadınız.." diyerek zikretmiştir. Bu da, gazap ve öfkenin fazlalığına delalet eder. Allah Teâlâ ikab ve cezanın yönlerini iyice saymış, daha sonra da bunun, amellerine uygun bir ceza olduğunu söyleyerek, kepazeliklerini tadâd etmiştir (sayıp dökmüştür). En sonunda da, "tadınız" buyurmuştur. Buna göre Cenab-ı Hak sanki, hüküm beyan etmiş ve delil ikame buyurmuş; sonra da, bu görüşünü aynen tekrar etmiştir. Bu ise, cezalandırma ve azapta mübalağa ve şiddete delalet etmektedir. Nitekim Hz Peygamber (sav), "Bu ayet, Kur'an'da, cehennemliklere en şiddetli davranan ayetlerdendir. Onlar, bir azap türünden kurtulmayı isteyip dilediklerinde, onlara bundan daha şiddetlisi ile mukabele edilmektedir..." buyurmuştur. (Fahreddîn er-Râzî, Âşûr)