ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ شَٓاقُّوا اللّٰهَ وَرَسُولَهُۚ وَمَنْ يُشَاقِقِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ فَاِنَّ اللّٰهَ شَد۪يدُ الْعِقَابِ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | ذَٰلِكَ | böyle (olacak) |
|
2 | بِأَنَّهُمْ | çünkü onlar |
|
3 | شَاقُّوا | karşı geldiler |
|
4 | اللَّهَ | Allah’a |
|
5 | وَرَسُولَهُ | ve Elçisine |
|
6 | وَمَنْ | kim |
|
7 | يُشَاقِقِ | karşı gelirse |
|
8 | اللَّهَ | Allah’a |
|
9 | وَرَسُولَهُ | ve Elçisine |
|
10 | فَإِنَّ | muhakkak ki |
|
11 | اللَّهَ | Allah’ın |
|
12 | شَدِيدُ | çetin olur |
|
13 | الْعِقَابِ | cezası |
|
İnkâr edenlere karşı Allah’ın müminleri desteklemesi, inkârcıların köklerini kazımalarını, “boyunlarının üzerinden vurmalarını, onların bütün parmaklarına vurmalarını”; yani onları savaşamayacak derecede etkisiz hale getirmelerini (bk. Şevkânî, II, 333) istemesi, inkâr günahının veya suçunun cezası değildir; çünkü dünyada insanların inanma ve inkâr etme hürriyetleri vardır. Bu şiddetli mukabelenin sebebi inkârcıların, din ve vicdan hürriyetini çiğnemeleri, Allah’ın dinine, müminlerin dinî hayatlarına karşı cephe oluşturmaları, baskı uygulamaları, savaş ilân etmeleridir. Yalnızca inkâr etmenin, hak dine uymayan bir dünya görüşünü ve hayat tarzını benimsemenin cezası ise âhirette verilecektir.
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 671
ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ شَٓاقُّوا اللّٰهَ وَرَسُولَهُۚ
İsim cümlesidir. İşaret ismi ذٰلِكَ mübteda olup mahallen merfûdur. ل harfi buud yani uzaklık bildiren harf, ك ise muhatap zamiridir.
أَنَّ masdar harfidir. İsim cümlesine dahil olur. İsmini nasb haberini ref yapar, cümleye masdar anlamı verir.
أَنَّ ve masdar-ı müevvel mecrur mahalde olup بِ harf-i ceriyle birlikte ذَ ٰلِكَ ’nin mahzuf haberine müteallıktır. بِ harf-i ceri, sebebiyyedir.
هُمْ muttasıl zamiri أَنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur. شَٓاقُّوا fiili أَنَّ ’nin haberi olup lafzen merfûdur.
شَٓاقُّوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
اللّٰهَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. رَسُولَهُ kelimesi atıf harfi وَ ’la lafza-i celâle matuftur.
شَٓاقُّوا fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. Sülâsîsi شقق ’dur.
Mufâale babı fiile, müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar.
وَمَنْ يُشَاقِقِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ فَاِنَّ اللّٰهَ شَد۪يدُ الْعِقَابِ
وَ istînâfiyyedir. مَنْ şart ismi iki fiili cezm eder. Mübteda olarak mahallen merfûdur.
يُشَاقِقِ şart fiili olup meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. Aynı zamanda mübtedanın haberidir.
اللّٰهَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. رَسُولَهُ kelimesi atıf harfi وَ ’la lafza-i celâle matuftur.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. إِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.
اللّٰهَ lafza-i celâli إِنَّ ’nin ismi olup fetha ile mansubtur. شَد۪يدُ kelimesi إِنَّ ’nin haberidir. الْعِقَابِ۟ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ شَٓاقُّوا اللّٰهَ وَرَسُولَهُۚ
Ayet بِاَنَّهُمْ ‘deki بِ sebebiyyeden dolayı ta’liliye olarak fasılla gelmiştir. (Âşûr)
Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Cümle, sübut ifade eden isim cümlesi formunda olup faide-i haber ibtida-i kelamdır.
Bu hitap, Resulullah içindir yahut buna muhatap olmaya layık herkes içindir. Onlara isabet eden bu cezanın sebebi, onların yenilmesi imkânsız olan Allah'a karşı düşmanlıklarından dolayıdır. (Ebüssuûd)
ذٰلِكَ mübtedadır. Müsnedün ileyhin işaret ismiyle marife olması, işaret edilenin önemini vurgular ve ona tahkir ifade eder.
