ضَاحِكَةٌ مُسْتَبْشِرَةٌۚ
Kıyamet ve âhiretten bir kesitin son derece canlı bir tasvirini veren sûrenin bu son âyetleri, dünya hayatının geçici zevk ve tasalarını aşıp varlığının anlamı, değeri, amacı ve âkıbeti üzerine düşünebilme seviyesine ulaşmış her insanı sarsıcı gerçeklerle yüzyüze getirmektedir. Kıyamet gününde evrende meydana gelecek olan olaylar korkunç sesler çıkaracağı için ona 33. âyette “sâhha” adı verilmiştir. O gün geldiğinde aralarında akrabalık bağı bulunanların birbirinden kaçışının sebebi çeşitli şekillerde izah edilmiştir: a) Kıyamet olayları herkesi dehşete düşüreceği için o ortamda insanların birbirini düşünmeleri mümkün değildir; herkes kendi başının derdine düşer; b) Akrabalıktan doğan haklarını isteyecekleri endişesiyle insanlar birbirinden kaçarlar; c) Kişi, akrabaları onun içinde bulunduğu sıkıntılı durumu görmesin diye onlardan kaçar; d) İnsan, akrabasının içinde bulunduğu kötü durumu görmesine rağmen onlara yardım edemeyeceğini ve başlarına gelenlere engel olamayacağını bildiği için kaçar (Şevkânî, V, 446).
Bir önceki sûrede (Nâziât 79/8-9) kıyamet ve mahşerin dehşetinden dolayı bütün kalplerin korkudan neredeyse yerinden oynayacağı, gözleri korku bürüyeceği bildirilmişti. Abese sûresinin bu son âyetlerinden anlıyoruz ki inkârcı ve isyankârların korku, kaygı ve perişanlıkları devam ederken, müminlerin durumları aydınlanınca kalplerindeki korku ve kaygının yerini ferahlık ve sevinç alacak, bu sevinç yüzlerine yansıyacaktır.
ضَاحِكَةٌ مُسْتَبْشِرَةٌۚ
İsim cümlesidir. ضَاحِكَةٌ önceki ayetteki وُجُوهٌ ‘un haberi olup lafzen merfûdur. مُسْتَبْشِرَةٌ ikinci haber olup lafzen merfûdur.
ضَاحِكَةٌ kelimesi, sülâsi mücerredi ضحك olan fiilin ism-i failidir.
مُسْتَبْشِرَةٌ kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan istif’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
ضَاحِكَةٌ مُسْتَبْشِرَةٌۚ
Fasılla gelen ayette, ضَاحِكَةٌ önceki ayetteki وُجُوهٌ için ikinci, مُسْتَبْشِرَةٌۚ üçüncü haberdir.
مُسْتَبْشِرَةٌۚ - مُسْفِرَةٌۙ - ضَاحِكَةٌ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
مُسْتَبْشِرَةٌۚ , mübalağalı ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
ضَاحِكَةٌ , ism-i fail vezninde gelerek bu özelliğin istimrar ve istikrarına işaret etmiştir.
İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
İsm-i fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsûfa olan bağlılığına delalet eder. (Halidî, Vakafat, s. 80)
ضَاحِكَةٌ ism-i faili, وُجُوهٌ ’a nispet edilmiştir. Bu ifadede istiare vardır. Canlılara mahsus olan gülme özelliği, yüze nispet edilmiş, böylece iradesi olan bir canlı yerine konmuştur. Aynı zamanda cümlede tecessüm sanatı vardır.
İman ehline ait yüzlerin özelliklerinin sayıldığı iki ayette taksim sanatı vardır.
ضَاحِكَةٌ kelimesi sürurdan (mutluluktan) kinayedir. (Âşûr)
مُسْتَبْشِرَةٌ kelimesi sevinç anlamına gelir. س harfi ve ت harfi mübalağa içindir. (Âşûr)
Gülmek ve neşenin yüzlere isnad edilmesi mecaz-ı aklidir. Çünkü yüzler kahkahanın ve sevincin ortaya çıktığı yer olduğundan, fiilin mekana isnadının bir parçasıdır. Cenab-ı Hakk'ın ويَبْقى وجْهُ رَبِّكَ buyurduğu gibi.. (Âşûr)
ضَاحِكَةٌ (gülen) ve مُسْتَبْشِرَةٌ (sevinçli) kelimeleri ise, ya hem nazarî hem de ameli kuvvete hamledilebilecek iki kelimedir, yahut da o gün fayda ve tazimin (saygının) elde edildiğine işaret olabilecek iki kelimedir. (Fahreddin er-Râzî)