Abese Sûresi 3. Ayet

وَمَا يُدْر۪يكَ لَعَلَّهُ يَزَّكّٰىۙ  ...

(Ey Muhammed!) Ne bilirsin, belki de o arınacak,
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَمَا ve ne?
2 يُدْرِيكَ bilirsin د ر ي
3 لَعَلَّهُ belki o
4 يَزَّكَّىٰ arınacaktır ز ك و
 

Hz. Peygamber putperest önderlerin ikna edilmesi halinde onları izleyen halkın İslâm’ı daha kolay benimseyecekleri düşüncesiyle onlarla da meşgul oluyordu. Böyle biriyle yaptığı görüşmenin ortasında yanlarına gelen görme engelli sahâbî Abdullah İbn Ümmü Mektûm’un kendisine yönelttiği sorudan rahatsız olarak yüzünü ekşitmiş, ona cevap vermemişti. Bunun üzerine Allah Teâlâ, resulünü âyetlerdeki sitemli ifadelerle uyardı. Bundan etkilenen Hz. Peygamber’in, daha sonra zaman zaman Abdullah’ı gördüğünde, “Kendisinden dolayı rabbimin beni azarladığı şahsa merhaba!” diyerek ona iltifatta bulunduğu rivayet edilir (Hattâbî, Me‘âlimü’s-Sünen, III, 3; Sa‘lebî, el-Keşf ve’l-Beyân, X, 131; Begavî, Tefsîru’l-Beğavî, V, 210). Bu vb. bazı iltifatlarının yanında, sefere çıktığında iki defa yerine Medine’de kalanlara namaz kıldırmak üzere Abdullah’ı görevlendirdiği de rivayet edilmiştir (Zemahşerî, IV, 217).

Birkaç âyette Hz. Peygamber’in “zelle” denilen bazı hataları hatırlatılmış ve düzeltilmiştir (meselâ buna yakın bir uyarı örneği için bk. Tevbe 9/43). Ancak bunlar içinde nisbeten sert bir üslûp taşıyan tek öğüt ve uyarı konumuz olan âyetlerdedir. Bu âyetler, vahyin objektifliğini ve peygamberin insanlığa kendi istek ve düşüncelerini değil, ilâhî vahyi tebliğ ettiğini, ayrıca onun bir ilâh gibi yanılgısız sayılmaması gerektiğini göstermesi bakımından son derece anlamlıdır. Bunun kadar önemli bir husus da Resûlullah’ın, kendi tutumunu eleştiren bu âyetleri, en ufak bir kaygı ve komplekse kapılmadan halka okuması, duyurmasıdır. Bu da onun dâvetindeki samimiyetini, hakikat sevgisini ve üstün ahlâkını gösterir. 

“Kendini her bakımdan ihtiyaçsız gören” diye çevirdiğimiz 5. âyet Mekke’nin ileri gelen zenginlerinin ve kabile reislerinin hâkim karakterini ifade eder. Bunlar mal ve adamlarının çokluğu sebebiyle büyüklük taslayarak inkârcılıkta devam ediyor, Allah ve peygamberinin kendilerine doğru yolu göstermelerine ihtiyaçlarının olmadığını söylüyor veya böyle bir tutum sergiliyorlardı. Allah korkusu ile huzuruna gelen görme engelli kişi ise Kur’an’ın nuruyla aydınlanarak cehaletten kurtulmak ve günahlardan arınmak istiyordu.

Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 555
 

وَمَا يُدْر۪يكَ لَعَلَّهُ يَزَّكّٰىۙ


وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

İstifham ismi  مَا  mübteda olarak mahallen merfûdur.  يُدْر۪يكَ  fiili mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.   

يُدْر۪يكَ  fiili  ى  üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir  olup takdiri هو’ dir. Muttasıl zamir  كَ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. يُدْر۪يكَ  bilmek anlamında kalp fiillerindendir.

Kalp fiilleri (iki mef’ûl alan fiiller); bir mef’ûl ile manası tamamlanamayıp ikinci mef’ûle ihtiyaç duyan fiillerdir. Bu fiiller isim cümlesinin önüne gelirler, mübteda ve haberi iki mef’ûl yaparak nasb ederler. 3 gruba ayrılırlar:

1. Bilmek manasında olanlar.

2. Sanmak manası ifade edenler, kesine yakın bilgi ifade ederler. “Sanmak, zannetmek, saymak, kendisine öyle gelmek” gibi manalara gelir.

3. Değiştirme manası ifade edenler. Aynı anlama gelmedikleri halde görevleri itibariyle onlara benzerliklerinden kalp fiilleri adı altına girmişlerdir.

Değiştirme manasına gelen fiiller “etti, yaptı, kıldı, edindi, dönüştürdü, değişik bir hale getirdi” gibi manalara gelir.

Bilgi ve zan fiillerinden sonra bazen  اَنَّ ’li ve  اَنْ ’li cümleler gelir, bu cümleler iki mef’ûl kabul edilir. Bilmek, sanmak ve değiştirme manasına gelen bu fiiller 3 şekilde gelebilir: 1) İki mef’ûl alanlar, 2) İki mef’ûlünü masdar-ı müevvel cümlesi olarak alanlar, 3) İki mef’ûlü hazif olanlar. Kalp fiilleri iki mamûlü arasında olduğunda amel etmeleri de etmemeleri de caizdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لَعَلَّهُ يَزَّكّٰى  cümlesi  يُدْر۪يكَ ’nin ikinci mef’ûlün bihi olarak mahallen mansubdur. 

