21 Mayıs 2026
Abese Sûresi 1-33 (584. Sayfa)
Abese Sûresi
Mekke döneminde inmiştir. 42 âyettir. Sûre, adını birinci âyetteki “abese” fiilindenalmıştır. “Abese”, “yüzünü ekşitti” demektir. Sûrede başlıca, itikat, peygamberlik,Allah’ın kudreti ve kıyamet hâlleri konu edilmektedir
Mushaftaki sıralamada sekseninci, iniş sırasına göre yirmi dördüncü sûredir. Necm sûresinden sonra, Kadir sûresinden önce Mekke’de inmiştir. Rivayete göre bir gün Hz. Peygamber müşriklerin ileri gelenlerinden birine dini anlatırken yanlarına müminlerden görme engelli Abdullah İbn Ümmü Mektûm gelmiş ve Hz. Peygamber’e yaklaşarak Kur’an âyetlerinden bir kısmını kendisine tekrarlamasını veya onları açıklamasını istemişti. Etkisi azalacağı için konuşmasının kesilmesinden huzursuz olan Hz. Peygamber Abdullah’a ilgi göstermemiş, bunun üzerine bu sûrenin Resûlullah’ı uyaran ilk on âyeti inmiştir (Tirmizî, “Tefsîr”, 73; Taberî, XXX, 32-33).
Abdullah İbn Ümmü Mektûm olayını hatırlatan ve bu konuda Hz. Peygamber’in uyarıldığı âyetlerle başlayan sûrede daha sonra kıyamet, öldükten sonra dirilme, vahiy ve peygamberlik konuları üzerinde durulmuştur.

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ  ...

Abese Sûresi 1. Ayet

عَبَسَ وَتَوَلّٰىۙ  ...


1-2. Ayetler Meal  :   
Kendisine o âmâ geldi diye Peygamber yüzünü ekşitti ve öteye döndü.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 عَبَسَ surat astı ع ب س
2 وَتَوَلَّىٰ ve döndü و ل ي

Hz. Peygamber putperest önderlerin ikna edilmesi halinde onları izleyen halkın İslâm’ı daha kolay benimseyecekleri düşüncesiyle onlarla da meşgul oluyordu. Böyle biriyle yaptığı görüşmenin ortasında yanlarına gelen görme engelli sahâbî Abdullah İbn Ümmü Mektûm’un kendisine yönelttiği sorudan rahatsız olarak yüzünü ekşitmiş, ona cevap vermemişti. Bunun üzerine Allah Teâlâ, resulünü âyetlerdeki sitemli ifadelerle uyardı. Bundan etkilenen Hz. Peygamber’in, daha sonra zaman zaman Abdullah’ı gördüğünde, “Kendisinden dolayı rabbimin beni azarladığı şahsa merhaba!” diyerek ona iltifatta bulunduğu rivayet edilir (Hattâbî, Me‘âlimü’s-Sünen, III, 3; Sa‘lebî, el-Keşf ve’l-Beyân, X, 131; Begavî, Tefsîru’l-Beğavî, V, 210). Bu vb. bazı iltifatlarının yanında, sefere çıktığında iki defa yerine Medine’de kalanlara namaz kıldırmak üzere Abdullah’ı görevlendirdiği de rivayet edilmiştir (Zemahşerî, IV, 217).

Birkaç âyette Hz. Peygamber’in “zelle” denilen bazı hataları hatırlatılmış ve düzeltilmiştir (meselâ buna yakın bir uyarı örneği için bk. Tevbe 9/43). Ancak bunlar içinde nisbeten sert bir üslûp taşıyan tek öğüt ve uyarı konumuz olan âyetlerdedir. Bu âyetler, vahyin objektifliğini ve peygamberin insanlığa kendi istek ve düşüncelerini değil, ilâhî vahyi tebliğ ettiğini, ayrıca onun bir ilâh gibi yanılgısız sayılmaması gerektiğini göstermesi bakımından son derece anlamlıdır. Bunun kadar önemli bir husus da Resûlullah’ın, kendi tutumunu eleştiren bu âyetleri, en ufak bir kaygı ve komplekse kapılmadan halka okuması, duyurmasıdır. Bu da onun dâvetindeki samimiyetini, hakikat sevgisini ve üstün ahlâkını gösterir. 

“Kendini her bakımdan ihtiyaçsız gören” diye çevirdiğimiz 5. âyet Mekke’nin ileri gelen zenginlerinin ve kabile reislerinin hâkim karakterini ifade eder. Bunlar mal ve adamlarının çokluğu sebebiyle büyüklük taslayarak inkârcılıkta devam ediyor, Allah ve peygamberinin kendilerine doğru yolu göstermelerine ihtiyaçlarının olmadığını söylüyor veya böyle bir tutum sergiliyorlardı. Allah korkusu ile huzuruna gelen görme engelli kişi ise Kur’an’ın nuruyla aydınlanarak cehaletten kurtulmak ve günahlardan arınmak istiyordu.

Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 555

عَبَسَ وَتَوَلّٰىۙ


Fiil cümlesidir. عَبَسَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هُوَ ‘dir.  تَوَلّٰىۙ  atıf harfi  وَ ’la makabline matuftur. 

Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

تَوَلّٰى  fiili elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُوَ ‘dir.

تَوَلّٰىۙ  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.  تَفَعَّلَ  babındadır. Sülâsîsi  ولى ’dir.

Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüp (sakınma) ve talep anlamları katar.

عَبَسَ وَتَوَلّٰىۙ


Surenin ilk ayeti berâat-i istihlâl sanatına uygun olarak, surenin konusuyla alakalı bir cümleyle başlamıştır. Böylece kelamın maksadına işaret edilmiştir. Ayrıca cümle hüsn-i ibtidâ sanatının güzel bir örneğidir.

Kelama en güzel giriş şekillerinden biri de kelamın konusuyla alakalı bir şeyle başlamaktır. Böylece kelamın maksadına işaret edilmiş olur. Surenin bu ilk ayeti berâat-i istihlâl sanatının güzel bir örneğidir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi) 

Surenin ilk ayeti ibtidaiyye olarak gelmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)

Aynı üsluptaki  وَتَوَلّٰى  cümlesi atıf harfi  وَ ’la makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Bu ayette gaib zamiriyle haber verilmesi muhatap zamirinde mevcut olan sertlik ve şiddetin bu zamirde olmaması nedeniyledir. Muhatap zamirinde gizlilik yoktur.  

Böylece (hitap kipiyle): "Yüzünü ekşitip, çevirdin" demeyerek onu tazim etmiş oldu.  (Kurtubî)


عَبَسَ ve عَبُوسَ, huzursuzluktan yüz burkulmak manasınadır ki, yüz ekşimek, burun civrilmek, çehre dürülmek  tabir edilir. (Elmalılı Hamdi Yazır)

 
Abese Sûresi 2. Ayet

اَنْ جَٓاءَهُ الْاَعْمٰىۜ  ...


 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 أَنْ diye
2 جَاءَهُ ona geldi ج ي ا
3 الْأَعْمَىٰ kör ع م ي

اَنْ جَٓاءَهُ الْاَعْمٰىۜ


Fiil cümlesidir. اَنْ  ve masdar-ı müevvel, mahzuf  لِ  harf-i ceri ile birlikte  عَبَسَ وَتَوَلّٰى ‘ya  mütealliktir.

جَٓاءَهُ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. الْاَعْمٰى  fail olup elif  üzere mukadder damme ile merfûdur.

اَنْ جَٓاءَهُ الْاَعْمٰىۜ


Ayet, önceki ayetin devamıdır. Masdar harfi  اَنْ  ve akabindeki  جَٓاءَهُ الْاَعْمٰى  cümlesi, masdar tevilinde olup takdir edilen harf-i cerle birlikte  عَبَسَ وَتَوَلّٰى fiillerine mütealliktir. Masdar-ı müevvel, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)

اَعْمٰى  sıfatıyla ifade -halbuki bu vasıfla zikretme onun durumunu tahkirdir ki, bu da itabdan anlaşılan tazime aykırıdır- ya Peygamber (sav) 'in o topluluğa olan sözünü kesmeye cesaret etmesindeki özrünü kabul edip onu tasdik etmek, yumuşak davranmaya, kaba davranmamaya ve merhamete layık olduğunu bildirmek için, ya da aşırı yadırgama içindir. Yadırgamanın sebebi makamın delaletidir. Sanki şöyle denilmiştir: Âma olduğu için ondan yüz çevirdi, bu ise onun yüce ahlakına yakışmaz. (Rûhu’l Beyân)

Özellikle ama sıfatıyla ifade, amanın mazeretini ve kendisinden yüz çevrilmeye değil, aksine kendisine yönelmeye ve onu irşat etmeye çağıran zahiri ihtiyacını göstermek ve hükmü, kişisel olacak şekilde bırakmayıp manayı genel olarak yol göstermeye muhtaç özürlü ve ihtiyaç sahibi olanları içine alacak şekilde genelleştirmek içindir.

Bu gibilere yüz ekşitmek ve onlardan yüz çevirmenin doğru olmadığını açıklamak için üçüncü şahısa yapılan sitemden ikinci şahsa ve zahiri manadan içe geçilerek buyruluyor ki: وَمَا يُدْر۪يكَ لَعَلَّهُ يَزَّكّٰىۙ (Elmalılı Hamdi Yazır)

 
Abese Sûresi 3. Ayet

وَمَا يُدْر۪يكَ لَعَلَّهُ يَزَّكّٰىۙ  ...


(Ey Muhammed!) Ne bilirsin, belki de o arınacak,

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَمَا ve ne?
2 يُدْرِيكَ bilirsin د ر ي
3 لَعَلَّهُ belki o
4 يَزَّكَّىٰ arınacaktır ز ك و

وَمَا يُدْر۪يكَ لَعَلَّهُ يَزَّكّٰىۙ


وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

İstifham ismi  مَا  mübteda olarak mahallen merfûdur.  يُدْر۪يكَ  fiili mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.   

يُدْر۪يكَ  fiili  ى  üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir  olup takdiri هو’ dir. Muttasıl zamir  كَ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. يُدْر۪يكَ  bilmek anlamında kalp fiillerindendir.

Kalp fiilleri (iki mef’ûl alan fiiller); bir mef’ûl ile manası tamamlanamayıp ikinci mef’ûle ihtiyaç duyan fiillerdir. Bu fiiller isim cümlesinin önüne gelirler, mübteda ve haberi iki mef’ûl yaparak nasb ederler. 3 gruba ayrılırlar:

1. Bilmek manasında olanlar.

2. Sanmak manası ifade edenler, kesine yakın bilgi ifade ederler. “Sanmak, zannetmek, saymak, kendisine öyle gelmek” gibi manalara gelir.

3. Değiştirme manası ifade edenler. Aynı anlama gelmedikleri halde görevleri itibariyle onlara benzerliklerinden kalp fiilleri adı altına girmişlerdir.

Değiştirme manasına gelen fiiller “etti, yaptı, kıldı, edindi, dönüştürdü, değişik bir hale getirdi” gibi manalara gelir.

Bilgi ve zan fiillerinden sonra bazen  اَنَّ ’li ve  اَنْ ’li cümleler gelir, bu cümleler iki mef’ûl kabul edilir. Bilmek, sanmak ve değiştirme manasına gelen bu fiiller 3 şekilde gelebilir: 1) İki mef’ûl alanlar, 2) İki mef’ûlünü masdar-ı müevvel cümlesi olarak alanlar, 3) İki mef’ûlü hazif olanlar. Kalp fiilleri iki mamûlü arasında olduğunda amel etmeleri de etmemeleri de caizdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لَعَلَّهُ يَزَّكّٰى  cümlesi  يُدْر۪يكَ ’nin ikinci mef’ûlün bihi olarak mahallen mansubdur. 

لَعَلَّ  terecci harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır. İsim cümlesinin önüne gelir.  إنّ  gibi ismini nasb haberini ref eder.  هُ  muttasıl zamiri  لَعَلَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. يَزَّكّٰىۙ  fiil cümlesi  لَعَلَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. 

يَزَّكّٰى  fiili elif üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’dir.  

يُدْر۪يكَ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi  درى ’dir.

İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.

يَزَّكّٰى  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.  تَفَعَّلَ  babındadır. Sülâsîsi  زكى ’dir. Aslı  يتزكَّي  şeklindedir.  تَ  harflerinden biri hazf edilmiştir. 

Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüp (sakınma) ve talep anlamları katar.

وَمَا يُدْر۪يكَ لَعَلَّهُ يَزَّكّٰىۙ


İbtidaiyye cümlesine matuf bu cümle, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. İstifhamın gerçek manada soru olmaması bu atfı mümkün kılmıştır. Cümlede gaib zamirden mütekellim zamirine iltifat sanatı vardır.

Ayet, istifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen, tenbih ve uyarma manası taşıması  sebebiyle mecaz-ı mürsel mürekkebdir.

Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi formunda gelmiştir. 

مَا  istifham harfi mübteda, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan  يُدْر۪يكَ لَعَلَّهُ يَزَّكّٰى  cümlesi haberdir. 

Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

لَعَلَّ ’nin dahil olduğu  لَعَلَّهُ يَزَّكّٰى , sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.  يُدْر۪يكَ  fiilinin ikinci mef'ûlü olarak mahallen mansubdur.

لَعَلَّ ‘nin haberi olan  يَزَّكّٰى ‘nin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade etmiştir. 

لَعَلَّ , terecci harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır.  إِنَّ  gibi ismini nasb haberini ref eder. ‘Umulur ki’ anlamında olan bu harf, Allah Teâlâ’ya isnad edildiğinde ‘...olsun diye, ...olması için şeklinde tercüme edilir. Bu nedenle cümle, mecaz-ı mürsel mürekkebdir.