أَنَّ ve masdar-ı müevvel, sebep bildiren بِ harfi nedeniyle mecrur mahalde olup ذَ ٰلِكَ ‘nin mahzuf haberine müteallıktır. Haberin mahzuf oluşu, îcâz-ı hazif sanatıdır.
Masdar-ı müevvel olan cümle faide-i haber inkârî kelamdır.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır. Ayetteki شَقَّ kelimesi شِقْ kelimesinden türemiştir. شِقْ, taraf demektir. Çünkü onlar, Müslümanların karşısına geçip, karşı bir taraf oluşturmuşlardı. Kulun, dünyada ve ahirette kazanmış olduğu mutluluk ve sıkıntı, kulun oradaki kazancına bir giriş mesabesinde olur. (Rûhu’l Beyan)
İşaret isminde istiare vardır. ذٰلِكَ ile duruma işaret edilmiştir. Bilindiği gibi işaret ismi, mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
ذَ ٰلِكَ ile müşarun ileyh en kâmil şekilde ayırt edilir. Dil alimleri sadece mühim bir haber vermek istedikleri zaman müşarun ileyhi bu işaret ismiyle kâmil olarak temyiz ederler. Çünkü bu şekilde işaret ederek verdikleri haber başka hiçbir kelamdan bu kadar açık bir şekilde ortaya konmaz. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan/57, s. 190)
اللّٰهَ - رَسُولَهُ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı bu kelimelerin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
وَمَنْ يُشَاقِقِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ فَاِنَّ اللّٰهَ شَد۪يدُ الْعِقَابِ
وَ istînâfiyyedir. Şart üslubunda gelen cümlede şart ismi مَنْ , mübtedadır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan يُشَاقِقِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ , şart cümlesidir. Şart cümlesi aynı zamanda haberdir.
Bu şart cümlesi, makabli için bir tekmile ve mefhûmu için bir izahtır. Aynı zamanda istidlal yoluyla sebebin tespitidir. Yani o şiddetli cezanın sebebi, onların Allah Teâlâ'ya ve Resulüne karşı gelmelerindendir ve her kim, Allah Teâlâ'ya ve Resulüne karşı gelirse onun için şiddetli bir ceza vardır. (Ebüssuûd)
Ayette mütekellimin Allah Teâlâ olması dolayısıyla Allah lafzında tecrîd sanatı vardır.
رَسُولَهُ izafetinde Allah Teâlâ’ya muzâf olan resul, şan ve şeref kazanmıştır.
فَ karinesiyle gelen cevap cümlesi اِنَّ ile tekid edilmiş isim cümlesidir. Şartın cevabı isim cümlesi olarak geldiği için başına rabıta ifade eden فَ harfi gelmiştir. Sübut ifade eder. Faide-i haber inkârî kelamdır. اِنَّ ’nin haberi veciz ifade için izafet şeklinde gelmiştir.
شَد۪يدُ الْعِقَابِ tabirinde sıfat, mevsûfuna muzâf olmuştur. Mübalağalı bir tasvir üslubudur.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden, اِنَّ ve isim cümlesi olmak üzere iki tekid içeren bu ve benzeri cümleler çok muhkem/sağlam cümlelerdir.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip, şart üslubunda faide-i haber inkârî kelamdır. Bu terkibin مَنْ ’in haberi olması caizdir.
اِنَّ ’nin isminin tüm esma-i hüsnayı ve kemâl sıfatları bünyesinde barındıran lafza-i celâlle marife olması tazim, telezzüz ve teberrük içindir.
شَٓاقُّوا - يُشَاقِقِ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
اللّٰهَ وَرَسُولَهُ iki kere geçmiş, Allah ismi üç kere geçmiştir. Bu tekrarlarda reddü'l-acüz ale's-sadr vardır.
فَاِنَّ اللّٰهَ شَد۪يدُ الْعِقَابِ kavli, Allah’a ve Resulüne karşı gelenlerin cezasından kinayedir. Haberin lâzımı dolayısıyla şart ve ceza arasındaki irtibat açıktır. (Âşûr)