لَعَلَّ  terecci harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır. İsim cümlesinin önüne gelir.  إنّ  gibi ismini nasb haberini ref eder.  هُ  muttasıl zamiri  لَعَلَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. يَزَّكّٰىۙ  fiil cümlesi  لَعَلَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. 

يَزَّكّٰى  fiili elif üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’dir.  

يُدْر۪يكَ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi  درى ’dir.

İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.

يَزَّكّٰى  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.  تَفَعَّلَ  babındadır. Sülâsîsi  زكى ’dir. Aslı  يتزكَّي  şeklindedir.  تَ  harflerinden biri hazf edilmiştir. 

Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüp (sakınma) ve talep anlamları katar.

 

وَمَا يُدْر۪يكَ لَعَلَّهُ يَزَّكّٰىۙ


İbtidaiyye cümlesine matuf bu cümle, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. İstifhamın gerçek manada soru olmaması bu atfı mümkün kılmıştır. Cümlede gaib zamirden mütekellim zamirine iltifat sanatı vardır.

Ayet, istifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen, tenbih ve uyarma manası taşıması  sebebiyle mecaz-ı mürsel mürekkebdir.

Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi formunda gelmiştir. 

مَا  istifham harfi mübteda, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan  يُدْر۪يكَ لَعَلَّهُ يَزَّكّٰى  cümlesi haberdir. 

Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

لَعَلَّ ’nin dahil olduğu  لَعَلَّهُ يَزَّكّٰى , sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.  يُدْر۪يكَ  fiilinin ikinci mef'ûlü olarak mahallen mansubdur.

لَعَلَّ ‘nin haberi olan  يَزَّكّٰى ‘nin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade etmiştir. 

لَعَلَّ , terecci harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır.  إِنَّ  gibi ismini nasb haberini ref eder. ‘Umulur ki’ anlamında olan bu harf, Allah Teâlâ’ya isnad edildiğinde ‘...olsun diye, ...olması için şeklinde tercüme edilir. Bu nedenle cümle, mecaz-ı mürsel mürekkebdir.

لَعَلَّ  edatı terecci içindir, yani ümitvar olma manasını ifade eder. Bir de beklenti içinde olmak demektir ki her ikisi de aynı manaya gelir. Fakat bu beklenti Kerîm olan bir zattan olmalı, kişi O’ndan beklemelidir. İşte bu, yerine getirmesi kesin olan vaadinin yerine bir ifadedir. İmam Sibeveyhî de bu görüştedir. Ancak Kutrûb: ‘’ لَعَلَّ  kelimesi ‘için’ manasındadır’’, demiştir. (Nesefî, Medâriku’t Tenzîl Ve Hakâîku’t Te’vîl)

Ayeti kerime ihtimal ilişkisi kurar.  َلَعَلَّ ’nin tevakku anlamı da vardır. Tevakku istenilen bir şeyin gerçekleşmesini ummak/beklemek, istenmeyen bir şeyden de endişe duymaktır.  لَعَلَّ  edatı gerçekleşmesi mümkün olan şeylere hastır. (Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler (Doktora Tezi) Abdullah Hacıbekiroğlu) 

Bu cümle Kur’an’da aynen veya ufak değişikliklerle birçok kez tekrarlanmıştır. Tekrarlanan cümleler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü'l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.

Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Ahkâf Sûresi, C. 7, S. 314)

مَا يُدْر۪يكَ [Ne bilirsin…] sözündeki iltifat (gıyabî hitaptan hitaba geçme) makamın delaletinden dolayıdır. Çünkü karşısına alıp hitap etme, kınamanın şiddeti hususunda daha tesirlidir. Tıpkı kendisine cinayette bulunan caniyi insanlara şikayet edip sonra da caniye dönerek onu azarlayan kimse gibi. Yani onun durumunu sana bildiren ve işin iç yüzüne seni muttali kılan nedir ki ondan yüz çeviriyorsun? (Rûhu’l Beyân)

Ne biliyorsun, belki o arınacak kavlindeki gaipten muhataba üslup değiştirmekte, ondan yüz çevirmesinin başkasının arındırılması için olduğuna îma vardır. (Beyzâvî)

[Belki o] ifadesindeki "o", kafirlere racidir. Buna göre mana, "Sen, o kafiri İslâm'la temizlemeyi veya öğüt almasını ve bu öğüdün onu hakka yaklaştıracağını umdun. Fakat bu ümidinin mutlaka olacağını sana ne bildirdi? şeklindedir. (Fahreddin er-Râzî)

İyad dedi ki: Avn bin Abdullah ve Semerkandi dediler ki: Allah, kalbinin sakinleşmesi için günahı söylemeden önce, affı haber vermiştir. Aynı şekilde nasihat kendisine yöneltilmiş, üçüncü şahıs zamirine gönderme yapılmış, ardından gaib zamirleri getirilmiş, böylece kör adamın zikredilmesi hikâyenin amacını ortaya koymakta ve gaib şahıs zamirinin amacı netleşmektedir.

Arkasından iltifat yoluyla hitap zamiri gelmiştir. (Âşûr)