لَعَلَّ  edatı terecci içindir, yani ümitvar olma manasını ifade eder. Bir de beklenti içinde olmak demektir ki her ikisi de aynı manaya gelir. Fakat bu beklenti Kerîm olan bir zattan olmalı, kişi O’ndan beklemelidir. İşte bu, yerine getirmesi kesin olan vaadinin yerine bir ifadedir. İmam Sibeveyhî de bu görüştedir. Ancak Kutrûb: ‘’ لَعَلَّ  kelimesi ‘için’ manasındadır’’, demiştir. (Nesefî, Medâriku’t Tenzîl Ve Hakâîku’t Te’vîl)

Ayeti kerime ihtimal ilişkisi kurar.  َلَعَلَّ ’nin tevakku anlamı da vardır. Tevakku istenilen bir şeyin gerçekleşmesini ummak/beklemek, istenmeyen bir şeyden de endişe duymaktır.  لَعَلَّ  edatı gerçekleşmesi mümkün olan şeylere hastır. (Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler (Doktora Tezi) Abdullah Hacıbekiroğlu) 

Bu cümle Kur’an’da aynen veya ufak değişikliklerle birçok kez tekrarlanmıştır. Tekrarlanan cümleler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü'l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.

Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Ahkâf Sûresi, C. 7, S. 314)

مَا يُدْر۪يكَ [Ne bilirsin…] sözündeki iltifat (gıyabî hitaptan hitaba geçme) makamın delaletinden dolayıdır. Çünkü karşısına alıp hitap etme, kınamanın şiddeti hususunda daha tesirlidir. Tıpkı kendisine cinayette bulunan caniyi insanlara şikayet edip sonra da caniye dönerek onu azarlayan kimse gibi. Yani onun durumunu sana bildiren ve işin iç yüzüne seni muttali kılan nedir ki ondan yüz çeviriyorsun? (Rûhu’l Beyân)

Ne biliyorsun, belki o arınacak kavlindeki gaipten muhataba üslup değiştirmekte, ondan yüz çevirmesinin başkasının arındırılması için olduğuna îma vardır. (Beyzâvî)

[Belki o] ifadesindeki "o", kafirlere racidir. Buna göre mana, "Sen, o kafiri İslâm'la temizlemeyi veya öğüt almasını ve bu öğüdün onu hakka yaklaştıracağını umdun. Fakat bu ümidinin mutlaka olacağını sana ne bildirdi? şeklindedir. (Fahreddin er-Râzî)

İyad dedi ki: Avn bin Abdullah ve Semerkandi dediler ki: Allah, kalbinin sakinleşmesi için günahı söylemeden önce, affı haber vermiştir. Aynı şekilde nasihat kendisine yöneltilmiş, üçüncü şahıs zamirine gönderme yapılmış, ardından gaib zamirleri getirilmiş, böylece kör adamın zikredilmesi hikâyenin amacını ortaya koymakta ve gaib şahıs zamirinin amacı netleşmektedir.

Arkasından iltifat yoluyla hitap zamiri gelmiştir. (Âşûr)

Abese Sûresi 4. Ayet

اَوْ يَذَّكَّرُ فَتَنْفَعَهُ الذِّكْرٰىۜ  ...


Yahut öğüt alacak da bu öğüt kendisine fayda verecek.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 أَوْ yahut
2 يَذَّكَّرُ öğüt dinleyecektir ذ ك ر
3 فَتَنْفَعَهُ ve kendisine yarayacaktır ن ف ع
4 الذِّكْرَىٰ öğüt ذ ك ر

اَوْ يَذَّكَّرُ فَتَنْفَعَهُ الذِّكْرٰىۜ


Ayet atıf harfi  اَوْ  ile  يَزَّكّٰىۙ ‘ya matuftur. اَوْ  atıf harfi tahyir / tercih ifade eder. Türkçedeki karşılığı “veya, yahut, yoksa” olan bu edat, iki unsur arasında (matuf-matufun aleyh) tahyir yani tercih (iki şeyden birini seçme) söz konusu olması durumlarında kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يَذَّكَّرُ  damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُوَ’dir. 

فَ  sebebiyyedir. Muzariyi gizli  اَنْ ’le nasb ederek anlamını masdara çevirmiştir. Fâ-i sebebiyyeden önce nefy ,talep bulunması gerekir. اَنْ  ve masdar-ı müevvel, يَذَّكَّرُ  fiilinin mef’ûlü olarak mahallen mansubdur.

تَنْفَعَ  fetha ile mansub muzari fiildir. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  الذِّكْرٰى  fail olup elif üzere mukadder damme ile merfûdur. 

يَذَّكَّرُ  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.  تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi ذكر ’dir. Aslı يتذكر   şeklindedir.  تَ  harflerinden biri hazf edilmiştir. 

Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüp (sakınma) ve talep anlamları katar.

اَوْ يَذَّكَّرُ فَتَنْفَعَهُ الذِّكْرٰىۜ


Ayet atıf harfi  اَوْ  ile önceki ayetteki  يَزَّكّٰى  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.

Müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Fa-i sebebiyye’nin dahil olduğu  فَتَنْفَعَهُ الذِّكْرٰى  cümlesi, masdar teviliyle, cümlenin öncesindeki terecciden kaynaklanan masdara matuftur. 

Masdar-ı müevvel müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Ayette fiiller muzari sıygada gelerek hudûs, teceddüt istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

يَذَّكَّرُ - الذِّكْرٰىۜ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Sana o âmânın halini, ne bildirdi? Belki de o, senin telkinlerinle cehaletten ve günahtan annacaktı. Yahut da yaptığın öğütten nasibini alacak, böylece öğüdün, ona fayda verecek ve bu öğüt onun için bazı taatlar konusunda bir lütuf olacaktı. Velhasıl belki de onun senden olacağı o bilgi, uygun olmayan bir kısım şeylerden, yani cehalet ve günahtan onu temizleyecek, veya uygun olan bazı şeylerle, yani taatla meşgul olmasını sağlayacaktı. (Fahreddin er-Râzî)

 
Abese Sûresi 5. Ayet

اَمَّا مَنِ اسْتَغْنٰىۙ  ...


Kendini muhtaç hissetmeyene gelince;

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 أَمَّا ama
2 مَنِ kimse ise
3 اسْتَغْنَىٰ kendisini muhtaç hissetmeyen غ ن ي

اَمَّا مَنِ اسْتَغْنٰىۙ


İsim cümlesidir. اَمَّا  şart harfi veya tafsil harfidir. Şart anlamında, cezmetmeyen edatlardandır. Daha önce geçen bir cümleyi genişleterek anlatmak için kullanılır. (Hasan Akdağ, Arap Dilinde Edatlar)  

Müşterek ism-i mevsûl  مَنِ  mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası اسْتَغْنٰى ‘dır. Îrabdan mahalli yoktur. 

اسْتَغْنٰى  fiili elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هُوَ ’dir. 

اسْتَغْنٰى  fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındadır. Sülâsîsi  غنى ’dir.

Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamları katar.

اَمَّا مَنِ اسْتَغْنٰىۙ


Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. 

Şart, tafsil (açıklama) ve tekid bildiren  اَمَّا  edatı, cevabının başındaki  فَ  harfi ile ayırt edilir. Zira cevabının başında  فَ  harfi varsa, o şart edatıdır ve tekid bildirir, yok ise tafsil ifade eder. (Nida Sultan Çelikkaya, Haber Üslubu ve Haberin Muktezâ-i Zâhire Uygun Gelmemesi Durumu)

Şart cümlesi olan sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesinde îcâz-ı hazif sanatı vardır. Mübteda olan müşterek ism-i mevsûl  مَنْ ’in haberi ve şartın cevabı 6.ayetteki  فَاَنْتَ لَهُ تَصَدّٰى  cümlesidir.

İsm-i mevsûl  مَنْ ’in sılası olan  اسْتَغْنٰى  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında gelerek sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)

 
Abese Sûresi 6. Ayet

فَاَنْتَ لَهُ تَصَدّٰىۜ  ...


Sen, ona yöneliyorsun.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَأَنْتَ sen
2 لَهُ ona
3 تَصَدَّىٰ yöneliyorsun ص د ي

فَاَنْتَ لَهُ تَصَدّٰىۜ


فَ  harfi  اَمَّا ‘nın cevabının başına gelen rabıta harfidir. اَنْتَ لَهُ تَصَدّٰى  cümlesi önceki ayetteki müşterek ism-i mevsûl  مَنِ ’in haberi olarak mahallen merfûdur.  

اَنْتَ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  لَهُ  car mecruru  تَصَدّٰى  fiiline mütealliktir.  تَصَدّٰىۜ  fiil cümlesi mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. 

تَصَدّٰى  fiili elif üzere mukadder damme ile merfû muzâri fiildir. Faili müstetir olup takdiri     اَنْتَ ’dir. 

تَصَدّٰى  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.  تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi  صدى ’dir. Aslı  تتصدَّى  şeklindedir.  تَ  harflerinden biri hazf edilmiştir.  

Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüp (sakınma) ve talep anlamları katar.

فَاَنْتَ لَهُ تَصَدّٰىۜ

 

فَ  karinesiyle gelen cevap cümlesi  فَاَنْتَ لَهُ تَصَدّٰىۜ , önceki ayette mübteda olan  مَنِ ’in haberidir.

Mübteda ve haberden müteşekkil sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Munfasıl zamir  اَنْتَ , mübtedadır.  تَصَدّٰى  fiili mübtedanın haberidir. 

Müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar. 

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Bütün mamullerin cümledeki yeri, aslında amilinden sonra gelmesidir. Car mecrur  لَهُ , durumun ona has olduğunu vurgulamak için, amili olan تَصَدّٰىۜ ‘ya takdim edilmiştir.

Kendini (sana), imana ve sendeki ilme ve Kur'an'a muhtaç görmeyene gelince, sen ona yöneliyorsun. Âmayı bırakıp onun irşadı ve ıslahına ihtimam gösteriyorsun. Bunda Peygamber (sav) 'i onlarla sohbetinden son derece uzaklaştırma vardır. Çünkü sırtını dönene yönelmek, izzetlilerin adetinden değildir.  تَصَدّٰىۜ , aslında  تَتَصَدّٰىۜ ’dır. Hafiflik için  ت ’den biri hazf edilmiştir. Bu kelime: ‘Bir şeye yönelmek, durumunu nazar-ı itibara alma, ihtimam gösterme’ anlamlarına gelir. Zıddı, ona önem vermemektir. (Rûhu’l Beyân)

Bu ifade, Peygamberimizi, Kureyş'in o ulularıyla sohbet etmekten ziyadesiyle nefret ettirmektedir. Zira yüz çevirene yönelmek, büyüklerin şanından değildir. (Ebüssuûd)

 
Abese Sûresi 7. Ayet

وَمَا عَلَيْكَ اَلَّا يَزَّكّٰىۜ  ...


(İstemiyorsa) onun arınmamasından sana ne!

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَمَا nedir?
2 عَلَيْكَ sana düşen
3 أَلَّا
4 يَزَّكَّىٰ onun arınmamasından ز ك و

وَمَا عَلَيْكَ اَلَّا يَزَّكّٰىۜ


Cümle  تَصَدّٰى ‘nın failinden hal olup mahallen mansubdur.

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim).(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

Burada hal isim cümlesi olarak gelmiştir. Hal menfi (olumsuz) isim cümlesi olarak geldiğinde umumiyetle başına “و ” gelir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وَ  haliyyedir.  مَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. عَلَيْكَ  car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir.  

اَنْ  ve masdar-ı müevvel mahzuf  لْ  harf-i ceriyle mahzuf muahhar mübtedaya mütealliktir. 

Fiili muzarinin başına “ اَنْ ” harfi geldiği zaman onu nasb ettiği gibi anlamını da masdara çevirmektedir. Bu tür masdarlara masdar anlamı içerdikleri için “tevilli masdar (masdar-ı müevvel cümlesi)” denmektedir. Kur’an-ı Kerimde çok nadir de olsa bazen cümlede  اَنْ ’den önce  (لِ)  harf-i cerini ve  اَنْ ’den sonra da nâfiye lâ’sını  (لَا)  görebiliriz.  لِئَلَّا  şeklinde yazılır. Bazen ise bu  اَنْ ’den önce  (لِ)  harf-i ceri ve nâfiye lâsının  (لَا)  hazf edildiğini görebiliriz. Ancak lafızda olmadığı halde manaları geçerlidir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَنْ  muzariyi nasb ederek manasını masdara çeviren harftir. لَا  nefy harfi olup  olumsuzluk manasındadır. 

يَزَّكّٰى  fiili elif üzere mukadder fetha ile mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هُوَ ’dir. 

يَزَّكّٰى  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.  تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi  زكى ’dir.  

Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüp (sakınma) ve talep anlamları katar.

وَمَا عَلَيْكَ اَلَّا يَزَّكّٰىۜ


Cümle,  تَصَدّٰى  fiilinin failinden haldir. Hal cümleleri anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.

Sübut ve istimrar ifade eden menfi isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlede takdim tehir ve îcâzı hazif sanatları vardır.  مَا  nefy harfidir.  عَلَيْكَ , mahzuf mukaddem habere mütealliktir.

اَلَّا , masdar harfi  اَنْ  ve nefy harfi  لَا ‘nın birleşimidir. Masdar harfinin akabindeki  يَزَّكّٰى  cümlesi, nehiy üslubunda talebî inşaî isnaddır. Cümle masdar tevilinde, muahhar mübtedadır veya takdir edilen  لْ  harf-i ceriyle birlikte mahzuf mukaddem habere mütealliktir. 

