يَوْمَ يَقُومُ الرُّوحُ وَالْمَلٰٓئِكَةُ صَفاًّۜ لَا يَتَكَلَّمُونَ اِلَّا مَنْ اَذِنَ لَهُ الرَّحْمٰنُ وَقَالَ صَوَاباً
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | يَوْمَ | o gün |
|
2 | يَقُومُ | dururlar |
|
3 | الرُّوحُ | Ruh |
|
4 | وَالْمَلَائِكَةُ | ve melekler |
|
5 | صَفًّا | sıra sıra |
|
6 | لَا |
|
|
7 | يَتَكَلَّمُونَ | konuşamaz |
|
8 | إِلَّا | dışındakiler |
|
9 | مَنْ | kimseler |
|
10 | أَذِنَ | izin verdiği |
|
11 | لَهُ | O’nun |
|
12 | الرَّحْمَٰنُ | Rahman’ın |
|
13 | وَقَالَ | ve o da söyler |
|
14 | صَوَابًا | doğruyu |
|
Burada Allah Teâlâ’nın, müminlerin de müşriklerin de rabbi olduğuna bir ima vardır. Çünkü yüce Allah yerlerin, göklerin ve evrendeki her şeyin rabbidir. O, rahmân isminin bir tecellisi olarak bütün insanlara rahmetiyle muamele edip her türlü nimeti lutfettiği halde, müşrikler cehâlet ve nankörlüklerinin sonucu olarak Allah’ı bırakıp başka varlıklara tapıyor, onların kendilerini Allah’a yaklaştıracağını (bk. Zümer 39/3) ve O’nun huzurunda kendileri için şefaatçi olacaklarını iddia ediyorlardı (Yûnus 10/18). Böylece Allah’ın rahmân isminin gereği olan rahmetten de kendi iradeleriyle kendilerini mahrum bırakmışlardır. Hesap gününde bu yaptıklarının yanlış olduğunu anlayınca özür dilemeye kalkışsalar dahi kendilerine ne konuşma izni verilecek ne de özür dileme izni (krş. Mürselât 77/36). Çünkü o gün, kulların kendilerine düşeni yapma günü değil, dünyada yaptıklarının karşılığını görme günüdür, hüküm ve hesap günüdür. Bu sebeple o gün sadece Allah’ın hoşnut olduğu ve konuşmasına izin verdiği kimseler konuşacaklar ve bunlar da ancak gerçeği söyleyeceklerdir. Bütün bu açıklamaların asıl maksadı ise insanların fırsat eldeyken akıllı hareket ederek Allah’ın iradesine uygun bir hayat çizgisi benimseyip o çizgide sapmadan ilerlemeleridir.
Müfessirler 38. âyette zikredilen ruh hakkında farklı yorumlarda bulunmuşlardır. “Büyük meleklerden biri, Cebrâil, meleklerin ileri gelenleri” diyenler bulunduğu gibi, Allah’ın melek olmayan ordularından bir ordu, Âdemoğulları, Âdemoğulları’nın ruhları veya Kur’an olduğunu söyleyenler de vardır (bk. Râzî, XXXI, 24; Şevkânî, V, 428). Ruh ve melekler, Allah’a yakın olmalarına rağmen O izin vermedikçe hiç kimse hakkında şefaat edemeyeceklerdir (krş. Yûnus 10/3). Ayrıca, konuşmalarına izin verilenler ancak doğruyu söyleyeceklerdir; çünkü orada hakikatin dışına çıkmak veya herhangi bir şeyi gizlemek mümkün olmayacaktır.
Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 540-541يَوْمَ يَقُومُ الرُّوحُ وَالْمَلٰٓئِكَةُ صَفاًّۜ
يَوْمَ zaman zarfı önceki ayetteki لَا يَمْلِكُونَ ‘ye mütealliktir. يَقُومُ الرُّوحُ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
يَقُومُ damme ile merfû muzari fiildir. الرُّوحُ fail olup lafzen merfûdur. الْمَلٰٓئِكَةُ atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur. صَفاًّۜ mahzuf fiilin mef’ûlu mutlakı olup fetha ile mansubdur.
Mef’ûlu mutlak: Fiil ile aynı kökten gelen masdardır. Mef’ûlu mutlak harf-i cer almaz. Harf-i cer alırsa hal olur. Mef’ûlu mutlak cümle olmaz. Mef’ûlu mutlak üçe ayrılır:
1. Tekid (Kuvvetlendirmek) İçin: Fiilin manasını kuvvetlendirir. Masdar olur. Daima müfreddir. Fiilinden sonra gelir. Türkçeye “muhakkak, şüphesiz, gerçekten, çok, iyice, öyle ki” diye tercüme edilir.
2. Nev’ini (Çeşidini) Belirtmek İçin: Fiilin nasıl meydana geldiğini ve nev’ini bildirir. Nev’ini bildiren mef’ûlu mutlak umumiyetle sıfat veya izafet terkibi halinde gelir. Tesniye ve cemi de olabilir. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “gibi, şeklinde, aynen, tıpkı, tam” diye tercüme edilir.
3. Adedini (Sayısını) Belirtmek İçin: Failin yaptığı işin sayısını belirtir. Adedini belirten mef’ûlu mutlak فَعْلَةً vezninden gelen bina-ı (masdar-ı) merreden yapılır.
مَرَّةً kelimesi de mef’ûlu mutlak olur. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “kere, defa” diye tercüme edilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَا يَتَكَلَّمُونَ اِلَّا مَنْ اَذِنَ لَهُ الرَّحْمٰنُ وَقَالَ صَوَاباً
لَا يَتَكَلَّمُونَ cümlesi الرُّوحُ ve الْمَلٰٓئِكَةُ ‘in hali olarak mahallen mansubdur.
