Nâziât Sûresi 15. Ayet

هَلْ اَتٰيكَ حَد۪يثُ مُوسٰىۢ  ...

(Ey Muhammed!) Mûsâ’nın haberi sana geldi mi?
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 هَلْ -mi?
2 أَتَاكَ sana geldi- ا ت ي
3 حَدِيثُ haberi ح د ث
4 مُوسَىٰ Musa’nın
 

İnsanları âhiret hayatı konusunda uyarmak için gönderilen peygamberi yalanlayanların sonunun ne derece kötü olacağı bildirilerek bundan ibret alınması istenmiş; dolaylı olarak Hz. Peygamber teselli edilmiştir (kutsal vadi Tuvâ ve burada Allah’ın Mûsâ’ya seslenişi hakkında bilgi için bk. Kur’an Yolu, Tâhâ 20/11-12; Kasas 28/29-30). Hz. Mûsâ’nın Firavun’a gösterdiği en büyük mûcizeden maksat yılana dönüşen asasıdır. Müfessirler bu mûcizenin, Mûsâ’nın ışık saçan eli, denizin yarılması veya Mûsâ’ya verilen dokuz mûcizenin tamamı olabileceğini de söylemişlerdir (Şevkânî, V, 435; dokuz mûcize hakkında bk. A‘râf 7/107-108, 133-136; İsrâ 17/101). Buna rağmen Firavun inkâr ve isyandan vazgeçmediği gibi sihirbazları ve adamlarını toplayıp onlara “Ben sizin en yüce rabbinizim!” diyerek kendi tanrılığını ilân etmiştir (krş. Kasas 28/38). 

Firavun’un, “Ben sizin en yüce rabbinizim” şeklindeki iddiası, insandaki makam ve mevki tutkusunun, benlik iddiasının nerelere kadar varabileceğini gösteren ibretlik bir sözdür. Gazzâlî, insanın bu tutku ve iddiasının sebeplerini ve mahiyetini benzersiz bir vukuf ve başarıyla işlerken özetle şöyle der: Firavun’a, “Ben sizin en büyük tanrınızım” dedirten motif aslında her insanın içinde saklıdır; fakat kimi bunu dışarı vurur, kimi de bazı sebeplerle içinde tutar veya bastırır. Firavun tipiyle uyuşan insanlardaki bu küstah iddia, her insanda bulunan yetkinlik, yükselme ve özgürleşme arzusu ve arayışının saptırılmış şeklidir. Oysa gerçek yetkinliğe, yükselme ve özgürleşmeye ancak ve ancak Allah’a yönelmek, O’nu tanımak (mârifet), buyruğuna ve rızâsına göre yaşamak, ilâhî ahlâk ile bezenmekle ulaşılabilir. Bunun dışındaki bütün benlik ve yetkinlik iddiaları tam tersine gerçekte bir sefalettir, düşüştür (İhyâ, III, 281-284). Mûsâ’nın davetine inkâr ve isyanla cevap veren Firavun’un durumu da bundan başka bir şey değildir. Bu yüzden insanları zulüm ile ezen Firavun’un yaptıkları karşılıksız kalmamış, hem dünyada hem de âhirette yüce Allah’ın azabına müstahak olduğu bildirilmiştir. Nitekim dünyada başkalarına da ibret olacak şekilde adamlarıyla birlikte denizde boğulmuştur (bk. Tâhâ 20/78).

“Allah da ona ibretlik dünya ve âhiret cezası verdi” diye çevirdiğimiz 25. âyete, “Allah da onu hem sonraki sözünden hem de önceki sözünden dolayı cezalandırdı” şeklinde de mâna verilmiştir (Kurtubî, XIX, 202). Önceki sözünden maksat “Sizin için benden başka tanrı tanımıyorum” anlamındaki sözüdür (bk. Kasas 28/38); sonraki sözü ise “Ben sizin en yüce rabbinizim!” mânasına gelen sözüdür. 

 


Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 547-548
 

هَلْ اَتٰيكَ حَد۪يثُ مُوسٰىۢ


هَلْ  istifham harfidir. هَلْ ; Muzari fiile dâhil olursa mânâyı istikbâle çevirir. Ancak muzari fiil istikbâl ifâde ediyorsa bu fiile dahil olmaz.

Fiil cümlesidir. اَتٰيكَ  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  كَ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. حَد۪يثُ  fail olup lafzen merfûdur. 

مُوسٰىۢ  muzâfun ileyh olup gayri munsarif olduğu için elif üzere mukadder fetha ile mecrurdur. 

Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar. Gayri munsarif “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir. Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

هَلْ اَتٰيكَ حَد۪يثُ مُوسٰىۢ


Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Cümle istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. İstifham üslubunda olmasına rağmen soru manası taşımayıp muhatabın dikkat kesilmesini sağlamak amacıyla geldiği için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayette mütekellimin Allah Teâlâ olması sebebiyle, tecâhül-i ârif sanatı vardır.

Müsnedün ileyh olan  حَد۪يثُ مُوسٰىۢ , tazim kastıyla izafet formunda gelerek, az sözle çok anlam ifade etmiştir.

اَتٰي  fiilinin  حَد۪يثُ ’ya isnadı mecaz-ı aklîdir. Haber bir şahıs yerine konularak önemi vurgulanmıştır.

Cümlede müsned olan  حَد۪يثُ مُوسٰىۢ , faydayı çoğaltmak ve az sözle çok anlam ifade etmek amacına matuf olarak izafetle gelmiş ve muzâfın tazimine işaret etmiştir.

هَلْ اَتٰيكَ حَد۪يثُ مُوسٰىۢ [Musa’nın haberi sana geldi mi?] ayetinde teşvik üslubu vardır. Çünkü bundan maksat, kıssayı tanımaya teşviktir. (Safvetü’t Tefâsir)

[Sana Peygamberim Mûsa'nın haberi geldi mi?] onun haberi sana gelmedi mi ki, kavminin yalanlamasına karşılık seni teselli eder ve onları da tehdit ederdi; onlardan büyüğünün başına geldiğine göre bunlara da gelirdi. (Beyzâvî)

Bu ayet 13. ayet ile 27. ayet arasında itiraziyye olarak gelmiştir. (Âşûr)

Bu istifhamın manası şöyledir: Eğer Hazret-i Musa'nın kıssasından Peygamberimize ilk vahyedilen bu ise, bu istifham, bunu dikkatle dinlemesi için bir teşviktir. (Ebüssuûd)