Halbuki onun temizlenmemesinden sana vebal yok. Bu kâfir, hidayet bulmayacak, iman etmeyecektir, Sen ancak bir Resulsün ve senin görevin tebliğden ibarettir. (Kurtubî)

Abese Sûresi 8. Ayet

وَاَمَّا مَنْ جَٓاءَكَ يَسْعٰىۙ  ...


8-10. Ayetler Meal  :   
Allah’a karşı derin bir saygıyla korku içinde koşarak sana geleni ise bırakıp, ona aldırmıyorsun.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَأَمَّا fakat
2 مَنْ kimse ise
3 جَاءَكَ sana gelen ج ي ا
4 يَسْعَىٰ koşarak س ع ي

وَاَمَّا مَنْ جَٓاءَكَ يَسْعٰىۙ


وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

اَمَّا  şart harfi veya tafsil harfidir. Şart anlamında, cezmetmeyen edatlardandır. Daha önce geçen bir cümleyi genişleterek anlatmak için kullanılır. (Hasan Akdağ, Arap Dilinde Edatlar)  

Müşterek ism-i mevsûl  مَنِ  mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası جَٓاءَكَ ‘dır. Îrabdan mahalli yoktur. 

جَٓاءَكَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Muttasıl zamir  كَ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. يَسْعٰى  fiili  جَٓاءَكَ ’nin failinden hal olarak mahallen mansubdur. 

Marife isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle hal olur. Burada hal muzari fiil cümlesi olarak gelmiştir. Hal müspet (olumlu) muzari fiil cümlesi olarak geldiğinde umumiyetle başında  “و ” gelmez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

يَسْعٰى  fiili elif üzere mukadder damme ile merfû muzâri fiildir. Faili müstetir olup takdiri       هُوَ ’dir.

وَاَمَّا مَنْ جَٓاءَكَ يَسْعٰىۙ


Ayet, وَ ‘ la 5. ayetteki istînâf cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi tezattır. Şart ve tafsil harfi  اَمَّا ’nın dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesinde  مَنْ  mübtedadır, 10. ayetteki  فَاَنْتَ عَنْهُ تَلَهّٰىۚ  cevap cümlesi, haberdir.

اَمَّا , haberin mübtedaya isnadını tekid eder. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Câsiye/31, C. 6, s. 267)

اَمَّا  harf-i şart, tafsil ve tekid için kullanılır. Şart harfi olması için kendisinden sonra  فَ  harfinin gelmesi zorunludur. Zemahşerî ‘’ اَمَّا  cümleye tekid anlamı kazandırır’’ demiştir. (Suyûtî, İtkan, c. 1, s.419)

Şart, tafsil ve tekid bildiren  اَمَّا  edatı, cevabının başındaki  ف  harfi ile ayırt edilir. Zira cevabının başında  ف  harfi varsa o şart edatıdır ve tekid bildirir, yok ise tafsil ifade eder. (Nida Sultan Çelikkaya, Haber Üslubu ve Haberin Muktezâ-i Zâhire Uygun Gelmemesi Durumu)

Müşterek ism-i mevsûl  مَنْ ’in sılası olan  جَٓاءَكَ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında gelerek sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)

Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle marife olması tazim ve teşvik ifade eder, 

يَسْعٰى   cümlesi  جَٓاءَكَ ‘deki failin haldir. Hal cümleleri anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. İstimrar, teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir.

Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Abese Sûresi 9. Ayet

وَهُوَ يَخْشٰىۙ  ...


 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَهُوَ ve o
2 يَخْشَىٰ saygı duyarak خ ش ي

وَهُوَ يَخْشٰىۙ


Önceki ayette geçen  يَسْعٰى  fiilinin failin hali olarak mahallen mansubdur.

İsim cümlesidir. وَ  haliyyedir. Munfasıl zamir  هُوَ  mübteda olarak mahallen merfûdur. يَخْشٰى  fiil cümlesi mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. 

يَخْشٰى  fiili elif üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هُوَ ’dir.

وَهُوَ يَخْشٰىۙ


وَ , haliyedir. Cümle, önceki ayetteki  يَسْعٰى  ‘deki failin halidir. Hal cümleleri anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.

Mübteda ve haberden müteşekkil sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.

İsim cümlesi sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Munfasıl zamir  هُوَ  mübteda  يَخْشٰى  cümlesi mübtedanın haberidir. Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. 

Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar. Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Hal cümlesi isim cümlesi olduğunda ve mübtedası da hal sahibine ait bir zamir olduğunda başına  و  gelmesi vâcibdir.

Ama o kimse ki, sana koşarak geldi hayrı aramak için koşuyor o ki, korkuyor Allah'tan yahut sana gelmek için kâfirlerin eziyetinden ya da âma olduğu, kuvveti de olmadığı için yolda düşmekten korkuyor. (Beyzâvî)

هُوَ يَخْشٰىۙ  ifadesine de üç mana verilebilir:

1) Mükellefiyetlerini eda etmeye ihtimam göstermemekten Allah’dan korkarak…

2) Sana gelmesinden dolayı, kâfirlerden ve onların eziyetlerinden korkarak…

3) Elinden tutup, kendisini idare eden - götüren birisi olmadığı için, kör olduğu için, tökezleyip yüz üstü düşmekten korkarak… (Fahreddin er-Râzî)

 
Abese Sûresi 10. Ayet

فَاَنْتَ عَنْهُ تَلَهّٰىۚ  ...


 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَأَنْتَ sen
2 عَنْهُ onunla
3 تَلَهَّىٰ ilgilenmiyorsun ل ه و

فَاَنْتَ عَنْهُ تَلَهّٰىۚ


فَ  harfi  اَمَّا ‘nın cevabının başına gelen rabıta harfidir. اَنْتَ عَنْهُ تَلَهّٰى  cümlesi 8. ayetteki  مَنْ ‘in haberi olarak mahallen merfûdur.

Munfasıl zamir  اَنْتَ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  عَنْهُ car mecruru  تَلَهّٰى  fiiline mütealliktir.  تَلَهّٰىۚ  mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. 

تَلَهّٰى  elif üzere mukadder damme ile merfû muzâri fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ’dir.  تَلَهّٰى  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. تَفَعَّلَ  babındadır. Sülâsîsi  لهو ’dir. Aslı  تتلهوى  şeklindedir.  تَ  harflerinden biri hazf edilmiştir. 

Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüp (sakınma) ve talep anlamları katar.

فَاَنْتَ عَنْهُ تَلَهّٰىۚ

 

فَ  karinesiyle gelen  فَاَنْتَ عَنْهُ تَلَهّٰى  cümlesi, 8. ayette mübteda olan  مَنِ ’in haberi ve şartın cevabıdır.

Mübteda ve haberden müteşekkil sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Munfasıl zamir  اَنْتَ , mübtedadır.  تَلَهّٰى  fiili mübtedanın haberidir. Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. 

Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar. Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Bütün mamullerin cümledeki yeri, aslında amilinden sonra gelmesidir. Car mecrur  عَنْهُ , durumun ona has olduğunu vurgulamak için, amili olan  تَلَهّٰىۚ ‘ya takdim edilmiştir.

[Sen ondan oyalanıyorsun onunla meşgul olmuyorsun] Belki de تَصَدَّىٰ  ve  تَلَهّٰىۚ  kalıplarının zikredilmesi itabın / sitemin kalben zenginle ilgilenip de fakiri ihmal etmesindendir. Bu gibi şey ise ona yaraşmaz. (Beyzâvî)

أَمَّا مَنِ ٱسۡتَغۡنَىٰ فَأَنتَ لَهُۥ تَصَدَّىٰ  cümleleriyle son üç ayetteki  وَأَمَّا مَن جَاۤءَكَ یَسۡعَىٰ  وَهُوَ یَخۡشَىٰ  فَأَنتَ عَنۡهُ تَلَهَّىٰ  cümleleri arasında mukabele sanatı vardır.

تَلَهَّىٰ - تَصَدَّىٰ  kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.

 
Abese Sûresi 11. Ayet

كَلَّٓا اِنَّهَا تَذْكِرَةٌۚ  ...


Hayır, böyle yapma! Çünkü bu (Kur’an) bir öğüttür.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 كَلَّا hayır
2 إِنَّهَا elbette o
3 تَذْكِرَةٌ bir hatırlatmadır ذ ك ر

Şevkânî, 11. âyetin başındaki “hayır!” uyarısının açılımını şöyle ifade eder: Artık bundan sonra böyle hatalar yapma; zengine dönüp onunla ilgilenirken fakire ilgisiz kalma (V, 443). Aynı âyette birer öğüt olduğu bildirilen “bu âyetler” ifadesiyle sûrenin başındaki uyarıcı ve eğitici on âyetin veya sûrenin tamamının kastedildiği anlaşılmaktadır. “Dileyen ondan öğüt alır” meâlindeki 12. âyette ise şu iki noktaya dikkat çekilmiştir: a) Bu uyarı, yalnız Resûlullah’a değil, onun şahsında bütün ümmetine ve insanlığa yöneliktir. b) Uyarıyı dikkate alıp yanlışını düzeltmek de hiçe sayıp hatalarında ısrar etmek de insanın kendi iradesine bağlıdır, sonucunu da buna göre alacaktır.

Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 555-556

كَلَّٓا اِنَّهَا تَذْكِرَةٌۚ


كَلَّا  harfi reddir. Cevabın olumsuzluğunu bildiren bir harf olup kendinden sonrakinin îrabı tesir etmez. Men etmeyi, nehyetmeyi açma, başlangıç yapma ve gerçeklik ifade eder. Sîbeveyhi ve Halil b. Ahmed ve bir çok nahivciler  ile Basra Dil Mektebinin çoğunluğu bu edatın  ك  ile olumsuzluk  لَا ’sının birleşmesiyle meydana geldiğini ve şeddenin nefy manasını kuvvetlendirmek için kullanıldığını söylerler. Bir çok nahivci ise edatın birleşmeden tek bir kelime olduğunu kabul ederler. (Halil İbrahim Tanç, Kur’an’da كَلَّا  Edatı ) 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  هَا  muttasıl zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.  تَذْكِرَةٌ  kelimesi  اِنَّ ’nin  haberi olup lafzen merfûdur.

كَلَّٓا اِنَّهَا تَذْكِرَةٌۚ


İstînafiyye olarak fasılla gelen ayette  كَلَّٓا , manevi tekid harfi olup caydırma ve azarlama ifade eder.

Bir cevap edatı olan  كَلَّاۜ , kendinden önce geçen cümlenin ifade ettiği düşüncenin doğru olmadığını sert bir şekilde ifade etmeye yarar. (Mehmet Altın, Kur’an’da Te’kid Üslupları ve Çeşitleri, Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2017/3)

كَلَّاۚ , cevabın olumsuzluğunu bildiren bir harf olup kendinden sonrakinin îrabına tesir etmez. Men etmeyi, nehyetmeyi açma, başlangıç yapma ve gerçeklik ifade eder. Sîbeveyhi ve Halil b. Ahmed ve birçok nahivciler ile Basra Dil mektebinin çoğunluğu bu edatın  ك  ile olumsuzluk  لَا ’sının birleşmesiyle meydana geldiğini ve şeddenin nefy manasını kuvvetlendirmek için kullanıldığını söylerler. Bir çok nahivci ise edatın birleşmeden tek bir kelime olduğunu kabul ederler. (Halil İbrahim Tanç, Kur’an’da  كَلَّا  Edatı) 

“Hayır, kesinlikle hayır, asla, mümkün değil” manalarini taşıyan  كَلَّا  sözcüğü, söyleyen kişiyi azarlamak, sözlerini ret ve iptal etmektir. Bu, olumlu cevap vermek anlamına gelen evet sözcüğünün zıttıdır. (Müfredat)

اِنَّ  ile tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. 

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden,  اِنَّ , isim cümlesi ve  كَلَّٓا  ile olmak üzere üç tekit içeren bu ve benzeri cümleler muhkem/sağlam cümlelerdir.

İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Hayır, gerçek o (Kur'an) bir öğüttür. كَلَّٓا , sitem edilen şeyden yahut benzerinden mendir, gerçekten o bir öğüttür. (Beyzâvî)

 
Abese Sûresi 12. Ayet

فَمَنْ شَٓاءَ ذَكَرَهُۢ  ...


Dileyen ondan öğüt alır.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَمَنْ kimse
2 شَاءَ dileyen ش ي ا
3 ذَكَرَهُ onu düşünür öğüt alır ذ ك ر

فَمَنْ شَٓاءَ ذَكَرَهُۢ


فَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

مَنْ  iki muzari fiili cezm eden şart ismi olup mübteda olarak mahallen merfûdur. 

شَٓاءَ  şart fiili olup fetha üzere mebni mazi fiildir. Mahallen meczumdur. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. Mef’ûlun bihi mahzuftur. Şart ismi  مَنْ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur. 

فَ  karînesi olmadan gelen  ذَكَرَهُۢ  cümlesi şartın cevabıdır.  ذَكَرَهُ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو 'dir. Muttasıl zamir  هُۢ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

فَمَنْ شَٓاءَ ذَكَرَهُۢ


 فَ , istînâfiyyedir. Şart üslubunda haberî isnaddır. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi  مَنْ شَٓاءَ , şarttır. Şart ismi  مَنْ  mübteda, mazi fiil sıygasıyla gelen  شَٓاءَ  cümlesi haberdir.

Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Samerrâî Tefsir, c. 2, s. 88.) 

Şart isimleri, ism-i mevsûller gibi umum ifade eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 112)

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)

فَ  karînesi olmadan gelen cevap cümlesi  ذَكَرَهُ  müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.