Marife isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Fiil cümlesidir. لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يَتَكَلَّمُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
اِلَّا hasr edatıdır. مَنْ müşterek ism-i mevsûl يَتَكَلَّمُونَ ‘deki failden bedel olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası اَذِنَ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur.
Bedel: Metbuundaki kapalılığı açıklamak ve pekiştirmek gibi sebeplerle getirilen ve irab bakımından metbuuna uyan tabidir. Bedelden önce gelen ve bedelin irabını almış olduğu kelimeye “mübdelün minh” denir.
Bedel 3 gruba ayrılır: 1. Bedel-i kül, 2. Bedel-i ba’z, 3. Bedel-i iştimâl. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَذِنَ fetha üzere mebni mazi fiildir. لَهُ car mecruru اَذِنَ fiiline mütealliktir. الرَّحْمٰنُ fail olup lafzen merfûdur. قَالَ atıf harfi وَ ‘la اَذِنَ ‘ye matuftur.
Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. صَوَاباً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
يَتَكَلَّمُونَ fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi كلم ’dir.
Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüp (sakınma) ve talep anlamları katar.
يَوْمَ يَقُومُ الرُّوحُ وَالْمَلٰٓئِكَةُ صَفاًّۜ
Zaman zarfı يَوْمَ , önceki ayetteki لَا يَمْلِكُونَ fiiline mütealliktir.
يَوْمَ zaman zarfı, يَقُومُ الرُّوحُ وَالْمَلٰٓئِكَةُ صَفاًّۜ cümlesine muzâf olmuştur. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Ayette ruh ile meleklerin kıyam etmelerinin ve saf olmalarının zikredilmesi, Allah'ın saltanatının azametini, Rab olmanın ululuğunu ve bu sure-i kerimenin başından sonuna kadar kelamın konusu olan ahiret gününün korkunçluğunu tahkik etmek içindir. (Ebüssuûd)
الْمَلٰٓئِكَةُ kelimesi fail olan الرُّوحُ ’ya atfedilmiştir. Cihet-i camiâ temâsüldür.
الرُّوحُ Cebrail (as)’dır. Meleklerden biri olduğu halde الْمَلٰٓئِكَةُ kelimesinin الرُّوحُ ’ya atfedilmesi umumun hususa atfı babında, özelin önemine ve üstünlüğüne dikkat çekilme amacıyla yapılan ıtnâb sanatıdır..
الرُّوحُ ‘un marifeliği cins içindir. Tekil ve çoğulu aynıdır. Mana, ‘o gün ruhlar bedenlere yerleştirilmesi için getirilir.’ şeklindedir. Bu yüzden يَقُومُ fiili hem hakiki hem de mecazî manasında kullanılmıştır. (Âşûr)
الْمَلٰٓئِكَةُ - الرُّوحُ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
الرُّوحُ ve الْمَلٰٓئِكَةُ ‘dan hal olan صَفاًّۜ , masdar vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir.
لَا يَتَكَلَّمُونَ اِلَّا مَنْ اَذِنَ لَهُ الرَّحْمٰنُ وَقَالَ صَوَاباً
Fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi kemâl-i ittisâldir. الرُّوحُ ve الْمَلٰٓئِكَةُ ’den hal olan cümle,
muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
اِلَّا istisna edatı, مَنْ fiildeki zamirden müstesnadır. (Âşûr)
Müşterek ism-i mevsûl مَنْ ‘in sılası olan اَذِنَ لَهُ الرَّحْمٰنُ cümlesi müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur لَهُ , ihtimam için fail olan الرَّحْمٰنُ ‘ye takdim edilmiştir
Ayette mütekellimin Allah Teala olması sebebiyle الرَّحْمٰنُ isminin zikrinde tecrîd sanatı vardır.
وَقَالَ صَوَاباً cümlesi, ism-i mevsûlden haldir veya اَذِنَ لَهُ الرَّحْمٰنُ cümlesine atfedilmiştir.
Yani إلّا مَن قالَ صَوابًا anlamındadır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Masdar vezninde gelerek mübalağa ifade eden صَوَاباً mef’ûl veya mahzuf mef'ûl için sıfattır. Takdiri كلاما olan mevsûfun hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
صَوَاباً ’deki tenkir, tazim ifade eder.
وَقَالَ صَوَاباً cümlesi ويَقُولُ صَوابًا şeklinde muzari manada kullanılmıştır. Mazi ile zikredilmesi Allah’ın ilminde bunun gerçekleştiğini ifade etmek içindir. (Âşûr)
لَا يَتَكَلَّمُونَ ve قَالَ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr ve tıbâk-ı selb sanatları vardır.
Ruh ve melekler saf saf olup durduğu gün... Anlaşılan şu ki ruh, melekler cinsindendir. Fakat o, yaratılış ve şeref bakımından onlardan üstündür. Çünkü o, insan ruhunun karşılığıdır. Nitekim melekler de ruhanî güçler karşılığıdır. Şüphesiz ki ruh, kendine tabi olan güçlerden daha üstündür. صَفاًّۜ kelimesinin cümle içindeki durumu haldir. Yani, çokluklarından ve kulların durumları hakkında Allah'ın emirlerini yerine getirmekle vazifeli oldukları için saf saf oldukları halde demektir. Rahmân'ın izin verdiklerinden başka orada bulunanlar hiç konuşmazlar. Konuşan da doğruyu söyler. Yani, içlerinde Ruh ve melekler de bulunan gökler ve yerdekiler konuşmazlar. Ancak onlardan Allah'ın kendisine izin verdiği konuşur. Bu kendisine izin verilen de sözünde hata etmeksizin gerçek doğru söz konuşur. (Rûhu’l Beyân)