ذَكَرَهُ  -  تَذْكِرَةٌ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Artık kim dilerse ondan öğüt alır onu ezberler yahut nasihatini dinler, iki zamir de Kur'an'a ya da zikredilen itaba aittir.  اِنَّهَا ‘daki zamirin müennes olması haberinin  تَذْكِرَةٌ  şeklinde müennes olmasındandır. (Beyzâvî)

 
Abese Sûresi 13. Ayet

ف۪ي صُحُفٍ مُكَرَّمَةٍۙ  ...


13-16. Ayetler Meal  :   
O, şerefli ve sâdık yazıcı meleklerin elindeki yüksek, tertemiz ve çok değerli sahifelerdedir.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فِي içindedir
2 صُحُفٍ sahifeler ص ح ف
3 مُكَرَّمَةٍ değer verilen ك ر م

Mukaddes sayfalar”dan maksat Kur’an’ı içeren sayfalardır; Kur’an ilim ve hikmet ihtiva eden ilâhî bir kelâm olduğu için Allah katında şanı yüce ve değerlidir. Mukaddes sayfalardan maksadın “levh-i mahfûz” veya “önceki peygamberlerin kitapları” olduğunu söyleyenler de vardır (bk. Şevkânî, V, 444; ayrıca krş. A‘lâ 87/18-19).

Seçkin ve erdemli elçiler” diye tercüme ettiğimiz sefere (tekili: sefîr) kelimesini müfessirler, “yüce Allah’tan Hz. Peygamber’e vahiy getiren melekler, kulların amellerini yazan melekler (kirâmen kâtibîn), kitapları okuyanlar (kurrâ), Kur’an’ı yazan sahâbîler” gibi farklı anlamlarda yorumlamışlardır (Şevkânî, V, 444). Kelimeyi, “peygamberler, Kur’an’ı melekût âleminde kaydeden ve koruyan melekler” olarak anlamak da mümkündür.

Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 556

ف۪ي صُحُفٍ مُكَرَّمَةٍۙ


ف۪ي صُحُفٍ  car mecruru önceki ayetteki  ذَكَرَهُۢ ‘daki gaib zamirinin mahzuf haline mütealliktir.  Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

مُكَرَّمَةٍ  kelimesi  صُحُفٍ ‘in sıfatı olup kesra ile mecrurdur.

مُكَرَّمَةٍ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan tef’il babının ism-i mef’ûlüdür.

ف۪ي صُحُفٍ مُكَرَّمَةٍۙ


Ayet önceki ayetin devamıdır.

ف۪ي صُحُفٍ مُكَرَّمَةٍۙ   car mecruru önceki ayetteki  ذَكَرَهُۢ  ‘daki gaib zamirin mahzuf haline mütealliktir. Halin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

مُكَرَّمَةٍ  kelimesi,  صُحُفٍ  için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

صُحُفٍ ’in nekre gelişi tazim ifade eder.

ف۪ي صُحُفٍ  ibaresindeki  ف۪ي  harfinde istiare-i tebeiyye vardır.  ف۪ي  harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla  صُحُفٍ , içine girilebilen bir şeye benzetilmiştir. Burada  ف۪ي  harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü sahifeler, hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Mübalağa için bu üslup kullanılmıştır.

صُحُفٍ مُكَرَّمَةٍۙ  ifadesinde istiare vardır.  صُحُفٍ , canlılara mahsus olan  مُكَرَّمَةٍۙ ‘le sıfatlanarak, cansız olan bir şey canlı yerine konmuştur.

[Sahifelerdedir] yani onlarda tespit edilmiştir, bu da   تَذْكِرَةٌۚ 'nin sıfatıdır ya da ikinci haberdir veya mahzufun haberidir.( هي في صحفٍ demektir) değerli, yani Allah katında kıymetlidir. (Beyzâvî)

[Çok şerefli... sahifelerdedir.] Yani Allah nezdinde çok şerefli sahifelerdedir. Bu açıklamayı es-Süddî yapmıştır. Sahifeler; sahifenin çoğuludur. et-Taberi der ki: Çok şerefli," ihtiva ettiği ilim ve hikmetler dolayısıyla dinde çok şerefli, demektir. Ve tertemiz el-Hasen dedi ki: Her türlü kir ve pislikten arındırılmış, kâfirlerin onlara el uzatmalarına karşı korunmuş, diye de açıklanmıştır. Bu da es-Süddî'nin açıklamasının ifade ettiği manadır. Yine el-Hasen'den: Müşriklere indirilmekten yana tertemiz diye açıkladığı rivayet edilmiştir. (Kurtubî)

Abese Sûresi 14. Ayet

مَرْفُوعَةٍ مُطَهَّرَةٍۙ  ...


 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 مَرْفُوعَةٍ (saygı ile) yükseltilen ر ف ع
2 مُطَهَّرَةٍ tertemiz ط ه ر

مَرْفُوعَةٍ مُطَهَّرَةٍۙ


مَرْفُوعَةٍ  ve  مُطَهَّرَةٍ  kelimeleri  صُحُفٍ ’in sıfatı olup kesra ile mecrurdur. 

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat

Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar  2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred olan sıfatlar: Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مَرْفُوعَةٍ  kelimesi, sülâsi mücerredi  رفع  olan fiilin ism-i mef’ûlüdür. 

مُطَهَّرَةٍ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan tef’il babının ism-i mef’ûlüdür.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مَرْفُوعَةٍ مُطَهَّرَةٍۙ


Ayet önceki ayetin devamıdır.

مَرْفُوعَةٍ  ve  مُطَهَّرَةٍ  kelimeleri,  صُحُفٍ  için iki sıfattır.  Sıfat, mevsufunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

مُكَرَّمَةٍۙ - مُطَهَّرَةٍ  kelimeleri arasında muvazene vardır. مُكَرَّمَةٍۙ - مَرْفُوعَةٍ  kelimeleri arasında ise mürâât-ı nazîr sanatı vardır. Nekre olarak gelmeleri tazim ifade eder.

صُحُفٍ ‘in,  مَرْفُوعَةٍ  ve   مُطَهَّرَةٍۙ  kelimeleriyle sıfatlanması istiare sanatıdır. Sahifeler, canlı bir varlığa benzetilmiştir.

 
Abese Sûresi 15. Ayet

بِاَيْد۪ي سَفَرَةٍۙ  ...


 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 بِأَيْدِي ellerinde ي د ي
2 سَفَرَةٍ yazıcıların س ف ر
Riyazus Salihin, 996 Nolu Hadis
Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kur’an’ı gereği gibi güzel okuyan kimse, vahiy getiren şerefli ve itaatkâr meleklerle beraberdir. Kur’an’ı kekeleyerek zorlukla okuyan kimseye de iki kat sevap vardır.”
 (Buhârî, Tevhîd 52; Müslim, Müsâfirîn 243. Ayrıca bk. Ebû Dâvud, Salât 349;  Tirmizî, Fezâilu’l-Kur’ân 13; İbni Mâce, Edeb 52)

بِاَيْد۪ي سَفَرَةٍۙ


بِاَيْد۪ي  car mecruru  مَرْفُوعَةٍ ‘e mütealliktir.  سَفَرَةٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

لأيدي  kelimesi mankus isimlerdendir. Çoğuldur. Nekre geldiği zaman sonundaki  ي  harfi hazf edilir. Ref ve cer hallerinde sonunda damme ve kesra takdir edilir. Mansub olduğunda  ي  harfi hazf olmaz. Görünür ve sonuna tenvin elifi gelir.  يد  kelimesinin bir diğer çoğulu  أياد  şeklindedir. Aynı şekilde îrab edilir. Ancak gayri munsarif olduğu için tenvin almaz.

بِاَيْد۪ي سَفَرَةٍۙ


Fasılla gelen ayette  بِاَيْد۪ي  car mecruru, önceki ayetteki  مَرْفُوعَةٍ ‘e mütealliktir. 

Veciz ifade kastına matuf olan  بِاَيْد۪ي سَفَرَةٍۙ  izafetinde muzâfun ileyh olan  سَفَرَةٍۙ ‘in nekreliği tazim ve nev ifade eder. Katip manasındaki  سَفَرَةٍۙ , ism-i fail vezninde gelerek bu özelliğin istimrar ve istikrarına işaret etmiştir.

İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

İsm-i fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsûfa olan bağlılığına delalet eder. (Halidî, Vakafat, s. 80)

[Katiplerin ellerinde]; yani melek katiplerin yahut peygamberlerin ki, kitapları Levh-i Mahfûz'dan veya vahiyden istinsah/kopya ederler ya da elçilerin ellerindedir. Allah ile Peygamberleri veya ümmet arasında vahiy elçiliği yaparlar. سَفَرَ  kelimesi,  سافر 'in çoğuludur, o da  سَفر 'den yahut  سفارة ‘ten gelir. (Beyzâvî)

Alimler diyorlar ki,  سَفَرَةٍۙ  kelimesi, lügat itibarıyla başkaları için kullanılabilse de, yalnız meleklere mahsus olarak kullanılır; başkaları için kullanılmaz. (Ebüssuûd)

 
Abese Sûresi 16. Ayet

كِرَامٍ بَرَرَةٍۜ  ...


 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 كِرَامٍ değerli ك ر م
2 بَرَرَةٍ iyilik sahibi ب ر ر

كِرَامٍ بَرَرَةٍۜ


كِرَامٍ بَرَرَةٍ  mahzuf mevsufun iki sıfatı olup kesra ile mecrurdur. Takdiri, ملائكة (Melekler) şeklindedir. Başka bir görüşe göre de bu kelimeler  سَفَرَةٍ ‘in iki sıfatıdır.

كِرَامٍ بَرَرَةٍۜ


Fasılla gelen ayette  كِرَامٍ بَرَرَةٍ  kelimeleri, önceki ayetteki  سَفَرَةٍۙ ‘in veya mahzuf bir kelimenin iki sıfatıdır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

بَرَرَةٍۜ , kelimesi بارّ  şeklindeki  ism-i failin çoğuludur. Bu vezinde gelerek bu özelliğin istimrar ve istikrarına işaret etmiştir.

İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

İsm-i fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsûfa olan bağlılığına delalet eder. (Halidî, Vakafat, s. 80)

كِرَامٍ  - بَرَرَةٍ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Değerliler Allah katında kıymetliler ya da müminlere karşı şefkatliler; onlarla konuşur ve onlar için bağışlanma dilerler, iyiler takva sahipleridir. (Beyzâvî)

 
Abese Sûresi 17. Ayet

قُتِلَ الْاِنْسَانُ مَٓا اَكْفَرَهُۜ  ...


Kahrolası (inkârcı) insan! Ne nankördür o!

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قُتِلَ kahrolası ق ت ل
2 الْإِنْسَانُ insan ا ن س
3 مَا ne kadar
4 أَكْفَرَهُ nankördür ك ف ر

Burada “Kahrolası o insan!” şeklindeki yergi ifadesiyle genel olarak insanlığın değil, Hz. Peygamber’le yaptıkları tartışmalarda yeniden dirilmeyi inkâr eden putperestlerin, bir rivayete göre özellikle Ebû Leheb’in oğlu Utbe’nin kastedildiği belirtilmektedir. Âyetlerde gerek söz konusu kişiye gerekse yeniden dirilme konusunda tereddüdü olan herkese, insanın hiç yokken varlık alanına nasıl çıkarıldığı hatırlatılmakta, böylece insanlar düşünme ve inanmaya teşvik edilmektedir. “Sonra ona yolu kolaylaştırdı” meâlindeki âyeti müfessirler “Ana rahminden çıkmayı kolaylaştırdı” veya “Hayır yahut şer yolunu seçme imkânı verdi” şeklinde yorumlamışlardır. Taberî âyetin bağlamını dikkate alarak birinci yorumu tercih etmiştir (bk. XXIX, 35). Ancak bize göre ikinci anlam, yani insanın iyilik-kötülük, iman-inkâr, doğru-yanlış şeklindeki alternatifler arasında seçim yapma gücüne sahip varlık olarak yaratılması daha çok hatırlatılmaya değer bir lütuftur; dolayısıyla âyetin bağlamına da daha uygundur. Çünkü bu özelliğiyle insan dünyadaki diğer bütün yaratılmışlardan üstün ve seçkin kılınmıştır. Bu gerçek yanında, insanın bir gün ölüp kabre konduktan sonra Allah’ın dilediği bir vakitte tekrar diriltileceğini hatırlatan 21-22. âyetler ile Allah’ın buyruklarına uymayanları kınayan 23. âyetten şu sonuç ortaya çıkmaktadır: Allah insana iyilik ve kötülük yolları arasında seçim yapma imkânlarını bahşetmiş, dolayısıyla ona ihtiyacı olduğu kadar özgürlük alanı açmıştır. Bu özgürlüğe sahip olması ona Allah’ın buyruklarını yerine getirme sorumluluğu yüklemektedir. Nihayet insan, bir gün bu hayatı terkedecek ve özgürlüğünü doğru kullanarak sorumluluklarını yerine getirip getirmediği konusunda hesap verecek, karşılık görecektir.

 


Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 556-557

قُتِلَ الْاِنْسَانُ مَٓا اَكْفَرَهُۜ


Fiil cümlesidir. قُتِلَ  fetha üzere mebni, meçhul mazi fiildir. الْاِنْسَانُ  naib-i faili olup lafzen merfûdur. 

مَٓا  taaccüp ifade eden harftir. شيء  manasındadır. Taaccüp fiillerinden önce gelir. (Hasan Akdağ, Arap Dilinde Edatlar)  

Mübteda olarak mahallen merfûdur.  اَكْفَرَهُ  mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.

اَكْفَرَهُ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هُوَ ‘dir. Muttasıl zamir  هُۜ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

اَكْفَرَهُ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi كفر ’dir.

İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.

قُتِلَ الْاِنْسَانُ


Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafât, s. 107)

قُتِلَ  fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naibu fail olur.

Kuran-ı Kerim’de  tehdit, uyarı ve korkutma manası olan fiiller genellikle meçhul sıyga ile gelir. 

Meçhul bina, naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)

Cümle haber formunda geldiği halde muktezâ-i zâhirin hilafına olarak tahkir, tehdit ve beddua manası taşıdığı için lüzumiyet alakasıyla mecaz-ı mürsel mürekkebdir.

Bu kelam, insan için en şenî beddua olup onun nankörlükteki ifratına taaccüp ettirmekte ve bu bedduaya müstahak olduğunu beyan etmektedir.

Bu insandan murat, ya kendisine yönelip iman etmeyi gerektiren o yüce vasıfları zikredilen Kur’an-ı Kerim'den kendisini müstağni gören kimselerdir. Yahut insanın bütün fertleri değil, fakat anılan kimseleri de, emsalini de kapsayan bir cinsdir.

Bu bedduanın metni pek kısa olmakla beraber pek büyük bir gazap ve son derece ağır bir tahkir bildirmektedir. (Ebüssuûd)

Bil ki, Allah Teâlâ, bu sureye, Kureyş’in ileri gelenlerinin müslüman fakirlere üstün tutulduğunu anlatan kıssa ile başlayınca,  mümin kullarını bu durumdan taaccüp duymaya çağırarak, sanki şöyle denilmek istenmiştir: “İnsanoğlunun mebdei, necis bir nutfe, sonu, dağılıp kokmuş bir cîfe (leş) olduğu ve o, bu iki nokta arasında ipi sırtında bir hamal olduğuna göre, onun kendini beğenmesi ve kendini üstün görmesine ne gerekçe, ne sebep var ki?!..” İşte bu sebeple Cenab-ı Hak, bunların hem kendilerini beğenmelerine, hem de, inkarlarına ilaç olacak devadan bahsetmiştir. Çünkü, insanın yaratılışı, hem, Yaratıcının varlığına, hem de öldükten sonra dirilme, haşr ve neşr fikrine istidlalde bulunulabilecek bir niteliktedir.. (Fahreddin er-Râzî)


مَٓا اَكْفَرَهُۜ


Cümle, beyanî istînâf olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi, şibh-i kemâl-i ittisâldir.

مَٓا  taaccüp ifade eden harftir. شيء  manasındadır. Taaccüp fiillerinden önce gelir. (Hasan Akdağ, Arap Dilinde Edatlar)   

مَٓا , ref mahallinde mübteda olup büyük bir şey manasında taaccüp harfidir.  اَكْفَرَهُۜ  cümlesi  مَٓا ’nın haberidir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Veya  مَٓا  istifham harfi olarak mübteda,  اَكْفَرَهُ  cümlesi haberidir. Cümle istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. Gerçek manada soru anlamı taşımayıp taaccüp ve yerme ifade ettiği için mecaz-ı mürsel mürekkebdir.

Allah Teâlâ’nın soru sorup cevap beklemesi muhal olduğundan istifhamda tecâhül-i ârif sanatı vardır. 

Cümlede müsnedin mazi fiil sıygasında cümle olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. 

Ayette îcaz-ı kısâr ve müşakele sanatları vardır. 

الْاِنْسَانُ ’daki tarifin cins için olup istiğrak ifade etmesi caizdir. Yani cinsin bütün fertlerini kapsar. Hakiki istiğraktır. 

مَنِ اسْتَغْنى  sözü;  قُتِلَ الإنْسانُ ما أكْفَرَهُ  cümlesinde geçen  الإنْسانِ  kelimesindeki tarifin ifade ettiği kişileri umumi olarak kapsar. (Âşûr)

İmdi şayet, "Beddua, ancak aciz kimselerin işidir. Herşeye kadir olan zata ise, bu nasıl uygun düşer? Taaccüp de, bir şeyin sebebini bilmeyen bir kimsenin yapacağı bir iş olup, ona uygun düşer. Şu halde, her şeyi bilen yüce Allah'a bu nasıl uygun düşer?" denilirse, buna şu şekilde cevap verebiliriz: Bu, Arapça'nın üslubu üzere gelmiş olan bir ifade olup, bunun hakikati şudur: Allah Teâlâ, böylece bu ifade ile, onların, çirkin olan şeylerin en büyüğünü işlemeleri sebebiyle ceza çeşitlerinin en büyüğüne müstehak olduklarını beyan buyurmuştur. (Fahreddin er-Râzî)

قُتِلَ , Arapçada, Türkçe’deki “kahrolası” lafzı gibi aşırı derecede öfke ve kınamayı gösteren beddua suretinde bir ifade tarzıdır. Araplar birinin fiilini çirkin buldukları zaman en büyük cezayı hak ettiğini ifade etmek üzere  قُتِلَهُ (Allah onu öldürsün) diyerek ona beddua ederler.  مَٓا اَكْفَرَهُ , nankörlük manasına gelen  كفران  kökünden türetilmiş hayret ifade eden bir fiildir. (Süleyman Gür, Kâzî Beyzâvî Tefsîrinde Belâgat İlmi ve Uygulanışı)

[Kahrolası (inkârcı) insan! Ne nankördür o!] Aşırı derecede nankör olan bir insan için en kötü beddua olan ve bu konuda haddi aşmasından dolayı muhatabı hayrete düşüren bu söz, kısa olmakla birlikte büyük bir gazaba ve ileri derecede kınamaya delalet eden gayet veciz bir sözdür. Yani nazmının azlığı, manasının çokluğundan dolayı son derece veciz ve üstün bir ifade biçimidir. Zira  قُتِلَ الْاِنْسَانُ  cümlesi örf bakımından bir insanın en büyük cezayı hak ettiğini gösterirken  مَٓا اَكْفَرَهُ  cümlesi, şeri açıdan bir insanın en çirkin vasıflarla muttasıf olduğunu ortaya koyar. (Süleyman Gür, Kâzı Beyzâvî Tefsirinde Belâgat İlmi ve Uygulanışı)
Abese Sûresi 18. Ayet

مِنْ اَيِّ شَيْءٍ خَلَقَهُۜ  ...


Allah, onu hangi şeyden yarattı?

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 مِنْ -den?
2 أَيِّ hangi
3 شَيْءٍ şey- ش ي ا
4 خَلَقَهُ onu yarattı خ ل ق

مِنْ اَيِّ شَيْءٍ خَلَقَهُۜ


Fiil cümlesidir.  مِنْ اَيِّ  car mecruru  خَلَقَهُ ’ya mütealliktir.  شَيْءٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  

خَلَقَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هُوَ ‘dir. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

مِنْ اَيِّ شَيْءٍ خَلَقَهُۜ


İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayet, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. İstifham üslubunda talebi inşai isnaddır. İstifham harfi  بِاَيِّ , mecrur mahalde  خَلَقَهُ  fiiline mütealliktir.

İstifham üslubunda olmasına rağmen cümle vaz edildiği soru anlamından çıkarak tahkir ve tehdit anlamı kazandığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir.

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Bütün mamullerin cümledeki yeri, aslında amilinden sonra gelmesidir. Car mecrur  مِنْ اَيِّ شَيْءٍ , sadaret hakkı nedeniyle, amili olan  خَلَقَهُ ‘ya takdim edilmiştir.

شَيْءٍ ‘deki nekrelik nev ve tahkir ifade eder.

Abese Sûresi 19. Ayet

مِنْ نُطْفَةٍۜ خَلَقَهُ فَقَدَّرَهُۙ  ...


Az bir sudan (meniden). Onu yarattı ve ona ölçülü bir şekil verdi.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 مِنْ -den
2 نُطْفَةٍ nutfe (sperm)- ن ط ف
3 خَلَقَهُ onu yarattı خ ل ق
4 فَقَدَّرَهُ sonra ona biçim verdi ق د ر

مِنْ نُطْفَةٍۜ خَلَقَهُ فَقَدَّرَهُۙ


Fiil cümlesidir.  مِنْ نُطْفَةٍ  car mecruru  خَلَقَهُ  fiiline mütealliktir.  خَلَقَهُ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُوَ ’dir. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

قَدَّرَهُ  atıf harfi  فَ  ile makabline matuftur. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

قَدَّرَهُ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هُوَ ’dir. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

قَدَّرَهُ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  قدر ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

مِنْ نُطْفَةٍۜ خَلَقَهُ فَقَدَّرَهُۙ


Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Atıf sebebi kemâl-i ittisâldir. Ayet, önceki ayetten bedeldir. 

Bedel; Arap dilinde bir kelimenin yerine kullanılan başka bir kelimenin atıf yapılmadan ve tefsir maksatlı kullanılmasıyla yapılan ıtnâb sanatıdır. Bedel yapmanın amacı, kapalı olan kelamı açmak, açık olanı ise tekid etmektir. (Ar. Gör. Ömer Kara, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı: 1 Yıl: 2000)

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Mazi fiil sebata, temekküne ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafât, s. 107)

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Bütün mamullerin cümledeki yeri, aslında amilinden sonra gelmesidir. Car-mecrur  مِنْ نُطْفَةٍۜ , siyaktaki önemine binaen, amili olan  خَلَقَهُ ‘ya takdim edilmiştir.

نُطْفَةٍۜ  deki nekrelik nev ve tahkir ifade eder.

Aynı üslupta gelen  فَقَدَّرَهُ  cümlesi, atıf harfi  فَ  ile  مِنْ نُطْفَةٍۜ خَلَقَهُ  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cenab-ı Hak, soruyu [Bir damla sudan yarattı onu…] ifadesiyle cevaplamıştır.  نُطْفَةٍۜ ’nin, hakir (değersiz) mekîn (kör) olduğunda ise şüphe yoktur. Ki, Cenab-ı Hakk'ın bu ifade ile kastı, aslı bu denli hakir ve değersiz bir şey olan kimsenin, inkarda bulunması ve büyüklük taslamasının ona yakışmayacağını belirtmektir. (Fahreddin er-Râzî)

İnsan için beddua ve taaccüp içeren sözlerden sonra ‘’onu takdir ederek yarattık’’ buyurulması iftinan sanatıdır. Terim olarak iftinân, “bir maksattan ötürü, birbirine zıt olan iki farklı söz sanatını –aşk ve tutku, övgü ve yergi, taziye ve tebrik gibi– bir arada kullanmadır.” Bu, ilk defa İbn Ebü’l-İsba‘ın bahsettiği bir sanattır. (Dr. Mustafa Aydın, Arap Dili Belâgatında Bedî’ İlmi ve Sanatları)

فَقَدَّرَهُ  kelimesinin manasının, “Allah, her uzvu ve her organı, kemiyet ve keyfiyet bakımından, menfaatine ve maslahatına uygun bir oranda ve sayıda takdir etti..” şeklinde olması da muhtemeldir. (Fahreddin er-Râzî)  

Abese Sûresi 20. Ayet

ثُمَّ السَّب۪يلَ يَسَّرَهُۙ  ...


Sonra ona yolu kolaylaştırdı.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 ثُمَّ sonra
2 السَّبِيلَ yolu س ب ل
3 يَسَّرَهُ ona kolaylaştırdı ي س ر

ثُمَّ السَّب۪يلَ يَسَّرَهُۙ


ثُمَّ  tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir.  ثُمَّ  edatı mertebe açısından terahi manasınadır. Yani; aralıklarla, zaman içinde serpiştirilerek peyderpey olabilecek durumları bildirmektedir.  

Matuf ve matufun aleyh arasında hem sıra olduğunu hem de fiillerin meydana gelişi arasında uzun bir sürenin bulunduğunu gösterir. Süre bakımından  فَ  harfinin zıttıdır.  ثُمَّ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

ثُمَّ  edatı mertebe açısından terahi manasınadır. Yani; aralıklarla, zaman içinde serpiştirilerek peyderpey olabilecek durumları bildirmektedir.  

السَّب۪يلَ  mukaddem fiilin mef’ûlun bihi olup fetha ile mansubdur.  

Mamul amiline takdim edilmiştir. Mef’ûlun amiline takdim edilip, fiilin sonunda bu mef’ûle aid bir zamir bulunması iştigaldir. 

يَسَّرَهُ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هُوَ ‘dir. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

يَسَّرَ  fiili  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi يسر ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

ثُمَّ السَّب۪يلَ يَسَّرَهُۙ


Tertip ve terahî ifade eden  ثُمَّ  atıf harfiyle, önceki ayete atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.

Tefsiriye hükmündeki cümle, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Cümlede takdim tehir sanatı vardır. السَّب۪يلَ  kelimesi  يَسَّرَهُ  fiilinin mef’ûlü olarak iştigal üzere mansubdur. Mamul amiline takdim edilmiştir. Mefulün amiline takdim edilip, fiilin sonunda bu mef’ûle ait bir zamir bulunması iştigaldir. 

Tefsir cümleleri, önce geçen sözdeki kapalılık veya karışıklığı gidermek manasıyla getirilen öğelerdir. (Ali Bulut, Kur’ân-ı Kerim’de Itnâb Üslûbu) 

Kur’ân-ı Kerim’de uygulanan ıtnâb üslublarından biridir.

Ebu Müslim de şöyle demektedir: Bu ayetten kastedilen, Cenab-ı Hakk'ın, [Biz ona iki de yol gösterdik…] (Beled/10) ayetinden kastedilenin aynısıdır. Binaenaleyh, ayetin bu ifadesi, hem dini alakadar eden iyi ve kötünün arasını, hem de dünyayı alakadar eden iyi ve kötünün arasını ayırt etmeyi belirlemeyi içine alır ki, bu da netice olarak, "Biz onu, hem iyi hem de kötü yola girebilecek bir nitelikte yarattık.." demek olup, ifadesinin içine de, ona, yapabilme gücü vermek, iyiyi kötüyü anlatmak, akıl vermek, peygamberler göndermek ve kitaplar indirmek gibi hususlar girer. (Fahreddin er-Râzî)

 
Abese Sûresi 21. Ayet

ثُمَّ اَمَاتَهُ فَاَقْبَرَهُۙ  ...


Sonra onu öldürdü ve kabre koydu.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 ثُمَّ sonra
2 أَمَاتَهُ onu öldürdü م و ت
3 فَأَقْبَرَهُ kabre koydurdu ق ب ر

ثُمَّ اَمَاتَهُ فَاَقْبَرَهُۙ


Fiil cümlesidir. ثُمَّ  tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir. ثُمَّ  edatı mertebe açısından terahi manasınadır. Yani; aralıklarla, zaman içinde serpiştirilerek peyderpey olabilecek durumları bildirmektedir.  

Matuf ve matufun aleyh arasında hem sıra olduğunu hem de fiillerin meydana gelişi arasında uzun bir sürenin bulunduğunu gösterir. Süre bakımından  فَ  harfinin zıttıdır.  ثُمَّ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

اَمَاتَهُ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُوَ ‘dir. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

اَقْبَرَهُ  atıf harfi  فَ  ile makabline matuftur. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَقْبَرَهُ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُوَ ‘dir. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

اَمَاتَهُ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.  İf’al babındadır. Sülâsîsi  موت ’dir.

İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.

ثُمَّ اَمَاتَهُ فَاَقْبَرَهُۙ


Tertip ve terahî ifade eden  ثُمَّ  atıf harfiyle, önceki ayete atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafât, S.107)  

Aynı üsluptaki  فَاَقْبَرَهُ  cümlesi atıf harfi  فَ  ile makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

اَقْبَرَهُۙ - اَمَاتَهُ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Abese Sûresi 22. Ayet

ثُمَّ اِذَا شَٓاءَ اَنْشَرَهُۜ  ...


Sonra, dilediği vakit onu diriltir.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 ثُمَّ sonra
2 إِذَا zaman
3 شَاءَ dilediği ش ي ا
4 أَنْشَرَهُ onu diriltip kaldırdı ن ش ر

ثُمَّ اِذَا شَٓاءَ اَنْشَرَهُۜ


ثُمَّ  tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir. ثُمَّ  edatı mertebe açısından terahi manasınadır. Yani; aralıklarla, zaman içinde serpiştirilerek peyderpey olabilecek durumları bildirmektedir.  

Matuf ve matufun aleyh arasında hem sıra olduğunu hem de fiillerin meydana gelişi arasında uzun bir sürenin bulunduğunu gösterir. Süre bakımından  فَ  harfinin zıttıdır.  ثُمَّ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

اِذَا  şart manası taşıyan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.  شَٓاءَ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

شَٓاءَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.  فَ  karînesi olmadan gelen  اَنْشَرَهُ  cümlesi şartın cevabıdır. 

اَنْشَرَهُ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Mahallen meczumdur. Faili müstetir olup takdiri هُوَ ‘ dir. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur

اَنْشَرَهُ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi  نشر ’dir.

İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.

ثُمَّ اِذَا شَٓاءَ اَنْشَرَهُۜ


Tertip ve terahî ifade eden  ثُمَّ  atıf harfiyle, önceki ayete atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

Şart üslubunda gelen ayet, haber manalı olması sayesinde, haber cümlesine atfedilebilmiştir.

Şart edatı  اِذَا ‘nın muzâfun ileyhi olan  شَٓاءَ ; şart cümlesi olup mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.  Şart manalı zaman zarfı  اِذَا , cevap cümlesine mütealliktir. 

Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Samerrâî Tefsir, c. 2, s. 88.)

فَ  karinesi olmadan gelen cevap cümlesi  اَنْشَرَهُ , müspet mazi fiil sıygasında gelerek sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.

Bu ayetlerde de görüldüğü gibi insanın takdir (kaderinin tayin) edilmesi; yaratılışına  فَ harfiyle atfedilmiştir. Bunda takdîrin, yaratılıştan hemen sonra ve araya zaman girmeden olduğuna tenbih vardır. Ölümünden sonra gömülmesi de aynı şekilde  فَ  harfiyle olmuştur. Çünkü ölen, hemen gömülür. Ancak; aralarında bir zaman geçerek birbirini takip eden takdir ile kolaylaştırılan yol, kolaylaştırılan yol ile ölüm, gömüldükten sonraki dirilme; buna delalet eden  ثُمَّ  harfiyle atfedilmiştir (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Cenab-ı Hakk'ın, [Daha sonra, dilediği zaman da onu tekrar diriltecek…] cümlesinden de Allah'ın insanoğlunu, öldükten sonra diriltmesi kastedilmiştir. Cenab-ı Hak, dilediği zaman da... demek suretiyle de, bunun vaktinin bizce malum olmadığını; o vaktin öne alınmasının veya geri bırakılmasının kendisinin meşietine bırakıldığını; bundan önce bahsedilen diğer hallerin vakitlerininse, bazı yönlerden bilinebileceğini ihsas ettirmiştir. Çünkü, ölümün vaktini insanoğlu, her ne kadar bilemese de, onun aşılmayan, geçilmeyen malum bir çizgi olduğunu bilmektedir. (Fahreddin er-Râzî) 

 
Abese Sûresi 23. Ayet

كَلَّا لَمَّا يَقْضِ مَٓا اَمَرَهُۜ  ...


Hayır, hayır o, Allah’ın kendisine emrettiğini yerine getirmedi. (İman etmedi.)

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 كَلَّا hayır
2 لَمَّا
3 يَقْضِ yerine getirmedi ق ض ي
4 مَا şeyi
5 أَمَرَهُ O’nun kendisine emrettiği ا م ر

كَلَّا لَمَّا يَقْضِ مَٓا اَمَرَهُۜ


كَلَّا  harfi reddir. Cevabın olumsuzluğunu bildiren bir harf olup kendinden sonrakinin îrabı tesir etmez. Men etmeyi, nehyetmeyi açma, başlangıç yapma ve gerçeklik ifade eder. Sîbeveyhi ve Halil b. Ahmed ve bir çok nahivciler ile Basra Dil Mektebinin çoğunluğu bu edatın  ك  ile olumsuzluk  لَا ’sının birleşmesiyle meydana geldiğini ve şeddenin nefy manasını kuvvetlendirmek için kullanıldığını söylerler. Bir çok nahivci ise edatın birleşmeden tek bir kelime olduğunu kabul ederler. (Halil İbrahim Tanç, Kur’an’da كَلَّا  Edatı ) 

لَمَّٓا  cahdı-müstağraktır. Fiil-i muzariyi cezm eder.

لَمَّا ; muzarinin başında cezm, kalb ve nefî harfi, mazinin başında ise zaman zarfıdır. 

لَمَّا ; maziden önce vakta ki,...dığı zaman, manalarına gelen, cezmetmeyen, şart manalı zaman zarfıdır. Şart fiili de, cevap fiili de mazi veya mazi manalı olmalıdır. (Meral Çörtü, Cümle Kuruluşu ve Tercüme Tekniği)  

يَقْضِ  illetli harfinin hazfıyla meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُوَ’ dir. 

Müşterek ism-i mevsûl  مَٓا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası  اَمَرَهُ ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur. 

اَمَرَهُ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُوَ ’dir. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

كَلَّا لَمَّا يَقْضِ مَٓا اَمَرَهُۜ


İstînafiyye olarak fasılla gelen ayette  كَلَّٓا , manevi tekid harfi, caydırma ve azarlama ifade eder.

Bir cevap edatı olan  كَلَّاۜ , kendinden önce geçen cümlenin ifade ettiği düşüncenin doğru olmadığını sert bir şekilde ifade etmeye yarar. (Mehmet Altın, Kur’an’da Te’kid Üslupları ve Çeşitleri, Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2017/3)

كَلَّاۚ , cevabın olumsuzluğunu bildiren bir harf olup kendinden sonrakinin îrabına tesir etmez. Men etmeyi, nehyetmeyi açma, başlangıç yapma ve gerçeklik ifade eder. Sîbeveyhi ve Halil b. Ahmed ve birçok nahivciler ile Basra Dil Mektebinin çoğunluğu bu edatın  ك  ile olumsuzluk  لَا ’sının birleşmesiyle meydana geldiğini ve şeddenin nefy manasını kuvvetlendirmek için kullanıldığını söylerler. Bir çok nahivci ise edatın birleşmeden tek bir kelime olduğunu kabul ederler. (Halil İbrahim Tanç, Kur’an’da  كَلَّا  Edatı) 

‘Hayır, kesinlikle hayır, asla, mümkün değil’ manalarini taşıyan  كَلَّا  sözcüğü, söyleyen kişiyi azarlamak, sözlerini ret ve iptal etmektir. Bu, olumlu cevap vermek anlamına gelen evet sözcüğünün zıttıdır. (Müfredat)

Nefy ve cezm harfi  لَمَّا ‘nın dahil olduğu cümle, menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Mef’ûl konumundaki müşterek ism-i mevsûl  مَٓا ‘nın sılası olan  اَمَرَهُ  cümlesi sebata, temekkün ve istikrara işaret eden, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Hayır! Bu kelime insanı üzerinde bulunduğu şeyden men içindir. İnsan, iman ve ibadetten henüz Allah'ın kendisine emrettiğini yapmadı. Onu eda etmedi ve onunla amel etmedi. Aksine küfür ve isyanla bazısını ihlal etti. (Rûhu’l Beyân)

Burada kastedilen selb-i külli değil, icab-ı küllidir. Yani insanın fertlerinin tamamı Allah'ın emrettiklerini yerine getirmemiş değildir, bazıları bunu küfür ve isyan ile ihlal etmişlerdir. Oysa ki, bütün insanlara şamil olan çeşitli nimetlerin gereği sadece bazı insanların değil, hiçbir insanın, emirlere itaatten ayrılmaması idi. (Ebüssuûd)

مَٓا اَمَرَهُۜ ’dan maksat, Allah’ın bütün emrettikleridir. 

لَمَّا  bir işin henüz vuku bulmadığını ifade ettiği için buradaki olumsuzluk, tam olumsuzlukla henüz tamamlanmamıştır. (Elmalılı Hamdi Yazır)

 
Abese Sûresi 24. Ayet

فَلْيَنْظُرِ الْاِنْسَانُ اِلٰى طَعَامِه۪ۙ  ...


Her şeyden önce insan, yediği yemeğine bir baksın!

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَلْيَنْظُرِ o halde baksın ن ظ ر
2 الْإِنْسَانُ insan ا ن س
3 إِلَىٰ
4 طَعَامِهِ şu yiyeceğine ط ع م

Yukarıda 18-20. âyetlerde insanın var oluşu ve mahiyetine ilişkin ilâhî lütuflar özetlenmişti; burada ise onu çevreleyen ve varlığını sürdürmesi için gerekli ve faydalı olan haricî nimetlerin başlıcaları hatırlatılmaktadır. Bu hatırlatmanın amacı da hem muhatabı Allah’ın kudretinin büyüklüğü hakkında bilgilendirip iman etmesini veya inancını güçlendirmesini sağlamak hem de onu bu lütuflarından dolayı Allah’a minnet ve şükran hisleriyle ibadet etmeye, buyruklarına göre yaşamaya yöneltmektir.

Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 557

فَلْيَنْظُرِ الْاِنْسَانُ اِلٰى طَعَامِه۪ۙ


Fiil cümlesidir.  فَ  istînâfiyyedir.  لْ  emir lam’ıdır. يَنْظُرِ  sükun üzere meczum muzari fiilidir. الْاِنْسَانُ  fail olup lafzen merfûdur.  اِلٰى طَعَامِه۪  car mecruru يَنْظُرِ  fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir  ه۪  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

فَلْيَنْظُرِ الْاِنْسَانُ اِلٰى طَعَامِه۪ۙ


فَ  istînâfiyye,  لْ  emr-i gaib harfidir. Ayet, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

Emir üslubunda olmasına rağmen cümle, gerçek manada emir değildir. Cümle vaz edildiği anlamdan çıkarak tenbih ve uyarı anlamına gelmesi nedeniyle mecaz-ı mürsel mürekkebdir.  

اِلٰى طَعَامِه۪  car mecruruيَنْظُرِ  fiiline mütealliktir.

Öyleyse insan yediğine bir baksın ayeti ile kendisine kolaylaştırılan rızkını sözkonusu etmektedir. Yani Allah'ın, yediği şeyleri nasıl yarattığına bir baksın. Buradaki bakmak; düşünmek suretiyle kalbin bakmasıdır. Yani insan, hayatının esasını teşkil eden yiyeceklerini Allah'ın nasıl yarattığı üzerinden hayatta kalmanın sebeplerini nasıl hazırladığı üzerinde -bu yolla ölümden sonra dirilişe hazırlanmak için- iyiden iyiye düşünsün. (Rûhu’l Beyân)

Abese Sûresi 25. Ayet

اَنَّا صَبَبْنَا الْمَٓاءَ صَباًّۙ  ...


Gerçekten biz, yağmuru bol bol yağdırdık.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 أَنَّا biz
2 صَبَبْنَا döktük ص ب ب
3 الْمَاءَ suyu م و ه
4 صَبًّا iyice döküşle ص ب ب

اَنَّا صَبَبْنَا الْمَٓاءَ صَباًّۙ

 

İsim cümlesidir. اَنَّ  masdar harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  نَا  mütekellim zamiri  اَنَّ ‘nin ismi olarak mahallen  mansubdur. صَبَبْنَا  fiil cümlesi  اَنَّ ‘ nin haberi olarak mahallen merfûdur.  

صَبَبْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. نَا  mütekellim zamiri  fail olarak mahallen merfûdur.  الْمَٓاءَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  صَباًّ  mef’ûlu mutlak olup fetha ile mansubdur. 

Mef’ûlu mutlak: Fiil ile aynı kökten gelen masdardır. Mef’ûlu mutlak harf-i cer almaz. Harf-i cer alırsa hal olur. Mef’ûlu mutlak cümle olmaz. Mef’ûlu mutlak üçe ayrılır:

1. Tekid (Kuvvetlendirmek) İçin: Fiilin manasını kuvvetlendirir. Masdar olur. Daima müfreddir. Fiilinden sonra gelir. Türkçeye “muhakkak, şüphesiz, gerçekten, çok, iyice, öyle ki” diye tercüme edilir.

2. Nev’ini (Çeşidini) Belirtmek İçin: Fiilin nasıl meydana geldiğini ve nev’ini bildirir. Nev’ini bildiren mef’ûlu mutlak umumiyetle sıfat veya izafet terkibi halinde gelir. Tesniye ve cemi de olabilir. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “gibi, şeklinde, aynen, tıpkı, tam” diye tercüme edilir.

3. Adedini (Sayısını) Belirtmek İçin: Failin yaptığı işin sayısını belirtir. Adedini belirten mef’ûlu mutlak  فَعْلَةً  vezninden gelen bina-ı (masdar-ı) merreden yapılır.

مَرَّةً  kelimesi de mef’ûlu mutlak olur. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “kere, defa” diye tercüme edilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَنَّا صَبَبْنَا الْمَٓاءَ صَباًّۙ

 

Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. 

Tekid ve masdar harfi  اَنَّ ’nin dahil olduğu  اَنَّا صَبَبْنَا الْمَٓاءَ صَباًّ  cümlesi, masdar teviliyle  اِلٰى   طَعَامِه۪ۙ ‘den bedel konumundadır. Masdar-ı müevvel, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

Bedel, atıf harfi getirilmeksizin ve tefsir ve izah maksadıyla bir kelimenin açıklanması için bir başkasının getirilmesiyle yapılan ıtnâb sanatıdır.

صَبَبْنَا الْمَٓاءَ صَباًّۙ  cümlesi  اَنَّ ‘nin haberidir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. Mef’ûlu mutlak olan  صَباًّۙ , cümleyi tekid etmiştir.

Fiilin azamet zamirine isnadı tazim ifade eder.

Cümlede müsnedin mazi fiil sıygasında cümle olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. 

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)

صَبَبْنَا - صَباًّ  kelimeleri arasında iştikak cinas-ı ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Müstenefe bir cümle olarak, ayetin başı,  اِنّ  şeklinde okunduğu gibi, bir önceki ayetteki طَعَامِه۪ (yemek) ifadesinden bedel olarak,  اَنّ  şeklinde, fethayla da okunmuştur. Buna göre takdiri, İnsan bizim o suyu nasıl sağanak yağmur halinde yağdırdığımıza baksın şeklinde olur. Ebû Ali el-Fârisî, "Bunu kesreyle  اِنّ  şeklinde okuyanlara göre, bu, [İnsan ... yediğine baksın] ifadesinin bir tefsiri olmuş olur ve tıpkı, [Onlar için bir mağfiret var.] (Maide, 9) ifadesinin, aynı ayetteki "vaad"in tefsiri olması gibidir. Fethalı okuyanlara göre buradaki bedel, bedel-i iştimâl olur. Çünkü bütün bu sayılan şeyler, o yiyeceğin (طَعَامِ) oluşmasını ve meydana gelmesini sağlar. (Fahreddin er-Râzî)

Abese Sûresi 26. Ayet

ثُمَّ شَقَقْنَا الْاَرْضَ شَقاًّۙ  ...


Sonra toprağı, iyiden iyiye yardık!

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 ثُمَّ sonra
2 شَقَقْنَا yardık ش ق ق
3 الْأَرْضَ toprağı ا ر ض
4 شَقًّا güzel bir yarışla ش ق ق

ثُمَّ شَقَقْنَا الْاَرْضَ شَقاًّۙ


ثُمَّ  tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir.  ثُمَّ  edatı mertebe açısından terahi manasınadır. Yani; aralıklarla, zaman içinde serpiştirilerek peyderpey olabilecek durumları bildirmektedir.  

Matuf ve matufun aleyh arasında hem sıra olduğunu hem de fiillerin meydana gelişi arasında uzun bir sürenin bulunduğunu gösterir. Süre bakımından  فَ  harfinin zıttıdır.  ثُمَّ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

شَقَقْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir.  نَا  mütekellim zamiri fail olarak mahallen merfûdur.  الْاَرْضَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  شَقاًّ  mef’ûlun mutlak olup fetha ile mansubdur. 

Mef’ûlu mutlak: Fiil ile aynı kökten gelen masdardır. Mef’ûlu mutlak harf-i cer almaz. Harf-i cer alırsa hal olur. Mef’ûlu mutlak cümle olmaz. Mef’ûlu mutlak üçe ayrılır:

1. Tekid (Kuvvetlendirmek) İçin: Fiilin manasını kuvvetlendirir. Masdar olur. Daima müfreddir. Fiilinden sonra gelir. Türkçeye “muhakkak, şüphesiz, gerçekten, çok, iyice, öyle ki” diye tercüme edilir.

2. Nev’ini (Çeşidini) Belirtmek İçin: Fiilin nasıl meydana geldiğini ve nev’ini bildirir. Nev’ini bildiren mef’ûlu mutlak umumiyetle sıfat veya izafet terkibi halinde gelir. Tesniye ve cemi de olabilir. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “gibi, şeklinde, aynen, tıpkı, tam” diye tercüme edilir.

3. Adedini (Sayısını) Belirtmek İçin: Failin yaptığı işin sayısını belirtir. Adedini belirten mef’ûlu mutlak  فَعْلَةً  vezninden gelen bina-ı (masdar-ı) merreden yapılır.

مَرَّةً  kelimesi de mef’ûlu mutlak olur. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “kere, defa” diye tercüme edilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

ثُمَّ شَقَقْنَا الْاَرْضَ شَقاًّۙ


Tertip ve terahî ifade eden  ثُمَّ  atıf harfiyle, önceki ayete atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafât, S.107) 

Fiilin azamet zamirine isnadı tazim ifade eder.

Mef’ûlü mutlak olan  شَقاًّۙ , cümleyi tekid etmiştir. 

شَقَقْنَا - شَقاًّ  kelimeleri arasında iştikak cinas-ı ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

[Sonra yeri yarmakla yardık] bitki yahut sabanla, yarmayı kendine isnad etmesi, fiilin sebebine isnadı kabilindendir (sebep Allah'tır). (Beyzâvî)

 
Abese Sûresi 27. Ayet

فَاَنْبَتْنَا ف۪يهَا حَباًّۙ  ...


27-32. Ayetler Meal  :   
Böylece sizin ve hayvanlarınızın yararlanması için orada taneler, üzümler, yoncalar, zeytinler, hurmalıklar, sık ağaçlı bahçeler, meyveler ve otlaklar ortaya çıkardık.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَأَنْبَتْنَا ve bitirdik ن ب ت
2 فِيهَا orada
3 حَبًّا dane ح ب ب

فَاَنْبَتْنَا ف۪يهَا حَباًّۙ


Fiil cümlesidir.  فَ  atıf harfidir.  اَنْبَتْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir.  نَا  mütekellim zamiri  fail olarak mahallen merfûdur.  

ف۪يهَا  car mecruru  اَنْبَتْنَا  fiiline mütealliktir. حَباًّ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  

اَنْبَتْنَا  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi  نبت ’dir.

İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.

فَاَنْبَتْنَا ف۪يهَا حَباًّۙ


Ayet atıf harfi  فَ  ile makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafât, S.107)

Fiilin azamet zamirine isnadı tazim ifade eder.  

ف۪يهَا  car mecruru, اَنْبَتْنَا  fiiline mütealliktir.  شَقاًّ  ve  حَباًّ  arasında muvazene sanatı vardır. اَنْبَتْنَا fiilinin mef’ulü olan  حَباًّۙ ‘in nekreliği nev, kesret ve tazim ifade eder.

Terim olarak muvâzene, “iki fasılanın –yani, iki fıkranın veya iki mısranın son iki kelimesinin– kafiyelerinin değil de vezinlerinin eşit olmasıdır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)

Abese Sûresi 28. Ayet

وَعِنَباً وَقَضْباًۙ  ...


 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَعِنَبًا ve üzüm ع ن ب
2 وَقَضْبًا ve yonca ق ض ب

وَعِنَباً وَقَضْباًۙ

 

عِنَباً  ve  قَضْباً  kelimeleri atıf harfi و ‘la  حَباًّ ‘e mütealliktir.

وَعِنَباً وَقَضْباًۙ


Ayet önceki ayetin devamıdır.

عِنَباً , önceki ayetteki  حَباًّۙ ‘e , قَضْباًۙ  ise  عِنَباً ‘e atfedilmiştir. Atıf sebepleri temâsüldür. Kelimelerdeki nekrelik, kesret, nev ve tazim ifade eder.

قَضْباً  kelimesiyle yaş yonca kastedilmiştir. Çünkü yaş yonca kuruyunca,  قَضْب  adını alır. Mekkeliler buna  قَضْب  derler. (Fahreddin er-Râzî)

Abese Sûresi 29. Ayet

وَزَيْتُوناً وَنَخْلاًۙ  ...


 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَزَيْتُونًا ve zeytin ز ي ت
2 وَنَخْلًا ve hurma ن خ ل

وَزَيْتُوناً وَنَخْلاًۙ


نَخْلاً  ve  زَيْتُوناً  kelimeleri atıf harfi و ‘  حَباًّ ’e mütealliktir.

وَزَيْتُوناً وَنَخْلاًۙ


Ayetteki  نَخْلاً  ve  زَيْتُوناً  kelimeleri, 27. ayetteki  حَباًّ ‘a matuftur. Cihet-i câmia, temâsüldür.

زَيْتُوناً - نَخْلاًۙ - عِنَباً  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır, kelimelerin nekre gelişi tazim, nev ve kesret ifade eder.

Abese Sûresi 30. Ayet

وَحَدَٓائِقَ غُلْباًۙ  ...


 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَحَدَائِقَ ve bahçeler ح د ق
2 غُلْبًا iri ve gür غ ل ب

وَحَدَٓائِقَ غُلْباًۙ


حَدَٓائِقَ  kelimesi atıf harfi  و ‘la 27.ayetteki  حَباًّ ‘e atfedilmiştir.  غُلْباً  kelimesi  حَدَٓائِقَ ‘nın sıfatı olup fetha ile mansubdur. 

حَدَٓائِقَ  müntehel cumû’ sıygasında gayri munsarif olduğundan tenvin almamıştır.

Müntehel cumû’ kelimenin ikinci harfinden sonra elif, eliften sonra ise iki veya üç harf bulunan cemi isimlerdir. (Dr.Mustafa Meral Çörtü,Arapça Dilbilgisi Nahiv) 

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat

Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar  2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred olan sıfatlar: Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وَحَدَٓائِقَ غُلْباًۙ


Ayetteki  حَدَٓائِقَ  kelimesi atıf harfi و ‘la 27. ayetteki  حَباًّ ‘e atfedilmiştir. Cihet-i câmia, temâsüldür.  غُلْباً  kelimesi  حَدَٓائِقَ  için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

حَدَٓائِقَ , müntehel cumû’ sıygasında olduğu için tenvin almamıştır.

Kur’ân’daki zikredildiği bağlam düşünüldüğünde bu ayetlerin ifade sadedinin, Allah’ın nimetlerinden birinin kevni ayetlerin içine gizlenerek insanlara nimetlerinin hatırlatılması olduğu görülecektir. Müfessirler bu vb. bağlamının dışında anlamlar yüklenebilen ayetlerde de idmâc sanatı olduğu görüşündedirler. (Hasan Uçar, Kur’an-ı Kerîm’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları Doktora Tezi)

[Sık ve bol ağaçlı bahçeler…] Aslında  غُلْب  kelimesi ile, boyunlar nitelenir. Binaenaleyh bu, boyunları kalın manasına gelip, müfredi  أَغْلب ’dir. Nitekim Arapça'da, اسد اغلب  (boynu kalın aslan) denir. Burada şöyle iki görüş ileri sürülmüştür: 

1) Ayetteki bu kelime ile, ağaçları sık ve birbirine yakın olan bahçeler kastedilmiştir. 

2) Bununla, her bir ağacın kalın ve büyük olduğu anlatılmak istenmiştir. (Fahreddin er-Râzî)

 
Abese Sûresi 31. Ayet

وَفَاكِهَةً وَاَباًّۙ  ...


 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَفَاكِهَةً ve meyva ف ك ه
2 وَأَبًّا ve çayır ا ب ب

وَفَاكِهَةً وَاَباًّۙ

 

فَاكِهَةً  ve  اَباًّ  kelimeleri atıf harfi و ‘la makabline matuftur.

وَفَاكِهَةً وَاَباًّۙ


Ayetteki  فَاكِهَةً  kelimesi atıf harfi  و ‘la 27. ayetteki  حَباًّ ‘e atfedilmiştir. Cihet-i câmia, temâsüldür. 

زَيْتُوناً - نَخْلاًۙ - عِنَباً  meyvelerinden sonra  فَاكِهَةً ‘in zikredilmesi, umumun hususa atfı babında ıtnâbdır. 

[Meyveler…] Bazıları, "Allah Teâlâ, meyveleri kendinden önce geçen üzüm, zeytin ve hurmaya atfedince, bu şeylerin meyveler sınıfına girmemesi gerekir" diye istidlalde bulunmuşlardır. Bu, zahiri açıdan doğruya yakın bir istidlaldir. Çünkü atfedilen, atfedildiği şeyden başkadır. (Fahreddin er-Râzî)

اَب  otlak (mera) demektir; çünkü ebbetmekte yani (otlanılmaya) hazırlanmakta ve kendisinden faydalanılmaktadır. (Keşşâf)

Sekiz Çeşit Bitki vardır:

1) Taneler (hububat)... Buna, “Ondan taneler... bitirdik” ifadesiyle işaret etmiştir. Tane, buğday ve arpa gibi bitkilerden elde edilen şeylerdir. Cenab-ı Hak, hububat gıdaların adeta temeli olduğu için, önce bunu zikretmiştir.

2) Üzümler... Hak Teâlâ, bunu, hububattan sonra zikretmiştir. Çünkü üzüm bir bakıma gıda, bir bakıma da yemiştir.

3)  Yonca... Bu hususta şu iki görüş ileri sürülmüştür:

a) “قَضْباًۙ” kelimesiyle yaş yonca kastedilmiştir. Çünkü yaş yonca kuruyunca, “katt” adını alır. Mekkeliler buna, “قَضْب” derler. “قَضْب”ın esas manası kesmektir. Çünkü yonca bir kaç kez biçilmektedir. 

b) “قَضْب”, hayvan yiyeceği manasınadır. Bu kelimenin esas manası, kesmektir”.  

4-5) Zeytinler, hurmalar…

6) Sık ve bol ağaçlı bahçeler…

7) Meyveler...  

8)  Meralar... “اَباًّۙ”, mera demektir. Keşşâf sahibi, meraya, kastolunduğu (gidildiği) ve hayvanları otlatmak için aranılan (ubûb edilen) bir şey olduğu için bu adın verildiğini söylemiştir. (Fahreddin er-Râzî)

 
Abese Sûresi 32. Ayet

مَتَاعاً لَكُمْ وَلِاَنْعَامِكُمْۜ  ...


 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 مَتَاعًا geçim olarak م ت ع
2 لَكُمْ sizin için
3 وَلِأَنْعَامِكُمْ ve hayvanlarınız için ن ع م

مَتَاعاً لَكُمْ وَلِاَنْعَامِكُمْۜ

 

مَتَاعاً  kelimesi mahzuf fiilin mef’ûlun mutlakı olup fetha ile mansubdur. Takdiri, متّعكم بذلك متاعا  (Sizi faydalandırdı..) şeklindedir.

Mef’ûlu mutlak: Fiil ile aynı kökten gelen masdardır. Mef’ûlu mutlak harf-i cer almaz. Harf-i cer alırsa hal olur. Mef’ûlu mutlak cümle olmaz. Mef’ûlu mutlak üçe ayrılır:

1. Tekid (Kuvvetlendirmek) İçin: Fiilin manasını kuvvetlendirir. Masdar olur. Daima müfreddir. Fiilinden sonra gelir. Türkçeye “muhakkak, şüphesiz, gerçekten, çok, iyice, öyle ki” diye tercüme edilir.

2. Nev’ini (Çeşidini) Belirtmek İçin: Fiilin nasıl meydana geldiğini ve nev’ini bildirir. Nev’ini bildiren mef’ûlu mutlak umumiyetle sıfat veya izafet terkibi halinde gelir. Tesniye ve cemi de olabilir. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “gibi, şeklinde, aynen, tıpkı, tam” diye tercüme edilir.

3. Adedini (Sayısını) Belirtmek İçin: Failin yaptığı işin sayısını belirtir. Adedini belirten mef’ûlu mutlak  فَعْلَةً  vezninden gelen bina-ı (masdar-ı) merreden yapılır.

مَرَّةً  kelimesi de mef’ûlu mutlak olur. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “kere, defa” diye tercüme edilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لَكُمْ  car mecruru  مَتَاعاً ‘a mütealliktir. لِاَنْعَامِكُمْ  atıf harfi  وَ ‘la makabline matuftur. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

مَتَاعاً لَكُمْ وَلِاَنْعَامِكُمْۜ

 

Fasılla gelen ayette îcâz-ı hazif sanatı vardır.  مَتَاعاً  kelimesi, takdiri  متّعكم بذلك  (Sizi bununla faydalandırdı..) olan mahzuf fiilin mef’ûlu mutlakıdır. Bu takdire göre cümle, Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.

لَكُمْ  ve  لِاَنْعَامِكُمْۜ  car mecrurları masdar veznindeki  مَتَاعاً ‘a mütealliktir.

Arka arkaya olan bu iki ayette leff ve neşr sanatı vardır. Bahçe ve otlakların icmalen belirtilmesi leff, sonra, insan ve hayvanların faydalanması için olduğunun açıklanması neşrdir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)

Abese Sûresi 33. Ayet

فَاِذَا جَٓاءَتِ الصَّٓاخَّةُۘ  ...


33-37. Ayetler Meal  :   
Kişinin kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçacağı gün kulakları sağır edercesine şiddetli ses geldiği vakit, işte o gün onlardan herkesin kendini meşgul edecek bir işi vardır.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَإِذَا zaman
2 جَاءَتِ geldiği ج ي ا
3 الصَّاخَّةُ kulakları sağır eden o ses ص خ خ

Kıyamet ve âhiretten bir kesitin son derece canlı bir tasvirini veren sûrenin bu son âyetleri, dünya hayatının geçici zevk ve tasalarını aşıp varlığının anlamı, değeri, amacı ve âkıbeti üzerine düşünebilme seviyesine ulaşmış her insanı sarsıcı gerçeklerle yüzyüze getirmektedir. Kıyamet gününde evrende meydana gelecek olan olaylar korkunç sesler çıkaracağı için ona 33. âyette “sâhha” adı verilmiştir. O gün geldiğinde aralarında akrabalık bağı bulunanların birbirinden kaçışının sebebi çeşitli şekillerde izah edilmiştir: a) Kıyamet olayları herkesi dehşete düşüreceği için o ortamda insanların birbirini düşünmeleri mümkün değildir; herkes kendi başının derdine düşer; b) Akrabalıktan doğan haklarını isteyecekleri endişesiyle insanlar birbirinden kaçarlar; c) Kişi, akrabaları onun içinde bulunduğu sıkıntılı durumu görmesin diye onlardan kaçar; d) İnsan, akrabasının içinde bulunduğu kötü durumu görmesine rağmen onlara yardım edemeyeceğini ve başlarına gelenlere engel olamayacağını bildiği için kaçar (Şevkânî, V, 446).

Bir önceki sûrede (Nâziât 79/8-9) kıyamet ve mahşerin dehşetinden dolayı bütün kalplerin korkudan neredeyse yerinden oynayacağı, gözleri korku bürüyeceği bildirilmişti. Abese sûresinin bu son âyetlerinden anlıyoruz ki inkârcı ve isyankârların korku, kaygı ve perişanlıkları devam ederken, müminlerin durumları aydınlanınca kalplerindeki korku ve kaygının yerini ferahlık ve sevinç alacak, bu sevinç yüzlerine yansıyacaktır.

فَاِذَا جَٓاءَتِ الصَّٓاخَّةُۘ


Fiil cümlesidir.  فَ  istînâfiyyedir. 

اِذَا şart manası taşıyan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.

إِذَا : Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir. 

إِذَا ‘dan sonraki şart cümlesinin fiili, mazi veya muzari manalı olur. Cevabı ise umumiyetle muzari olur, mazi de olsa muzari manası verilir: 

a)  إِذَا  fiil cümlesinden önce gelirse, zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.

b)  إِذَا ‘nın cevap cümlesi, iki muzari fiili cezm edenlerin cevap cümleleri gibi mazi, muzari, emir, istikbal, isim cümlesi... şeklinde gelir. Cevabın başına  ف ‘nın gelip gelmeme durumu, iki muzari fiili cezm edenlerle aynıdır.

c)  Sükun üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

جَٓاءَتِ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  الصَّٓاخَّةُ  fail olup lafzen merfûdur. Şartın cevabı mahzuftur. Takdiri,  يشغل كلّ بنفسه  (Hepsi nefsiyle meşgul olur) şeklindedir.

فَاِذَا جَٓاءَتِ الصَّٓاخَّةُۘ


فَ , istînâfiyyedir. Şart üslûbunda haberî isnaddır. Şart cümlesi  جَٓاءَتِ الصَّٓاخَّةُۘ , müstakbel şart manalı zaman zarfı  إِذَا ’nın muzâfun ileyhidir. Müspet mazi fiil sıygasında gelerek sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Samerrâî Tefsir, c. 2, s. 88.)

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107) 

Takdiri  يشغل كلّ بنفسه  (Herkes kendisiyle meşgul olur) olan cevap cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. 

Bu takdire göre mezkûr şart ve mahzuf cevap cümlelerinden oluşan terkip şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.

Kur’an’da çoğu yerde bu ayette olduğu gibi şartın cevabı mahzuftur.

Ayette cevabın hazfi, farklı yönlerden düşünmeyi gerektirdiği, ayrıca dinleyici ve okuyucuyu düşünce ve hayal ufkuna yönlendirdiği için mübalağa içermektedir. Îcâz metoduyla cümle daha yoğun anlamlar yüklenmiştir. (Hasan Uçar, Kur’an-ı Kerim’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları Doktora Tezi)

Burada gelmek fiili mecazî manada gelmiştir. Ceza gününün vuku bulması uzak bir yerden bir şahsın gelişine benzetilmiştir. (Âşûr)

الصَّٓاخَّةُۘ , oldukça şiddetli etkisi dolayısıyla kulakları sağır eden çığlık demektir. Dilde bu kelimenin asıl anlamı, şiddetli ve ağır darbe demektir, Bunun: “Ona taşla bir darbe indirdi" tabirinden alındığı da söylenmiştir. (Kurtubî)

صَّٓاخَّ لالحدسه (Sözüne kulak kesildi.) denir ki  اصاخ له  şeklindeki kullanım da bunun gibidir. (Hal - mahal ilişkisi itibariyle) bir mecaz olmak üzere sûra üfürülmesinin es-sāhhatu  الصّاخة (kulak kabartan) diye sıfatlanması insanların (o gün) sura kulak kabartacak olmaları sebebiyledir. (Keşşâf)

الصّاخة, demir ve taş gibi katı ve pek bir şeyi, içi boş olmayan yine öyle dolgun bir şeye çarpmaktır. Bundan  الصّاخة  şiddetle çarpan demek olur. Böyle şiddetle çarpılan kayanın çarpıldığı sırada ses çıkarmasına da sahh ve o sese sahha denilir. Bundan da sahha, kuvvetli ses çıkaran, haykıran demek olur. Bundan mecazi isnad suretiyle sahha, çarpınca kulağı sağır eden şiddetli sese de denir ki, kulağa çarpıp sağır etmek manasına sahh’tan alınmıştır. (Elmalılı Hamdi Yazır)

 
Günün Mesajı
O gün kişinin kendisine en yakın olan kardeşinden, anasından, babasından, karısından ve oğullarından kaçmasının sebebi şunlar olabilir: 
- Herkes kendi derdine düşecek ve başkasıyla ilgilenecek hali kalmayacaktır. 
- Akrabalıktan doğan haklarını isteyecekleri korkusuyla insanlar birbirinden kaçacaklardır. 
- Akrabalarının perişan hallerini görüp onlara bir fayda sağlayamayacağı için, hiç olmazsa o perişan manzarayı görmemek için kaçacaktır.
- Zor durumdaki çoluk çocuğunun, eşi dostunun kendinden yardım isteme ihtimaline karşı, buna imkanı bulunmadığı için kaçacaktır. 
Sayfadan Gönüle Düşenler

Dinlediklerini unutmamak ve sonradan üzerinde düşünmek için defterine ufak notlar alıyordu: 

Rasulullah (SAV)’in hayatından alınacak nice ibretler vardır. 

Bunlardan biri; Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (SAV)’in, İslam’ın halk tarafından daha kolay benimsenmesi düşüncesiyle önder müşriklerle ilgilenirken, âmâ bir müslümanla ilgilenmemesi üzerine inen ayetlerdir.

Verimi ve bereketi veren Allah’tır. Yani dünya nimetlerinin çokluğu ya da güzelliği belirleyici olmadığı gibi kesin bir sonucun garantisi de değildir. 

Şüphesiz ki Allah, her emeğin karşılığını verecektir. Lakin bu, zaman ve güç harcanan her işin başarıyla tamamlanması gerektiği anlamına gelmemektedir.

İnsanlardan hangisinin daha büyük bir etkiye sebep olacağını ancak Allah bilir. Tarih boyunca devamlı değişen dengeler ve çöken topluluklar, bunun kanıtıdır. 

Değersiz görünen bir şeyin neye dönüşeceğini ancak Allah bilir. Ufacık bir hücrenin, insan olması; ufacık bir tohumun, nice karınları doyurması gibi birçok örnek sayılabilir. 

Allahım! 

Salat ve selam, Rasulun Hz. Muhammed (SAV)’in üzerine olsun. Onun, Senin elçin oluşuna imanı nasip ettiğin için Sana hamd olsun. 

Bizi; yeryüzündeki ve kelamındaki ayetlerinden ibret alanlardan eyle. Aklını kullananlardan ve haddini bilenlerden eyle. Hayırlı amellerle ve hayırlı insanlarla meşgul olanlardan eyle. 

Amin.

Zeynep Poyraz: @zeynokoloji